İran: Kaosun Nedeni Mezhep Değil Siyasi

İran: Kaosun Nedeni Mezhep Değil Siyasi

İran'ın dini lideri Hamaney'in sağ kolu Şefi'i Niya Yeni Şafak'a konuştu.

Arap halklarının sosyal adalet, demokratik zeminde siyaset ve toplumsal mutabakata dair özlemlerini yansıtan 'Arap Baharı', oluşum ve dönüşüm evresinde bölge siyaseti ve demokratikleşme süreci açısından umut verici bir görüntü çizmekteydi. Ancak beklenen olmadı. Suriye'deki iç savaş çıkmaza girdi. Mısır'da ise devrimden darbeye bir kopuş süreci yaşanırken Arap Baharı'na 'Arap Kışı' benzetmeleri yapıldı. Irak, Suriye ve ardından tüm Ortadoğu'yu giderek sar/s/an mezhep kavgaları gündemdeki sıcaklığını korurken, mezhep tartışmalarının her zaman en önemli tarafı olarak görülen İran, siyasi duruşu ve bu kavgaya bakışıyla merak konusu oldu. Ortadoğu'daki Şiiler için en önemli dini lider ve otorite olarak kabul gören Ayetullah Hamaney'in sağ kolu ve danışmanı Hüccetül İslam Şefi'i Niya ile bölgedeki mezhep tartışmalarını konuştuk.

İslam dünyasındaki siyasal karşıtlıklar neden mezhepsel düzeyde tartışılıyor? Bu yöntemin Müslümanlara herhangi bir faydası var mı?

Hizmetinizde olmaktan onur duydum, bu fırsatı verdiğiniz için ben de size çok teşekkür ederim. Bu soruyla ilgili olarak değinilmesi gereken esas nokta şudur: Acaba bugün Ortadoğu'da ve İslam toplumlarında yaşanan ve hepimizi ciddi şekilde rahatsız eden olaylar mezhebi ya da etnik renkler mi taşıyor, yoksa mezhepler ve mezhebi görüş farklılıkları bunlardan dolayı mazlum duruma mı düşmüş ve mezhepler bölgede ve İslam toplumlarında huzur ve vahdet istemeyenlerin elinde bir araca mı dönüşmüştür?

Evet, gerek İslam'da, gerekse diğer dinlerde kimi mezhebi farklılıklar olmuştur. Bu geçmişte vardı, gelecekte de olacaktır. Bu görüş ayrılıkları bazen çekişmelere ve çatışmalara da dönüşmüştür. Ancak bugün durum farklıdır. Bugün mezhebi ihtilaflar, Batılılar, İsrail ve bölgede onlarla aynı yönde olan kimi devletler tarafından geniş çaplı bir planın parçası olarak hazırlanmıştır. Bu planı hazırlayanlar, bana göre iki hedef güdüyorlar. Bunlardan birincisi uluslararası düzeyde, ikincisi de bölgesel düzeydedir. Uluslararası düzeyde, bugün toplumlar bir düşünsel boşlukla karşı karşıya bulunuyor. Şu an dünyadaki mevcut literatür, bu düşünsel ve manevi boşluğa cevap verebilecek durumda değil.

AYNI AİLENİN ÜYELERİYİZ

Siyasal sorunların mezhepler üzerinden okunması İslam coğrafyasının bir gerçeği midir, yoksa dışarıdan dayatılan bir yorum mu?

Başta da arz etmeye çalışmıştım, mezheplerin birbiriyle görüş ayrılığı vardır. Bu görüş ayrılıklarının tarihsel kökleri de bulunmaktadır; ıslahatçı İslam alimleri, ihtilafların asgari düzeye inmesi için çalışmışlardır. Elbette ihtilaflar gelecekte de olacaktır. Bununla birlikte ihtilaflar hiçbir zaman şu an bölgede tanık olduğumuz türden çatışma ve savaşlara dönüşmemiştir. Bu durumdan kurtulmak için bence çeşitli yollar bulunmakta. Bunlardan ilki, tüm mezhep mensuplarının bölgede yaşanan gerçekle ilgili olarak açık ve nesnel bir tanıma sahip olmasıdır. Hepimiz İslam ailesinin üyeleriyiz. O halde şu konuya dikkatle eğilmemiz gerekiyor: Ne oldu da bugün biz karşı karşıya geldik. Burada ilginç olan bir diğer şey de şu: Bazı devletler bir tarafı, bazıları ise diğer tarafı savunuyor? Neden?

LİBYA VE MISIR NEDEN HÂLÂ İSTİKRARSIZ?

Haritalar değişirken mezhepler arasındaki çatışmaların kızıştırılması bölgedeki devletleri nasıl etkileyecek?

Bu meselenin herkes açısından bütünüyle aydınlığa kavuşması için birkaç örnek vermek istiyorum: Bakınız Libya'da Şii-Sünni ihtilafı yok, Libya'da ihtilaf olabilecek sayıda Şii de zaten bulunmuyor. Ancak Libya'da hâlâ güvenlik ve istikrar sağlanabilmiş değil. Ancak Libya'nın Müslüman ve mütedeyyin halkını birbirine düşürdüler. Şimdi acaba Libya'da sorun mezhebi ihtilaflar mı yoksa başkalarının komploları mı sözkonusu? Ben, ihtilaflar içinde olan Müslüman halkların kusuru olmadığını söylemiyorum. Söylemek istediğim şu: Neden başkalarının elinde oyuncak haline geliyorlar? Bugün Mısır'da yaşanan ihtilaflar mezhebi ihtilaflardan kaynaklanmıyor. Bugün Mısır'da Şii-Sünni ihtilafı sözkonusu değil. Ancak Mısır toplumu bugün iki parçaya bölünmüş, birbirinin karşısına geçmiş ve sokaklarda birbiriyle çatışır hale gelmiş durumda. Bu arada şunu sormak istiyorum: Müslüman Kardeşler ve Sayın Muhammed Mursi'nin hareketini kimler devirdi? Ve bugün onların karşısında bulunan orduyu kimler destekliyor?

SURİYE'DE MESELE SİYASİ

Suriye'deki krizde temel mesele mezhep mi peki?

Ben, bölgede bir mezhep savaşı olduğuna inanmıyorum. Yukarıdaki örnekleri zaten bölgede yaşanan çatışmaların bir mezhep çatışması olmadığını anlatmak için vermiştim. Suriye konusunda ise bir mezhep savaşı olduğu propagandası yapılıyor. Öte yandan Suriye ordusunun mutlak çoğunluğu Sünni'dir. Aleviler, Suriye toplumunun yalnızca yüzde 10'unu oluşturuyor. Aleviler, devlet kurumlarında bulunuyorlar, ancak ordudan hükümete, meclise ve diğer devlet kurumlarına kadar çoğunluğu Sünniler oluşturuyor. Gerçekte Suriye'deki savaş bir mezhep savaşı değildir, farklı siyasi görüşler arasında yaşanan bir çatışmadır.

Savaş için araç yaptılar

Siyasi krizin çözümünde bölgenin alimleri nerede duruyor?

Şuna dikkat buyurmanızı rica ediyorum. Suriye, bölgede İsrail karşıtı güçlerin buluştuğu bir noktaydı. Bu sebeple İslami Cihat, Hamas ve diğer tüm mücahid Filistinli gruplar Suriye'de yerleşik bulunuyordu. Hizbullah'a verilen destek de Suriye üzerinden gerçekleştiriliyordu. İran da bu kapsamda Suriye'ye yardım ediyordu. Bu koalisyon tüm Arap dünyasında üstün bir konum kazandı. Hatırlarsınız Sayın Hasan Nasrullah, Arap dünyasında yılın adamı seçildi. Diğer yandan bazı alimler, bölgedeki bazı devletler ve İsrail yanlısı bazı akımlar, İran'ın ve İslam Devrimi'nin Müslüman Arap halklarının nezdindeki değerini tartışmalı hale getirmek için bazı araçlar kullanma düşüncesine kapıldı. Maalesef bunu da başardılar, düne kadar Hizbullah'a büyük bir sevgi duyan Sünni Arapların 'Şiiler bölgeye hakim olmak istiyor' düşüncesine kapılması sağlandı. Ben sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Sorun bir mezhep sorunu değildir. Sultacı güçler tarafından desteklenen yönetimler, siyasi hedeflerine ulaşmak için mezhebi bir araç olarak kullanıyor. Maalesef bazı alimler ve bazı Müslüman topluluklar da bunu kabul ediyor. Buna karşı koymanın en önemli yolu, gerçekleri açığa çıkarmak ve savaşanın mezhepler değil siyasetler olduğu yönünde düşünceleri aydınlatmaktır.

Hegemonya sürsün diye...

Dünyadaki sultacı güçler, güç ve hegemonyalarının sürmesini istiyor. Bu yüzden de bu manevi ve düşünsel boşluğun kendileri açısından bir tehdide dönüşecek şekilde doldurulmasını istemiyorlar. Onlar, İslam'ın dünyadaki bu manevi boşluğu doldurabilecek kapasitede olduğunu biliyor. Bu sebeple de İslam'ın böylesi bir konuma sahip olmaması için bazı ön hazırlıklar yaptılar. Bu çerçevede mezhebi ihtilaflar, vahşi çatışmalar çıkarmaya; böylelikle de İslam'ı dünya toplumlarına tahammül edilemez bir şiddet dini olarak tanıtmaya çalıştılar. Bölgesel düzeyde ise temel hedefleri, İslam toplumlarının tartışmasız bir güce dönüşüp onların karşısına çıkmasını önlemeye çalışmaktır. Maalesef, mezhebi görüş ayrılıklarını istismar ederek bölgede Suriye'de, Irak'ta, Mısır'da, Yemen'de, Afganistan'da, Pakistan'da görüldüğü üzere mezhebi çatışmalar yaratmayı başardılar.