İblis'in Halefleri

Kendisinden başka hüküm koyucu hak ilâh olmayan Allah Teâlâ şöyle buyurur:

           

“Meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.”1

           

İmam Kurtubî (rh.a.), meşhur tefsiri olan “el-câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân” adlı eserinde, Rabbimiz Allah’ın İblis için: “Kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.” beyanından dolayı şu isabetli tesbitte bulunmaktadır:

           

“İstikâr: Kişinin kendisini büyük görmesi demektir. İblis, kendisinin secde etmesini hoş karşılamamış, Âdem’e secde yapılmasını da büyük bir iş gibi görmüş gibidir. Dolayısıyla Âdem’e secde etmeyi terk etmesi, yüce Allah’ın emir ve bu emirdeki hikmetini anlamsız görmesi demektir. İşte bu şekilde bir büyüklenmeyi Hz. Peygamber (s.a.s.) şöylece ifade etmektedir:

           

“Kalbinde bir hardal tanesi ağırlığı kadar kibir bulunan bir kimse cennete girmeyecektir.”2

           

Bir diğer rivayete göre de, adamın biri şöyle demiş:

           

-Kişi, elbisesinin güzel, ayakkabısının güzel olmasını ister.

           

Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu:

           

“Şübhesiz Allah güzeldir, güzel olanı sever. Kibir ise, hakka karşı çıkmak ve insanları hakir görmektir.”3

           

Hakka karşı çıkmanın anlamı ise, onu anlamsız görmek, onu bâtıl kabul etmektir. “İnsanları küçük görmek” de onları hakir görmek onları küçümseyerek alay etmektir. Yani, bir kimseyi küçük görmek, önemsiz ve değersiz bulmaktır. Nimete şükür edilmediği zaman da nimet önemsiz bulunmuş olur. İşte o lânetlik yaratığın bu hususu, açık bir şekilde dile getirmiş olduğunu da şu ayet-i Kerimeler bize aktarmaktadır:

           

“(İblis) dedi ki: ‘Ben, O’ndan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, O’nu ise çamurdan yarattın.”4

           

“(İblis) demişti ki: ‘Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim?”5

           

“(İblis) dedi ki: ‘Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir beşere secde edecek değilim.”6

           

Be şekilde büyüklük tasladığı için Allah da, onun kâfir olduğunu beyan buyurmuştur.

           

Buna göre, yüce Allah’ın emirlerinden yahud onun Rasulünün emirlerinden herhangi bir şeyi anlamsız ve basit gören herkesin hükmü, İblis’in hükmü ile aynı olur. Bu, hakkında ihtilaf edilmeyen hususlardandır.”7

           

Konunun daha iyi anlaşılması için, İmam Kurtubî (rh.a.)’in naklettiği ayet-i kerimelerin de aralarında bulunduğu ve İblis’in kıssasını beyan eden diğer ayetleri hep beraber okuyalım:

           

“Andolsun, Biz sizi yarattık, sonra size sûret (bîçîm-şekil) verdik, sonra meleklere: ‘âdem’e secde edin’ dedik. Onlar da İblis’in dışında secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı.

           

(Allah) dedi: ‘Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alı koyan neydi?’ (İblis) dedi ki: ‘Ben, O’ndan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, O’nu ise çamurdan yarattın.’

           

(Allah:) ‘Öyleyse ordan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin.”8

           

“Hani Rabbin Meleklere: ‘Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım.’ demişti.

           

‘O’nu bir biçime sokup O’na ruhundan üflediğim zaman siz, O’nun için hemen secdeye kapanın.’

           

Meleklerin hepsi topluca secde etti.

           

Yalnız İblis hariç. O, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.

           

(Allah) dedi ki: ‘Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?’

           

(İblis) dedi ki: ‘ Ben, O’ndan hayırlıyım. Sen, beni ateşten yarattın, O’nu ise çamurdan yarattın.’

           

(Allah) dedi ki: ‘ Öyleyse ordan (cennetten) çık. Artık sen, kovulmuş bulunmaktasın.

           

Ve şübhesiz, din (kıyametteki hesab) gününe kadar Benim lânetim senin üzerinedir.’

           

(İblis) dedi ki: ‘Rabbim, öyleyse onların dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.’

           

(Allah) dedi ki: ‘O hâlde sen, süre tanınanlardansın.

           

Bilinen vaktin gününe kadar.’

           

(İblis) dedi ki: ‘Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp kışkırtacağım.

           

Ancak onlardan muhlis olan kulların hariç.”9

           

“Hani Rabbin meleklere demişti:  ‘Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım.

           

O’na bir biçim verdiğimde ve O’na ruhumdan üfürdüğümde hemen O’na secde ederek (yere) kapanın.’

           

Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti.

           

Ancak iblis, secde edenlerde birlikte olmaktan kaçınıp dayattı.

           

(Allah) dedi ki: ‘Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?’

           

(İblis) dedi ki: ‘Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim.’

           

(Allah) dedi ki: ‘Öyleyse ondan (cennetten) çık. Çünkü sen, kovulmuş bulunmaktasın.

           

Ve şübhesiz, din gününe kadar lânet senin üzerinedir.’

           

(İblis) dedi ki: ‘Rabbim, öyleyse onların dirileceği güne kadar bana süre tanı.’

           

(Allah) dedi ki: ‘Öyleyse sen (kendisine) süre tanınanlardansın.

           

Bilinen günün vaktine kadar.’

           

(İblis) dedi ki: ‘Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, bende yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp saptıracağım.

           

Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesnâ.”10

           

Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ’nın bu ayetlerinde açıkça anlaşıldığı gibi İblis, Allah’ı ve O’nun Rabbliğini inkâr eden birisi değildi… Allah’ın kovduğu ve lânetlediği İblis, Allah’ı tanıyan, bilen, Rabb olarak kabul eden, hattâ Allah’ın izzetine yemin eden birisidir… O, Allah’dan başka rab tanımayan, Allah’a “Rabbim” diyen ve inanan bir varlıktır…

           

Ayetleri hatırlayıp hatırlatalım:

           

“(İblis) dedi ki: ‘Rabbim, Öyleyse onların dirileceği güne kadar bana süre tanı.”11

           

“(İblis) dedi ki: ‘Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp kışkırtacağım.”12

           

Meşhur Müfessirlerden Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (rh.a.), bu konuda şunları söyler:

           

“Görülüyor ki iblis, Allah’ı inkâr ettiği için değil, emrine itaat etmemesi dolayısıyla kâfir olmuş ve buna göre farz olan herhangi bir vazifeyi yapmayanın küfrüne hükmedenler bulunmuştur. Fakat âlimlerimiz diyorlar ki, İblis’in küfrünün sebebi, yalnız emre itaat etmemesi değil, onu beğenmemesi, “ben, O’ndan daha hayırlıyım .” (Sad, 38/76) diye kibirlenerek, kendi kıyasıyla tenkid etme (eleştirme)ye kalkışmasıdır. Ve akâid ve fıkıh kitaplarındaki tekfir (küfre nisbet etmen)in bir kısmı da bu esasa dayanmıştır. Bunda:

           

“Onlar ki, söz verip bağlandıktan sonra, Allah’a verdikleri sözü bozarlar.” (Bakara, 2/27) ayetiyle yerilmesi vardır ve daha şiddetlidir.”13

           

Gerek İmam Kurtubî (rh.a.), gerek Elmalılı M. Hamdi Yazır (rh.a.) ve diğer müfessirlerin ulemânın beyanlarında gündeme gelen şeytanların atası İblis’in kâfir  olmasına sebeb olan şeyin, Allah’ın hükmünü beğenmemesi, emrine itaat etmemesi ve kibirlenerek, kendi hükmünü hayırlı görmesi olduğudur…

           

Kendisinde başka hak ilâh olmayan Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, bir hüküm koymuş, bir yasa beyan etmiş ki, Allah’ın hükmü mutlaktır ve yasasında hiçbir değişme olmaz!

           

Rabbimiz Allah’ın hükmünde yeryüzünde yaratacağı ve ruhundan üfleyeceği Âdem (a.s.), hayırlı ve faziletlidir… İçlerinde İbis’in de bulunduğu melek kullarına, Âdem (a.s.)’a  secde etmelerini emretmiştir ve melekler, Rabbleri  Allah’ın emrini yerine getirerek tevazu içinde secde etmişlerdir… İlk insan, ilk Peygamber ve ilk medeniyet kurucusu Âdem (a.s.)’ın hayırlı ve faziletli oluşunu kabul etmiş, hilafetini tasdik ile karşılamışlardır… Meleklerin içinde bulunan iblis, Âlemlerin Rabbi Allah’ın bu hükmünü, bu emrini beğenmemiş, hevâsından bir hüküm koymuştur: “Ben, O’ndan daha hayırlıyım.”

           

Allah’ın hayırlı kıldığını hayırlı görmeyen ve kabul etmeyen, aksine kendi hükmünü Allah’ın hükmünden iyi gören, Allah’ın hükmünün yerine kendi hükmünü kabul eden, Allah’ın emrini dinlemeyip kendi hükmüyle hükmeden İblis, Allah’a karşı tuğyan etmiş, kibirlenerek hakka karşı çıkmıştır… Hakka karşı tavır alış, onu, Rabbinin emrinden dışarı çıkarmıştı…

           

Rabbimiz Allah Azze ve Celle, kullarını uyarıyor:

           

“Hani meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ demiştik. İblis’in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi. Böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda, beni bırakıp onu ve onun soyunu velîler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.”14

           

İblis ve onun izinden giden taraftarları, küfür cephesini oluşturmuş, insanlardan olsun, cinlerden olsun tek millet olan küfür milletinin mensubları hâline gelmişlerdir…

           

Sadece dünyada değil, bütün kâinatta egemenliğin kayıtsız ve şartsız kendisine aid olan Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ,15 hak yasasını beyan etmişken, İblîs’in izinden gidenler, Rabbleri Allah’ın yasasını beğenmemiş, küçümsemiş, yeterli görmemiş, geçmişe aid saymış, çağa uygun olmadığını iddia etmiş, geçersiz sayarak reddetmiş, hattâ egemen oldukları ülkelerde Allah’ın yasasını toplumda geçerli olmasını talep edip teklif edenlere en ağır suçla suçlayıp cezalandırmış, Allah’ın yasasının yerine geçmek ve toplumu yönetmek üzere yasa koymuşlardır…

           

Allah’ın yasası bir yana, İblis ve onun taraftarları olan insanların yasası bir yana!

           

Ayet-i Kerimelerde, “hüküm, yani yasa koyma yalnızca Allah’ındır” buyrulmuştur.16

           

Yalnızca kendisine ibadet etsinler diye yaratmış olduğu insan kulları üzerine, yalnızca Allah Teâlâ hüküm koyar… Hüküm yani yasama hakkı yalnız ve yalnız Allah’a aiddir… Her konuda olduğu gibi, bu konuda da O’nun hiçbir ortağı yoktur…

           

Rabbimiz Allah’ın beyanıyla:

           

“(Allah,) kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz.”17

           

Hüküm, O’nundur. Yaratma, O’na aid olduğu gibi, emir de yalnızca O’na aiddir…18 Yaratmada ortağı olmadığı gibi, emirde de ortaksızdır… Değişmez ve değiştirilemez hakikat bu iken iblîs, Rabbi Allah’ın hükmüne karşılık hüküm koyup kendi hükmünün geçerli olmasında diretmiş ve kendince akli yorumlar ve sebepler ileri sürmüştür… Allah’ın hükmünü yeterli, kuşatıcı, ihtiyaca cevab verici, problemi çözücü ve kuşatıcı bulmamış, beğenmemiş, müstekbir olduğu için bu hükme tabi olduğunda küçük düşeceğini bahane ederek itaat etmemiştir… O, kendisini, Âdem (a.s.)’dan üstün ve hayırlı görmüş, kendince gündeme getirdiği bu anlayışını, Allah’ın hükmüne tercih etmişti… Allah’ın bir yasası varsa, benimde bir yasam var tavrıyla hareket ederek, Allah’ın hükmünü bir yana bırakıp kendi yasasıyla amel ederek kâfir olmuştu…  Allah’ı, yegâne hüküm sahibi ve hükmüne tam teslimiyetle itaat edilecek Rabb kabul etmeyen İblîs, “Rabbim” diye inandığı Allah’ın hükümlerinden işine geleni kabul eden, hoşuna gitmeyeni reddeden veya değiştiren bir karaktere sahip olduğunu görüyoruz…

           

İblîs, “İzzetine yemin ettiği Rabbi” Allah ile hudud yarışına girmiş ve ahkâm konusunda kendi hükümlerini, Rabbi Allah’ın hükümlerinin yerine geçirmeye gayret etmiştir… İblîs’in bu gayreti, bu inancı ve bu tavrı bize, onun izini takib eden çağdaş insanları hatırlatmaktadır…

           

Bu insanlar, hevâlarını ilâhlaştırmış, kendisinden başka hak ilâh olmayan âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’nın yerine hevâ ilâhına itaat etmiş, Allah’ın indirdiği hükümleri, egemen oldukları ülkelerde yasaklayarak, onların yerine kendi yasalarını egemen kılmışlardır… Kendi yasalarını, Allah’ın yasasından hayırlı ve faydalı gördükleri için, Allah’ın yasasına rağmen onları gündeme getirerek benimseyip onlarla yönetmektedirler… Bu konuda, selefleri olan İblîs’i geride bırakmış, İblîs’in yapamadığını yapmışlardır… İblîs, Allah’ın hükmüne karşı hüküm ortaya koyarken, yalnız kendi hükmünü beğenip övmekle yetinmiş, fakat çağımızda yaşayan halefleri olan tağutlar, Allah’ın hükümlerine karşı ortaya koydukları ve hakim kıldıkları hükümlerini hem beğenip övmekte, hem de Allah’ın hükümleriyle amel etmeyi yasaklamaktadırlar… Kim ki, Allah’ın hükümleriyle hükmedilmeyi talep ederse, onların yasalarına göre ağır suç işlemiş olur… Tağutî egemen yönetime karşı işlenen bu suçun cezası, yıllarca hapishânelerde çürümek ya da darağaçlarında sallanmak yahud kurşuna dizilmektir…

           

Dünyada yaşayan insanların gözü önünde bu cinayetler işlenmekte, bu katliâmlar gerçekleşmektedir… Özellikle de işgal edilen İslâm topraklarında işlenen bu cinayet ve katliâmlara karşı, insanlık âlemi sessiz kalmakta, hattâ vahşî katilleri desteklemektedirler…  Çünkü oluk oluk akan kan müslümanların kanı, işkal edilen topraklar müslümanların vatanı!..

           

İşgal ettikleri İslâm topraklarında kurdukları gayr-i İslâmî, şirk ve küfür olan tağutî düzenlerinin devamını sağlamak için müslüman kitlelerini katliâma tabi tutanlar, mazlumların cesetlerinden tepeler meydana getirenler, İblîs’in halefleri olan zalim, cinayetkâr tağutlardır… Dıştaki efendilerinin yerli işbirlikçi uşaklarıdır… Adı, müslüman adı ve zaman zaman abdest alır gibi vücûd organlarını yıkamakta, namaz kılar gibi camilerde toplumun içinde görülmektedirler… Eli abdestli hâlleriyle, eli şarablı olanların yaptıklarının aynısını, hem de fazlalıklarla yapmaktadırlar… Daha yerinde bir ifade ile kendilerine yaptırılmaktadır… Malum olduğu üzere işgal altındaki sömürü ülkelerde muktedir bir iktidar söz konusu değildir… İktidardakilerin yapacakları şey, ancak ağa babalarının arzu ve direktiflerini yerine getirmek, görevlerini başarıyla yapıp onların takdirlerini kazanmak, böylece iktidarların ömrünü uzatmaktır… Dünya muhtarlığını elinde tutmaya çalışan emperyalist güç odakları, sömürdükleri ülkelerde en çok kim kendilerine uşaklık edip hizmette bulunursa, onlara itaat konusunda tam teslimiyetini gösteriyorsa, onu veya onları iktidarda daha fazla tutarlar… Onlara, sömürü imkânlarını daha olumlu hâle getiren uşaklardan çok hoşlanırlar zalim egemen tağutlar… Onlara fırsat verir, sömürülen mazlum halkın hoşlandığı şeyleri yaptırır ve halk desteğini almasını sağlarlar… Halkı soyanlar ve sömürenler, bu şeytani planları uygulamalar sonucu, halk kahramanları olur, iktidarda oldukları ülkelerde Allah’ın hükümlerini yasaklayarak, kendi hükümleriyle hükmeder, Allah’ın yasasına mukabil olmak üzere yasalar yapar, egemenlikleri altındaki halkları bu yasalarla yönetirler… Onları sömürürken, bu sevecen tavırlarıyla kendilerinden hayır duâ bile almaktadırlar…

           

İblîs’in peşi sıra giden ve adımlarını takip eden çağdaş halefleri, oynadıkları oyunlar ile yönettikleri halkları korkunç bir şekilde aldatmakta, maddî ve mânevî sömürülerin en şiddetlisini yaparken, onlara hizmet ettiklerine inandırmaktadırlar… İşgal altındaki İslâm topraklarındaki mazlum ve mustaz’af insanlar, kendilerine az zulüm edenlere tercih ediyor, çok zulüm edenlere lânet okurken, az zulüm edenlere rahmet okumaktadırlar… Egemen zalim tağutlar, ölümle korkutup sıtmaya razı ediyorlar!.. Hâlbuki az zulüm edende, çok zulüm edende egemen oldukları bölgelerde Allah’ın hükümlerini yasaklamış, kendi yasalarını egemen kılmışlardır… Yönetilen insanlarda onların egemenliklerine rıza göstermiş, onlara itaat etmekte, kendilerine Allah’dan başka rablar ve ilâhlar edinmişlerdir…19

           

Yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ soruyor:

           

“Yoksa onların bir takım ortaklarımı var ki, Allah’ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine teşri’ ettiler (bir şeriat kıldılar)? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı, elbette aralarında hüküm (karar) verilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azab vardır.”20

           

“Yoksa O’ndan (Allah’dan) başka ilâhlar mı edindiler? De ki: ‘Kesin kanıt (burhan)ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (kitabı) ve bendem öncekilerin de zikri.’ Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çeviriyorlar.

           

Senden önce hiçbir Rasul göndermedik ki, O’na şunu vahyetmiş olmayalım: ‘ Benden başka ilâh yoktur, öyleyse Bana ibadet edin.”21

           

Selefleri İblîs’in izinde hayatlarına devam eden şirk ve küfür cephesinin tağutları hükmü, şeytanların atası olan İblîs’in hükmünün aynısıdır!..

           

İmam Kurtubî (rh.a.) beyanıyla, “bu, hakkında ihtilaf edilmeyen hususlardandır.”

           

Kadın olsun, erkek olsun mü’min müslüman olan her ferd, bu konuyu iyice düşünmeli, İman ve İslâm üzere sapasağlam olmalı, kalbinin ve ayaklarının kaymamasına çok dikkat etmelidir!..

           

Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’nın yasası olan Kur’ân-ı Kerim’e karşı yasa yapan, Allah’ın hükümlerini yasaklayıp, onun yerine kendi

Bu yazı toplam 2605 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar