Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

İşe bakar mısınız?

Ergenekonculardan bazıları, halkla iletişim kurma sanatını öğrenmeye başladılar. Ama çoğu, işin farkında değil.. Bakıyorum da tek-tük mizah dili kullanan birileri çıkıyor.. İroni filan yok. Mizah, aslında yapanın muhatabına göre daha temiz olduğu hallerde etkili bir dildir..
Çoğu, ne diyecekse langadanak söylüyor. Hakaret ediyor. Zaten başlığından anlıyorsunuz ne diyeceğini..
Bir de başına not ekliyor: "Allah"ını kitabını seven bunu herkese duyursun.."
Öyle ya; vatan kurtarıyor, yangından mal kaçırıyor.. Çoğunun "öfkesi aklını zail etmiş" sanki.. Birilerinin bunlara "öfkeyle kalkan, zararla oturur" demesi gerek.
Türkçe"yi çok kötü kullanıyorlar.. Asker oldukları her hallerinden belli. Bir de topluma mesaj vermek gibi bir çabaları yok, şeflerinden aferin alacaklar sanki.. Meydan okumalarına bakmayın, kullandıkları dil "korku" dili.. Pedagojik formasyonu olduğunu sanmıyorum bunların hiçbirinin. Psikolojiden falan anladıkları da yok.. Birileri yüreğini soğutuyor sanki. Birileri de görevini yapıyor..
Ellerinde bir şablon var, kime gönderdiklerine de bakmıyorlar, puantör çocuk gibi, kaç mail attıkları onları ilgilendiriyor. Bir de sanırım paketler hazırlamışlar, mesajı gönderen bu listelerin içeriğinden pek de haberdar değil..
Belge pek kullanmıyorlar, ya da uyduruyorlar işte.. Bir de ekipten birilerinin bir gazeteye servis ettiği yazı ya da haberi alıp her yere gönderiyorlar.. Çok ucuz, eskide kalmış şeyler bunlar.
Nenem rahmetli bu işler için "eli ayağı boş değil, tuttuğu iş değil" derdi.. "Avara kasnak" gibi döner dururlar..
"Şu kadar mesaj, şu kadar adrese gönderildi" bunu raporladılar mı tamam! Çoğu da makyajlanmış raporlar.. Zaten birçok kişi bu mesajları SPAM dosyasına yönlendiriyor artık. Aynı mesaj bir adrese 10 defa geliyor. Göndereni de anlamak lazım, ama hedef sayıyı tutturmaya çalışıyor.. Peki geri dönüş.. Bu işin ekosu, tepkilerin ölçümlenmesi.. Onu hiç hesaba katmıyorlar.. Dahası, ölçümlemeyi yine kendi sitelerinden, kendi gazetelerinden devşiriyorlar. Bu da kendilerine yetiyor.. Sonra tirajları toplayıp şu kadar kişiye ulaştıklarını, onların da on kişiye söylese, Türkiye"de 18 yaş üstü şehirde yaşayan şu kadar insan var, mesaj toplum etkin, nitelikli nüfusun % 70"ine ulaşmıştır diye teselli buluyorlar.. Kendi kendilerine yalan söylüyorlar, ona da inanıp teselli buluyorlar..
Tuncay Özkan kendi kafasına göre reyting, tiraj hesapları yapıyor, onunla temelli oluyorlar..
İşler "bozacının şahidi şıracı" hesabı ile yapılıyor.. Mikrofona sesleniyor, ucuz düğün salonlarının kötü ses düzenindeki ekoları sayıp, etkinlik raporu hazırlıyorlar..
Bir haber Cumhuriyet"te çıksa ne yazar, çıkmasa ne yazar. Gazetenin okuru kitlesinin % 90"ı zaten askeriye, CHP belediyeleri, örgüt, paralel örgütler, odalar filan, hesaplayın bakın..
Böyle 1-2 gazeteleri var. Diğerlerinin okur profiline bakın.. Postayı kim okuyor? Okumaya nereden başlıyorlar.. Diğerleri de öyle. Spor, magazin, sağlık, arka sayfa güzeli vs... Ekonomi, dış politika, siyaset en az okunan sayfalar.. Onları okuyan da, o gazetelerde kripto yazarları değil, sivil, demokrat, özgürlükçü yazarları okuyorlar. Onlar da orada biraz "ateist adamın dükkanındaki besmele" gibi duruyor..
