GEZİ NOTLARI 2: Maritus’ta beyaz ırkı nasıl rezil ettim?

Sene 1995. Hint Okyanusu’nda bir ada devleti olan eski İngiliz müstemlekesi (ondan evvel Fransız müstemlekesi, ondan da evvel Hollanda müstemlekesi) Maritus’a gittim. Port Louis Havaalanı’nda Faysal isminde aslen Hintli bir Müslüman karşıladı beni. Zaten Maritus Müslümanları, ki o vakitler 1 milyon 200 binlik nüfusun 200 binini teşkil ederlerdi, silme Hint asıllıdır. Nüfusun ekseriyetini teşkil eden 600 bin Hindu da tabii öyle. En büyük ikinci nüfus grubu, Hıristiyan olan 300 bin civarında Madagaskar ve Mozambik kökenli Afrikalı yerlileridir. Biraz Çinli, biraz Tamil, biraz Avrupalı da var. Avrupalıların çoğu Fransız, azı İngiliz; alayını toplasan 10 bin ya var ya yok. Port Louis, Maritus’un başkenti olup, nüfusunun ekseriyeti Müslümandır ve bunlar hep Pepsi içerler. (Yan yana iki çay bahçesi yahut lokanta var ise ve birinde Coca Cola, öbüründe Pepsi levhası asılı ise, Coca Cola yazan yere girmek Müslümanlığa ihanet, Pepsi yazan yere girmek adeta Müslümanlığın icabı sayılır. Coca Cola’nın Maritus bayii Hindu, Pepsi bayii ise Müslüman imiş; ondan ötürü.)

 

Faysal beni evine götürdü. Zevcesi yemek ikram etti. 3-4 yaşındaki oğlu Yasin bana kızdı. Sebep: Ben kendisine “Yasin-i Şerif” diye hitap ettim. Bunu dediğim anda fevkalade sinirlenip tepinmeye, ağlamaya başladı. Hintçe veya Urduca bir şeyler söyledi, anlamadım. Sövdü herhalde.

 

Böyle bir felaket manzarasına sebebiyet verdiğim için pek üzüldüm, utandım. Nerede hata yaptığımı anlamaya çalıştım. Neyse ki Faysal, uzun uzun güldükten sonra, mevzuu izah etti: “Bizim oğlanı çocuk yuvasına yolluyoruz. Orada Şerif diye bir velet var. Bizimkini dövmüş mü ne etmiş, hiç sevmez bizimki onu. Sen Yasin-i Şerif deyince ona Şerif dediğini zannetti.”

 

Sonra Faysal’la Port Louis’in merkezine, Pepsi levhalı bir çay bahçesine gittik. Faysal’ın biraz işi varmış, sen bekle ben gelirim dedi. Beklerken sıkıldım, gidip bankada para bozdurayım dedim.

 

Hemen karşıda bir banka vardı. İçeri girdim, vezneye yöneldim ki, hepsi de Hintli yahut Afrikalı olan bütün memurlar hürmetle ayağa kalkıp, hepsi aynı anda, üst kata çıkan merdiveni işaret ettiler. Merdivene yöneldim. Bu arada fark ettim ki memurlardan biri telaşla telefon ahizesine sarıldı. Yukarı çıktığımda pek şık bir beyaz beyefendi beni aşağıdakiler gibi hürmetle karşılayıp -demek ki telefon ona imiş- “Buyurun, nasıl yardımcı olabilirim” dedi İngilizce. Cebimden 10 dolar çıkarıp “Bunu çeynç edecektim” dedim. Suratını buruşturup “Aşağıda, aşağıda” dedi. Aşağıya indim, oradakilere de durumu izah ettim, onlar da suratlarını buruşturup homurdana homurdana 10 dolarımı Maritus parasına çevirdiler. Anladım ki Maritus’ta bankaya bir beyaz adam girdi mi o muhakkak büyük meblağlı bir iş için oradadır ve onunla sadece beyaz memurlar muhatap olabilir. Demek ki ben orada beyaz ırkı rezil ettim! Yüz karası oldum beyaz ırkın!

 

Kahverengi ve siyah ırka mensup olan o memurların da beyaz kodamanlara hürmet ederken beyaz garibanı –belki de kendilerine daha yakın gördükleri ve de aşağılık kompleksinden muzdarip oldukları için- adamdan saymamaları ne acayip ve hazin bir şey.

 

Yine Pepsi levhalı çay bahçesinde oturmuş hüzne dalmaya hazırlanıyordum ki, hatırıma bizim Faysal’ın oğlu ve Şerif meselesi geldi. Pek güldüm. Ne komik velet.

Bu yazı toplam 670 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar