İdeallerin Yenilgisi (mi?)

İdeallerin Yenilgisi (mi?)

Şu soruyu sormalıyız: İslamcıların sisteme entegrasyonu ideallerin yenilgisi mi, yoksa “ideal” denilen şey zaten bu muydu?

Bismillah…

Son Nebi (s) bize Allah’ın ismiyle başlanmayan her işin bereketsiz ve güdük olduğunu öğretti. O’nun ismiyle başlıyoruz…

1,5 yıl aradan sonra genel tabloya ilişkin kısa bir değerlendirme yapmakta yarar var. Sağlam bir zeminde hareket edebilmek ve doğru işler yapabilmek için öncelikle ne olup bittiğini anlamamız, dolayısıyla gerçekçi analizler yapmamız gerekiyor. Sağlam bir akla ve bu akıldan neş’et edecek doğru fikirlere ihtiyacımız var.

Kesin olan şu ki, ağır bir imtihandan geçiyoruz. İçeride ve dışarıda güç dengeleri yeniden şekilleniyor, kartlar yeniden karılıyor, oyun yeniden kuruluyor. On iki yıllık süreçte Müslümanlar Türkiye’de sisteme büyük ölçüde dâhil oldular; servete ve iktidara duyulan açlık kimlikleri ters yüz etti, bazı radikal unsurların dışında İslamcıların mevcut sisteme entegrasyonu neredeyse tamamlandı. Hiç şüphesiz bu entegrasyon AK Parti iktidarının başarısı olarak kayda geçecek. İktidar sistemi değiştirmedi, sadece birtakım değişiklikler yaparak sistemi tamir etti, modern ulus devlet formunu ana hatlarıyla korudu, ancak yaptığı birtakım değişikliklerle devleti Müslüman kimliğe büründürdü. Bu yüzden AK Parti’nin başarısı aslında sistemin başarısı anlamına geliyor, çünkü iktidar partisi birtakım kısmî değişiklerle mevcut sistemi ayakta tutan, onu idame ettiren parti. Dolayısıyla sistem kendini Müslümanların eliyle yenilemiş oldu. Şu soruyu sormalıyız: İslamcıların sisteme entegrasyonu ideallerin yenilgisi mi, yoksa “ideal” denilen şey zaten bu muydu?

Ortalama Müslüman halkın, özellikle Anadolu insanının, İslamî hassasiyetlerinin karşılığını iktidar partisinde bulduğu bir gerçek, asıl soru İslamcıların iktidar partisinde neyin karşılığını buldukları. Pragmatik ittifakları anlayabiliriz, doksan yıldır süre gelen var olma mücadelesi içerisinde bunun birtakım haklı nedenlerini görmezden gelmek adil bir yaklaşım olmaz lakin İslamcıların yüz seksen derece ters dönmeleri, geçmişte ortaya koydukları iddiaları bütünüyle rafa kaldırarak sisteme yüzde yüz entegre olmaları pek fazla anlaşılabilir bir durum değil. İki seçenek var; ya ideallerin yenilgisi veya sonu ya da ideal denilen şey buydu; yani servet ve iktidardan şu veya bu şekilde pay almak. Müslüman olacaksın, makam-mevki edineceksin, elin para tutacak, büyüyeceksin, zengin ve güçlü olacaksın, sözün geçecek, dahası Müslüman kimliğinle küresel modernliğin hatırı sayılır bir parçası haline geleceksin; elbette bu da bir ideal.

Muhafazakâr-İslamcı iktidar ve ona destek olan çevreler, Batı ile aradaki farkı kapatabilmek için modernleşmeyi öncelediler, aradaki farkın kapanması mümkün, ancak İslamcıların kendileri olarak kalmaları zor, çünkü bir noktadan sonra benzemek ve dönüşmek kaçınılmaz. Sonuçlarını yaşayıp görüyoruz.

Buna mukabil servet ve iktidarın dönüştürücü etkisinden kendilerini korumayı başaranları da göz ardı etmemek gerekiyor. Ne var ki, kendilerini yenileyemedikleri, dünyayı doğru okuyamadıkları, sağlam analizler yapamadıkları ve en iyimser tarihle 90’lı yılların söylemlerine takılıp kaldıkları için son derece etkisiz kaldılar. On iki yıllık AK Parti iktidarı radikalizmi bitirdi. Gidişatı doğru okuyan ancak kendilerine özgü modeli olmayan radikal unsurların büyük bir bölümü çareyi yeni statükoya eklemlenmekte buldu. Kim bilir, belki de tıpkı asıl ideal gibi kafalardaki asıl model de buydu.

“Yeni Türkiye”nin muhalif kanadında yer alan bir kısım eski İslamcılar ise kendilerini modern düşüncenin, Beyaz Türklerin ve laik Kürt elitinin -Kürt halkının değil- kollarına teslim etti. Sabiteleri kalmadığı için süreç içinde İslamî kimliklerini de yitirdiler. Pragmatik gerekçelerle iktidara eklemlenenlerin güncel siyasete endekslenmelerini, her hal ve şartta iktidarın yanında yer almalarını anlamak mümkün, ne var ki, muhalif kimliklerine sahip çıkanların manevî-ahlakî-felsefî zemine dayalı bir itirazda bulunmak yerine Batı’nın hükümeti devirmek için başlattığı uluslararası operasyona dâhil olup onun içerideki uzantılarıyla aynı dili konuşmaları, aylarca Batı basınında yazılıp çizilenleri kelimesi kelimesine tekrarlamaları ancak kıble değiştirmekle eş tutulabilir.

“Yeni Türkiye”, muhafazakâr modernleşme projesinin uygulayıcısı olan AK Parti iktidarı ile halkın tüm değerleriyle kavga eden, üstelik muhalefetini tek başına Erdoğan’ın şahsına odaklamış bir muhalefetin çatışma alanı. İster partiler bazında ister bağımsız olsun, halkın tüm değerleriyle problem yaşayan, doğru-yanlış her şeye karşı çıkan, kör, şartlanmış muhalefetin başarı şansı yok. İçeriden konuşan, itidali elden bırakmayan, ahlaklı muhalefete ihtiyaç var. İstediği sonucu elde edemeyince “Halk cahil ve aptaldır” yaygarası koparan muhalefet, bu topraklara yabancı olan unsurların bileşimi. Muhalefet, derme çatma -sağdan soldan toplama- muhalefetle bir yere varılamayacağını göremeyecek kadar basiretsiz, gerçekte kim olduklarını kendileri bile bilmiyorlar artık, yaptıkları her ittifak siyasî intihar hükmünde. Dolayısıyla bu ülkede iktidar sorunundan çok muhalefet sorunu var.

Bir kısım eski İslamcıların farklı kesimlerle işbirliği yaparak toplumsal muhalefet oluşturma çabaları, Müslümanları toptan günah keçisi haline getirme eğilimi taşıyan, aşırı, dengesiz ve kendi içinde dahi çelişkili bir yaklaşım yüzünden marjinal kaldı ve başarısızlığa uğradı. İslamcıların -bir kısım radikal unsurlar dışında- büyük çoğunluğu “ideallerine” ulaşabilmek için pragmatik davranarak iktidarın yanında yer alırken, mevcut siyasî sisteme itibar etmeyen unsurlar yeni bir yaklaşım denemesinde bulunamadılar, bu niyetle hareket edenler ise iktidardan bin beter bir zihniyetle aynı çizgiye geldi. Kısacası bir yandan siyasî arenada iktidar veya muhalefet cephesinde yer alarak değişime dönüşüme uğrama, diğer yandan ise bir çaresizlik durumu söz konusu. Dün olduğu gibi bugün de ifrat ve tefrit hali yaşıyoruz, bugünün dünden farkı sorunların daha da derinleşmiş olması.

Son olarak şu iki noktanın altını özellikle çizmek gerekiyor: Birincisi, her konuda konuşmak gibi bir zorunluluğumuz yok. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilmiyoruz, bilmek mecburiyetinde de değiliz. Her şeyi anlayacağız diye bir kural da yok, dolayısıyla yeri geldiğinde “Bazı şeyler bizi aşıyor, haddimizi biliriz” demek çok zor olmamalı.

İkincisi, güncel siyasî analizler yapabiliriz, yapmalıyız da, ancak güncel siyasete endekslenmek farklı bir durum, tıpkı girdaba yakalanmak gibi, boğulmak mukadder. Güncele endekslenmek verili olana itibarın, yeni bir dünyayı mümkün görmemenin ifadesi. Verili olana itibar ise Hakikat’i maslahata kurban eden yaklaşımları beraberinde getiriyor çoğu zaman. Oysa maslahat uğruna “Şimdilik köşede dursun” denilen Hakikat, eninde sonunda onu göz ardı edenlerin yakalarına yapışacak, kaçış yok.

Hakikat; Allah bes, bâki heves.

Atilla Fikri Ergun – akilvefikir.org