İnanç Özgürlüğü Platformu'ndan Çarpıcı Rapor

İnanç Özgürlüğü Platformu'ndan Çarpıcı Rapor

İnanç Özgürlüğü Platformu'ndan Çarpıcı Rapor

eni Akit Gazeesi'nden Mehmet Erdoğan'ın haberine göre, HDP’nin, IŞİD’in Kobani saldırısı bahanesiyle yaptığı çağrı üzerine sokağa inen örgüt yandaşlarının çıkardığı olaylarda 35 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi yaralanmış, birçok işyeri yakılıp-yıkılmış ve talan edilmişti. Söz konusu olayların en şiddetli şekilde yaşandığı Diyarbakır için Diyarbakır İnanç Özgürlüğü Platformu, ‘Kobani Olayları ve Çözüm Süreci’ başlıklı bir rapor hazırladı. Raporda, “Bölgede ve ilimizde Kobani bahanesi ile oluşturulan olaylar, mütedeyyin ve İslami duyarlılıkları olan kesimleri bölgede saf dışı bırakmak, göçe zorlamak ve yok etme planı üzerinde kurgulanmıştır. Bu bağlamda mütedeyyin esnafa ait yüzlerce işyeri taşlanarak, yakılarak ve talan edilerek yağmalanmıştır. 27 Kur’an Kursu ve İslami dernek saldırıya uğramıştır” denildi. 

Diyarbakır İnanç Özgürlüğü Platformu adına yayınlanan raporda, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın çağrısıyla sokaklara inen HDP ve PKK’lı vandalların, Diyarbakır başta olmak üzere bölgeyi ateş çemberinin içine sürüklediği belirtildi. Yaşanan olayların vandalizm boyutuna vardığı ifade edilen raporda; “PKK ve Suriye’deki PYD örgütleri, mütedeyyin ve halk nezdinde önemli bir konuma sahip olan bölgenin kanaat önderlerini kendilerine engel olarak görüyor. Bu sebeple onları öldürme, tehdit etme ve baskılarla göçe zorlama gibi faaliyetler gerçekleştiriyor. Bölgemizde ve ilimizde de Kobani bahanesi ile oluşturulan olaylar, mütedeyyin ve İslami duyarlılıkları olan kesimleri bölgede saf dışı bırakmak, göçe zorlamak ve yok etme planı üzerinde kurgulanmıştır. Oluşturulan kaos ve tedhiş eylemleri bunu ispatlar mahiyetteydi” açıklamalarına yer verildi. 

ARAKAN’DAKİ VAHŞET GİBİ

Çıkan olaylarda mütedeyyin, Müslüman halka yönelik vahşice saldırıların yaşandığı ve bölge genelinde cereyan eden olaylarda vahşetin sınır tanımadığı belirtilen raporda, katledilen insanların birçoğunun insanlık dışı, barbarca, Myanmar Budist çetelerinin vahşetini andırır türde (Taşlanarak, başlarını ezilerek, yakılarak, binadan aşağıya atılarak, yerden sürüklenerek, araç ile ezilerek) katledildiğine dikkat çekildi.

“27 KURAN KURSU VE İSLAMİ DERNEĞE ZARAR VERİLDİ”

Raporun devamında; “Etrafı adeta Suriye cehennemine çevirmeye çalışan şehir eşkıyaları sadece Diyarbakır ilimizde 37 resmi 27 özel araç olmak üzere toplam 67 araç yakılmış, 15 banka şubesi, 34 okul, 27 Kuran Kursu ve İslami dernek, 7 parti binasına zarar verilmiş. Mütedeyyin esnafa ait yüzlerce işyeri taşlanarak, yakılarak ve talan edilerek yağmalanmıştır. Adeta şehirde PKK ve KCK, talan ve yağmacılarla işbirliği yaparcasına iş yerlerine saldırdı. ABD’nin Irak’ı işgalinde yağmacıların o ülkede yaşattığı manzaranın bir benzeri burada yaşandı” bilgileri paylaşıldı.

“PYD MİLİTANLARI GETİRİLDİ”

PKK’nın şehir içi çetesi olan YDG-H’nin resmi twitter hesabı üzerinden mütedeyyin halkı, esnafı, İslami siyasi partileri, dernekleri, Kuran Kurslarını ve özellikle HÜDA PAR, Mustazaflar Cemiyeti ve bileşenlerine yönelik nokta hedefler ve adresleri göstererek organize bir şekilde saldırdıkları dile getirilen raporda; “Olaylar sırasında dikkat çeken en önemli husus, daha önce görmediğimiz tarzda bir eylem biçiminin geliştirilmesiydi. Daha önceki olaylarda genellikle çocuklar kullanılıyordu, ancak bu olaylarda çocuklar olmakla birlikte şehir dışından mülteci kamplarından Yezidi, Kobanili PYD militanları getirildiği, organizeli bir şekilde olayların planlandığı, olaylara maruz kalan vatandaşların ve esnafların beyanı ile sübut bulmuştur” denildi.

Söz konusu raporu sizlerle paylaşıyoruz:

"Kobani Olayları ve Çözüm Süreci

HDP Başkanı Selahattin DEMİRTAŞ’ın çağrısıyla birlikte Kobani'deki IŞİD saldırıları bahane edilerek kepenk ve kontak kapatma eylemi başlayan organize olmuş PKK/ YDG-H şehir eşkıyaları Diyarbakır başta olmak üzere Bölgemizi ateş çemberinin içine sürüklemişlerdir.

Son günlerde özellikle ilimiz Diyarbakır’da yaşanan elim hadiseler, savaş ve rant baronlarının kollarını sıvadığını, ellerini ovuşturan vesayetçi aktörlerin iş başına geçtiğini göstermektedir.

Vandalizm boyutuna varan bu olaylarda dikkat çeken önemli hususlar;

1) Bölge genelinde çözüm sürecini kendine fırsat bilen PKK//HDP cenahı şehir yapılanması olan KCK ile eş güdümlü çalışmanın ürünü olarak Devlet içinde çöreklenmiş derin yapılanmalardan da aldıkları destekle IŞİD militanlarının bir anda Musul’u kurşun sıkmadan ele geçirdiği gibi neredeyse PKK şehir yapılanması ilimiz ve bölgemizi üç gün içerisinde ele geçirecekti.

2) Suriye’nın Rojava bölgesinde alan hâkimiyetini kurmaya çalışan PYD örgütü kendi içindeki mütedeyyin ve halk nezdinde önemli bir konumu olan bölgenin kanaat önderlerini kendilerine engel gördüklerinden onları öldürme, tehdit ve baskılarla göçe zorlamışlardı. Bölgemizde ve İlimizde de Kobani bahanesi ile oluşturulan mütedeyyin ve İslami duyarlılıkları kesimleri bölgeden saf dışı bırakmak, göçe zorlamak ve yok etme planı üzerinde kurgulanmıştır. Oluşturulan kaos ve tedhiş eylemleri bunu ispatlar mahiyetteydi.

3) Bölge genelinde cerayan eden bu olaylarda Müslüman halkımızdan 37 masum vatandaşımız hunharca katledilmiştir. Yüzlercesi yaralanmış, öldürülenlerin birçoğu insanlık dışı barbarca Myanmar Büdist çetelerinin vahşetini andırır türde (Taşlanarak, başlarını ezilerek, yakılarak, binadan aşağıya atılarak, yerden sürüklenerek, araç ile ezilerek) katledilmişlerdir.

4) Etrafı adeta Suriye cehennemine çevirmeye çalışan şehir eşkıyaları sadece Diyarbakır ilimizde 124 bina,37 resmi 27 özel araç olmak üzere toplam 67 araç yakılmış,15 banka şubesi,34 Okul, 27 Kuran Kursu ve İslami dernek,7 parti binası, Mütedeyyin esnafa ait yüzlerce işyeri taşlanarak, yakılarak ve talan edilerek yağmalanmıştır. Adeta şehirde PKK ve KCK Talan ve yağmacılarla işbirliği yaparcasına iş yerlerine saldırıyordu. ABD’nin Irak’ı işgalinde yağmacıların o ülkede yaşattığı manzaranın bir benzeri burada yaşanıyordu.

5) 1980’li yıllardan bu yana bölge genelinde bu derece geniş kapsamlı ve çevreyi terörizm eden olaylar nedeniyle ilk kez devlet tarafından sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, güvenlik güçleri olaylara müdahalede yetersiz kalmış, devletin zafiyeti ortaya çıkmıştır. Halk adeta terör çetelerinin insafına terk edilmiştir. Vatandaş kendi can ve mal emniyetini kendi imkânları ile sağlamaya çalışmış, halk kendi kaderleri ile baş başa bırakılmışlardır.

6) Şehir eşkıyalarının barbarca saldırıları karşısında güvenlik güçleri gerekli ve yeterli tedbirleri zamanında almadığından, halkımız kendi can ve mal güvenliği koruma güvenliği kendisi üstlenecektir. Böyle bir durum halkımızın bireysel silahlanmasının önünü açacaktır. Bu durum önü alınmaz kargaşa, kaos ve fitne ortamının oluşmasına sebebiyet verecektir. Sosyal hukuk devleti büyük bir yara alacak, bölgemiz ve ülkemiz büyük bir ateş çemberinin içine sürüklenmiş olacaktır.

7) Asıl görevi halka hizmet olan yerel yönetimlerin HDP’li belediyeler şehir baştanbaşa terör çeteleri tarafından ateşe verilirken halkın yangın ihbarına duyarsız kalmışlardır. Onlarca itfaiye aracına sahip olan belediye hiçbir yangına müdahale etmemiştir. Halkın işyerleri ve evleri alevlerle baş başa bırakılmıştır. Öte taraftan etrafı yakmaya çalışan şehir eşkıyalarına kullanılmış araba lastikleri temin edilmiş, iş makineleri ile şehir ana yolları kapatılmıştır. Olaylar başlamadan bir gün öncesinde şehrin hiçbir yerinde şehir çöpleri toplanmamış, temizlik görevlilerin birçoğu Kobaniye destek amacı ile eylemlerde görevlendirilmişti. Diyarbakır Büyükşehir belediyesi terör çetelerinin eylemlerine arka çıkarak okul servis taşımacıcığını yapan servis minibüslerini tehdit ve şantaj ile ve esnaflara ceza uygulama tehdidi ile zorla kepenk kapattırarak olayların büyümesine zemin hazırlamıştır.

8) Özellikle PKK'nın Yurtsever Gençlik olarak adlandırdığı YDG-H'nin resmi twitter hesabı üzerinden mütedeyyin halkımız, esnafımız, İslami siyasi partiler, dernekler, Kuran Kursları, özellikle HÜDA-PAR Mustazaf-Der ve bileşenlerine yönelik nokta hedefler ve adresleri, kullandıkları özel araç plakaları gösterilerek örgüt elemanlarını organizeli bir şekilde saldırtmıştır.
9) Olaylar sırasında dikkat çeken en önemli husus, daha önce görmediğimiz tarzda bir eylem biçiminin geliştirilmesiydi. Daha önceki olaylarda genellikle çocuklar kullanılıyordu, ancak bu olaylarda çocuklar olmakla birlikte şehir dışından Mülteci kamplarından Yezidi, Kobanili YDP’li militanları getirildiği, organizeli bir şekilde olayların planlandığı, olaylara maruz kalan vatandaşların ve esnafların beyanı ile sübut bulmuştur. Daha önceki eylemlerde çocukların kurduğu barikatları artık yetişkin kadınlar, genç kızlar ve erkekler yüzleri kapalı bir biçimde hatta bazı yerlerde yaşlı insanlar rol alarak eylemleri ciddi bir biçimde organize edilmişti.

10) Dikkatlerden kaçmayan başka bir ayrıntı da devletin hiçbir şekilde varlık göstermemesiydi. Bazı vali yardımcılarının iyi niyetli ve olağanüstü gayretlerine rağmen devletin varlığı özellikle de emniyetin varlığı sokaklarda görülmüyordu. İlimizde bir haftadır atanan ilimizin sosyolojik ve siyasi yapısından bihaber vali devletin acizliğini örtbas etmek için çatışmaların HÜDA PAR taraftarları ile PKK örgüt yanlıları arasında çatışmadan ibaret olduğunu beyan etmesi olaylardan bigane olduğunu göstermektedir.

11) Olaylar sırasında panzer, kirpi ve tomaları resmi kurumların güvenlikleri dışında olayların yoğun olarak yaşandığı yerlerde görmek mümkün değildi. Bu durum da devletin kasıtlı bir biçimde olaya müdahale etmediği kanısını güçlendirdi. Tüm vatandaşlarda oluşan algı ise bu olaylar Küresel emperyalizmin bölge üzerindeki sinsi emelleri ve devletin içindeki karanlık yapılar ile önceden planladığı imajını veriyordu.

12) HDP eş başkanı Selahattin DEMİRTAŞ’IN ABD ziyareti hemen sonrası olayların bir alev topu bölge genelinde bir anda cereyan etmesi küresel emperyalizmin bölgemiz üzerinde parmağı olduğu kanısını güçlendirmektedir. Ayrıca Ramazan ayı içerisinde İlimizde ABD Adana başkonsolosluğu ile HDP’li Büyükşehir belediyesinin iftar çadırına yönelik halkın İslami tepkisinin rövanşı olarak bu olayların organizeli bir şekilde tertiplendiği kanısını güçlendirmektedir.

13) Halkımızın can ve mal güvenliğine yönelik yüzlerce saldırılar tertiplendiği, resmi kurum ve özelikle devlet okulları ve mütedeyyin kesimlerin dernek, vakıf, cemaat, STK’ler ve hayır kurumları saldırılara maruz kaldığı bir ortamda paralel yapının uzantıları konumundaki okul, dershane, okuma salonları ve bankalarına yönelik hiçbir saldırı yapılmaması akla işbirliği içerisinde hareket ettiklerini imajını vermektedir.

14) PKK’lı çetelerin saldırısı ile işyerlerinde, derneklerinde, evlerinde saldırılara maruz kalan Mütedeyyin halkımızın yakınları ile yapılan görüşmelerde yaralı arkadaş ve yakınlarına müdahale etmek için 112 acil servis ve 155 polis imdatı defalarca çağırdıkları halde olay yerine gitmedikleri, bu vatandaşları kendi kaderleri ile baş başa bıraktıkları belirlenmiştir. hayatını kaybedenlerin bir çoğu kan kaybından yaşamını yitirdikleri doktor raporları ile tespit edilmiştir. Ayrıca kendi yakınlarına ulaşmaya çalışan vatandaşlarımızın olayların olduğu bölgeye polis tarafından sokulmadığı gibi, polisin PKK çevrelerine alan açarak sokak çetelerin katliam yapmalarına adeta zemin hazırlamıştır. Özelikle Bağlar İlçesinde olay günü görevli olan polis şeflerinin ve polislerin kim olduğunun özellikle araştırılması gerektiğine inanıyoruz. Son dönemlerde Paralel adı altında bölgeye gönderilen polislerin olup olmadığı merak edilmektedir.

15) HÜDA-PAR yöneticileri; gerek İl deki yetkili kamu görevlilerine, İl Milletvekillerine, İçişleri Bakanlığına ve güvenlikle ilgili diğer devlet yetkililerine, olayı kontrol altına almaları için ulaşmaya çalıştıklarını ancak kendilerine ulaşamadıklarını ifade etmişlerdir. HÜDA PAR yetkililerin beyanına göre Hükümetin bu vurdumduymazlığı karşısında partililerin ve gönüllülerin bilerek hedef haline getirildiğini söylemişler can güvenliklerinin olmadığını bundan dolayı da tüm üyelerine ’kendinizi savunun’’ talimatı vermişlerdir.

16) Bu süreçte HÜDA-PAR ve bileşenleri yeni bir strateji ile bundan böyle kendilerine bir saldırı olması durumunda güvenlik güçlerinin müdahale etmemesi durumunda saldırı kimden gelirse gelsin misliyle karşılık bulacağını, yaralamaya yaralama ile öldürmeye öldürme ile cevap vereceklerini açıklaması, bölgede yaşayan insanlar tarafından bunun yeni bir PKK-HİZBULLAH çatışmasının yaşanabileceği endişesi yarattı. Ayrıca bu saldırıların Hizbullah'ın resmi açıklamasında da hiçbir şekilde söz konusu durumun kabul edilmeyeceği ve gereğinin yapılacağı ifade edilmesi bölgede yeni bir şiddet ortamının oluşacağı endişesini taşımaktayız.

17) Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gülten Kışanak yaptığı açıklamalarda HÜDA-PAR saldırılarını "Hükümetin B planı" olarak değerlendirerek, "Hizbul-kontra ve benzeri paramiliter güçlerin sokağa salındığını, durumun çok tehlikeli olduğunu" ifade etmiştir. Ayrıca Diyarbakır HDP il başkanı Zübeyde ZÜMRÜT olaylar sırasında vermiş olduğu beyanatla Huda Par ve Mustazaflar cemiyetini hedef göstermiş olayların büyümesine ve tarafların çatışmasına zemin hazırlamıştır. Bu tutumu tüm halkımız tarafından hayretle karşılanmış, bu açıklamaları küresel emperyalizmin bölgemiz üzerinde emelleri olan güçlerin sözcüsü olarak görülmüştür.

18) Küresel emperyalist güçlerin Irak ve Suriye üzerindeki emellerine ulaşmak için Gezi olayları,17-25 Aralık darbe girişimleri ile ulaşamadıkları hedeflerine Kobaniyi bahane ederek mazlum Kürt halkını sokaklara dökerek yeni bir darbe girişimine soyunmuşlardır.

19) Öte yandan, İslamofobi algı operasyonu olarak emperyal güçlerin Ortadoğu laboratuarlarında İslami görünüm verilerek üretilen IŞİD örgütü üzerinden İslam’a kanlı bir algı kazandırılmaya çalışılmakta ve bu algı ile tüm Müslümanlara aynı kefede terörist muamelesi yaparak kendisinin ve taşeronlarının yapacakları zulümlere meşru bir zemin hazırladıkları da bilinmelidir.

20) Çözüm süreci ile birlikte bölgede en çok yapılan eleştirilerden bir tanesi, gelinen nokta itibariyle devletin ciddi bir otorite zayıflığı göstermiş olması ve dindar Kürtleri sosyalist seküler Kürtlerin kucağına terk etmiş gibi bir görüntü vermesidir. Çözüm süreci ile birlikte kandil PKK/BDP/HDP ve bileşenlerinin bölgenin tek sahibi olarak kendilerini görmüş olması, kendileri gibi düşünmeyen muhalif Kürtleri potansiyel düşman olarak görmeye başlamış, bu durum onlar gibi düşünmeyen bölge insanını karamsarlığa ve ümitsizliğe itmiştir. Bununla birlikte vatandaşta oluşan algı devlet bölgeyi ve bölge insanını tamamen pkk ve bileşenlerine teslim etmiştir. Hükümetin en büyük endişesi olan devlet içinde paralel devlet yapılanması PKK ve bileşenleri tarafından bölgede oluşturulmuştur. Pkk bölgede köy, kasaba, şehir ve mahalle komiteleri oluşturulmuş olup, bölgedeki son olayların bunların organizeli bir şekilde çalışmalarının ürünü olarak ortaya çıkmıştır

ÇÖZÜM SÜRECİNDE ARTILAR, EKSİLER VE ÖNERİLER
Çözüm Süreci değil “Çözüm Süreci ve Silahsızlandırma”

Çözüm Süreci tek başlıklı ve tek muhataplı değil iki başlıklı ve çok muhataplı olmalıdır. Çözüm Süreci ve Silahsızlandırma şeklinde iki başlığa ayrılmalıdır.

İlk Başlık, Çözüm Süreci ve Muhatapları

İlk başlık olan Çözüm sürecinde hedef, demokratikleşme, Kürt sorunu ile ilgili eksiklerin giderilmesi, Türk-Kürt kardeşliğinin inşası, bölge sorunlarının çözümü hedeflenmelidir. İlk başlık için BDP’nin yanı sıra, (mümkünse muhalefet), tasavvuf ve tarikat önderleri (Menzil, Nakşî gelenek ve klasik nurcu yapılanmalar) bölgedeki STK’lar (Memur-Sen, Özgür Der, Hür-Der, Mustazaf-der gibi), bölgedeki BDP dahil diğer partiler (HÜDA PAR, KDP ve diğerleri ), bölgedeki akil adamlar, Türkiye’deki akil adamlar gibi geniş çerçeveli bir muhatap listesi oluşturulmalıdır. Böylece ortak akıla ulaşma, süreçte küskün kesim bırakmama, tüm kesimlerin önerilerini sürece dâhil etme gerçekleşmiş olur. Ki geçmişte tek muhatap olarak Öcalan ve BDP’nin kabul edilmesi, sürece dâhil edilmeyen diğer kesimleri küstürmüş, Kürtlerin tek temsilcisi BDP ve PKK’dır algısını beslemiş, bu algı da KCK çevrelerinde şımarık, tekçi, baskıcı refleksleri artırmıştır. Aynı zamanda BDP/PKK çevresinin elinde “ileride bölge zaten bizim kontrolümüze girecek” şimdiden yanımızda yerinizi alın” şeklinde güçlü bir argüman vermiştir.

İkinci Başlık Silahsızlandırma
İkinci başlık olan “Silahsızlandırma” ile ilgili muhatap elbette ki tek başına Öcalan, BDP/PKK/Kandil olmalıdır. Bu başlık çözüm sürecinden tamamen ayrı tutulmalıdır ki çatışma yaşandığında sürecin tümünü değil bir başlığını kaybetmiş olacağız. Diğer başlık ise çatışmalar olursa bile devam etmelidir. İki başlığa ayırma aynı zamanda Kürt sorunu ve PKK’nın Kürtler üzerindeki silahlı tahakkümü sorununu birbirinden ayırmış olacağız. Ki şu anda gelinen noktada Kürt sorunu halledilmeyecek pozisyonda değildir, sorun daha çok PKK’nın silahsızlandırılmasıdır.

PKK silah bırakır mı?
1. Hükümet tarafındaki aktörler, PKK’nın gerçekten bu ortamda silah bırakabileceğine inanarak yanlış bir tespitte bulunmuşlardır. Süreçteki ana eksen kaymasında da, bölgedeki PKK’nın şımarıklıklarına göz yumulmasının arka planında da bu yanlış okuma vardır. Oysa başından beri Lenin'in, Marksist örgütlerin soğuk savaş dönemindeki taktikleri PKK tarafından aynen takip edilmektedir. Bölge ülkeleri demokratikleşmeden, batılı güçlerin gölgesi güçlü bir şekilde bölge üzerinde hâkimken, kaos ortamında ittifak kuracak birçok güç odağı mevcutken, askeri gücünü koruyorken PKK silah bırakmaz. Bunun süreç içinde yüzlerce ipucunu sayabiliriz, mesela…

2. PKK geri çekilme olayında yaşlı ve hasta militanlarını dinlenmeye almıştır. Sağlam, genç ve dinamik kadroları ise içeride bırakmıştır.

3. PKK, bu süreçte çocuk yaştaki birçok genci askeri ve siyasi olarak eğitmek için Kandile almıştır. Hatta bölge halkını “Bölge zaten bize teslim edilecek, çocuğunuz işsiz olduğu için bize verin, biz eğitelim, dönünce onu zabıta veya güvenlik gücü yaparız.” söylemiyle halkı ikna etmiştir.

4. PKK çözüm sürecinde kazandığı zaman ve hareket kabiliyetini “ROJAVA KANTONLARINI” oluşturmak için kullanmıştır. Çözüm sürecini kabul etmesinde iki temel neden vardır. Birincisi askeri olarak tekrar toparlanmak, ikincisi Rojava kantonlarını oluşturmak. Bugün Kobani gibi lokal gözüken bir olay üzerinden çözüm sürecini bitirme söylemleri aslında PKK’nın çözüm sürecini zaman kazanma olarak kullandığının ve kazanımları tehlikeye girince süreci rahat bitirebileceğinin işaretidir.

5. PKK ve BDP’nin tabanı daha çok gelenekçi ve “Apocudur”. Lider kadro ise daha çok Marksist, Leninist, Alevi, Sol tandanslıdır. Gelenekçi taban bağımsızlık değil daha çok beraberlik istiyor. Lider kadro ise artık Kürt halkının çıkarlarından çok örgütün varlığını devam ettirmekten yanadır. Gelenekçi tabana yumuşak, Marksist-alevi-sol lider kadroya karşı ise güvenlikçi ve daha dikkatli bir yaklaşımla bakmalı.

6. Paralel yapının KCK operasyonları abartılı, milliyetçi ve güvenlikçi kodlara sahipti. Bu bir ifrat idi. Ancak çözüm sürecinde bu sefer tefrite kaçıldı. Devlet KCK yapılarına karşı relax davrandı. Süreç adına PKK’nın şehir yapılanmalarını kontrol eden KCK’lıların çoğunun serbest bırakılması örgütü bölgede çok rahatlatmıştır.

ÇÖZÜM SÜRECİNDEKİ HATALAR
1-.Çözüm sürecindeki en büyük hata dediğimiz gibi hükümetin fazla iyi niyetli davranıp PKK’nın silah bırakacağına inanmasıdır. (Özelde Beşir Atalay bu konuda çok fazla iyi niyet göstermiştir.) Bu süreçte bölgedeki diğer kesimlerin uyarıları, mütedeyyin tarafın eleştirileri çözüm sürecinin devamı hatırına dikkate alınmamıştır.

2-Çözüm sürecinde PKK, bölgede ve Kürt nüfusunun büyükşehirlerde yoğun olduğu yerlerde muazzam derecede bir gençlik örgütlenmesine gitmiştir. (Bu konuda kesinlikle Lenin’in örgütlenme tavsiye ve taktikleri okunmalıdır ki PKK tamamen bunu tatbik ediyor) PKK, Kürtlerin yoğun yaşadığı tüm yerlerde mahalle komiteleri kurmuş, dernekleşmiş, gençlik yapılanmaların oluşturmuş, mali yapısı için bağış ve haraç ağını kurmuştur. Çözüm süreci adına tüm bu örgütlenmeleri zorlanmadan yapmıştır.

3- Çözüm süreci boyunda PKK’nın legal ve illegal faaliyetlerinde yer almanın pratikte hukuki bir sorumluluğu kalmadığı için korkarak dışarıda duran birçok sempatizan kişi gönüllü olarak işin içinde aktif olarak yer almaya başlamıştır.

4-Çözüm sürecindeki en büyük hatalardan biri tek başına BDP ve PKK’nın muhatap alınmasıdır. Bu “Kürtlerin temsilcisi PKK ve BDP’dir” algısını güçlendirmiştir. Hâlbuki Kürtlerin yarısından çoğu Ak Partiye oy veriyor, ki bölgede önemli oranda Arap bir nüfusta vardır. BDP’ye oy verenlerin de önemli bir kısmı da PKK gibi ayrılıktan yana değildir.

5- PKK bölgedeki öğretmenleri üzerinden devletin resmi okullarında faaliyet göstermiş ve bazı çocukları dağlara bu öğretmenler göndermiştir. Özelikle mahalle komiteleri ile birlikte çalışan KESK Sendikası Eğitim Sen’li öğretmenler olayları önceden okul içerisinde öğrencileri bilgilendirerek yapmaktadırlar.

6.- Çözüm sürecinde PKK çevresi defalarca hukuk dışına çıkmıştır. Ak Parti ve Hüdapar teşkilatları kaçırılma, tehdit gibi farklı muameleler tabi tutulmuş ancak bölgedeki KCK unsurları bunun hukuki bedelini ödememişlerdir. Hukuksuz uygulamalara göz yumulması, bölgedeki korku ve PKK tahakkümü arttırmıştır.

7.-Hükümet Gezi’den büyük ders çıkardı, paralel yapılanmaya göz yummaktan büyük ders çıkardı muhtemelen PKK’nın son vandalizmi sonucunda da çözüm sürecindeki hatalarını da görecektir. Ben yaşanan tüm kötü Vandallığa ve olaylara rağmen “hükümet yine de ucuz atlattı” diyoruz. Çünkü çok daha korkunç şeylerin olabileceğini bekliyordum. Bölgede Arap baharı tarzında bir kalkışma artık PKK için çok daha zordur. Biriktirdikleri tüm enerjiyi vandalca ve serserice kullandılar. Bundan sonrasına ne devlet artık müsaade eder, ne halk bir dahakine bu kadar destek verir diye düşünüyorum ama tabi ki gerekli dersler çıkarılırsa…

8. Kürt sorununa hükümet çözüm süreci boyunca hep BDP ekseninden bakmıştır. Bölgedeki diğer unsurlar, (STK, partiler, Araplar, Türkler, akil adam, tarikat, tasavvuf vs.) es geçilmiştir. Tek kaynaktan beslenme ve PKK’nın silah bırakacağına inanmak Hükümeti bu saydığımız sonuçları görmekten alıkoymuştur.

9- Hükümet ve Devlet erkanı Vandal eylemlerin startını veren HDP eş başkanı Demirtaş ile kesinlikle görüşmemelidir. Demirtaş hukuk önünde sebep olduğu ölümler için yargılanmalı ve dokunulmazlığı kaldırılmalıdır. Şiddete teşvik eden milletvekili ve siyasetçinin siyasi hayatı bitmelidir. HDP’deki siyasetçiler de şiddete çağırdıklarında bunun siyaseten bir karşılığının olacağını bilmelidirler.

Silahlı Örgütler, Ortadoğu’da Demokratik Ortamlarda Büyürler mi?

1-Burada en önemli sorulardan biri budur. Kürtlerde meşhur bir deyim vardır. Biraz ağır bir tabirdir ama sonuçta Kürt büyükleri söylemiştir. “Ki dar bı ez devarım”. Yani sopa kimin elindeyse ben onun sürüsüyüm. Aşiret, güç ve kavga ekseninde yaşam sürmüş Kürtler için “güç” en önemli argümandır. PKK bunu çok iyi tahlil etmiştir. Bazılarını gönüllü kazanmış ama halkın önemli bir kısmını korku ile sindirmiştir. Bölgede PKK gibi düşünmeyen yapılar, taban ve halk PKK’ya karşı savunmasızdır. Çözüm süreci bu savunmasızlığı artırmış, dolayısıyla Kürtler üzerinde PKK’nın etkisi artmıştır.

2-İngiltere’de İRA örneğinde dünün liberalleri, bugünün Ak Partili kalemşörlerinin düştüğü en büyük hata Kürt coğrafyasının davranış kodlarını bilmemeleridir. İngiltere egemenliğinde yaşayan halklar daha çok bireycidir; aşiret, bedevilik, güç algısı gibi Kürtler ve Ortadoğu’daki etkin davranış kodlarından uzaktırlar. Bireyciliğin etkin olduğu İngiliz egemenliğinde demokratik açılımlarla halkın özgür, bireyci aklını kazanırsınız ancak silahların gölgesinde, bireyci olmayan, “komün” düşünen bir toplulukta demokratikleşme uğruna örgütün hâkimiyet kurma alanlarına izin verirseniz halkı PKK’ya teslim etmiş olursunuz. Gönlü sizden yana olanlarda siner, etkisiz kalır.

3-Evet, Çözüm sürecinin en büyük faydalarından biri şu olmuştur. Kürtlerdeki bağımsızlık algısı zayıflamıştır. İkinci bir dolaylı faydası PKK’dan bağımsız olan kesim, göz yumulan baskı ortamında örgütü daha iyi tanımıştır. Bu kesim az değildir. PKK zayıflatılarak, etkisi azaltılarak devam ettirilecek iki ayaklı “Çözüm süreci ve silahsızlandırma” konsepti sayesinde “PKK muhalifi” kesimin sesi çok daha net ve gür duyulacaktır. Zaten hükümet tarafından muhatap alınmaları bile tek başına bu kesimin elini güçlendirecektir.

ÇÖZÜM SÜRECİ SEÇİMLER
1-Çözüm sürecinden sonra BDP oylarını artırmıştır. Bu hem BDP çevrelerinin elindeki imkânların artması, hem de bölgede PKK unsurlarının saldığı korkunun artması sayesindedir. PKK kendine oy vermeyecek kesimler üzerinde yoğun bir baskı kurmaktadır ki çözüm sürecinin rehavetiyle bu baskı daha da artmıştır. . (BDP’nin mecliste olması siyasi temsilin önünü açması anlamında tabi ki olumludur ve devam etmelidir.)

2-Mesela bölgede tarım yapılan sınır çizgisindeki zengin kesim daha çok Ak Parti’ye yakındır. PKK bu süreçte “tüm oylar bize çıkmazsa tarlalarınızı yakarız, köy dolmuşlarının önünü keseriz” tarzında tehditlerle aslında kendine ait olmayan birçok oyu zorla devşirmiştir.

3- Bölgede bazı kırsal alanlarda muhtarlarında bilgisi dâhilinde oylar aile ve aşiret büyükleri tarafından kullanılmaktadır. Hatta bazı yerlerde kadınlar sandığa hiç gitmiyor, Oyunu eşi veya aile büyüğü kullanıyor. (Kadınlar arasında Ak Parti sevgisinin çok daha yüksek olduğunu belirtelim.) Devletin tüm kırsalda güvenliği sağlaması çok zordur. Güvenli olmayan kırsal kesimlerde oylar merkezi köylerde toplanmalı. Asker ve polis sandık başında olmalıdır. Merkezi köy veya ilçe uygulamasında hangi köyün ne oy kullandığı bilinemeyeceği için insanlar daha özgür oy kullanabilirler. (Devletin okul servis araçları ücretsiz hizmet ederek ulaşımı sağlayabilir.)

ÇÖZÜM SÜRECİ VE BÖLGE İÇİN ÖNERİLERİMİZ
1. Bölge halkı İmam Hatiplere ilgi gösteriyor. Özellikle kızlarını ahlaki olarak muhafaza etmek için İmam Hatiplere göndermeyi tercih ediyorlar. Dinini diyanetini bilen bir gençlik için bölgedeki ÖNDER, MEMUR-SEN ve Eğitim ile ilgili duyarlı STK’larla irtibatlı olunarak ihtiyaç olan yerlerde acilen İHL (ortaokul ve Liseler) açılabilir. PKK ile mücadele aynı zamanda bir MEDENİYET MÜCADELESİDİR ve uzun vadeli bir süreçtir. Bunu unutmamak gerekir.

2. Bölgedeki merkezi illerde İLAHİYAT fakülteleri açılmalıdır. Diyarbakır, Batman, Mardin, Van, Siirt gibi… Bölge imamları ve dindar kesimden çözüm sürecinde aktif destek alınabilir.

3.TRT, çocuklar için dini içeriği güçlü Kürtçe çizgi film kanalı açabilir. Medya alanları da artık bir rekabet alanıdır. Hızlı ve seri olan, ufuk sahibi, yenilikçi olan halkı kazanacaktır.

4. Diyanet bölge için KÜRÇTE bir kanal açılmalıdır.

5. Bölgede iktidar alanlarında gözü olmayan Tasavvuf, Tarikat, Nakşî Gelenek, Klasik nurculara hükümet gerekli desteği vermeli ve görüşerek hem bölgenin nabzını almalı hem kendilerini güvende hissetmeleri sağlanmalıdır.

6. Hüda-Par ile özellikle görüşülmelidir. “Çözüm ve silahsızlandırma” projesinde çözüm kısmına dâhil edilerek önerileri alınmalıdır. Kurulacak düzenli bir ilişki bölgenin selameti açısından oldukça önemlidir.

7-Bölge için Akil adamlar dışında bağımsız duran yazar, aktivist, sendikacı, entelektüel kişilerle arada görüşecek, bilgi alışverişi yapacak, sahadan veri toplayacak bir komisyon kurulmalıdır. Ayrıca bölgede PKK’dan ayrılan kendini entelektüel alanlara veren, örgütün çalışma mekanizmasını iyi bilen kişilerin kanaatleri de alınabilir.

8- PKK’nın tüm çalışma ve adam devşirme alanlarında hukuk kesinlikle devrede olmalı ve kendini hissettirmelidir. Halka derin bir merhamet, örgüte karşı ciddi bir takip olmalıdır. Mesela PKK’ya adam devşiren öğretmen hakkında soruşturma açılır veya hukuki bedelini öderse diğer öğretmenler bunu yapamazlar. PKK’ya yardım edenden, korkandan, yataklık edenden ziyade yardım toplayana, adam devşirene, dağa adam gönderene, tehdit edene, şantaj kurana karşı devlet ciddi tedbir almalıdır.
9-PKK Vandallığında güvenlik birimleri çok ciddi zaaf göstermişlerdir. Gösterilere çoğu yerde müdahale edilmemiştir, edilen yerde de zayıf kalınmıştır. Bunun sebepleri araştırılmalıdır.

10- İstanbul, Ankara ve İzmir gibi yerlerden tasfiye edilen paralelci emniyetçiler ve bürokratlar, yargıçlar bölgeye gönderilmemeli, gönderilmişse bölgeden çekilmelidir. Orta Anadolu, Batı Karadeniz, Ege gibi risksi az yerlerde görevlendirilebilirler.

11- MİT’ teşkilatı yeniden yapılandırılmalı eski Jitem, eski Mit yapılanmaları çok kirli olduğunu bölgedeki eski olaylardan biliyoruz. MİT’ de eskiden ziyade daha yeni kadrolarla çalışmalı ve kendi içindeki eski kadrolarda ciddi bir ayıklama yapmalıdır.

12- Memleket ve bölgedeki akrabalarım, sınır bölgelerindeki Vandallığa “Suriyeli PYD’li Kürt” lerin yoğun oranda katıldığını gözlemlemişler. PKK ile olası bir çatışmada “Suriyeli PYD’li Kürt” gençler PKK için hazır milistirler. Bunlardan PYD’ ye yakın olanlar, olaylara karışanlar kesinlikle sınır dışı edilmelidirler. Aferin ve Kamışla gibi yerlere bırakılabilirler. Ayrıca göçmenler arasında bölgede PYD’ ye yakın, Kobanili Kürtlerin, şehirlerde değil kamplarda barındırılarak kimlik, parmak izi gibi verileri alınmalıdır.

13-Bölge için yapılan sosyal yardımlar ve politikalar çok güzeldir ve artırılarak devam edilmelidir.

14- Sonuç olarak Türkiye, Devleti de, tüm halkı korumakla görevli olduğunun farkına varmaya ve hassas bölgemizde otorite boşluğuna müsaade etmemeye, kontrolü ele almayı sosyal devlet olduğunu umulmamalıdır.

Kobani bahanesi ile olaylarda hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allahtan rahmet yakınlarına sabr-ı cemil diliyor, yaralılara geçmiş olsun temennisinde bulunuyoruz.

Diyarbakır İnanç Özgürlüğü Platformu"