Başbuğ"a ilk tepki, kartel mediasından CNN"de canlı yayında, hemen basın toplantısından sonra gelmedi mi? Deşifre olan kimi televizyoncular, köşe yazarlarının "sahibinin sesi" olarak yaptıkları yayınlar, yorumlar, toplumda artık belli bir merkezin asimetrik, psikolojik harp propaganda metni olarak algılanıyor.. Halk 7-8 Hasan Paşa mantığı ile bu mesajdan kendisi için farklı bir sonuç çıkartıyor.. Hani bazı kripto yazarlar bile artık derin patronlara "hizmet vermekten", "tekmil vermekten", "sipariş şeyleri yazmaktan" yoruldu. İnandırıcılıklarını, saygınlıklarını bitirdiler. Alay konusu hale geldiler.. Bıktılar. Hep aynı şeyleri yazmak da istemiyorlar.. Okurdan fırça yemekten yoruldular.. Yarın kapıya bırakıldıklarında, gidecek yer değil, çalacak kapı bile bulamayacaklar..
Genel olarak baktığınızda, rakamlar, istatistikler, istihbarat raporları. Breh breh breh.. Dışarıdan baktığınızda pamuk şeker gibi kocaman kocaman iddialar. Tuttuğunuzda avucunuzda kalan bir şey yok.. Popcorn dedikleri türden haberler.. Bu mesajları dışarıya taşıyanlar, gerçekleri bilenlerin soruları, sorgulamaları karşısında refüze oluyorlar..
Din, Atatürk, Ulus, kullanmadıkları fazla bir şey kalmadı..
O kadar üst perdeden şeyler söylüyorlar ki; daha fazla ne söyleyebilirler bilmiyorum..
Söyledikleri hep aynı kapıya çıkıyor.. Ve sözün sahibi ortada yok.. Sizden tek bir şey istiyorlar sonuçta.. Siz o şeyi yaptığınızda, ondan sonra ne olacak, o belli değil.. Gündemdeki sorulara verecek hiçbir cevapları yok.. Adeta "ölümü gösterip hastalığa razı etmeye çalışıyorlar". Karanlığa küfretmekten mum yakmayı hayâl bile etmiyorlar sanki..
Ortalıkta dolaşan iddialar ve yaşanan gerçekler konusunda söyleyecek hiçbir şeyleri yok..
Bana göre suçluluk psikolojisi içinde oldukları için, saldırgan bir dil kullanıyorlar.. Korktukları için, meydan okuyarak cesaret gösterisi yapıyorlar.. Yalnız adamlar bunlar, kitlelere ulaşmak istiyorlar ama, kendi kimliklerini açıklayamıyorlar.. Soru sorulmasından hoşlanmıyorlar..
Son olaylar Başbuğ-Doğan ilişkisinin aslında açık bir kanıtı gibi.
Başbuğ emekli olunca Doğan Mediada çalışmayı düşünüyorsa, DM"nin o güne kadar ayakta kalıp kalmayacağı belli değil. Ama sanırım Başbuğ"un Doğan"a yanaşmasından çok, Doğan Başbuğ"a yanaşarak, hani bir askerî müdahale olur da ara rejim filan olursa, Doğan durumunu kurtarabilir mi dersiniz... Yani Doğan, Başbuğ"a danışmanlık yapabilir mi?
Boşuna!.. Kelin ilacı olsa kendi başına çalar. Kendi himmete muhtaç bir dede, nerede ki gayrıya himmet ede.. Birileri birilerine yanaşırken, aslında bir bakıma güç göstermeye çalışırken, sakın şansını riske ediyor olmasın.. Ben Başbuğ"un Doğan"a, Doğan"ın Başbuğ"a şans getireceğini hiç sanmıyorum.. Bu olaylardan sonraki tiraja ve itibara bakın, ne demek istediğimi anlarsınız.
Ha! Sahi, Başbuğ, Firkateyn, Trabzon derken, ne anlatmak istedi?.. Nevzat Tarhan Hocam sen bilirsin, nasıl bir ruh haliyle söyledi bunu. Ses tonu da gizemli mi idi yoksa. O sağ kaşını niye kaldırdı biraz.. Biraz sağ çapraz mı oturuyordu koltuğuna yoksa. O gün, tarih, saat, ebced hesabı ile özel bir anlamı var mıydı? Muharrem ayı ile ilgili özel bir anlamı var mıydı o günün. Bir de bana bildiğin iyi bir telepat varsa.. Gazetedeki fotoğraftaki resimdeki gözlerime bak, ne demek istediğimi anlarsın..
Keşke Başbuğ, 33 erin başına gelenler hakkında bir şeyler söylese idi. Kafes"ten söz etse idi, Ergenekon iddianamesinden, ordu içindeki suikast timlerinden filan, daha iyi yapmış olmaz mı idi?
Birkaç sokak çetesini sokağa salıp, birkaç oda, dernek, sendikayı harekete geçirerek ülkeyi darbeye sürükleyeceğini sanan birileri varsa, yanılıyorlar. Deşifre oldular. Halk daha önce gördüğü filmi hatırlıyor artık.. Yedekleri de çağırsalar geçmiş olsun artık..
Hani derler ya, "Laf ile verirler aleme binlerce nizamat, bin seyyie bulunur hanelerinde!" Bu söz, bu güne ne kadar da uyuyor. Askerler keşke bu sözü duvarlarına assalar..
Selam ve dua ile..

Bu yazı toplam 2070 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar