Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

FETÖ bulaşığı

FETÖ için eğer 17/25’i kabul ederseniz işiniz kolay. Ama bu gerçekçi bir tespit değil.

FG’nin kripto ilişkileri 1962’ye kadar gider. Bugünkü FETÖ dediğiniz oluşumun başlangıcı ise 1991’de başlar. “İslam’a karşı sopa” kadrosu daha sonra BÇG çatısı altında toplanacak. “İslam’a karşı havuç” kadrosu 17/25 sonrası FETÖ adını alacaktır. Daha önce kod adları Cemaat’tır. Karşıtlar ise bu “yeni Cemaat”ı “The Cemaat” olarak tanımlamaktadır.

Altı ibadet, ortası ticaret, tepesi ihanet” doğru bir tespit değil. Bu yapı içinde herkes belli seviyelerde hem ibadet, hem ticaret, hem de ihanet içindeydi. Herkes yukarı doğru tırmanma çabasındaydı. Okullarda, kurslarda veli ve öğrenci olarak iyi bir performans gösterenler yukarı doğru tırmanıyorlar. Soruları çalıp cevap anahtarını dağıtıyorlar.

Atananlar, ya da soruları çalıp üniversiteye gidenler bu “ibadet” kesiminden seçilmiyor mu idi.

Ticaret yapanlar, hem kazanıyor ve hem de himmette bulunuyordu. “Kazan kazan” yöntemi ile herkes zincirleme kazanıyordu. Gümrük’te işi halloluyor, maliyede, belediyede işi halloluyor, kredi oluyor, teşvik alıyor, itibar görüyor. 

Onun için risk açısından, o “ibadet kesimi” dedikleriniz, verilen her görevi gözü kapalı yapmaya hazır biter militan değil mi! Onlar için FG, “Haşa, Allah’la görüşen biri” değil mi! Bunlar kitaba bakmıyorlardı. “Başını aç”, açıyorlar, “içki iç”, içiyor, “dans et”, dans edecek. “TBMM’yi bombala” bombalayacak, “Rus elçisini öldür”, öldürecek. “Uyu” uyuyacak. Bu hangi din, hangi ibadet..

Bunlar böyle “binbir surat” insan. 15 Temmuz’dan önce de hemen kılık değiştirdiler ve kendi içlerinde itiraz edenleri FETÖ’cülükle suçlayarak hem kendilerini akladılar, hem de düşmanlarını cezalandırdılar.

Bunların olmadıkları yer yok. Olmaları gereken her yerde vardılar. CHP, MHP, HDP, İYİ Parti farketmez.

Bakın, biz 40 yıldır, ne PKK’nın gerçeği ile yüzleşebildik, ne de FETÖ gerçeği ile yüzleşebildik. Bu akılla da ne Muhsin Yazıcıoğlu’nun katilini bulabiliriz, ne Hrant Dink’in ya da Eşref Bitlis’in. Uğur Mumcu’nun katilini de bulamazsınız.

Özal’a suikast düzenlendi. Adam yakalandı. Peki, işin aslı anlaşılabildi mi? Yasama, yürütme, yargı sözde işin üzerine gitti, mesela, FETÖ’yü imal eden 3 kişiden biri olan Diyanet İşleri Başkan yardımcısı Yaşar Tunagür kimdir, ne iş yapar ortaya çıkartılamadı.

Bu memlekette birçok kişi gerçekte kimdir, kimin adamıdır, nereden gelir, nereye gider bilinmez.

Birçok politikacı da öyle. Son zamanlarda bu kripto kimlik için en güzel örnek FETÖ’cüler. Bir darbeye teşebbüs ettiler. Darbe bastırıldı. Kaçan kaçtı. Aradan kaç yıl geçti, hâlâ operasyon yapılıyor. Bu operasyonların ne zaman sona ereceği de belli değil. Mesela, başarılı olsalardı, Bakanlar kimler olacaktı. Kimler tutuklanacaktı. Kimler Vali, Garnizon komutanı, emniyet müdürü, kaymakam olacaktı. Kimler büyükelçi olacaktı!. Şimdi onlar nerede, ne yapıyorlar. Bürokraside kimler görevden alınacaktı!

Kıbrıs harekâtının üzerinden yarım asır geçti, hâlâ Maraş metruk. Karabağ kaç yıl oldu, ortada durup duruyor. 12 Eylül darbecileri öldü gitti. 28 Şubatçıların hiçbiri görevde değil artık. 15 Temmuz’un üzerinden 4 koca yıl geçti. Sonuç?

Yıllarca JİTEM’i konuştuk, JİT’di, JİTEM’di derken yıllar geçti. Jandarma İçişleri Bakanlığına bağlandı, ne oldu anlayamadık. Bir Kamu Güvenliği Müsteşarlığı kuruldu, istihbarat koordinasyonu sağlanacak deniyordu, o da olmadı. Milli Güvenlik Genel Sekreterliğinde bir yapılanma vardı, orada ne oldu, o da belli değil. Her şeyi bilmemiz gerekmiyor ama yapılan işlere, sürece bakınca, hiç de işler yolunda gözükmüyor.

Mali suçlar sanki kimsenin umurunda değil. Yargı siyasetin gölgesinde kalmış gibi bir görüntü veriyor. Bürokraside otokontrol de yetersiz, Sayıştay da, TBMM deneti mi de, üst denetim de yetersiz.

Hep söylüyoruz, siyaset güven müessesesi değil, denetim müessesesidir. Siyasetçi ve bürokrat cam evde oturmalıdır ve hesap verebilir durumda olması gerekir. “Bana güven gerisini merak etme sen” diye bir şey yok. Aile ve arkadaşlar arasında bir ölçüde güven olabilir. Ama kitap “yazın” der, “şahid de olsun” der. “Güvenmek güzeldir, kontrol etmek daha da güzeldir”. Bu işler böyle giderse bu işten herkes zararlı çıkar. Yarın herkes birbirini suçlar, herkes birbirine girer.

Geciken adalet adalet değildir”. Adaletin terazisi doğru tartacak ve gözü kapalı olacak..

FETÖ olayı adım adım geldi. O zaman yazıp söyledik, dinleyen olmadı. Sonra olan oldu. 15 Temmuz’u da gördük. Bana göre, 15 Temmuz’la ilgili hâlâ cevabını arayan sorular var. Ve bu yargılama süreci de böyle giderken, 28 Şubat davasına döner. Böyle giderse yarın yeni siyasi dengeler, ittifaklar, koalisyonlarda, suç dengeleri oluşur, yeni pazarlıklarla gerçeklerin üstü örtülür.

Adalet herkese lazım. Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 858 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar