İran"da son cumhurbaşkanlığı seçimleri akabinde yaşanan hadiseler, ortaya çıkan "fitne", "İslam Cumhuriyeti" ve "Velayet-i Fakih" sistemine kurulan komplolar İran dışında ve ülkemizde de yakından takip edilmekte ve herkes olaylara kendince bir yaklaşım getirmekte.
İran"da yaşanan bu sürecin "tarihi bir imtihan" olduğu apaçık ortada. İran"da veya İran dışında herkes sınanıyor. Kendilerini İslam İnkılabı"na dost gösteren, İslam İnkılabı"nın değer ilkeleri savunduğunu iddia edenler de sınanıyor. Halk da ulema da, aydınlar da sınanıyor. Laricani"nin ifadesiyle, kelimenin tam anlamıyla, hem avam hem de havas için ateşten bir gömlektir bu imtihan
Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v)"in ahir zaman fitnelerine ilişkin buyruklarını genel olarak göz önüne getirdiğimizde, bu yaşananların ahir zaman fitnelerinden biri olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Zira, ahir zaman fitneleri karşısında sergilenecek ihlas, sadakat, istikamet, basiret ve dirayet herkesin değil, er kişilerin harcıdır ancak. Niceleri, nice mümtaz şahsiyetler, nice söz ve kalem erbabı bu "fitne" karşısında umulmadık, beklenmedik bir düşüşe geçecek. Sanki bir Temmuz güneşi çıktı da, koca koca kar tepeleri peşi sıra eriyip gidiyor artık...
İstikamet
Hud süresindeki Emr olunduğun istikamet üzere ol ayetinin inzalinden sonra, Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v) Hud süresi beni ihtiyarlattı buyuruyordu. Bu ayet kuşkusuz ki, Resulüllah"ın ümmeti için de geçerli. İnsanlara şahid kılınan, Peygamberin de üzerlerinde şahid olduğu Muhammed Ümmeti...
İslam Ümmeti Resulüllah"a, onun buyruk ve talimatlarını uyma noktasında hep büyük bir imtihan içinde olduğu gibi, İslam önderlerine sadakat ve istikamette de büyük imtihanlar geçirmiştir. Onun içindir ki Allame Tabatabi Ey iman edenler, sabredin, sabredin, ribatta olun.. ayetinin tefsirinde, İslam önderine sadakatta ısrar" etmenin gerekliliğine dikkat çeker. Çünkü öyle anlar gelir; öyle sorunlar, musibetler, kargaşalar yaşanır ki, Müslümanlar İslam önderine sadakat noktasında zorlanırlar; zihinler bulanıklaşır, duygular sarsılır, ahidler unutulur, ayaklar kaymaya başlar. Çünkü bu arada vesvâsu"l hannâs ins ve cin şeytanları sağdan soldan devreye girer. Yalanlar, iftiralar, tezvirler yağmur gibi yağmaya başlar. Hırslar, intikam duyguları, gizli hesaplar, saplantılar bir kement olup sarar bütün bedenleri, yürekleri ve zihinleri. İhlasın yerini pazarlık ve hesaplar, sadakatin yerini bağy ve ihanetler, sıdkın yerini yalan ve iftiralar alır..
Ne mutlu istikametini koruyanlara, ne mutlu verdiği sözden dönmeyenlere! Ne mutlu inancı ve ideallerini hiçbir şey karşılığında değiştirmeyenlere ! Ne mutlu önderine sadakati namus ve şeref bilenlere..!
İran"da iktidar kavgası mı var?
Elbetteki İran"da bir iktidar kavgası var; bu kavga İslam İnkılabı"nın çok öncesinden başlamıştı zaten, bitmeden devam etmekte. Tağut şehinşahlık rejimine karşı, küfrün, şirkin, zulmün sultasına karşı, hakkın, tevhidin ve adaletin ikamesini hedefleyen, batılın yerine hakkın nizamını tesis etmeyi amaçlayan bir iktidar kavgasıydı bu. Rabbani bir önderliğin dirayeti, bağımsızlık, özgürlük İslam Cumhuriyeti feryadları ve on binlerce şehidin kanları hakkı batıla karşı galip kılmış, Amerika"nın bölgedeki en güçlü karakolu tarihin çöplüğüne atılarak İlahi esaslara dayalı bir nizam kurulmuştu
Ancak İran"daki üslerini kaybeden Amerika ve İsrail bu iktidar kavgasını bir an olsun bırakmadı; İslam inkılabının lider kadrolarına, Cuma imamlarına ve sivil insanlara yönelik peş peşe gerçekleştirilen saldırı, cinayet ve katliamlar hep bu iktidar kavgasının bir sonucuydu. Eğer Behesti, Mutahhari, Müfetteh, Recai, Bahoner, Medeni, Kuddusi, Destigayb gibiler kana bulandıysa iktidar kavgası için kana bulandı. Eğer Batı emperyalizmin ve bölgesel Arap ihanet cephesinin kiralık katilleri 8 yıl boyunca İran"la savaştıysa, 11 şehri yıkıp yüz binlerce masum ve savunmasız insanı katlettiyse, eğer Cuma namazı kılınan alanlar, Mescidler, okullar, evler uzun menzilli füzelerin hedefi olduysa, kimyasal bombalar insanları yakıp kavurduysa bütün bunlar da iktidar kavgasının bir neticesiydi
İran"da iktidar kavgası ne zaman yoktu ki..?!
Amerika, İsrail, hain Arap rejimlerinin yanısıra Recevi"ler, Kiyanuri"ler, Beni Sadr"lar, Kutbizade"ler, Şeriat Medari"ler de hep bu iktidar kavgasının bir parçası oldular. Çamran"lar, Müçteba Haşimi"ler, Mahallati"ler, Zeynuddin"ler, Bakıri"ler, Avni"ler, Babai"ler, Daniş"ler, Sayyad"lar, Kişveri"ler, Şirudi"ler, Pelarek"ler, Cehan"lar, Harazi"ler, 14 yaşındaki Fehmide"ler, Himmet"ler, gül kokan bedenler hep bu süren iktidar kavgasının aldığı kurbanlardı Mekke"de yüzlerce hacının kana bulanması, sivil uçağın vurularak düşürülmesi ve daha niceleri
Bir tarafta Allah ve Resulü"nün yolunu sürdürmeye azmetmiş, her türlü saldırı, komplo, ihanet ve kuşatma karşısında İslam İnkılabı"nı korumanın mücadelesini verenler, diğer tarafta Doğulu ve batılı emperyalistleri, Siyonistleri, hain rejimler, işbirlikçiler ve münafıkların ortak cephesi Ahzab savaşının asrımızdaki bir tecellisi
Peki niçindi bu kavga, niçindi tüm bu saldırılar? Niçindi verilen onca kurbanlar? Niçindi çekilen bunca cefa, bir an durmayan ihanet ve komplolar!
Bunu anlamak için, Habil ve Kabil"den başlamak lazım. Nuh"a, İbrahim"e, Musa"ya, İsa"ya gitmek lazım. Nuh"un Rabbî innî mağlubun fentesir duasına, mancınıklarla ateşlere atılıp Eslemtu li Rabbil alemin diyen Halilullah"ın teslimiyetine bakmak lazım. Ashab-ı Uhdud"lara, canlı canlı yanan bedenlere, bellerine kadar toprağa gömülenlere, etleri ve kemikleri demir taraklarla birbirinden ayrılan canlara bakmak lazım.
Bunu anlamak için Yasir Ailesi"ne, Sümeyye"nin bedeninden fışkıran kanlarına, Ammar"ın dayanılmaz acılarına, Bilal"in feryadlarına, Habbab"ın dağılmış organlarına, Ebuzer"in yara bere olmuş bedenine bakmak lazım. Bunu anlamak için Şib-i Ebu Talib"teki kuşatmaya, az susuz bırakılan Peygamber ve ashabının çektiği cefaya bakmak lazım
Bunu anlamak için Uhud"da ciğerleri parçalanan Hamza"ya, Mihrab"ta vurulan Esedullah"a, Kerbela"da doğranan Hüseyin"e, darağacında asılan Hücr"e bakmak lazım
iktidar kavgasını, Adem"e secde etmeyi reddederek başlatan iblistir aslında. Elbette ki bu kavga kıyamet gününe kadar sürecek..!
Merhum İmam Humeyni diyordu ki: Ya Rabbi, hiç kimse bilmese bile, sen biliyorsun ki biz senin dinin için, Resulünün yolunu devam ettirmek için kıyam ettik. Çektiğimiz acılar, verdiğimiz kurbanlar da hep bunun içindir. Ya Rabbi, senden başka kimimiz kimsemiz yok, bin parçaya da ayırsalar bedenimizi bu yoldan yine dönmeyeceğiz. Küfür ve şirk var oldukça biz de var olacak, biz var oldukça da mücadelemiz devam edecektir..!
İran"daki İktidar kavgasını özetleyen birkaç cümleydi bu. Ancak burada Hiç kimse bilmese bile, sen biliyorsun ki şeklindeki ifade, meselenin en can alıcı noktasını gözler önüne seriyor. Bu durum İmam Humeyni"nin zamanındaki bir hakikat olduğu gibi, onun halefinin zamanındaki bir hakikattir aynı zamanda
Dünya müstekbirliği ve Siyonizm karşısında İslam"ın ve Müslümanların savunulması uğruna karşılaşılan onca zorluk, baskı, kuşatma, saldırı ve komplo karşısında ne kadar insan bu yapılanların kadr-u kıymetini bilebildi ki?
İstikbar ve tuğyana, küresel emperyalizm ve işbirlikçilerinin dayatmalarına boyun eğmediği için, tarihin en şiddetli saldırılarıyla yüzleşen bir inkılaba, bu inkılabın izzet dolu rehberliğine ne kadar vefa gösterilebildi ki? Halbuki bu inkılabın asıl önderi Hz. Resul-i Ekrem, Taif sonrasında kendisini birkaç gün himaye eden bir müşriğin bile hakkını göz ardı etmemişti !
İran"daki iktidar kavgası sadece emperyalist ve siyonist saldırganlığa karşı verilmiyor, kendilerini İslam ile birlikte anan ancak, bu inkılabı mecrasından ve hedeflerinden saptırmak isteyen bir sürü dahili nifak, ihanet güçlerine karşı da verilmekte bu kavga.
Bugün sürmekte olan asıl kavga da bunlara karşıdır. İmam Humeyni ben yaşadıkça bu inkılabın liberallerin, na-mahremlerin eline geçmesine fırsat vermeyeceğim derken, Batılı liberalleri, şah yanlılarını kastetmiyordu. Onların arasında gece namazlarını bile kılanlar vardı. Ama onlar İslam İran içindir diyorlardı; İmam ise hayır, İran İslam içindir diye haykırıyordu. Bugün İslam İnkılabı Rehberi"ne karşı düşmanlıkta azgınlaşanlar, Ne Gazze, ne Lübnan, Canım Feda İran"a şeklinde slogan atarken, gerçekte sürmekte olan kavganın ayrım noktasını ortaya koyuyorlardı. İşin en ironik yanı ise, İran"daki muhalifler İranlı olmayanların derdinden bize ne..? derlerken, İran dışındaki İslamcılar da bu İslam Cumhuriyeti karşıtlarına selama duruyorlar..!
Birilerinin İslam İnkılabı rehberi"ne, birilerin "velayet-i fakih" müessesesine, birilerinin Ahmedinejad yönetimine karşı olan kinleri, onları böylesi bir azgınlık karşısında lal ederken, Rehber ve dostları hakkında ise dillerini alabildiğince uzatabilme küstahlık ve cüretinden geri durmuyorlar .
Belki de meselenin en anlamlı yanı, bütün küresel ve bölgesel şer güçlerin en şiddetli bir şekilde İslam Cumhuriyeti ve Rehberlik makamına karşı dört koldan saldırıya geçtikleri, İslam Cumhuriyeti nizamı ve Rehberlik Makamı'na karşı yıpratma savaşını zirveye çıkardıkları bir zamanda, bunların da bu koroya topluca katılmalarıdır...!
ABD Dışişleri Bakanı Clinton, İran"da asıl hedeflerinin devrim muhafızları olduğunu ve devrim muhafızlarına karşı sert önlemler almak için Batılı müttefikleriyle görüştüklerini söyledi, daha önce de Dışişleri bakanlığının devrim muhafızlarını "terör örgütü" şeklinde tanımladığı gibi. Çünkü uluslar arası emperyalizm biliyor ki, dünyanın birçok yerinde yaşadıkları bozgunun arkasında devrim muhafızlarının önemli bir payı var; hem Lübnan"da, hem Gazze"de, hem Irak, hem de Afganistan"da. Devrim muhafızları buradaki birtakım İslamcıların da hedefinde; niye, İran"daki "Velayet-i Fakih"in sadık takipçileri olduğu için
La havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm
Bir sonraki yazımızda bu iktidar kavgasının Asr-ı Saadet olarak tanımladığımız dönemde nasıl verildiğini genel hatlarıyla ortaya koymaya çalışacağız.
Ayrıca, İran"daki "Velayet-i Fakih" sisteminin Mutlak Velayet-i Fakihin ne anlama geldiğini, kimlerin bu noktada nerede durduğunu, bu konuda günümüzde sergilenen yanıltmacalarla insanların nasıl haksızca ve insafsızca gerçek dışı yönlendirmelerle Velayet-i Fakih'e karşı hasım hale getirilmeye çalışıldığını, yapılan karartmalarla gerçeklerin üzerinin nasıl örtüldüğünü ortaya koymaya çalışacağız.
Şu kadarını söylemek gerekir ki, hakkın hürmetini bu denli pervasızca çiğneyenler, keşke hür insanlar olabilseler, hakk ve hakikatin onurunun her şeyin üstünde olduğunu bilebilselerdi !
Ayetullah Muntezeri hakkında
Evet, Ayetullah Muntezeri vefat ettiğinde, bir ikilem ve burukluk içindeydik, çünkü, bizim bildiğimiz ancak çoğu kimsenin bilmediği bir çok şey, bizi bu duruma sevk etmişti. Ama, bu durumdan dolayı epey suçlama ve hakaretlere maruz kalmıştık. Ayetullah Muntezeri üzerinden kanlı gömlek provaları yapıldığını belirtmeye, bazı şeyleri genel olarak sıralayarak durduğumuz yerin nedenlerini izah etmeye çalışmıştık. Ama yine de birileri İslam İnkılabı ve İmam Humeyni"yi sözde arkalarına alarak, yine bilgiçlik taslayarak Muntezeri üzerinden Velayet-i Fakih makamına vurmaya devam ettiler
Kemal Saral kardeşimiz, İmam Humeyni"nin gam ve acı dolu bir yürekle Ayetullah Muntezeri"ye yazdığı mektup okunduğunda duruşumuzun nedeni daha iyi anlaşılmış olacaktır
Sadece şurasını hatırlatmakta yarar vardır ki; mektubuna Allah"tan dileğim odur ki aziz İran halkının bu pir dedesine sabır ve tahammül inayet etsin ve onu bu dünyadan bağışlanmış olarak alsın, ta ki dost ihanetinin acısını bundan daha fazla tatmasın ifadeleriyle son veren İmam Humeyni, iki ay kadar sonra Rabbine hicret etti. İmam"ın bu acı dola sözleri Rabbim, katlimin işini çabuklaştır diyen Mihrab Şehidi"nin Kabe"nin Rabbine and olsun ki kurtuldum sözünü hatırlattı bize
Yaşar Kaplan"ın Bir Şenliktir İnkılab adlı kitabı vardı. Biz de Ateşten Gömlektir Bu İnkılab, Giyebilenler İçin desek yerindedir
Devam etmek üzere
velfecr