Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Futbola ağlamak için çok geç!

Lig tv ağlıyor!
Kulüpler ağlıyor!
Federasyon deseniz, sürekli gergin!
Tabii bir de yıllardır futbolu 3-5-2 veya 4-3-3'ten ibaret gören medyadaki arkadaşlar var. Onlar da ayaklarının altındaki halının çekildiğini görüyor ve endişeleniyorlar.
Futbolseverler mi?
Buyurun size bir örnek...
Çok sıkı Galatasaraylı ve geçen sezona kadar maçları tribünde izleyen bir arkadaşıma "Bu yıl şampiyon olma ihtimaliniz yüksek" dediğimde, şöyle bir dönüp baktı bana ve "önümüzdeki sezon ilgileniriz artık!" demez mi!
Heyecanını olup bitenlere karşı bir direniş çizgisi olarak ayakta tutan Fenerbahçeliler hariç hemen herkes ilgisini büyük ölçüde kaybetmiş durumda.
Niye?
Çünkü birdenbire fark edildi ki, futbolumuz öldü ölecek halde!
Tat yok, tuz yok! Güven yok, inanç yok!
***

Ama dürüst olalım!
Geldiğimiz noktanın tek sorumlusu 3 Temmuz'da şike operasyonuyla başlayan süreç değildir.
Bu "ölüm" ağır ağır geldi!
Bunu anlamak için kulüplerin parayı hortumla tüketmeye başladığı 2000'lerin ortasına geri dönmek gerekir.
Federasyonlar bütün enerjilerini kulüplerin gelir kaynaklarını artırmaya adadılar da ne oldu?
Gelirleri artırdık ama futbolumuzun dünya klasmanındaki yerinin hızla gerilemesini durduramadık!
Yıllar boyu kulüplere "bu kadar parayla ne yapıyorsunuz?" diye sormayanlar şimdi "eyvah!" diye dövünüyorlar.
Çok geç... çok!
***

Neymiş! Futbolumuzun "marka değeri" kalmamış!
Yahu yoktu ki!
Bir defa "marka"nın ne olduğunu bilmiyorsunuz. "Marka" demek, bir ürünün gelir getirebilir olması demek değildir.
Her şeyden önce "eşsizlik" duygusu, bağımlılık kapasitesi ve gelecek vaadidir marka!
Oysa biz futbolumuzun para etmediğini tartışıyoruz ki bu çok farklı bir şey!
Peki bunda şaşacak bir şey var mı? Hayır!
Eninde sonunda bu "son" gelecekti.
Yıllardır dünyanın hiçbir ülkesi tarafından satın alınmayan Fenerbahçe-Galatasaray maçlarını "dünya derbisi" diye "kakalayan" medyayla...
Yıldız adayı genç futbolcularını yaşları 20'ye geldiğinde posaya çeviren kulüp yönetimleriyle...
Biraz cesaret gerektiren kararları almaktan çekinen, her sorunun çözümünü öteleyen federasyonuyla...
Nereye kadar gidebilirdik ki!
İşte...
Anca buraya kadar!
 
akitağlamak için çok geç!
Lig tv ağlıyor!
Kulüpler ağlıyor!
Federasyon deseniz, sürekli gergin!
Tabii bir de yıllardır futbolu 3-5-2 veya 4-3-3'ten ibaret gören medyadaki arkadaşlar var. Onlar da ayaklarının altındaki halının çekildiğini görüyor ve endişeleniyorlar.
Futbolseverler mi?
Buyurun size bir örnek...
Çok sıkı Galatasaraylı ve geçen sezona kadar maçları tribünde izleyen bir arkadaşıma "Bu yıl şampiyon olma ihtimaliniz yüksek" dediğimde, şöyle bir dönüp baktı bana ve "önümüzdeki sezon ilgileniriz artık!" demez mi!
Heyecanını olup bitenlere karşı bir direniş çizgisi olarak ayakta tutan Fenerbahçeliler hariç hemen herkes ilgisini büyük ölçüde kaybetmiş durumda.
Niye?
Çünkü birdenbire fark edildi ki, futbolumuz öldü ölecek halde!
Tat yok, tuz yok! Güven yok, inanç yok!
***

Ama dürüst olalım!
Geldiğimiz noktanın tek sorumlusu 3 Temmuz'da şike operasyonuyla başlayan süreç değildir.
Bu "ölüm" ağır ağır geldi!
Bunu anlamak için kulüplerin parayı hortumla tüketmeye başladığı 2000'lerin ortasına geri dönmek gerekir.
Federasyonlar bütün enerjilerini kulüplerin gelir kaynaklarını artırmaya adadılar da ne oldu?
Gelirleri artırdık ama futbolumuzun dünya klasmanındaki yerinin hızla gerilemesini durduramadık!
Yıllar boyu kulüplere "bu kadar parayla ne yapıyorsunuz?" diye sormayanlar şimdi "eyvah!" diye dövünüyorlar.
Çok geç... çok!
***

Neymiş! Futbolumuzun "marka değeri" kalmamış!
Yahu yoktu ki!
Bir defa "marka"nın ne olduğunu bilmiyorsunuz. "Marka" demek, bir ürünün gelir getirebilir olması demek değildir.
Her şeyden önce "eşsizlik" duygusu, bağımlılık kapasitesi ve gelecek vaadidir marka!
Oysa biz futbolumuzun para etmediğini tartışıyoruz ki bu çok farklı bir şey!
Peki bunda şaşacak bir şey var mı? Hayır!
Eninde sonunda bu "son" gelecekti.
Yıllardır dünyanın hiçbir ülkesi tarafından satın alınmayan Fenerbahçe-Galatasaray maçlarını "dünya derbisi" diye "kakalayan" medyayla...
Yıldız adayı genç futbolcularını yaşları 20'ye geldiğinde posaya çeviren kulüp yönetimleriyle...
Biraz cesaret gerektiren kararları almaktan çekinen, her sorunun çözümünü öteleyen federasyonuyla...
Nereye kadar gidebilirdik ki!
İşte...
Anca buraya kadar!
 
akit

Bu yazı toplam 1468 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar