Fitne

Anadolu Ajansı’nın haberleri kadar -belki onlardan ziyade- analizleri de dikkate değer.

Dünyanın şu veya bu bölgesindeki önemli bir gelişmenin arka planını öğrenmek ve o gelişmenin nelere yol açabileceği hakkında esaslı bir fikir edinmek için başvurabileceğimiz “güncel” kaynaklar içinde, Anadolu Ajansı’nın ehil kimselere yazdırıp basın-yayın organlarına servis ettiği ve kendi internet sitesinde de yer verdiği analizlerin önemli bir yeri var fakat basın-yayın organlarının bunlara nadiren iltifat etmesinden anlıyoruz ki o yerin önemi pek takdir edilmiyor.

Yazık oluyor.

Mesela dün İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Başkan Yardımcısı Dr. Hakkı Uygur’un “Fars milliyetçiliği ve meşruiyet krizi” başlıklı analizini servis etti Anadolu Ajansı.

Fars milliyetçiliğinin köklerine ve mevcut İran yönetimini (sözde İslam Cumhuriyeti’ni) de içeren geniş nüfuz alanına ışık tutan mezkûr analizden birkaç kesit:

“Son dönemde Türkiye’den üst düzey yetkililerin  İran’ı eleştiren açıklamalarında giderek artan bir şekilde İran ya da  Fars milliyetçiliği  kavramını kullanmaları gözlemcilerin dikkatini çekiyor. İran’da gittikçe daha görünür hale gelen ve ülkenin kadim kültür mirası içindeki Arap ve Türk katkılarını dışlayan, hatta bir nefret konusu haline getiren bu eğilim, bir ulus kimliğinin inşası ve tahkiminin ötesinde Tahran’ın dış politika yönelimlerinin ufkunu belirleyen başlıca bir unsur haline de gelmiş durumda.”

“…modern anlamda İran milliyetçiliği diğer İslam ülkelerine benzer olarak 19. yüzyılda Batılı düşünürlerin ve hemen ardından şarkiyatçıların çalışmalarının etkisiyle ortaya çıkmaya başladı. Özellikle Şiraz etrafında bulunan antik Pers medeniyetine ait eserlerin yeniden keşfedilmesi ve Pasargard’daki kadim yazıtların çözülmesi İranlı elitler arasında modern milliyetçi düşüncelerin yayılmasında önemli rol oynadı.”

“Bu durum Batılıların yazdığı İslam öncesi İran tarihine dair kitapların Farsçaya çevrilmesiyle başlamış daha sonra İranlı yazarlar İslam öncesi dönemi yücelttikleri tarih kitaplarını Batılıların bıraktığı yerden devralmışlardır.”

“Bugünden bakıldığında Rıza Şah ve oğlu Muhammed Rıza Pehlevi döneminde sürdürülen eğitim ve kültür faaliyetlerinin büyük ölçüde ilk dönem milliyetçilerinin hayalini kurdukları ulusal kimliğin oluşmasında etkili olduğu söylenebilir. Nitekim siyasi ihtilaflar ne olursa olsun oluşturulan modern Fars kimliği üzerinde bir tartışma olduğunu görmüyoruz… Solcu, İslamcı ya da milliyetçi kesimler arasında Fars kültürünün üstünlüğü ve yabancı karşıtlığı üzerinde ihtilaf yoktur ya da ideolojik olarak zıt kutuplara mensup olmalarına rağmen Şahlık rejimi veya İslam Cumhuriyeti’nin eğitim rahlesinden geçen kesimlerin, örneğin, Arap karşıtlıklarının tamamen örtüştüğü ileri sürülebilir.”

“Irak ve Suriye’deki askeri operasyonları komuta eden Kasım Süleymani’nin antik İranlı savaşçı figürlere benzetilmesi ya da dört Arap başkentinin fethedildiği söylemleri Fars milliyetçiliğinin dış politikada da ne denli kullanışlı bir araç haline dönüştüğünün göstergesidir. Son dönemde bu söylemlerin Tahran’ın müttefiki olan kimi Arap Şiileri bile rahatsız edici hale geldiği ve özellikle Irak’taki liderlerin Araplıklarını daha sık vurgulamaya başladıkları görülmektedir. İran içinde baskınlığı ve belirleyiciliği artmaya başlayan Pers milliyetçiliğinin bölge gündemini meşgul etmeye devam edeceği öngörülebilir.”

(Metnin tamamı için bkz. aa.com.tr’nin  “analiz haber” bölümü)

***

Bu vesile ile, Orta Doğu denilen bu topraklardaki diğer kavmiyetçi hareketlerin de 19’uncu yüzyılın ikinci yarısı ile 20’nci yüzyılın başlarında ekilen fitne tohumlarına dayandığını hatırlatalım.

Merhum üstadımız Ebu’l Hasan Ali En-Nedvî, “Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti?” serlevhalı eserinde, İslam öncesi medeniyetleri yücelten ve dolayısıyla İslam kardeşliği bağını gevşeten Farsçılığın, Arapçılığın ve Türkçülüğün (biz bunlara Kürtçülüğü de ilave edelim) aynı dönemde ortaya çıkmasına tesadüf nazarıyla bakılamayacağını belirtip bunların hepsinin Ümmet-i Muhammed’i parçalamaya ve İttihad-ı İslam’ın zemini ortadan kaldırmaya yönelik bir komplonun parçaları olarak Batılılar tarafından imal edildiğini söyler.

Öyle ya, “Müslümanlar kardeştir ve üstünlük ancak takva iledir” anlayışından şaşmayan bir Fars, Türk, Arap yahut Kürt, “Böl, parçala, yönet”çi emperyalizmin işine yaramaz.

karargazete

Bu yazı toplam 880 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar