İşgal ve Korona Gölgesinde Esirler Günü

İşgal ve Korona Gölgesinde Esirler Günü

İsrail hapishanelerindeki Filistinli tutuklular bu yıl da "Filistin Esirler Günü"ne başta idari tutukluluk ve yıllar süren tutukluluk hali olmak üzere tıbbi ihmal, çocuk mahkumlar, işkence ve kötü muamele gibi türlü sorunlar altında giriyor.

"Filistin Esirler Günü" günü olarak kabul edilen 17 Nisan, bu yıl da binlerce Filistinlinin çeşitli iddialarla gözaltına alınmaya devam ettiği bir tarih olarak kayıtlara geçiyor.

Filistinli tutuklular, İsrail Cezaevi İdaresi'nin uyguladığı baskıcı politikalar nedeniyle son yılların en kötü şartları altında yaşıyor.

Filistinliler 1974'ten bu yana 17 Nisan'ı "Filistin Esirler Günü" olarak kabul ediyor ve düzenledikleri çeşitli etkinliklerle İsrail hapishanelerindeki Filistinli tutuklular meselesini dünya kamuoyunun gündemine taşımaya çalışıyor. Bu mesele ayrıca İsrail-Filistin görüşmelerindeki en önemli maddelerden biri olma özelliğini taşıyor.

İsrail hapishanelerinde 250'si çocuk 5 bin 700 Filistinli bulunuyor

Filistin Kurtuluş Örgütüne (FKÖ) bağlı Filistin Esirler Heyeti, Filistin Esirler Cemiyeti ve Esirler Yüksek Konseyi'nin yayınladığı ortak bildiriye göre, İsrail, 1967'den bu yana yaklaşık 1 milyon Filistinliyi gözaltına aldı.

İsrail hapishanelerinde halihazırda bulunan 5 bin 700 Filistinliden 250'si çocuk. Ayrıca Kudüs'te 36 çocuk ev hapsinde, 5 çocuk ise gözaltı merkezlerinde tutuluyor.

Filistinli tutuklulardan 700'ünün hasta olduğu, bunlardan 30'u hakkında ise kanser teşhisi konulduğu belirtiliyor.

İsrail hapishanelerindeki Filistinlilerden 56'sı 20 yılı aşkın süredir cezaevinde. Bunlardan 26'sının 1993'te imzalanan Oslo Anlaşması'ndan önce cezaevine girdiği, en eski tutukluların ise 37 yıldır İsrail hapishanelerinde tutulan Kerim ve Mahir Yunus olduğu kaydediliyor. 

Filistinli tutuklulara yönelik sistematik baskı politikası

Filistinli Mahkumlar Araştırma Merkezi verilene göre ise bu yılın ilk çeyreğinde 230'u çocuk, 40'ı kadın olmak üzere bin 600 Filistinli İsrail güçleri tarafından gözaltına alındı.

Merkez, Filistinli tutukluların durumunun geçen yıla göre çok daha kötü olduğunu ve cezaevlerinde insanlık onurunu zedeleyen sistematik baskı politikalarına maruz kaldıklarını aktardı.

Bu politikanın fiziksel ve psikolojik işkence yöntemleriyle sorgu merkezinde başladığı kaydedilirken, gözaltı sırasında Filistinlilerin yüzde 95'ine işkence uygulandığı belirtildi.

Gözaltı merkezlerinde de devam eden bu baskı politikalarının başında "hücre hapsi, para cezası, özellikle koğuş ve hücrelere yönelik baskınlar sırasında ağır darp ve aile ziyaretlerinden mahrum bırakılma" şeklindeki uygulamaların geldiği kaydedildi.

Filistinli hasta tutukluların kasıtlı şekilde tedavi ve bakımdan yoksun bırakıldığına dikkat çekilirken, "El-Busta" denilen nakil araçlarının özellikle hastalar için büyük azap olduğu vurgulandı.

İsrailli bakanın talimatı tutuklular üzerindeki kısıtlamaları zirveye çıkardı

İsrail Kamu Güvenliği Bakanı Gilad Erdan'ın cezaevlerindeki Filistinlilerin tutukluluk koşullarının ağırlaştırılmasını araştırmak üzere bir komite kurulması yönündeki talimatı, tutuklular üzerindeki kısıtlamaları zirve noktasına taşıdı.

Söz konusu komitenin, "mahkumların binlerce kitabına el konulması, verilen su miktarının düşürülmesi, güvenlik kameraları ve sinyal karıştırıcı cihazlar kurulması" gibi uygulamaları ele aldığı aktarıldı.

Filistinlilerin cezaevlerindeki hücrelerine 2019'un ilk günlerinden bu yana onlarca baskın düzenlendiği ve İsrail güçlerinin bu baskınlarda biber gazı, ses bombası, plastik mermi, cop ve köpek kullanıldığı kaydedildi.

Ölümle sonuçlanan tıbbi "ihmal"

İsrail hapishanelerindeki hasta Filistinlilere karşı sistemli şekilde bir tıbbi ihmal politikası izlendiği belirtilirken, İsrail Cezaevleri İdaresi'nin "tedavisinin olmadığı" gerekçesiyle yüzlerce tutuklunun sağlık dosyasını kapattığı ve bunlardan bazılarının ölümle sonuçlandığı aktarıldı.

Tıbbi ihmal politikası olarak adlandırılan uygulamanın "tutukluların tedavi ya da muayeneden mahrum bırakılması, hasta tutuklunun aylar ya da yıllar sonra sırası gelecek bir tedavi listesine alınması, İsrail askerleri tarafından yaralanan Filistinlilerin herhangi bir müdahale olmaksızın o şekilde gözaltına alınması" gibi sıralanabileceği ifade edildi.

Filistinli tutukluların "son çare" olarak başvurduğu açlık grevleri

Filistinli tutuklular, uygulanan bu politikalar karşısında seslerini duyurabilmek ve İsrail Cezaevleri İdaresi'nden taleplerine karşılık alabilmek için zaman zaman açlık grevine başvuruyor.

Açlık grevi sırasında su ve bir miktar tuz dışında hiçbir şey almayan tutuklular bu grevi bazen ferdi bazen de toplu şekilde gerçekleştiriyor.

İsrail hapishanelerindeki ilk toplu açlık grevi 11 Eylül 1967'de başladı ve 65 gün devam etti. İnsan hakları kurumları bunu tarihin en uzun toplu açlık grevi olarak kaydetti.

Tüm diyalog yollarının tükenmesinin ardından Filistinli tutukluların "son çare" olarak gördüğü açlık grevleri, zaman zaman İsrail Cezaevleri İdaresi'nin söz konusu tutuklulara yönelik zorla besleme yoluna gitmesi ile neticeleniyor.

Zorla besleme denen bu yol psikolojik ve fiziksel işkence olmasının yanında tutukluları ölüme kadar götürebilen ciddi bir tehlike oluşturuyor. 1980'lerde zorla beslenmeleri neticesinde Abdulkadir Ebu el-Fahm, Ressam Halave ve Ali el-Caferi isimli 3 Filistinli tutuklu hayatını kaybetmişti.

Son olarak Filistinli tutukluların temsilcilerinin, İsrail Cezaevleri İdaresi ile yaptığı diyalog görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Rimon ve Necef hapishanelerinde yaklaşık 150 Filistinli tutuklu 8 Nisan'da süresiz şekilde açlık grevine başladı. Sekiz gün devam eden grevin ardından Cezaevleri İdaresi ile Filistinli tutuklular arasında açlık grevine son verilmesi yönünde bir ön anlaşmaya varıldı.

İsrail hapishanelerindeki kadın tutuklular

Filistin Esirler Heyeti'nin verilerine göre 1967'den bu yana İsrail yaklaşık 16 bin Filistinli kadını gözaltına aldı.

Kadın tutukluların gözaltı ve sorgu sırasında sözlü ve fiziksel tacize maruz kaldığı belirtilirken, halihazırda Ed-Damun Cezaevi'nde kalan 49 Filistinli kadından 20'sinin anne olduğu, 6'sının ise gözaltına alındıkları sırada yaralandığı kaydedildi.

Filistinli kadın tutukluların da İsrail hapishanelerinde görülen tıbbi ihmalden fazlasıyla payını aldığına işaret edilirken, cezaevlerinde kadın doktor veya kadınlara uygun şartların bulunmadığı ifade ediliyor.

Doğu Kudüs'te 2015'te otomobilindeki tüpün patlaması sonucu vücudunun yüzde 60'ı yanan, parmakları kesilen ve burnunda oluşan yara nedeniyle yalnızca ağzından nefes alabilen Filistinli Esra el-Ceabis'in, söz konusu patlama sırasında yakındaki bir İsrail askerinin de yaralanması nedeniyle tedavisi tamamlanmadan gözaltına alındığı ve 11 yıl hapis cezasına çarptırıldığı hatırlatılıyor.

İsrail "idari tutukluluk" adını verdiği uygulamayla Filistinlileri istihbarata dayalı olarak 1 ila 6 ay alıkoyabiliyor. Tutuklunun, "İsrail'in güvenliği için tehlike teşkil ettiğine" karar verilmesi halinde ise askeri hakim, suç isnadında bile bulunmadan tutukluluk süresini 5 yıla kadar uzatabiliyor.

Filistin Kurtuluş Örgütü'ne bağlı Filistin Ulusal Konseyi 1974'te 17 Nisan'ı "Filistin Esirler Günü" olarak ilan etmişti. Filistinliler her yıl 17 Nisan'da düzenledikleri etkinliklerle İsrail hapishanelerindeki tutuklular meselesini dünya kamuoyunun gündemine getirmeye çalışıyor.

 

dunyabulteni