Hilal Kaplan'dan olay AK Parti-Cemaat yazısı

Hilal Kaplan'dan olay AK Parti-Cemaat yazısı

Yeni Şafak gazetesi yazarı Hilal Kaplan, AK Parti-Cemaat kavgasının nasıl kavgaya dönüştüğünü anlattığı bugünkü yazısında Fethullah Gülen ve Zekeriya Öz hakkında da çarpıcı iddialarda bulundu.

İNTERNETHABER.COM - Yeni Şafak gazetesi yazarı Hilal Kaplan, AK Parti-Cemaat birlikteliğinin nasıl kavgaya dönüştüğünü madde madde yazdı.

Hanefi Avcı’nın tutuklanmasıyla hükümetin kuşkuya düştüğünü belirten Hilal Kaplan, Zekeriya Öz’ün Ahmet Şık’ın basılmamış kitaplarını toplatmasının bardağı taşıran son damla olduğa dikkat çekti.

Fethullah Gülen'in daha önce neden Türkiye'ye çağrıldığını ise Hilal Kaplan şöyle anlattı: 7 Şubat’ta (MİT olayı) hükümet, Gülenci yapılanmaya ilişkin teşhisi koymuş ama Fethullah Gülen’in bu noktadaki inisiyatifinin derinliğinden emin olamamıştı. O yüzden Gülen ısrarla Türkiye’ye davet edildi.

Hilal Kaplan'ın 'AK Parti-Cemaat birlikteliği' başlıklı yazısının ilgili kısmı şöyle:

HÜKÜMET HANEFİ AVCI OLAYIYLA KUŞKUYA DÜŞTÜ

2010 referandumunun hemen ertesinde, tam da Gülencilerin emniyet yapılanmasını deşifre ettiği kitabı çıkalı bir ay olmuşken Hanefi Avcı’nın tutuklanması hükümet kanadında ilk kuşkunun belirmesine sebep olmuştu.

BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLA AHMET ŞIK'IN KİTABININ TOPLATILMASI

Mart 2011’de, yine aynı yapılanmaya ilişkin kitapları gerekçe gösterilerek Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanması, bu kuşkunun belirginleştiği ve hükümet kanadından ilk karşı atağın yapıldığı tarihti. Şener ve Şık’ın tutuklamasından üç gün sonra, İstanbul Emniyeti İstihbarat Daire Başkanı Ali Fuat Yılmazer, gece yarısı saat üçte görevden alındı. Bundan iki hafta sonra da, yine hükümetin yaptığı baskıyla OdaTV savcısı Zekeriya Öz’ün görev yeri değiştirildi ve özel yetkileri elinden alındı. Öz’ün Ahmet Şık’ın basılmamış kitaplarını toplatmasının bardağı taşıran son damla olduğu söylenir. Ne var ki bu görevden almanın, ‘yeni HSYK’nın asıl niteliğini perdelemek ve Öz’ü 17 Aralık’taki esas görevine sessizce hazırlamak için olduğunu bugün biliyoruz.

ERDOĞAN NEDEN SAHİPLENDİ?

Yine de Erdoğan’ın, hükümetin başı olarak, Avrupa Parlamentosu’nda bu duruma ‘bomba-kitap’ analojisiyle sahip çıkması ve bu vahim hatayı sahiplenmesi, Ergenekon operasyonlarının hükümetin devrilmemesi için hayatî önemde görülmesiyle bağlantılı olabilir.

Başbakan Erdoğan, defaatle İlker Başbuğ’un tutuklanmasına da karşı çıkmıştır. Ayrıca eski Genelkurmay Başkanı’nın özel yetkili mahkemede değil, Yüce Divan’da yargılanması gerektiğine inandıklarını da o dönem hem Başbakan Erdoğan hem de Cumhurbaşkanı Gül dile getirmiştir.

FETHULLAH GÜLEN TÜRKİYE'YE ÇAĞRILDI ÇÜNKÜ...

Malum, 7 Şubat 2012’de, Gülenci yapılanma, baştan beri kendilerine teslim edilmediği için hedef aldıkları MİT’e öldürücü darbeyi vurmaya kalktı. Bunda, Başbakanlık’taki böcekleri, Hakan Fidan’ın görevlendirdiği bir ekibin 28 Aralık 2011’de bulması da etkili oldu. 7 Şubat’ta hükümet, Gülenci yapılanmaya ilişkin teşhisi koymuş ama Fethullah Gülen’in bu noktadaki inisiyatifinin derinliğinden emin olamamıştı. O yüzden Gülen ısrarla Türkiye’ye davet edildi. Zira şayet ‘Hoca’ Amerika’da rehinse ve operasyonlar bir dış müdahaleyle yaptırılıyorsa, buna son vermek ve kendisiyle ilişkileri normalleştirmek, yapılanma meşru sınırlarına çekilmek istendi. Netice alınamadı.

Ardından Mayıs 2012’de Başbakan Erdoğan, kendi kişisel tarihini de en çok etkileyen darbe davası olan 28 Şubat soruşturmasına açıktan eleştiri getirdi: “Böyle bir dalga, iki dalga, üç dalga, dört dalga filan, bunlar toplumun huzurunu da doğrusu kaçırıyor. Bundan bizler de ciddi manada rahatsızız. Yani atılması gereken adımlar atılır, biter, geçer. Ama bu dalgalar böyle arka arkaya geldikçe o dalgalarda kusura bakmasınlar ülke boğulur. Bu kadar bu iş bence uzatılmamalı.”

AK PARTİ VESAYETİ BERTARAF ETTİ

Dendiği gibi bu yollarda beraber yürünmediğinin, Ak Parti’nin ‘arıza çıkardığının’ en büyük kanıtı ise şüphesiz önce 7 Şubat 2012 darbe teşebbüsü ve ardından gelen 17-25 Aralık darbe teşebbüsüdür. Ak Parti, önce Kemalist, sonra Gülenist vesayeti bertaraf etti. Bu süreç, bürokratların seçilmişlere değil, seçilmişlerin bürokratlara talimat verdiği bir düzene nihayet geçebilmemizin de tarihçesini oluşturmaktadır.