Göbbels bu filmleri görseydi...

ABD'de bir grup "Irak Savaşı gazi"si, çatışmalarda Iraklı çocukları kalkan olarak kullandıklarını ve sivillerin kanını dökmekten geri durmadıklarını itiraf etmiş.

"Yuh olsun!" diyenler olacaktır tabii, fakat Amerikan kamuoyunun "Askerlerimiz nasıl bu kadar vahşileşebilir?" diye ayağa kalkacağını sanmıyorum.

Felluce, Ebu Ğureyb, Hadise ve Mahmudiye'de sergilenen vahşet manzaralarını ufak bir 'sarsıntı'dan sonra içine sindiren ortalama Amerikalı, bu itirafların üzerinde de fazla durmayacaktır.

Hollywood sayesinde böyle şeylere çoktan bağışıklık kazandı Amerikalılar.

ABD'nin Irak'a saldırmasından birkaç ay önce çekilen bir Hollywood filmi var:

Vietnam'da bir grup işgalci Amerikan askeri, çatışmada yaralanan arkadaşlarını hastaneye getirir.

Hastanede çok sayıda Vietnamlı sivil yaralı vardır.

Hepsi de acil durumdur.

Bütün doktorlar ve hemşireler bu yaralılarla ilgilenmektedir.

Askerler, önce kendi arkadaşlarına bakılmasını, ameliyat masalarındaki Vietnamlı yaralılardan birinin masadan atılmasını talep eder.

Doktorlar ve hemşireler bunu tereddütle karşılar.

Tartışma çıkar.

Tartışma devam ederken yaralı asker ölür.

Arkadaşları çılgına döner.

Makineli tüfeklerinin namlularını Vietnamlı yaralılara çevirirler.

'Yapmayın, etmeyin' diyen komutanlarını dinlemeden hepsini -kadınlar ve çocuklar dahil- hunharca katlederler.

Bu katliam yıllarca gizlenir.

Ortaya çıktığında, katiller askeri mahkemeye verilir.

Hadise, bütün dehşetiyle jürinin önüne serilir.

Katliamı önlemeye çalışmış olan komutan, fena halde duygusal bir müzik eşliğinde, şöyle bir konuşma yapar:

"Bu hadiseyi yıllarca gizledim, çünkü vatanları için hayatlarını tehlikeye atan bu kahramanların o cinnet anında işledikleri suç yüzünden kötü insan damgası yiyip hapislerde çürümesini istemedim. Onlar iyi insanlardır, vatansever insanlardır, faziletli insanlardır. Gerçek karakterlerini yansıtmayan o cinnet anına bakarak, bu güzel vasıflarını görmezden gelemeyiz. Savaşın dehşetini yaşamayan, can yoldaşının vurulduğunu ve can çekiştiğini görmeyen, onun hayatını kurtarma telaşına düşmeyen hiç kimse, bu insanların yaptığı şeyi anlayamaz ve yargılayamaz. Evet, büyük bir suçtan söz ediyoruz. Fakat unutmayalım ki bu suç, yaralı bir Amerikan askerini kurtarmak için girişilen soylu bir çabanın sonucudur. Jüriye yalvarıyorum: Savaştan önce ve sonra faziletli bir hayat süren ve savaş sırasında da o cinnet anı hariç daima faziletli bir duruş sergileyen bu vatansever insanlara cani muamelesi yapmayın. Ülkemizi ve yaşam tarzımızı korumak için savaşmamız doğru değil diyorsanız, size söyleyecek bir şeyim yok. Ama savaşı kabul ediyorsanız, böyle acı olayların yaşanmasını da kabul etmeniz gerekir..."

Uzun lafın kısası, Vietnamlı sivil yaralıları katleden Amerikan askerleri mahkemede aklanır ve kendilerine neredeyse şeref madalyası takılır.

Ben bu filmi televizyonda seyrettiğimde Irak'ın işgali çoktan tamamlanmış, Felluce yakılıp yıkılmış ve Ebu Ğureyb zindanındaki vahşet bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı.

Onun için, "Böyle bir film nasıl çekilebilir? Böyle iğrenç bir mesaj nasıl verilebilir? Böyle korkunç bir suç nasıl mazur gösterilebilir?" diye düşünmeme gerek kalmadı.

Jeton peşinen düştü:

Amerikan hükümeti, sinemayı kullanarak, Irak'ın işgali sırasında işlenecek iğrenç suçların ortaya çıkması ihtimaline karşı kamuoyunun 'bağışıklık sistemini' güçlendirmeye çalışmıştı.

Daha bir sürü film var böyle.

"İyi çocukların savaş şartlarında geçirdiği cinnet"i anlayışla karşılamayı telkin eden filmler...

Ve, savaş hukukunu ihlal eden cani askerleri -aslında Amerikan savaş tarzının gereğini yaptıkları halde- istisna gibi gösteren, onları beyazperdede mahkum ettirerek orduyu ve genel olarak sistemi temize çıkaran filmler...

Nazi Propaganda Bakanı Göbbels görseydi bu filmlere şapka çıkarırdı.

yenişafak

Bu yazı toplam 2344 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar