Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

‘İslâm İnkılâbı’ndan, ‘Şiî İnkılâbı’na mı?

Yazının başlığından bazıları rahatsız olabilir ama bu söz, İslam İnkılabı Hareketi’nin en büyük isimlerinden olan ve bir bombalı saldırıda 72 yakın çalışma arkadaşlarıyla birlikte 28 Haziran 1981’de öldürülen Âyetullah Muhammed H. Beheştî’nin oğlu Ali Rıza Beheştî’ye ait. O, 5 gün önce, kısaca, ‘Biz bir İslâm İnkılâbı yaptık ama son 30 yıl içinde onu bir Şiî inkılabına dönüştürdük’ diyordu. Bu söz çok şeyleri anlatıyor. *** Ama, biz bugüne değinelim. Diğer birçok diktatörlük rejimlerinde olduğu gibi, 2011 Baharı’nda Suriye’de de bir buhran patlak verince. Amerikan emperyalizmi, hele de DEAŞ ortaya çıktıktan sonra, PKK terör örgütünün isminde biraz değişiklik yapıp, ‘Suriye’ye ait bir demokratik örgüt’ diye nitelese de, asıl vazifelendirmelerin Kandil Dağı’ndaki terör yuvasından yapıldığı bilinen bu terör gücünü, DEAŞ’la savaştırmak adı altında var gücüyle desteklerken… Türkiye de, bu terör gücünün kendisinin güney sınırları boyunca ayrı bir devlet olarak ortaya çıkmasını planlayan emperial odakların oyunlarına baş eğmeyeceğini ve bu oluşuma kesinlikle müsaade etmeyeceğini açıklıyor ve bunun ilk örneklerini de sınırda ve Fırat’ın batısındaki Suriye şehirleri olan Cerablus, El’Bâb ve Afrin’e yaptığı askerî müdahalelerle ödeyerek gösteriyor ve bu terör örgütünün Münbiç ve Fırat’ın doğusundaki yerleşim birimlerine yerleşmesini engellemek için de aynı müdahaleden asla el çekmeyeceğini açıkça ilan ediyordu. Ama, PKK /YPG, sırtını bütün emperial güçlere dayamış olarak, kuklalık hizmetlerini sürdürüyordu. Ama ilginçtir, İran, Türkiye’nin Suriye’deki terör örgütlerine karşı aldığı tedbirleri, hep, ‘Suriye’ye yönelik bir saldırı ve işgal hareketi’ olarak niteliyor, ayrıca Türkiye’nin ‘DEAŞ gibi örgütlere her türlü destekte bulunduğu’ yalanını da ileri sürüyordu. Halbuki, gerçek olan, Suriye rejiminin ülkesini kontrol edemediği idi. Ve Ortadoğu üzerinde hesabı olan her bir güç odağı ve devlet de Suriye’deydi; en başta da İran. *** Bütün bunlar olurken, Türkiye de kendi güvenliğini sağlamak için Suriye güçlerinin olmadığı, herkesin cirit attığı Suriye toprağında bir tedbir alsa, özellikle bazı hassas makamların manyetik alanında olan medya kuruluşları hemen Türkiye’nin Suriye’yi işgale yöneldiği feryadını koparıyorlardı. *** İlginç olan bir diğer konu da Türkiye’de Amerikan merkezli olduğu açıkça belli olan ve bütün NATO dünyasının da sevinçle karşıladığı 15 Temmuz 2016 gecesindeki ‘Darbe hıyaneti’ karşısında gece yarısına doğru, İran’ın söz konusu medya organları ilk tepkiyi ‘Türkiye Ordusu Erdoğan’ı devirdi’ diye sevinçle veriyor ve hemen yapılan yorumda da, bu ‘düşürülüş’ün sebebini ‘Erdoğan’ın Halifelik ve Osmanlılık hesaplarında olması’na dayandırıyordu, çirkin ifadelerle.. Ama o darbe hıyaneti sabahın ilk ışıklarıyla bastırılırken, bu kez de bu darbenin bir ‘Erdoğan oyunu’ olduğu iddiasının ilk ileri sürenlerden yapanlardan birisi de yine İran’ın mâlum medya organlarıydı. Ama bu kez de İran yayın organlarında,İran makamlarının, o gece sabaha kadar uyumadıkları söyleniyor ve Erdoğan’ın ‘İran’ın istihbarat yardımıyla devrilmekten kurtulduğu’ iddia olunuyordu!. *** Erdoğan hele de son iki yıldır, PKK/PYD güçlerinin palazlandırılmasına asla müsaade etmeyeceklerini B. Milletler Genel Kurulu’nda bile ilân ederken, bu durum, nihayet 9 Ekim’deki askerî harekâtla fiiliyata konulunca, Suriye’nin işgali yine devreye sokuldu. PKK/PYD güçleri ise Amerika ve Rusya, onlara, ‘Sizin için Türkiye’yle çatışmaya aramızı bozamayız’ diyerek kenara çekilince, nasıl bir kukla olduklarını daha bir anladılar. Ama İran’ın hele de en inkılapçı sayılan medya organlarında bu harekat’ın başladığı günden beri, ‘Suriye işgali’nden söz ediliyor ve de Erdoğan’ın ‘bebek kaatili’ olduğuna varıncaya kadar, emperial şeytanî odaklarda hazırlanan yalanlar devamlı tekrarlanıyor. Bu, ayıbın da ötesinde bir şey.. *** Bu tavırla Ali Rıza Beheştî’nin tespiti arasında bir bağ yok mu dersiniz?

Bu yazı toplam 731 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar