Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

Galip mi geldik? Mağlup mu olduk?

Ülke Müslümanları olarak 1960 yılından itibaren bu ülkede yaşanan bütün darbelere şahit olduk ve en ağır faturaları birlikte ödedik. İçimizden şehitler ve gaziler çıktı. Bir kısmımız hiçbir suçu olmadığı halde aylarca ve yıllarca askeri hapishanelerde kaldı. 15 Temmuz gecesine kadarki darbelerde başımıza vurulduk ve yerimize oturtulduk. O gece bir gerçek ortaya çıktı; bu millet artık başına vurulduğunda yerine otumayacak ve imanının gereği olarak kıyama kalkacak. Bu gerçek, geride bırakmış olduğumuz acı darbe tecrübelerinin bizlere artık ayakta kalmayı öğretmesinin bir neticesidir.

Rabbim bu millete yüzyıllardır İslam’a hadim (hizmetçi) olmayı nasib etmiştir. Bu lütuf, hiçbir dönemde inkıtaya uğramamıştır. Bu milletin İslam’a ve ümmete hizmetini sonlandırmak için planlanan 15 Temmuz darbesi, Rabbimizin lütfu ve milletimizin feraset ve basiretiyle amacına ulaşamamıştır. Rehavete kapılmadan ve dünyevileşmeden, birbirimizin hak ve hukukunu gıyabımızda muhafaza ederek Allah’ın dinine hizmet görevimizi hakettiği şekilde yürütmeye devam edeceğiz.

Bu vesile ile içinden geçmekte olduğumuz bu zor günlerle ilgili bir başka detaya dikkatlerinizi çekmek istiyorum;

Yüce Yaratıcı insanın çok aceleci bir varlık olduğunu bildiriyor. Bu acelecilik sebebiyle insan, olaylarla ve kişilerle ilgili önünü ve sonunu hesap etmeden çok çabuk yargılara varıyor. İnsanın yaşanmakta olan olayların fotoğrafını tam olarak çekebilme kabiliyeti ve yeteneği yoktur. Bizler ancak parçayı görebilme yeteneğine sahibiz. Bütünü görebilmek ancak Rabbimize mahsustur. Görmüş olduğumuz parçayı bütün zannetmek ise en büyük yanılgımızdır. İşte aceleci fıtratımız tam da burada devreye giriyor ve bize görmüş olduğumuz parça üzerinden hüküm verdiriyor. Bu hükümlerimizin ne kadar hatalı ve yanlış olduğunu ise Rabbimiz bütünü gözümüzün önüne koyduğunda anlıyoruz. Bu aceleci hükümlerimiz bazen fitneye sebep olurken bazen de çıkmış olan bir fitneye hizmet ediyor. 

İslam Tarihinde yaşanmış bazı fitne olaylarını öğrendiğimizde anlamakta çok güçlük çekiyoruz. Efendimizin öz elleriyle yetiştirmiş olduğu can dostları birbirlerine kılıç çekiyorlar ve birbirleriyle savaşıyorlar. Bu acı tablolardan bazılarını gözümüzde canlandıralım;

“Hicretin 35. yılının Zilhicce ayının on sekizinci günü Hz. Osman efendimiz şehit edilir. Onu şehit eden fitneciler saf değiştirerek Hz. Osman’ın intikamının alınmasını isteyenlerin tarafına geçerler. Bu konuda Hz. Ali’ye acele etmesi için baskı yapmaya başlarlar. Hz. Aişe annemiz, Talha bin Ubeydullah ve  Zübeyr bin Avvam Hz. Osman’ın katillerinin bulunup cezalandırılmasını isteyen Medine halkının sözcüsü olmuşlardır. Onlarla birlikte yüzlerce kişi Mekke ve Medine’den yola çıkarak Basra’ya yönelmişlerdi. Basra valisi bu yürüyüşü engelleyememiş ve Basra, Talha, Zubeyr ve Hz. Aişe annemizin hakimiyeti altına girmiştir. Durumu düzeltmek isteyen Hz. Ali Efendimiz ordusuyla Basra üzerine yürür. İki taraf arasında yapılan görüşmeler neticesinde anlaşmaya yaklaşılır. Fitneciler iki grubun anlaşma noktasına geldiğini görünce fitne ateşini yeniden alevlendirirler ve iki taraf arasındaki savaşı başlatırlar. Savaşın faturası; Hz. Ali’nin ordusundan beş bin kişi, karşı taraftan ise on bin kişi hayatını kaybeder.” Kazanan sadece fitne ve fitneciler olur. Olay tarihe malumunuz olduğu üzere “Cemel Vakası” olarak geçer.

Yukarıdaki olaydan bir yıl sonra, Hicri 37 yılda Hz. Ali’nin Muaviye’yi görevden almak istemesiyle başlayan ve Sıffın savaşıyla yine ortaya çıkan fitne, Hicri 40 yılında Hz. Ali’nin şehid edilmesiyle noktalanmıştır. Hicretin 60. yılında ise Hz. Hüseyin Efendimizin Kerbela’da şehid edilmesiyle ümmetin içine düştüğü tefrika kemikleşmiş, meydan fitneye ve fitnecilere kalmıştır. 600 yıl, üç kıtada hüküm süren Osmanlı, milletin yüreğinde yakılan fitne ateşi sonucunda masa başında cetvelle paramparça edilmiştir. 

Tarihte yaşanmakta olan bu olayları anlamakta ve algılamakta çok ciddi sıkıntılar çekiyoruz. “Kader” deyip çekmek Kur’an’ın bize verdiği iman ile mümkün değil. Çünkü bu tavır sorumluluğu üzerimizden atmaktır ve yaşanan bu acı olaylardan ibret almaya manidir. 

Bugünlerde, darbe girişiminde bulunan paralel terör örgütünün uyuyan bazı hücrelerini harekete geçirerek millet arasında yeni fitneleri sahneye koyma ihtimali çok yüksek. Bu tehlikelere karşı itidal ile hareket etmeli ve ferasetli olmalıyız.

15 Temmuz 2016 gecesinde yaşanan darbe girişimine kalbindeki iman ile engel olmak için sokaklara dökülen ve şehit olan bütün kardeşlerime Rahman ve Rahim olan Rabbimden rahmet niyaz ediyor, ailelerine başsağlığı diliyorum. Yine aynı olaylarda yaralanan kardeşlerime Şafi olan Allah’ın şifa ihsanı için dua ediyorum. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız olmak üzere ülkesine ve milletine sadakatle hareket eden kolluk kuvvetlerine ve  bütün milletimize geçmiş olsun dileklerimi arz ederim. Cumanız mübarek, dualarınız makbul olsun...

yeniakit

Bu yazı toplam 944 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar