Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Ey insan

İnsan bu! 7 kişiliği vardır insanın 4 asli, 3 arızi.

Ekmel-i mahlukat, eşref-i mahlukat da olur insan, belhum adal da. Cennetle cehennem arasında gider gelir gibi, bu iki alem arasında gider geliriz aslında söz ve eylemlerimizle. Önemli olan nerede karar kılacağımızdır ve bu süreçte ne yaptığımız önemli. Bu dünyada yapıp yapmadıklarımız ya da söyleyip söylemediklerimizle, ya kendi cennetimize sırtımızda tuğla taşıyor olacağız, ya da kendi cehennemimize sırtımızda odun taşıyor olacağız. “Elestü bezmi”nde, “Galu bela” zamanında Rabbimize söz vermiştik. “O bizim Rabbimizdi” ve biz bu dünyada O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olacaktık. Biz zalimlerden olduk ve yaratılış gayemize ihanet ettik.

İnsanoğlu doğduğu ana babayı kendi seçmedi. Doğduğu zamanı, toprağı, derisinin rengi ve cinsiyetini kendi seçmedi. Şeytanın iş ortakları, insanı yaratılış gerçeğinden koparmak için bu değerleri tek tek tahrip etmeye çalışıyorlar. Bize zamanı unutturmaya çalışıyorlar. Geçmiş ve gelecek tasavvuru ile oynayarak bizi sanal bir dünyada boğmaya çalışan bir akıl var. Allah asra ve arşa yemin etti. Takvimle oynamalarının, ezani saatten vasati zamana geçmenin sebebi bu mu idi yoksa. Zaman algımızı değiştirdiler. Tarih algımızı da. Vestfalya sürecinde toprak “ulus” kimliği ile etiketlendi. Yurt, Ülke ve Memleketin yerini “Vatan” aldı. Toprak bölündü. Cinsiyet eşitliği tartışmaları da bu ifsadın bir parçası aslında. Aile insanın kozmik odası idi, birileri fincancı dükkanına giren fil gibi daldı buraya! Hem de “Islah etmeye geldik” diye. Oysa onlar bozguncuların ta kendileri idi.! Genom, insan genine dokundu. Biyolojik anne, taşıyıcı anne, cinsiyet değişikliği ile anne-baba kavramı da yok edilmek isteniyor böylece. Cinsiyete müdahale ediliyor. Ve Genomla derimizin rengini değiştirmeye kalkıyor şeytani bir el. Fıtrata müdahaleye hazırlanıyor. Ekinleri ve hayvanları dönüştürdükleri gibi, insanı dönüştürme iddiasında bir el!

Bakın bu bir “ontolojik gerçek”lik değil. Bu bir “varoluş” hikayesi değil, yaratılış ile ilgili bir konu. “Ontoloji” Yaratana başkaldırının adı’dır bir bakıma. “Ben” mutlak anlamda bağımsız olunca kendi farklığının farkına varan “birey” olarak kendimi kutsuyorum. “Hüman” oluyorum ve her şey ona göre oluyor. Bu süreç sonunda insanın ilahlık ve Rablik iddiasına dönüyor zamanla.

İnsanın 4 asli unsuru, ruh, akıl, nefs, can’dır. Ruh mukaddestir, ölümsüzdür ve hasta da olmaz. Bu dörtte sadece akıl ile bilgi ve irade sahibi olur insan. Onu diğerlerinden ayırıp kişi haline getiren nefsidir ve nefs dünyevi hazlara meyyal, kendi kişiliğini öne çıkaran “ben” diyen biridir ve bu karakteri ile Şeytanın yaklaşmak için fırsat kolladığı makamdır. Ve can. Beyniniz, kalbiniz, karaciğeriniz, sindirim ve üreme organlarınız, beş duyumuzla can, aslında bir sivrisinekten birazcık daha fazla bir değer ifade eder. Akıl kendi dışındaki unsurların hangisine dokunursa onu harekete geçirir ve ona dönüşür. Ve arızi sıfatlar onun bir parçası haline gelir.

Bunların dışında arızi olarak kişiliğimize müdahale eden 3 şey daha vardır: Melek, Şeytan ve cinler. Melek Rahmani, Şeytan müfsid ve asi, cinler ise 3. bir cins olarak İns’e hulul edebilen, Rahmani ve Şeytani de olabilen varlıklardır. İnsan bu karakteri ile Rahmani ve Şeytani bir kimlik sahibi olabilir.

İns ve cinnin Şeytanları bizi hiç yalnız bırakmadılar ve bırakmayacaklar. Öyle ki, bizi Allah’la bile aldatmaya çalıştılar. Biz onları karanlıklarda hayal ederken ve onları çirkin ve uzaklarda düşünürken onlar içimizde, en yakınımızda, çevremizdeydiler ve “arz-ı hürmet” ettiğimiz saygın konumdaydılar. Bazan dini, bazan ideolojik, bazan politik bir önder, bazan bir “kurtarıcı” olarak çıktılar önümüze.

Kuşkusuz Şeytanın varlığı günah işlememizin bahanesi ve gerekçesi olamaz.

Kapitalizm, Faşizm, Siyonizm neyin nesi idi. Aslında hepsi de merkeze kendini koyuyor ve “ben” diyordu! Her şey (Almanlar, Yahudiler, benim ırkım, işçi sınıfı, akıllı ve çalışkan insanlara tanrının ödülü olan paraya sahip olan)lar için, onlar tarafından ve onlara göre değil mi idi!

Beyaz adam kendini Tanrının oğlu olarak gördü ve “Şeytanın çocukları” diye gördüğü karşıtlarını acımasızca öldürdü. Ya da kara derililer zaten “İnsanlaşma aşamasını tamamlamamış maymunlar” değil mi idi, Darvin’in dediği gibi! O zaman onları ihtiyacımız kadar ve bize tehdit oluşturdukları ölçüde öldürebilir ya da köle olarak kullanabilirdik!

İfsadın başlangıç noktası ne? Riba mı! Yahu bunlar Veda Haccında en son kaldırılan kötülükler. Riba’nın adını “Faiz” koyduk, onunla başetmeye çalışıyoruz. Riba sebeb mi, sonuç mu?

10 Emiri unuttuk mu yoksa: 1. Allah’tan başka İlâhların olmayacak. 2. Puta tapmayacaksın, yapmayacaksın. 3. Allah’ın ismini boş yere yalan yere anmayacaksın. 4. Kutsal güne hürmet edeceksin. 5. Babana ve anana hürmet edeceksin. 6. Adam öldürmeyeceksin. 7. Zina etmeyeceksin.
8. Çalmayacaksın. 9. Yalan şahitliği yapmayacaksın. 10. Komşunun hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin. 

Hadi yapın!. Makam sahibi yaptıklarımız çalıyor, yalan söylüyor ve zina ediyorlar. İlahlık ve Rablik taslıyorlar. Hani, birilerini İlah ve Rab edinmeme konusunda bir ayet nazil olmuştu da, Hatem ibni Adiy, bunu açıklamasını istemişti. Peygamberimiz de, “Hani onlar size bir şey söylerdi de, siz o şey üzerinde düşünmeden o şeyi söylendiği gibi kabul ya da reddetmez miydiniz, işte onları İlah ve Rab edinmez miydiniz.” Puta tapanları kınıyoruz da, o kadar çok İlahlık Rablik taslayan/o değere layık görülen, ölü ve yaşayan “idollerimiz/ putlarımız” var ki bizim! Mekke müşriklerinin sapkınlıkları bu gerçeklerin yanında masum kalır! Riba haram da, Riba aslında malın bir kısmını alır. Hırsız malın tamamını götürüyor, rüşvet alan politikacı, bürokrat, bir bostan karşılığı bir bağı satıyor, müftü efendi bunun hükmü nedir, bana söyler misiniz!? Harama dalanlar kumar da oynar, fuhuş da yapar. O özel jetlerle kimler, nereye, niçin gidiyor, ne taşıyorlar, neredeyse her hafta hatta haftada birkaç gün! Lanet olsun bu milletin malını gasbeden, çalanlara ve onlara alkış dağıtan, onları koruyup kollayanlara! Kendine göre bahanesi olanlar, “iyi niyet” yalanlarının arkasına saklanıp, “bağışlanma” hayali kuranlara da bir çift sözüm var: Unutmayın, Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir. Şeytan sizi Allah’la aldattığı gibi o iyi niyetlerinizle de aldatır! Evet Riba haram da, enflasyon=faiz olunca ne yapacağız. Enflasyon haram değil mi? İmam enflasyondan anlamıyor, iktisatçı Ribadan.. Sonuç ortada. Faizi bu akılla kaldıramayız. Çünkü Faiz dediğimiz Ribaya giden yolu rüşvetle, yolsuzlukla, hırsızlıkla döşedik! Boşuna denmemiş: “Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir” diye. Şeytan “Ağuyu altın tas içre sunar, bal da onun suç ortağı”dır efendim!

Şeytan ins ve cinden suç ortakları dolu dizgin harim-i ismetimize girmeye hazırlanıyor. Güvenlik haddi sadece güney sınırlarımızdan değil, evimizin kapısından geçiyor artık. Şeytan sınırları geçti geliyor. Ailemiz, kendi evimizde tehdit altında. Titanlar, Avatarlar, GSM hatlarından Wifilerden, ekranlardan süzülüp yatak odamıza giriyor. S-400’lerle yakalayamazsınız bunları!

Yecüc-Mecüc’ün akrabaları nefsimize hulul ediyorlar. Beynimiz ve kalbimizin kapısı zorlanıyor. Piyasa ve mektep işgal ediliyor. Yeni bir mitolojik döneme giriyoruz.

Sonunda Hak’tan yana olanlar kazanacak. “Biz” demiyorum, çünkü Hak’tan yana olanlar Firavunun sarayında da vardılar, Şeytanın ifsadına kapılanlar Peygamberlerin evinde de vardılar. O zaman biz neredeyiz ona bakalım. Eğer toparlanma süreci uzarsa çok ağır bir bedel öderiz. Hattı müdafa yok, sathı müdafa var. O satıh, yeryüzü ve insanlık alemidir, zira biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmetiyiz. Eğer Hakk’ın rızasının tecellisi ise gayemiz o zaman bizi kim yenebilir ki, “Hasbunallahu veniğmel vekiyl”. 3-5 milyon insanın ya da sınır güvenliği olmamalı asıl gaye, elbette o da olmalı, ama daha büyük sorumluluklar bizi bekliyor. Hele sınır güvenliği ve yurtlarından çıkarılanların trajedisinin vicdani sorumluluğu ve askeri operasyonun hamasi duyguları, içeride ve dünyadaki temel sorunların üstünü örtmemiz ve sorumluluklarımızı ötelememizin bahanesi olmamalı.

Bizi gören, duyan bilen, hüküm sahibi bir Allah var! Ve imtihan oluyoruz. Ve o Allah, cahil, zalim, fasık, münafık, müfsit, zani, torpil ve rüşvetle makam ve servet sahibi olanlara yardım etmeyecek! Ve sonucu belirleyen irade, ilahi yardım için bizim kendimizi değiştirmemizi istiyor. Tevbe etmemizi ve arınmamızı! Yoksa halimiz yaman. Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 1027 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar