Gülen: Cenaze namazına bari katılabilseydim

Gülen: Cenaze namazına bari katılabilseydim

Fethullah Gülen'i ziyaret için Pensilvanya'ya giden Zaman gazetesi genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı, izlenimlerini yazdı

Ekrem Dumanlı, Fethullah Gülen'in kardeşi Seyfullah Gülen'in vefat haberini aldıktan sonra “Keşke imkan olsaydı da cenaze namazına bari katılabilseydim.” dediğini yazdı.

Haftalık pazartesi yazısında Gülen'in kardeşinin ölümünü yazan Dumanlı, hocanın yakın akrabalarının cenazesine katılamamasından ötürü üstü kapalı hükümeti sorumlu tutuyor.

Dumanlı'ya göre Gülen, ya davası uğruna hapishanede yatıyor, ya darbecilerin fişlemesi nedeniyle aranıyor, ya gurbet illerde çile hasretiyle kavruluyor.

Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, haftalık yazısında Gülen'i ziyareti sırasında kardeşinin vefat haberi alan Gülen'in duruşunu yazdı. İşte o yazıdan bir bölüm:

BAŞSAĞLIĞI DİLEMENİN KİYAFET ETMEDİĞİ BİR NOKTADAYIZ

"Perşembeyi cumaya bağlayan gece acı bir haber ulaşıyor. “Hocaefendi'nin kardeşi Seyfullah Gülen (72) vefat etti.” deniyor. Gece yarısı Amerika'ya ulaşan bu haberin hüznü kampın manevi sükûnetine daha bir uhrevilik katıyor. Gülen ailesinde aile bağlarının ne denli güçlü olduğunu, kardeşler arasındaki derin sevgi bağını çok yakından bilenler var aramızda. Sabahı bekliyoruz. Başsağlığı dilemenin kifayet etmediği bir noktadayız. Hüzünlü gurbetteyiz...

Sabah vakti ilk müşahede birkaç portreyi birden çıkarıyor karşımıza: Kardeşini kaybetmiş mahzun bir ağabey, kendi üzülse bile etrafını üzmemeye çalışan müşfik bir dava adamı, sarsıcı bir vefat haberine karşı mütevekkil bir mü'min. Istırap, metanet, sabır, dua. Sanki canı gibi aziz tuttuğu yakınlarını sonbahar yaprakları gibi tek tek kaybeden o değil. Hemen her gün ayrı bir vefasızlığa, gadre, cefaya maruz kalan bir insanın bu vakur duruşu olmasa milyonların ruhunda bu kadar derin iz bırakır onlara ilham kaynağı olabilir miydi? Dile kolay; bir çeşit sürgün yaşadığı yıllar içinde nice dostu, arkadaşı, yoldaşı birer kar tanesi gibi toprağın bağrına düştü. Hepsinin arkasından gözyaşı döktü, hepsi için dua dua yalvardı Rabb'ine. Yüreği ocaklar gibi yansa da o hep “İman tevekkülü, tevekkül teslimi, teslim saadeti dareyni iktiza eder.” düsturuyla yaşadı, sevenlerine örnek oldu.

GÜLEN: CENAZE NAMAZINA BARİ KATILABİLSEYDİM

Yine de o sabah “Başınız sağ olsun” dedi sevenleri, “Allah size sağlık sıhhat versin” demeyi ihmal etmedi. Herkes yürekten “âmin” dedi bu güzel duaya. Taziyeleri kabul etti, sardı, sarmaladı, bağrına bastı, dualarına emanet etti. Bir ara “Keşke imkan olsaydı da cenaze namazına bari katılabilseydim.” dedi. Heyhat!

Hocaefendi'yi yıllardır tanıyanlar bazı hatırlatmalar yapınca ve çağırışımlar daha önceki vefatları gözden geçirmeyi icbar edince karşımıza çok manidar bir manzara çıktı. Babasını son kez nasıl gördüğünü ve nasıl vedalaştığını paylaştı dostlarıyla. Diyanet'teki görevine başlamak için hasta yatağındaki babasından müsaade istiyor. Babası birkaç gün daha Erzurum'da kalmasını arzu ediyor; ama genç bir imam olan Hocaefendi'nin gözlerindeki vazife azmi ve şuurunu görünce “Evladım git, seni burada bir çift göz bekliyor; görev yaptığın camide yüzlerce göz bekliyor.” Sonrası malum. Hocaefendi daha birkaç vaaz edemeden vefat haberi ulaşıyor.

GURBET ELLERDE ÇİLE HASRETİYLE KAVRULUYOR

Annesinin cenazesine yetişip namazı bizzat kıldırıyor. Bunun başka örneği de yok adeta. Amcalarının cenazelerine katılamıyor mesela. Sadece amcalar mı? Hayır. Nerdeyse hiçbir yakınının cenaze namazına iştirak edemiyor; çünkü o vefatlar yaşandığında Hocaefendi ya davası uğruna hapishanede yatıyor, ya darbecilerin fişlemesi nedeniyle aranıyor, ya gurbet illerde çile hasretiyle kavruluyor. O sabah aynı salonda beraber olduğumuz dostları tek tek sordukça hepsine cevap verdi; o cevap verdikçe, dikkat ettim, gıyabi cenaze namazı kılmaya mecbur kalmanın hüznünü tek tek yeniden yaşıyordu adeta...

Çileden bihaber nadanlar nereden bilecek hicreti, hasreti, uzleti, elemi, metaneti... Onların semtinde duyulmaz sürgün türküleri. Oysa ilk insanla başlayan hicret kıyamete kadar sürer; ona ancak “Lütfun da hoş kahrın da hoş” diyenler katlanabilir. Her kutsi dava imtihanlarla gelir. O imtihanlar olmasa ham hastan, kömür elmastan nasıl ayrılacak ki!"