Gülerce: 'Ağzımı da bantlasanız...'

Gülerce: 'Ağzımı da bantlasanız...'

Beyaz TV'de yayımlanan Ortak Akıl programına konu olan ve gündemi yorumlayan Hüseyin Gülerce, Zaman gazetesi ile farklılaştığı noktaları dile getirdi.

Beyaz TV'de yayımlanan  Ortak Akıl programına konu olan ve gündemi yorumlayan Hüseyin Gülerce, Zaman gazetesi ile farklılaştığı noktaları dile getirdi.  Gençliğinde içinde yer aldığı Mücadele Birliği hareketinin önemli bir diğer ismi olan Melih Gökçek'in kanalındaki canlı yayında kendisine cemaatten gelen eleştirleri ve Erdoğan'a yönelik desteğinin nedenlerini anlatan Gülerce,kitap yazmak için köşe yazarlığına ara verdiği gazetesi Zaman'a da sert eleştiriler getirdi. 

Erdoğan'a desteğini taraf değiştirmek için yapmadığını anlatan Gülerce,  "Bu vicdanı susturamazsınız. Benim ağzıma bant yapıştırılsa ben bant çıkartıldığnda kaldığım yerden devam ederim" dedi. 
 

CAMİADA HÜSEYİN ABİ NEDEN BÖYLE YAPIYOR DİYE
SORANLARA 'MELİH GÖKÇEK VE CEMİL ÇİÇEK' DİYORLAR


Siz dediniz ki "Benim oyum Recep Tayyip Erdoğan'a..."  Yerel seçimlerde de oyum Ak Partiye demiştiniz. Yine çok olay olmuştu. Neden böyle dediniz, neden oyum Erdoğan'a dediniz. 

Cemaat ile Hükümet arasında çok ciddi bir mesele olduğu için. Ben de 1980 yılından beri hizmet hareketi'nin içinde gördüm kendimi. Neden içinde gördüm? Burada şimdi hizmetin şu an AK Partiye olan tavrından dolayı benim farklı duruşumu eski "Mücadele"ciliğimize bağlayanlar var. Sayın Cemil Çiçek, Sayın Melih Gökçek benim gençlik yıllarından arkadaşlarım. Mesela camia içinde bile Hüseyin Abi neden böyle yapıyor sorusuna Gökçek ve Çiçek'in etkisi altında, onlarla birlikte hareket ediyor gerekçesi bulunuyor. Halbuki sorulacak soru şudur, neden böyle davrandığını anlamaya çalışalım. Ben gizli saklı bir şey yapmıyorum. Benim çizgim başından beri aynı oldu. 

"BEN ÇİZGİMİ 7 ŞUBATTAN BERİ AYNI ŞEKİLDE SÜRDÜRÜYORUM"

Yalova'da Ak Partiye, Cumhurbaşkanlığında Başbakan' destekleyeceğim çizgisi 7 şubattan MİT müsteşarının ifadeye çağırılmasından beri devam ediyor. Ben o günden itibaren farklı bir duruş sergiledim ve arkadaşlarıma da söyleyim. Çünkü Zaman'da ertesi günü, 6 sütuna bir adliye muhabirinin yazısı "Savcılar bugüne kadar hep haklı çıktılar" başlığı ile verildi. Bizim Zaman'ın ilkelerinden birisi Haber ile yorumu karıştırmamaktı. Ben orada irkildim. Hatta GYV'nin toplantısında sorumlu arkadaşlara söyledim: Bu haber, savcılar bizim arkadaşımız manasını doğurabilir. Savcı iddia makamıdır. İddia makamı her zaman haklı çıkmayabilir. Bu şekilde sahiplenme yanlıştır dedim. Hatta, bir televizyon kanalında bu savcıların iyi niyetli olduğuna inanıyorum, ama Türkiye çok önemli bir ülke, istihbarat örgütleri, diyelim MOSSAD öyle belgeler koyar ki savcılar harekete geçmek zorunda kalabilir dedim. 

"AĞZIMI DA BANTLASANIZ SÖYLEMEYE DEVAM EDERİM"

İlk kırılma 7 şubat'tı. Gezi olaylarından sonra bariz bir şekilde farklılık olmaya başladı. Zaman gazetesi içindeki arkadaşlarımızın bazıları sayın Başbakan'ı eleştirmenin ötesinde... Ben de eleştiriyorum, şimdi de eleştireceğim ama teraziyi doğru tutmak lazım Kefelerden birine oturursanız olmaz. Bir başka husus da insanların vicdanı var. Bu vicdanı susturamazsınız. Benim ağzıma bant yapıştırılsa ben bant çıkartıldığnda kaldığım yerden devam ederim. Farklı bir şey söyleyemem. Doğru ya da yanlış... Fikir ve ifade hürriyeti diyoruz değil mi. Bu benim vicdanım, bu benim sesim. Başka türlü konuşursam, vicdanımın sesine rapmen o zaman ben ben olamam. 

"BENİ YIPRATMAK İÇİN FİLAN GAZETEYE GEÇECEK DİYORLAR"

Çok konuşulan bir isimsiniz, Tarihi bazı açıklamalar yapıyorsunuz. Zannedersem 17 Aralıkta da zirve yaptı bu durum...


Daha oraya gelmeyelim. Gezi olaylarında ben şaşkınlık yaşadım, gazetenin çizgisi itibariyle. Televizyon kanallarına çıkıp hizmet aleyhinde konuşan insanlar var. Ben onları da tasvip etmiyorum. Yıllarca dostluk yapmışsınız, şimdi kalkıp şöyle böyle... Ben bunu tasvip etmiyorum. Beni yıpratmak için de camia içinde, "Hüseyin Abi de bu kervana katılacak ya da falan gazeteye geçecek oradan atış yapacak" diyorlar... Beni yakından tanıyanlar 45 senedir "Mücadele"ciliğimden beri, yani 19 yaşımdan beri tanıyanlar bilirler ki ben böyle bir karakter zaafı sergilemem. Ben ilkeler bazında eleştiriyorum. Hizmet hareketinin ilkeleri var. 34 yılımı Hizmet Hareketinin prensipleri çok güzel, eğitim, diyalog, hoşgörü var, saygı var dedim, bunların nesi yanlış, ben de allah rızası için böyle bir şeyin içinde oldum. Şimdi sistematize edilmiş. burada yanlış bir şey yok diyerek ben diyorum ki bizim üslubumuz vardı. Biz hakaret etmeyecektik. Başkaları yapsa da biz yapmayacaktık. 

"BİZİM ÜSLUBUMUZ NAMUSUMUZDUR"

Benim sık sık anlattığım bir olay var. Hocaefendi'ye Türkiye'deki gazetelerin manşetlerini okuyorlardı. Hizmete saldıran bir gazetenin manşetini okudular. Sezer Cumhurbaşkanı, Gazetenin manşeti de "Sezeryan". O manşet okununca gülümseme oldu 10-15 kişi, istihza ile, bir kısmı ne güzel denk düşürmüş diye katılarak gülümsedi. Hoca efendi ise müdahale etti, insanız başlık hoşumuza gidebilir, bizim üslubumuz namusumuzdur, herkes dese biz diyemeyiz. Üslubun inancımızın gereği olduğunu söyledi. Bu benim sık anlattığım bir örnek. Tasvip etmeyebilirsiniz ama nazik davranmak zorundasınız. Eleştiri başka birşey ama nezaket çerçevesinde söylemek lazım.

"ENGEL OLMAK NE KELİME BAZILARINA YOL VERDİLER SÖYLESİN DİYE"

Konuyu dağıtmayayım. Gezi sonrasında Sayın başbakan'ı eleştiri dışında hakaretler başladı. Bu beni şaşırttı. Bunun önü de alınmadı. Camia bünyesindeki bir gazetenin yayın yönetmeni attığı tweetlerle bu hakareti çok ağır boyutlara taşıdı. Erdoğan cumhuriyetin başbakanı. Kendisii hizmetin sözcüsü gibi gösteren bazı isimler, biri öğretim üyesi olmasına rağmen, alenen küfretti sayın başbakana. Ona karşı net bir tavır konması lazımdı. Ama birşey denmedi. ama sanki bazılarına yol verilimiş gibi oldu. 

İşte o dönemde Zaman'da bir yazı yazdım. Gezinin 1. haftasıydı. "Erdoğan Gitsin AK Parti Kalsın Planı" yazının başlığı. Tüm faturayı sayın başbakana kesiyorlar şimdi. Ama ben yazdığımda bir tepki gelmedi. Sonra bir arkadaş ısrarla dış güçler hikaye demeye başladı. Bir yazı daha yazdım. Dış Güçler Hikaye Değil... diye. Sonra tweetler attım, dış güçler benim başbakanımı indiremez diye. Bu çizginin devamıdır Başbakan'ı desteklemem. 

"BENİ SOLCULAR BİLİR GENÇLİĞİMDE ÇOK DÖVÜŞTÜM"

Benim ilkem sövene dilsiz, vurana elsiz olmaktır. Ben gençliğimde, üniversite yıllarımda sopalı kavgalar da ettim. Solcu arkadaşlar bilir beni. Sonra öğretmenlik yaparken yanlış yaptığımızı anladım ve tövbe ettim. Bölünmek, vuruşmak, kavga edip dövüşmek yanlıştır diye gördüm. Bir daha böyle yapmamaya karar verdim. Öğrencilerimi solcu, sağcı, milliyetçi görmedim. Ben açığı fizik dersinde veriyordum. İnancımın gereği söylüyordum Kepler kanunlarından bahsederken Allahın Varlığına dair birşeyler söylüyordum. Çünkü sol görüşlü arkadaşlar kendi ideolojilerini aktarıyorlar, kafa bulandırıyorlardı. Ben müspet bilimle Allah inancının ters düşmediğini, alnı secdeli alimlerin astronomiyi ileri götürdüğünü biliyorum. Bilim ve teknolojide ilerlemek de takvadır... 

Konuyu toparlayayım, ben bu cumhurbaşkanlığı adaylığı meselesinde ben çizgime ters birşey yapmıyorum. Eleştiri yerine fikir ve ifade özgürlüğü açısından bakmak lazım. Koskoca bir camia aynı şekilde düşünüyor mu? CHP için oy verin çağrısı yapıldığında camianın tamamı CHP'ye oy vermedi. Oranını bilmem ama bir kısmı CHP'ye verdi bir kısmı vermedi. İnkar eden de oldu ama herkes biliyor bunu. Ama başka bir mesele var benim sayın Erdoğan'ı desteklememde. Sayın Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesi sandıkta olacak, mecliste olmayacak. Realite ile karşı karşıyayız. 10 Ağustos'ta halk belirleyecek Cumhurbaşkanını.