Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Hasbihal

 

Son günlerde Twitter üzerinden cemaat mı, camia mı ya da onlar adına durumdan vaziyet çıkaran birileri mi, kimse onlar bir kampanya başlattılar.. Birileri ya okuduğunu anlamıyor ya da birileri bir yazıdan bir cümle çıkarıyor ve onun üzerinden senaryolar üretiyorlar..

İlk başlangıçta ben de Ergenekon ve Balyoz davasını sahici bir dava sanmıştım. İddianameler ortaya çıkınca ve yargı safhasında her şey daha net bir şekilde ortaya çıktı ki, bu dava, içinde gerçek iddialar olan ama sonuçta kurgulanmış bir dava.. Darbe Ankara’da yapılır, İstanbul’da değil. Bu dava 1. Ordu’yu merkez alan bir dava. “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” denmiş sanki.. İlgili ilgisiz birçok isim sanık yapılmış.. İşin media, sermaye, siyaset, bürokrasi, STK, dış bağlantısı, masonik bağlantılar ayıklanmış. “Ağuyu altın tas içre sunmuşlar, bal da onun suç ortağı”. Böyle bir plan sözkonusu.. Ergenekon ve Balyoz davaları, başından beri söylediğim şekli ile, derin devlet içindeki, ılımlı İslamcıların sisteme entegre edilmesine karşı çıkan ulusalcı laik kanadını, yani ABD’nin söz dinlemeyen çocuklarını kontrol altına almak için başlattığı bir operasyondu. Ben bunu zaten ilk duruşmadan beri söylüyorum ve konuştuğumuz bir konu..

Bu itibarsızlaştırma çetesi, Twitter tetikçileri, gerçekleri tersyüz etmekte çok mahirler.. Son İHH komplosunda da gördük onları. Ben işin başında cemaatın operasyonundan söz ediyorum, hemen cemaata operasyona çeviriyorlar.. Hükümet bu olayı yargıya taşımaya hazırlanıyor, ben bunu yazıyorum, onlar bunu başka bir bağlamda yorumluyorlar..

Fuller’le ile 1990’lardaki görüşmemi ben açıkladım. Eğer onların dediğini yapsaydım, abilerinizin abisi olurdum.. Keşke Ali Taygun yaşasaydı da süreç içinde yaşadıklarımızı o anlatsaydı.. Yaşayan Mehmet Yıldız da var bazı gerçeklerin şahidi olarak.. Cemaatın vakfı, ilk Hoşgörü ödülü verdiği heyet arasında ben de vardım. O zaman da cemaatçı değildim.. Bu anlayış sahiplerinden ödül almış olmaktan da gurur duymuyorum bugün ayrıca!

28 Şubat’ta Sincan’daki Kudüs toplantısını dillerine doladılar. Bunları ben yıllardır söylüyorum, yazıyorum. 12 Mart da var, 12 Eylül de… Ankara Kızılay’da aranırken Ankara’da GATA’da yatıyordum 12 Eylül’de.. 12 Mart’ta MNP davasında mahkûm olmuştum, yurtdışına kaçmak için geldim İstanbul’a! Onları da araştırın. Size, ekmek olacak, istismara açık gizli kapaklı bir miras bırakmadım. Cam bir evde oturuyorum! 43 yıldır “suç” (!) işliyorum, hiç içeri girmedim.. MİT’le de DİB’le de mahkemelik oldum. Koman’la, Erkaya ailesi ile, Çevik Bir’le, Çetin Doğan’la, Hurşit Tolon’la, o dönemin MGK Genel Sekreteri paşa ile başka paşalarla da mahkemelik oldum, askeri mahkemelerde de yargılandım, DGM’de de, hiç içeri girmedim.. Bazılarının hikayesini Şanar Yurdatapan’dan dinleyebilirsiniz.. Gülen Amerika’ya gitmeden bir hafta onun hakkında yayın yaptılar, o gitti bana başladılar. Bir hafta da benim hakkımda. Gitmedim.. O düzmece bilgileri kim servis etti, kim andıç yayınlayıp mediada ambargo uygulattı araştırın bakalım.. Beni izlerken abilerinizin derin ilişkilerini de çözersiniz belki..

28 Şubat’tan 15 gün önce, küçük dilimden ameliyat olmuştum.. Bir haftada iyileşir dediler.. Gerçekten de bir hafta sonra NTV’deki programa çıktım. 28 Şubat’tan bir gün önce yine program vardı, NTV’de program yapıyordum o zamanlar.Ataol Behramoğlu, Ercan Karakaş, Taha Akyol, Işıl Alatlı, 6 kişi vardık, gece geç vakte kadar tartışma sürdü.. Sabahleyin küçük dilim şişmişti.. Nefes almakta zorlanıyordum.. Ben gidemedim. O akşam da Sincan toplantısı var. İptal edilse; davetiye gönderilmişti, duyurulamayacaktı. Nurettin Şirin, kısa süre önce Ankara’da Şehidler Gecesi yapmıştı, o ekiple geceyi ben gidip yapayım dedi. Kendi İstanbul’da. Gitti ve benim yerime 7.5 yıl yattı. Nasib işte.. O gün tankları yürütenCeylanoğlu, daha sonra KKK oldu. Yaşıyor, ona da sorabilirsiniz. Bir gün sonra o aradı, onunla görüştüm.. Sorun gerçeğin peşindeyseniz..

Mavi Marmara’ya niye binmemişim.. Mavi Marmara ilk fikir ortaya atıldıktan 3 ay 15 gün sonra yola çıktı. Gecikme sebebi İngiltere’den gelecek gemiler.. 15 günlük erteleme, yolculuktan kısa süre önce belli oldu.. Dayım Hasan Aksay da gelmek istiyordu.. Ben gemide olacaktım. Ancak, daha Mavi Marmara kampanyası başlamadan önce Vakit gazetesi 300 mü, diğer eş ve aile katılımları ile 500 kişilik mi ne bir umre kampanyası düzenlemişti. Katılımcıların çoğu kupon göndermiş ve çekiliş yapılmıştı, hepsinin bilet ve vize işlemleri yapılmıştı. Umre rehberi olarak da ben gidecektim.. Mavi Marmara’nın Gazze turu uzun sürecek olursa, ben Mısır ya da Suriye’den geri dönecektim. Planımız oydu. Ama Mavi Marmara’nın yola çıkışı ertelenince ve herkes Mavi Marmara’ya binmek isteyince, Umreye kadar İHH’da bir bakıma oluşturulan kriz merkezinde nöbetçi bırakıldım. Bülent Yıldırım’a, Gülden Sönmez’e sorabilirsiniz.. Zaten umre kampanyasına bakarsanız görürsünüz.. Ama tabii birilerinin derdi gerçekler değil..

İmam-Hatip konusuna girmeyeyim. Onu WONDER ve ÖNDER’den Yusuf Kara ve Nadire Kara’ya sorabilirler.. En büyük oğlum liseyi dışarıdan bitirdi, en küçük kızım açık lise mezunu. Onu da SEDAV’dan araştırabilirler. Benim eğitim üzerine konferanslarıma katılanlar ya da 65 yayınlanmış kitabımdan biri olan “Bu Din Benim Dinim Değildir” kitabına bir göz atanlar, benim eğitime bakışımı bilirler.. Eğitime bakışımı Gülay Göktürk’e de sorabilirsiniz..

Bu geri zekalılar muhtemelen bilmiyorlar, bilmediklerini de bilmiyorlar, öfkeleri de akıllarından büyük. İşin aslını araştırmadan, saldırıyorlar.. Neyse ki uzmanı oldukları sahte belge düzenleme konusundaki maharetlerini göstermeye kalkmıyorlar. Numan Kurtulmuş ve Hasan Karakaya konusundaki tezgahlarını biliyoruz. Ya da son İHH komplosunu da!

Selâm ve dua ile..

yeniakit

 

Bu yazı toplam 1784 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar