HÜDA PAR : Halep Konusunda Bize Saldırıyorlar

HÜDA PAR : Halep Konusunda Bize Saldırıyorlar

Sait Şahin'den Suriye yorumu: Hüda Par olarak fitne ateşine odun taşımadığımız için bize saldırıyorlar!

Doğruhaber Gazetesi yazarı ve Hüda Par Genel Başkan Yardımcısı Sait Şahin, partisinin Suriye’de savaşın değil barışın dilinin konuşulması gerektiği yönündeki söylemlerine karşı kampanya başlatarak Hüda Par’ı hedef koyan kişilerin geçmişteki söylemleriyle bugünkü söylemleri arasındaki tenakuzlara dikkat çektiği yazısında, ‘Hüda Par olarak fitne ateşine öfke ve düşmanlık ile odun taşımıyoruz’ ifadelerini kullandı.

Yazının tamamı şu şekilde:

Yıl 2013, yani Suriye'de savaşın başlamasının üzerinden iki yıl geçmişti. Farklı İslami kesimlerden yazar, hatip, aktivist, STK yetkilileri ile bir münasebetle bir aradayız.

Türkiye genelinde kendi çapında bir camiaya önderlik eden biri, ilginç bir şekilde; “Ali siyaseti bilmiyordu, siyaseti bilseydi, o dönem bu kadar karışmaz ve dönemin müslümanlar arasındaki savaşları yaşanmazdı. Oğlu Hüseyin de siyaseti bilmiyordu...” deyip, yaklaşık bin dört yüz yıl önce yaşanmış olaylar hakkında siyasi değerlendirmede bulundu. Hz. Ali ve Hz. Hüseyin için (gerçi onun ifadesi ile Ali) “siyasi hesapları ve doğacak sonuçları iyi yapmadı” diyordu.

Bir anlamda faturayı Hz. Ali'ye ve oğlu Hz. Hüseyin'e çıkarıyordu.

Garipsemiş ama bir şey dememiştim, “zaman en iyi müfessirdir” deyip, zamana bırakmıştım.

Şimdi siz bu değerlendirmelere bakıp, bu Müslüman ve onun öncülük ettikleri, Suriye karışmasın diye siyasi hesapları iyi yapıp, Suriye'deki savaştan en çok uzak duranlardır, diye düşünmüşsünüzdür.

Bilakis Suriye Savaşı'nın başından beri savaşa dahil olan en ateşli Müslüman taraflardan biri oldular. Yani kendilerinde “Ali ve oğlu Hüseyin, siyasi hesapları iyi yapmadıkları için yanlış yaptı” deme hakkı görüp, bizim başından beri “Suriye'de savaş doğru değil”, şimdi de “yaşananlar savaşın ve savaşanların eseridir” dememize saldıran ve iftira edenlerdir.

Bu anıyı bir tarafa not edip, dün kaldığımız yerden devam edelim.

HÜDA PAR'a yönelik son günlerde artan saldırı, itham ve iftiraların sebebi, Suriye'deki savaşa dair duruşumuzdur.

Biz, Suriye'de evet bir zalim ve mazlum bir halk var, ancak oradaki savaş, mazlumları daha mazlum eder, sayılarını on binlerden milyonlara çıkarır, ülkenin yıkımına, bölünmesine sebebiyet verir. Savaş AB(D), israile, Rusya'ya yarar, bütün ümmet bundan zarar görür. Bu savaşın ateşi sadece Suriye'yi yakmaz, Irak'ı, Yemen'i, Lübnan'ı, Bahreyn'i yakar, İslam âleminde önü alınamayacak ve on yıllarca sürecek bir mezhep çatışmasına dönüşür. Ve bu savaşların siyasi sonuçlarının ilk vuracağı ülke Türkiye, sonra İran olur dedik. Bunu savaşan bütün tarafların hiçbirini kayırmadan hepsi için söyledik.

Ama bu kardeşlerimiz ısrarla savaş dediler. İran ve Rusya ile ilişkili olanlar zaten belli. AB(D), israil ile ilişkili olanları bıraktım. Hatta Türkiye ile ve Türkiye'nin dönemsel politikaları ile ilişkili olanları, hatta ve hatta Suudi ve Körfez ülkeleri ile ilişkili olanları da bıraktım, en temizi ve masumları olarak bu kardeşlerimiz de ısrarla (zalime karşı mazlumların yanında) “savaş” dediler.

Ve sonuç bu oldu.

Şimdi de akılla düşünüp bu insanlar ne dedi, böyle giderse ne olur diye basiret ve ferasetle hareket etmek yerine, öfke ile sağa sola saldırıyorlar.

Böyle giderse ne olur?

Savaşın başından beri söylediklerimize bakın. Söylediklerimizin bir kısmı yaşandı. Kalan kısımları yaşanır. Yani Türkiye ve İran'ın içine sokulacağı, bütün İslam âlemine yayılacak ve belki on yıllarca sürecek mezhep savaşları. Evet, bundan korkuyoruz ve fitne ateşine öfke ve düşmanlık ile odun taşımıyoruz.

HÜDA PAR camiası olarak bunları söylediğimiz için bize saldırıyor, itham ve iftira ediyorlar.

En basit tabirleri “siz zalime zalim demiyorsunuz” demek oldu. Ki bu da iftira, çünkü biz zalime en yüksek perdeden zalim dedik hep. Mesele, zalime zalim deme-dememe meselesi değil. Suriye'de savaş doğru mu, yanlış mı meselesi.

Biz başından beri bu savaşın yanlışlığına Kur'an'dan, sünnetten, akıldan deliller getirdik ama bir türlü anlatamadık.

Peki, onların delilleri ne? O da yarın...