Eski İhvan yetkilisi: Hizbullah Gerçek bir Direniş Örgütüdür Ancak...

Eski İhvan yetkilisi: Hizbullah Gerçek bir Direniş Örgütüdür Ancak...

,Eski İhvan yetkilisi: Hizbullah gerçek bir direniş örgütüdür; ancak Suriye rejimi ‘en büyük şeytan’dır!

Uzun yıllar İhvan-ı Müslimin Hareketi içerisinde aktif rol oynayan ve metodolojik bazı ihtilaflardan ötürü 2012 yılında İhvan’dan ayrılan Abdulmunim Ebu’l Futuh, şu anda Güçlü Mısır Partisi’nin Genel Başkanlığı görevini yürütüyor.

Geçtiğimiz günlerde Lübnan’da katıldığı bir konferansta Hizbullah yetkilileri ile aynı karede göründüğü için Mısır yönetimi tarafından hakkında soruşturma başlatılan Ebu’l Futuh, Huffington Post Arabi’ye verdiği röportajda, söz konusu konferansa katılma sürecinden Mısır’ın hâlihazırdaki durumuna, bölgesel gelişmelerden Türkiye’deki darbe girişimine kadar pek çok soruyu cevaplandırdı.

Söz konusu röportajı Sena Gürler’in tercümesiyle yayımlıyoruz:

*Son düzenlenen Arap-İslam konferansına katılmak üzere Lübnan’a gelmiştiniz. Ancak Hizbullah yetkilileriyle aynı karede görüntülenmeniz ve ardından yaptığınız açıklamalar büyük tartışmaları da beraberinde getirdi. Bu konudaki yorumunuz nedir?

Ziyaretimin asıl amacı Hizbullah’la görüşmek değildi. Ancak Hizbullah da, hem “Arap Ulusal Kongresi” hem de “İslami Kongre” tarafından gerçekleştirilen ve Lübnan ve Filistin’de Siyonizme karşı direnişi desteklemek gayesiyle düzenlenmiş olan bu konferansa katılmıştı. Ben ise uzun yıllardan beri bu iki kongreye de üyeydim. Bu görüşme önceden de planlanıyordu. Ancak bunun Lübnan’da yapılması bu anlamda bir tepkiyi beraberinde getirdi. Fakat şu da bir gerçek ki, Hizbullah her zaman Filistin direnişine destek vermiş bir oluşumdur.

*İsrail’le girdiği çatışmalarda belli bir sınırın ötesine geçmediğini ve bölgede İran’ın hâkim güç olmasını desteklediğini bilmenize rağmen gerçekten de Hizbullah’ın bir direniş unsuru olduğuna inanıyor musunuz?

Şunda hiç şüphe yok ki, Hizbullah Lübnan’daki gerçek direnişi temsil ediyor. Özellikle Güney Lübnan’ın bağımsızlığı hususunda şanlı bir tarihe sahip olduğunu herkes biliyor. Hizbullah’ın tarihte kalmış bir hareket olduğu söylenemez. Çünkü hala İsrail’e karşı kullanmak üzere gelişmiş silahlara ve güce sahip… Bu hem benim hem de direnişe inanan her insanın takdir edeceği bir durum… Ancak şu da bir gerçek ki, bazı Arap ve İslamcı taraflarda olduğu gibi ben de Suriye’ye girmesinden hiç memnun değilim. Bu konudaki tavrı bizi en başından beri şaşırtmaya devam ediyor.

Hizbullah’a karşı onun “şeytan” olduğu yönündeki ithamlar asla kabul edilemez. O şeytanın aslında Suriye rejimi olduğunu söyleyebiliriz. Tarihi boyunca asla ahlaki ve insani davranışlar ortaya koymamış olan Suriye rejimi kendi topraklarındaki Golan Tepelerinin işgali karşısında ordusunu harekete geçirmediği gibi bu hususta oluşabilmesi muhtemel bir halk hareketine de müsaade etmemiştir. Hem Hafız Esad döneminde hem de oğlunun döneminde Suriye rejiminin İsrail’e karşı mücadele eden değil İsrail’i koruyan bir tavra sahip olduğunu düşünüyorum.

*Bazıları ziyaretinizin bir tür siyasi fırsatçılık olduğunu düşünüyor.

“Fırsatçılık” yalnızca şahsi çıkarlarını gözeten kişiyi tanımlayacak bir ifade… Fırsatçılık gayesiyle bunu yapacak olan kişinin Lübnan’da yaşıyor olması gerekirdi. Benim ne Hizbullah’tan ne Suriye rejiminden hatta ne de Mısır rejiminden elde edebileceğim hiçbir menfaat söz konusu değil… Evet, bazı farklılıklar mevcut… Özellikle şunu vurgulamalıyım ki, Hizbullah’ın zalim Esad yönetimine destek olmak için Suriye’ye girmesini hiçbir ahlak ve izzet sahibi destekleyemez. Bu durumdan asla memnun ve razı değilim.

*Ortaya koyduğunuz tavrın Hizbullah’ın lehine ve onu aklayan bir tavır olduğunu göremiyor musunuz?

Kesinlikle böyle düşünmüyorum. Hizbullah’ı aklayan ben değilim; bilakis, Hizbullah’ın tarihi ve hala sürdürdüğü mücadelesidir. Bu anlamda Hizbullah’ın alnına kara lekeyi bulaştıran da Suriye bataklığına girmesidir.

*Suriye heyetinin konferansa katılacağını biliyor muydunuz?

Ben her iki kongrenin de üyesiyim. Ancak etkinliklerin düzenlemelerini kendim yapmıyorum. Suriye’nin katılımı bize sunulan ya da koordine şekilde oluşturulan bir karar olmadı. Ne Suriye heyetinin ne de Suriye büyükelçisinin gelmesini asla desteklemiyordum. Böyle olacağını bilseydim de gelmezdim. Daha sonra öğrendim ki, heyet Suriye rejimini hedef aldığım konuşmanın üzerine davet edilmiş. Bu da gösteriyor ki, konferansı düzenleyenler de bazı taraflardan baskı görüyorlar.

*Hizbullah’la bile görüşmenize rağmen İhvan-ı Müslimin Hareketiyle bir görüşme gerçekleştirmediniz. Böyle bir görüşmeyi hak etmediklerini mi düşünüyorsunuz?

Ben 45 seneden beri tüm siyasi tavırlarımda da ortaya koyduğum üzere, yalnızca Siyonizm ve onu ilgilendiren konularda bir aktiviteye katılmış, bir grupla görüşmüş ya da bir aktivite düzenlemişimdir. Bunun haricinde de yalnızca gerçekten fayda sağlayacağını düşündüklerimle görüşebilirim. Bu anlamda hem İhvan’ın hem de Mısır rejiminin ilkelerime ters düşmediğini söyleyebilirim. Eğer hak sözü konuşmaya devam edeceksek herhangi bir grupla görüşmemin sakıncalı olduğunu düşünmüyorum.

*Medyada ve konferanslarda görünenin haricinde Dr. Abdülmunim Ebu’l Futuh neler yapıyor?

3 Temmuz darbesinden bu yana Mısır yönetimi siyasi, kültürel, sosyal ve fikirsel aktivite yapabileceğimiz alanların kapısına kilit vurmuş durumda… Biz bunun karşısında durmaya ve direnmeye devam ediyoruz. Çünkü bu durum yalnızca siyasi boyutta değil ekonomik anlamda da ülkeyi zarara sokabilir. Nitekim Mısır şu anda ekonomik krizin eşiğinde… Mısır’ın Hüsnü Mübarek döneminde ekonomik anlamda asla bu duruma gelmediğini söyleyebiliriz. Geçirdiği onca ekonomik krize rağmen asla bu hale gelmemişti.

Mısır rejimi hala şunu anlamıyor; siyasi çalışmaların ya da demokrasinin önü açılmadan Mısır’ın ekonomik olarak kalkınması beklenemez. Rejim yabancı ve Arap yatırımcılar üzerinden alanlar açmaya çalışmışsa da bu anlamda henüz bir başarı elde edemedi. Çok sayıda büyük fabrika kapatıldı. İşsizlik oranı arttı. Şu anda iç borçlar 2.6 trilyona, dış borçlar ise 53.4 milyar dolara ulaşıyor.

*Böyle bir ortamda her şeye rağmen siyasi partilerin varlığını sürdürmesini zaruret olarak mı görüyorsunuz?

Çözümün siyasi partilerin kapatılması olduğunu düşünmüyorum. Evet, partiler üzerlerine düşeni yerine getirmiyorlar. Ancak bunun bedeli evde oturmak olmamalı…

Değişken tavırlar

*İçerideki ve dışarıdaki siyasi güçlerin birçoğunun değişken tavırlar sergilediklerine şahit oluyoruz. Diğer yandan sizin de yapabileceklerinizin sınırını devletin çizmesi ayrıca bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bu konuda ne diyeceksiniz?

Bu faşist sistem karşısında bizim partimizden daha güçlü bir tavır ortaya koyan başka bir parti biliyor musunuz? Evet, hareket alanımız çok dar… Ancak asıl sorun rejimin bunu dayatıyor olması… Rejim sınırları çizmiyor. Doğrudan o sınırların ötesini kapatıyor. Biz ise sınırları aşmak ve biraz daha genişletmek için zorluyoruz. Bu sistem destekçilerini bile yutan korkunç bir sistem…

60.000 Mısırlı gencin hapishanelerde tutuklu olması ya da kayıplara karışmasının Mısır’ın lehine bir durum olmadığı açıkça ortada…

Rabia olaylarında insanların üzerine ateş edenlerin, cesetleri kundaklayanların suçlarının tespit edilip yargılanması gerekmektedir.

*Bazıları sokaktaki rolünüzü tamamen kaybettiğiniz söylüyorlar. Bu konuda ne diyeceksiniz?

Evet, bu kaçınılmaz bir sonuç… Bunun sebebi korkutulmak… Siyasiler arasında öyleleri var ki, telefonla konuşmaya, sıradan bir konuyu mütalaa etmeye bile korkuyorlar. Böyle bir durumda bir hareket planı oluşturmak ya da bir açıklama yayınlamak gibi düşünceler de anlamını yitiriyor.

Bu rejim açık ve net bir şekilde bir “korku krallığı” inşa etti. O kadar ki, kardeş kardeşinden korkar hale gelmiş durumda… Terörü doğuran şartlar maalesef ki oluşmuş durumda… Bu yüzden ben bu rejimi “terör üreticisi” olmakla suçluyorum. 

İhvan üzerine…

*İhvan yöneticileriyle en azından kişisel olarak görüşüyor musunuz?

Şu anda İhvan’ın yöneticileri dışarıda değil, hepsi tutuklular… Daha önceden de söylediğim gibi benim hiç kimseyle gizli bir ilişkim yok. Tüm ilişkilerim açıkça ortada… İhvan yöneticileriyle de şu anda hapishanede oldukları için görüşemiyorum.

*Peki, az da olsa dışarıda olan bazı İhvan mensupları var; Dr. Hilmi El-Cezar gibi... Onunla ilgili ne diyeceksiniz?

Mısır’ı terk ettikten sonra görüşmemiz için bir fırsat oluşmadı. Ancak ne ben onu aramakta ne de o beni aramakta asla tereddüt etmeyiz.

Yöntem olarak uyuşmadığım bu kişilerle dahi maslahat gereği görüşülebileceğini düşünüyorum.

*Eğer İhvan yöneticileriyle bir araya gelseydiniz onlara ne söylerdiniz?

Her şeyden önce İhvan’a birlik olma çağrısı yapardım. Çünkü anlaşmazlıklar ve bölünmeler Mısır’ın lehine olmuyor. Vatana hizmet uğruna çalışan her topluluğu muhafaza etmemiz gerekiyor.

Ardından şayet beni dinleyecek olurlarsa onlara eskiden olduğu gibi hareketin “eğitim-davet” görevi gören pozisyonuna geri dönmesini tavsiye ederdim. Çünkü Mısır’ın buna ihtiyacı var. Bu Mısır gençliğinin asıl ihtiyacı olan şey… Hasan El-Benna İhvan hareketini davet için kurmuştu, siyasi amaçla değil… Bu anlamda onların da bu tavsiyeyi dikkate alması ve rejimle çekişmekten vazgeçmesi gerekiyor.

*Söyledikleriniz sanki devletin İhvan’a yaptığı “terör örgütü” tanımına ters düşüyor.

Devletin bu tanımı hatalıdır. Dini ya da siyasi bir içeriğe de sahip olsa İhvan’ın 80 yıllık bir geçmişinin olduğunu biliyoruz. Eğer Mısır yönetimi İhvan’ı terörist olarak niteliyorsa DAEŞ’i ya da diğer tekfirci terör gruplarını nasıl tanımlıyor? 3 Temmuz’dan sonra bazı şiddet eylemlerine başvuran İhvan mensuplarının bu türden eylemleri bireyseldi. Rabia olaylarında babası, kız kardeşi öldürülen, 3 seneden beri kardeşi tutuklu olan, ailesinin tüm mal varlığına el koyulan kişilerin yaptığı bir hesaplaşmaydı. Dolayısıyla bu şiddeti devlet doğurdu. Bu benim şiddeti onayladığım anlamına gelmesin tabi ki.

*Niçin Sisi’ye yönelttiğiniz onca eleştiriye rağmen devrimci duruşunuzu sürdürmüyorsunuz?

30 Haziran devrim değil yalnızca barışçıl gösterilerdir. Oraya seçimle başa gelen cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye olası bir askeri darbeyi önlemek için erken seçim çağrısı yapmak üzere gittim. Bazıları ise darbe çağrısı yapmak için gittiler. Bizim o kişilerle hiçbir ilgimiz yok. Bunu daha önceden de vurgulamıştım.

Ancak geçici cumhurbaşkanının 5 Temmuz 2013 günü cumhuriyet sarayında düzenlediği toplantıya katıldınız.

Davete icabet ederken İhvan’ın da içerisinde bulunduğu bir buluşma olacağı düşüncesindeydim ve krizin çözümü hususunda arabuluculuk yapmak üzere gittim. Ancak oraya gittiğimde şok oldum ve geçici cumhurbaşkanı olan Adli Mansur’a referandum çağrısı yaptım.

*Ne zaman Mısır’ın yeni bir devrime ihtiyacının olduğunu açıklayacaksınız?

Devrimi oluşturan rejimdir. Rejim halkına kötü muamele etmeye başlayınca devrim de oluşmaya başlar. 25 Ocak’ta meydanlara çıktığımızda amacımız devrim değildi. Sebep, rejimin zulmüydü. Bu hareket bir devrime dönüştü ve rejim devrildi.

Peki, Sisi ne zaman Mübarek gibi meşruiyetini kaybedecek?

Bu yaptıklarına bağlı… Meşru seçimle gelen bir lider bile hatalı uygulamaları sonucunda meşruiyetini kaybedip halkının kanını dökmeye başlayabilir. Bu rejim de meşruiyetini kaybetti. Zaten rejimin askeri darbeyle başa geçmiş olması ona hiçbir zaman o meşruiyeti vermemişti. Ben ne kadar Mursi’nin en güçlü muhaliflerinden de olsam böyle bir darbeden asla hoşnut olmadım. Seçimle gelen yalnızca seçimle gider!

*Sisi’nin siyasi partilerle arası nasıl?

Sisi rejimi muhalif siyasilerle iletişim kurmuyor. Ne siyasi ne de ekonomik hususlarda asla siyasilere başvurmuyor. Biz bu durumdan elbette memnun değiliz. Çünkü bir sistemin ayakta kalabilmesi için muhalifleriyle görüşmesi şarttır. Dolayısıyla biz de ne kadar sistemin en şedit muhaliflerinden de olsak iletişimin bu derece kopuk olmasından hoşnut değiliz.

*Rejim tarafından açıkça tehdit edildiniz mi ya da kişisel güvenliğinizin tehlikede olduğunu düşünüyor musunuz?

Evet, yakınlarımın bu anlamda bir korkusu var ama benim Allah’tan başka kimseye sığınma gibi bir niyetim yok. Beni koruyan özel korumalarım yok. Ben sıradan bir Mısır vatandaşıyım ve her Mısırlının çektiği sıkıntıların aynısını yaşıyorum.

Eğer biri benden kurtulmak isterse de tek bir kurşunun bunun için yeterli olacağını biliyorum.

*Bölgede yayılan devrimlerin uluslararası ya da bölgesel bir müdahale sonucunda mı yoksa iç dinamikler sayesinde mi gerçekleştiğini düşünüyorsunuz?

Şu bir gerçek ki, Amerika ve bazı batılı ülkeler Ortadoğu’nun gelişmesini ve güçlenmesini istemiyorlar. Ya da bölgede İsrail, çevresindeki ülkelerin güçlü olmasını istemiyor. Bu yüzden bu güçlerin bölgemizde faşist ve askeri sistemleri desteklediklerini söyleyebiliriz.

Ancak şu da bir gerçek ki, bu devrim hareketlerinde halkın gücünün etkisi büyük ve halkın iradesini ya da çıkarlarını değil de kendi ailesini, kabilesini düşünen bazı Arap devletlerinin devrim hareketlerinin bulunduğu ülkelerden demokrasi ve özgürlük söylemlerinin kendi ülkelerine sıçramasını önlemek için var güçleriyle çalıştıkları da ortada… 

*Türkiye’deki darbe girişimiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Özgür düşünceye sahip olan her insan seçimle başa geçmiş olan bir hükümetin, halkın iradesini yok sayan bir askeri darbe tarafından devrilmesini asla kabullenemez. Bu yüzden bizler ne kadar farklı yaklaşımlara sahip de olsak seçimle başa geçen Mursi’ye yapılan darbenin karşısında yer aldık.

Türkiye’deki askeri darbe ekonomik anlamda ve halkın refahı hususunda büyük başarılara imza atmış olan, ya da Arap dünyasında olduğu gibi insan haklarını ihlal etmeyen ya da insanların özgürlüklerine müdahale etmeyen bir hükümete yapılmaya çalışıldığı için her insan böyle bir girişimin karşısında yer alacaktır.

*Erdoğan’ın Sisi’ye yönelttiği eleştirilerle ilgili olarak ne düşünüyorsun?

Bir Mısır vatandaşı olarak haklı ya da haksız eleştiriler olmasının çok ötesinde Erdoğan’ın Sisi’ye yönelttiği eleştirilerden rahatsız olduğumu ifade etmeliyim. Ben bu rejime muhalif biri olarak söylüyorum ki, bu konu Erdoğan’ı ilgilendiren bir konu değil… Ben dış güçlerin Mısır’ın içişlerine müdahale etmesine karşıyım. Mısır halkı bağımsız bir halktır ve kendi hakkını savunabilecek güce sahiptir.

*Eğer Erdoğan’ın yerinde olsaydın ve Mısır tecrübesini yaşadıktan sonra senin ülkende darbe yapılmaya kalkışılsaydı nasıl bir tavır ortaya koyardın?

Ben Türkiye’deki darbeyi Erdoğan’a yapılmış bir darbe olarak görmüyorum. Bu darbe Türk halkının iradesini hedef almıştır. Bu yüzden bu darbenin karşısındayım. Ancak konu anayasayı koruma, insan hakları, demokrasi ve özgürlük ilkelerinin korunması olduğunda bu anlamda Türkiye’nin sıkıntılı oluğunu ve bu sıkıntının hala devam ettiğini ifade etmeliyim. Ancak şu anda halkın iradesini hedef alan darbe girişimine karşı mücadele etme zamanıdır.

*Eğer Mısır’da yönetimi devralsaydın ne yönde kararlar alırdın?

Öncelikle siyasete müdahale etme hakkını elinde bulunduran askeri kurumu engellerdim. Ardından da dini kurumların siyasete girmesi için çabalardım. Kastettiğim şey İhvan’a ya da Selefilere ait ayrı ayrı partilerin kurulması değil… Yalnızca bu parti mensuplarının da seçimlerde söz sahibi olarak kendilerine en yakın olan partiyi desteklemelerinin sağlanması… Yoksa her cemaatin ayrı bir parti kurması kargaşaya yol açar.

Bu söylediğiniz İhvan’la olan geçmişinize ters düşmüyor mu?

Hayır… İhvan-ı Müslimin 1984 yılında da seçimlere girmişti ve ben bu durumdan çok memnun kalmıştım. Ancak o zamanlar mevcut rejimin bize dayattığı meşruiyetsizlik ortamına karşı bir çıkış yolu arıyorduk. Amacımız siyasi bir rekabete girişmek değildi. Nitekim öyle bir süreçte yönetimle rekabete girmenin mümkün olmadığını herkes bilir.

Ancak 2000 yılından sonra bu tavırda değişikliğe gidildi ve stratejik bir tavır ortaya konulmaya başladı. Bu aşamada da ben İhvan hareketiyle ters düştüm. O kadar ki, her türlü yolu kullanarak yönetimin başına geçmenin yollarını aramaya koyuldular. Buna siyasete karışmak haram olduğu için karşı durmadım. İhvan’ın konumu ve rolü farklıydı. Bu anlamda davet çalışmasının ve siyasetin rolünü iyi oturtmaları gerekiyordu.

*Önümüzdeki seçimlere katılmayı düşünüyor musunuz?

Bu şu an konuşulacak bir konu değil… Zamanı gelince konuşulur. Ancak şu da bilinmelidir ki, vatanıma hizmet etme imkânının elime geçmesi halinde bu fırsatı değerlendirmekten bir an olsun çekinmem.

*Son olarak tutuklu olan İhvan yöneticileri için idam istenmesi hususunda ne düşünüyorsunuz?

Bu asla kabul edilemez büyük bir suçtur. Onlar cinayet işlemediler ki idam edilsinler… Suçları “siyasi” ise ona göre muamele edilmesi gerekiyor. Ülkenin yönetiminden rahatsız olunduysa bunun çaresi seçim sandıklarında aranmalıydı. 

,

 

islamianaliz