"Hem Dindar Hem Atatürkçü  Bir Nesil"  !

"Hem Dindar Hem Atatürkçü Bir Nesil" !

Hidayet Şefkatli Tuksal: İnkılap Tarihi dersinin varlığı bile problem, müfredatını Vatan Partililer mi yazdı?

Müfredat taslakları ile ilgili görüş bildirme süresi sona erdi; ancak tartışmalar devam ediyor. 17 Şubat’ta SETA bir panel düzenleyerek, kendi oluşturduğu çalışma gruplarından çıkan sonuçların kamuoyuyla paylaşılmasını sağladı. Paneli izleyemedim ama yapılan değerlendirmelerden bazılarını okudum. Aktarıldığı kadarıyla panelde dile getirilen eleştirilerin gayet yerinde olduğunu düşündüm; ancak bu mevzunun daha çok tartışılması ve eleştirilerin dikkate alınması da şart.

Panelistler arasında bulunan Halil Berktay “ Tarih dersleri ile TC İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük” müfredatı hakkındaki görüşlerini açıklamış; yakında Serbestiyet’e de yazar muhakkak. Ama merak edenler için, Deniz Baran’ın Dünya Bülteni’nde çıkan yazısından (http://www.dunyabulteni.net/haberler/394369/yeni-turkiye-icin-nasil-bir-mufredat) bir paragrafçık alıntılayayım:

Berktay’ın son olarak ve net şekilde kritik ettiği mevzu ise ‘Türk İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük’ dersinin muhafaza ediliyor olmasıydı. Çağdaş bir tarih öğretiminde bu tip bir ‘-izm’ dersine yer olmadığını savunan Berktay, bu dersin varlığına doğrudan karşı çıktı. ”Taslaklarla ilgili yazmaya karar verdiğimde, ilk baktığım derslerden biri TC İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük, diğeri ise İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi müfredatları olmuştu. Bu konularda uzman olmadığım için, ancak bir yurttaş ve bir veli gözüyle (6. Sınıfa giden bir kızım var malumunuz) inceleyebildiğim müfredatların birbiriyle nasıl uzlaştırıldığını merak etmiştim. Bir önceki yazımda İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi dersi ile ilgili tesbit ve endişelerimi aktarmıştım. Bu yazımda, TC İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi 8. sınıf müfredatı ile devam edeceğim.

Halil hocamın da belirttiği gibi, dersin müfredatı bir yana, varlığı başlı başına bir problem. Ama şu süreçte bunu bile yeterli görmeyen önemli bir kitle varken, doğrusu dersin kaldırılabileceğini düşünmüyorum. Bari olabildiğince az ideolojik bir müfredat hazırlansaydı, bu da bir teselli olabilirdi. Ancak böyle bir teselli de yok maalesef. Eski Milli Güvenlik hocaları mı bir araya gelip hazırladı bu taslağı, Vatan Partisi mensupları mı, bilemiyorum. Bu düşünceleri bir yana bırakıp taslağa baktığımızda, dersin genel amaçlarının sıralandığı bölümde yer alan şu dört maddeyi okuduğunuzda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız sanırım: 

“ Bu öğretim programıyla öğrenciler;

1. Atatürk’ün üstün askerlik yeteneklerini, devlet adamlığı ve inkılapçı niteliklerini öğrenerek onun kişilik özelliklerini örnek alır.

8. Atatürk’ün dünya görüşünü ve düşüncelerini benimseyerek Atatürkçü düşünce sisteminin bir savunucusu olur.

10. Ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütün olan Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini Atatürk İlke ve İnkılaplarının oluşturduğunun bilincine varır.

14. Günümüzün sorunlarına Atatürkçü bir yaklaşımla çözümler üretmesini sağlayacak ve kendisini geleceğe hazırlayacak bilgi, beceri, değer ve tutumlar kazanır. ”

1 Ocak 2017’de Gecikmiş bir reform: Müfredatın demokratikleştirilmesi başlıklı bir rapor yayınlayan EĞİTİM BİR SEN, raporun takdiminde şu hayati cümlelere yer vermişti:  “Türkiye’nin müfredatı nasıl olmalıdır? sorusuna vereceğimiz cevap nettir. Müfredatımız: Her şeyden önce devlet yerine insanı merkeze alsın. İdeoloji aktarma ve yayma aracı olmasın” (http://www.egitimbirsen.org.tr/ebs_files/files/yayinlarimiz/gecikmis_bir_reform_mufredatin_demokratiklestirilmesi.pdf). Söz konusu müfredat taslaklarına da önemli ölçüde katkıda bulunduğu ileri sürülen EĞİTİM BİR SEN’in, Atatürkçülüğün her öğrencinin  sorumluluğu haline getirildiği mevcut taslak karşısında nasıl bir tutum alacağı, doğrusu benim açımdan önemli bir merak konusu. Çünkü bahsettiğimiz dersin müfredatının tam da ideolojik bir aktarım olarak kurgulandığını söylemek durumundayız. Zira taslağın ilerleyen bölümlerinde Atatürkçülüğün öğrencilere Türk milliyetçiliği ve hattâ geçtiğimiz dönemlerde AK Partililerin de çokça eleştirdiği devletçilik ile mezcedilmiş bir şekilde enjekte edilmesi hedefleniyor. “Öğretim programının uygulanmasında dikkat edilecek hususlar” başlığı altında yer alan şu cümleye bir bakalım:

6. Millî ve dinî bayramlar, mahallî kurtuluş ve kutlama günleri, önemli olaylar, belirli gün ve haftalardan yararlanılarak öğrencilerin tarihsel duyarlılığı geliştirilmelidir. Atatürk’ün “Türk, öğün, çalış, güven!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” ve “Yurtta sulh, cihanda sulh!” gibi sözlerinden hareketle Türklerin tarihte oynadıkları rolü; askerlik, idare, hukuk, bilim, fen ve sanat alanında insanlığa hizmetleri vurgulanmalıdır. Öğrencilerin, Türk milletine, Türk devletine, Türk vatanına, Türk bayrağına ve Türk ordusuna hizmet eden kişilere sevgi, saygı ve takdir duyguları geliştirilmelidir.

Taslağın devamında üniteler, işlenecek konular yer alıyor. Halil hocam gibi ben de işlenecek üniteleri 8. Sınıflar için fazlasıyla ayrıntılı ve yoğun buldum. Üstelik, 1915 olayları, Hıyanet-i Vataniyye kanunu, Şeyh Sait isyanı, Kubilay olayı gibi çok tartışmalı ve farklı yorumlara açık tarihsel olayların, yine hep eleştirilen resmi tarih tezine göre işleneceği de tahmin edilebilir. O zaman “eski hamam eski tas” misali bir tekerrür için, neden yeniden müfredat hazırlanır, bunu izah etmek gerekir. Acaba, okul müfredatlarına eklenen dini derslerle Atatürkçü olma zorunluluğu birbirini dengeler diye mi düşünüyorlar? Ya da, hem dindar hem de sıkı Atatürkçü bir neslin yetiştirilmesini mi istiyorlar gerçekten? 

Birileri bizi bu konuda aydınlatırsa gerçekten mesut olacağız.


* Bu yazı serbestiyet'te yayınlanmıştır