Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

İğne kendilerine batınca, nasıl da mâkul oluyorlar..

B.Amerika’da, siyahî insanlara uygulanan polis şiddetinin sık sık ölümlerle sonuçlanması, giderek yükselen bir itiraz dalgasını da beraberinde getiriyor.

Geçen ay Ferguson şehrinde birsiyahî gencin öldürülmesi ve onu öldüren bir beyaz polisin vatandaşlık vazifesini yerine getirdiği gerekçesiyle suçsuz olarak nitelenmesinden sonra patlak veren ve günlerce süren büyük protesto gösterilerini güç-belâ bastıran Amerikan yönetimi, şimdi de yeni bir cinayetin ortaya çıkardığı ve etrafın ateşe verildiği, sosyal düzenin sarsıldığı protesto gösterileriyle karşı karşıya.. Amerikan yönetimi, sözkonusu şehirde bir hafta sokağa sınırlı çıkış yasağı bile koydu..

Amerikan Başkanı Obama ise, kendisi de siyah ırktan geldiği ve ataları, kendilerini üstün insan gören beyaz insanların en ağır şiddet uygulama ve cinayetlerine maruz kaldığı halde;  Maryland eyaletine bağlı Baltimore’da gözaltındayken hastanelik olup hayatını kaybeden siyahî genç Freddie Gray’in cenaze töreni sonrasında bu kentte çıkan karışıklıklar ve polisin ülkedeki siyahlara yönelik muamelesine dair eleştiriler etrafında konuşurken, ilginç bir mantık geliştiriyordu..

Hayret, Obama’nın başında bulunduğıu yönetim mekanizmasının yetkili sözcüleri, iki yıl öncelerdeki Taksim- Gezi Hadiseleri’ne dair, Türkiye’ye akıl verirken, ne kadar başka türlü düşünüyorlardı.. Türkiye hükûmetini orantısız güç kullanmamaya çağırıyorlar, muhalefetin seslerini yükseltmesine engel çıkarmamasını hatırlatıyorlar;  Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marie Harf, Türkiye’deki Gezi Hadiseleri sırasında Amerikan medyasının yaptığı ‘Tayyib Erdoğan’ın diktatörce eğilimlere yöneldiği’ gibi yorum ve yaklaşımları anlayışla karşılamak gerektiğini söylüyor, Türkiye’de polisin eylemcilere yönelik tutumunu sert bir dille eleştiriyordu.

*

Halbuki, Gezi Hadiseleri denilen o karışıklıklar boyunca.. Yüzlerce araba yakılmış, her taraf yangın yerine çevrilmeye çalışılmış ve azgınlık dur-durmak bilmez olmuştu..

Şimdi ise.. Amerikan Başkanı Obama, Baltimore’daki son büyük karışıklıklar üzerine yaptığı konuşmada, “ Baltimore’da gördüğümüz şiddet olaylarının hiçbir haklı gerekçesi yok. Bunlar amaca zarar verici.. İnsanlar ellerine levyeler aldığında ve yağma için kapıları açmaya başladığında, protesto etmiş ya da bir mesaj vermiş olmuyorlar, çalmış oluyorlar. Bir binayı yaktıklarında kundakçılık yapmış oluyorlar. Kendi toplumlarındaki iş ve fırsatları yok ediyorlar.

Bu bir protesto değil, bir mesaj verme de değil, bir grup kişinin kendi amaçları için durumdan istifade etmesidir. Bu kişilere suçlu muamelesi yapılmalıdır’diyor ve Baltimore Belediye Başkanı ve Maryland Valisi’nin bu anlamsız şiddet ve yıkımı durdurmak için çalışmasının son derece doğru olduğunu ifade ediyordu..

Obama, “Yanan bir bina televizyonda defalarca gösterilirken, doğru olanı yapan binlerce protestocunun ise arada kaybolduğunu düşünüyorum”ifadesini de kullanıyordu. (Haa neymiş.. Haberleşme özgürlüğü adına denilerek bu gibi haber filmleri gösterilmemeliymiş. ’Bonjour Obama’  diyesi geliyor, insanın..) 

Obama, Ferguson hadiseleri ve polisle toplumlar arasındaki ilişkilerde yaşananlar için de, “Öyle görülüyor ki her haftada bir ya da her birkaç haftada bir bunlar oluyor. Dolayısıyla sivil toplum örgütlerinin ve daha önemlisi ülke genelindeki annelerin ve babaların bunun bir kriz olduğunu söylemeye başlamaları gayet anlaşılır. Bu yavaşça ilerleyen bir kriz ve uzun zamandır devam ediyor. Yeni değil. Yeni gibi davranmamalıyız“ şeklinde konuşuyor ve şöyle devam ediyordu:„Bu tür ortamlarda, patlak veren sorunları kontrol altında tutmada kirli işi yapması için sadece polisi gönderir ve de,  ülke ve toplum olarak bu toplulukları değiştirmek ve canlandırmak, bu çocuklara fırsatlar sağlamak için neler yapabileceğimizi dillendirmez isek, bu problemi çözemez ve aynı periyodik ihtilaf döngüsünü ve sokaklardaki çatışmaları tekrar tekrar yaşarız.“

Bunlar bir sosyal karışıklık döneminde, yönetim kadrolarında bulunan ve sorumluluk duygusu taşıyan kimselerin söylemeleri gereken mantıklı sözler.. Ve bunun benzeri yaklaşımların Gezi Hadiseleri sırasında da, dile getirildiğini  gördük.. Yoksa, haftalarca süren o karışıklıkları bitirmek için, yüzbinler, Taksim Meydanı’na çağrılırdı; Kazlıçeşme’ye değil..

Bu bakımdan Obama’nın sözlerinin, Erdoğan’ı hatırlattığı söylenebilir.

*

Onlar herkesi hesaba çeker; kimse Amerika’yı, asla..

Amma.. Gezi Hadiseleri sırasında Amerikan Hükûmeti’nin görüşlerini Türkiye’nin güvenlik tedbirlerini ’orantısız güç kullanmak’ şeklinde ele alıp, biber gazının göstericilere karşı kullanılmasının kabul edilemezliğini söyleyen  USA Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marie Harf’in, Baltimore’da yaşananlar ve göstericilerin dağıtılması için biber gazı dahil, her türlü tedbirin alınması karşısında susması ilginçti..

Daha da ilginç olan ise, Marie Harf’inkendisine Twitter’dan  ’Hadi sarışın cevap versene. Come on blonde answer now..’ diye yazan Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçekin sözlerinin hatırlatılması üzerine, ”O sözlere cevab verip, onu onurlandırmayı düşünmüyorum”(I really don’t think I’m going to dignify them with a response)  diye karşılık vermesi..

Onun bu sözleri karşısında, Gökçek de kahrolmuştur, hani ya.. Gökçek’in, Fransa’nın eski Devlet Başkanı Sarkozy’nin Ankara’ya gelişinde, uçaktan inerken ağzında çiklet çiğnediğini görür görmez, hemen ağzına bir çiklet alıp, o çikleti şişirerek Sarkozy’ye nanik yaptığını hatırlayanlar, onun şimdi, Marie Harf’in bu sözleri karşısında nasıl bir tepki vereceğini de tahmin edebilirler. 

Ama, Marie Harf’in Washington’da 30 Nisan günü düzenlediği günlük toplantısındaki bu açıklaması sırasında dile getirdiği hele bir cümlesi daha var ki, düşündürücü.. ‘Kimse ABD’nin, duruşunu sorgulayamaz..” diye konuşmuş.. Hele bakınız şu tekebbüre, büyüklenmeye..

’Tekebbür gösterene tekebbür göstermek sadaka hükmündedir..’ diye boşuna söylenmemiştir.. Onlar, başkalarının iç ve dış siyasetlerine, hele de insan hak ve özgürlüklerinin korunması adına diledikleri gibi müdahale hakkını kendilerinde görürler ama, başkaları da kendilerine bir hatırlatmada bulununca, ’Amerika’nın duruşunu kimse sorgulayamaz..’ diye dikleşirler.

Başka ülkelere, ‘kendi müstemlekeleri, sömürgeleri’ gibi bakan bu insancıkların, kendi maslahat ve menfaatlerine ve de kamu düzenlerine ters gelen bir durum olunca, nasıl da burunlarından kıl aldırmadıkları düşündürücü değil midir?

*

Alınız size taze bir ahlâksız ve emperyalist saldırı haberi daha.. Haber şöyle:

Fransa’da Müslüman kız öğrenciye uzun etek yasağı

Ajanslar ,  30 April, Charleville-Mezieres kentindeki bir okulda, uzun siyah etek giyen 15 yaşındaki Müslüman öğrencinin derslere girmesi engellendi.

Okul yönetimi ayak bileklerine kadar uzanan siyah eteğin, 2004’ten beri Fransa okullarında uygulanan “dinî sembol yasağını” çiğnediğini açıkladı.

BBC’nin Paris muhabiri Hugh Schofield’in bildirdiğine göre, Sarah’nın gittiği okulun müdürü, öğrencinin ailesine gönderdiği, “Ancak kıyafetini değiştirirse derslere girebileceği” notuyla birlikte öğrenciyi iki kez eve gönderdi. 
Bu konuda ing. Guardian’da yer alan haberde, Sarah’ya yapılan baskılara karşı Twitter’da #JePorteMaJupe CommeJeVeux (Eteğimi İstediğimGibiGiyerim) etiketiyle karşı çıkıldığı belirtiliyor.

Aynı gazeteye göre, bir Twitter kullanıcısı “Uzun eteği ‘beyaz’ biri giyerse hippi şıklığı sayılıyor, bir Müslüman giyerse göze batıyor” diye yazmış.

*

Evet, başka dünyalara, hele de müslüman toplumlara 200 yıldır özgürlük ve medeniyet âlemi diye ballandırıla ballandırıla anlatılan dünyanın kendi kültürlerinden olmayanlara bakış açıları böylesine küstah ve saldırgan..

*

 
dirilişpostası

Bu yazı toplam 894 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar