Eski Bakandan  Erdoğan'a Eleştiri

Eski Bakandan Erdoğan'a Eleştiri

AK Parti'li eski bakan Nihat Ergün, "Her şeyi tartışabiliriz ama yazılı kurallar durduğu sürece uymak zorundayız, öbür türlü keyfilik olur’ dedi.

AKP'li eski bakan Nihat Ergün, "Her şeyi tartışabiliriz ama yazılı kurallar durduğu sürece uymak zorundayız, öbür türlü keyfilik olur’ dedi. Al Jazeera'ye konuşan Ergün'e göre, AKP, zaman içinde hem en tercih edilen hem de en nefret edilen parti oldu.

Nihat Ergün, AKP çatısı altında grup başkanvekilliği ve bakanlık görevi üstlendi. Bakanlık görevinden ayrıldıktan sonra partide aktif bir görev almadı. Siyasete ilişkin görüşlerini "Adım Adım Siyaset" adlı kitabında topladı. Parti içinde de, kitabında ortaya koyduğu görüşleriyle de AKP'ye dışarıdan da bakabilen isimlerden biri olarak değerlendirildi.

Al Jazeera'dan Ayşe Karabat'ın sorularını memleketi Kocaeli'de cevaplayan Ergün’e göre, koalisyon kurma konusunda AKP de, diğer partiler de farklı nedenlerle samimi davranmadı. Ama 1 Kasım seçimlerinde yeniden koalisyon çıkarsa, seçmen koalisyona yanaşmayan tarafları anlayışla karşılamayacak. Buna Cumhurbaşkanı da dahil.

Ergün'e göre AKP, zaman içinde hem en tercih edilen hem de en nefret edilen parti oldu ve bu durumu masaya yatırması gerek. AKP’de kutuplaşmayı tersine çevirmek için üzerine düşeni yapma konusunda bir eğilim var ama yeterli değil. Diğer partiler de kendilerine sormalı: Kutuplaşmada benim sorumluluğum ne?

İşte röportajdan ilgili kısımlar:

Toplumsal boyutuyla en ağır sorunlarımızdan biri kutuplaşma. Buna katılır mısınız? Buna katılıyorsanız AK Parti - CHP koalisyonu bunun aşılmasına yardımcı olur muydu?

Kutuplaşma ile köklü problemleri çözmeye imkân yoktur. Herkesin kutuplaşma konusunda kendisinin ne rol oynadığına iyi bakması lazım. Ama herkes kutuplaştırıcı unsur olarak karşısındakini görmeye devam ederse, o zaman kutuplaşma sorununu aşamayız. 

AK Parti’nin rolü neydi kutuplaşmada?

Baktığımızda bizim de rolümüz var herkesin olduğu gibi. Biz bunu yaptığımız kamuoyu araştırmalarında da gördük.

Kurulduğumuzdan beri yaptığımız araştırmalarda bir soru şuydu; hangi partiye oy verirsiniz? Açık ara AK Parti hep birinci parti oldu. Şimdi de öyle, makas biraz daralmış olsa da. Bir soru daha soruyorduk. Eğer sizin partiniz seçime girmezse kime oy verirsiniz? Yine AK Parti birinci. Kesinlikle oy vermeyeceğiniz bir parti var mı, diye sorduğumuzda AK Parti sonuncu çıkıyordu.

Ama aradan yıllar geçti; 2011'den sonra, yarın seçim olsa kime oy verirsiniz diye sorduğumuzda AK Parti birinci. Hiç oy vermeyeceğiniz parti hangisi diye sorduğumuzda AK Parti yine birinci parti çıkmaya başladı. Yani nefret edilen partide de birinci parti, oy verilen partide de birinci parti. Ama ikinci tercih, üçüncü tercih olmayı kaybetmişiz. Orada sonuncu olmaya başladık. Ya sevilen ya da nefret edilen, bu iyi bir şey değil.

Neden oldu bu?

Bunun bizim seçmenle ilişkilerimizin kalitesinin bozulması anlamına geldiğini görmemiz lazım. Bunu komplo teorileriyle açıklamak mümkün değildir. Bu tamamen bizim kendi çözmemiz gereken bir meseledir. Bu meseleyi samimi olarak masaya yatırmak lazım. Diğer partiler de yatırmalı. Biz AK Parti olarak kendi katkımızı bulmak ve onu düzeltmekle mükellefiz.

İnsanlar bizim yaptıklarımızdan çok, bana göre, söylemlerimizden rahatsız oluyorlar. Yani yaptıklarımız insanların faydasına işler olsa da, söylemler birçok insanı yaralayan söylemlere dönüşmüş olabilir. Bu söylemler toplumda bazı kırılmalara yol açmış, kutuplaşmalara neden olmuş olabilir. Hayat tarzına müdahale olarak algılanmış olabilir. Eğer o söylemler rasyonel bir yere oturtulabilirse, duygusallıktan uzaklaştırılabilirse, toplumla açılan bu mesafenin, kutuplaşmanın bizim zaviyemizde olan bölümü onarılabilir diye düşünüyorum.

CUMHURBAŞKANI, TARAFSIZLIĞINA GÖLGE DÜŞÜRMEMELİ

“Ben konulara ilkesel olarak bakıyorum. Fayda zarar açısından bakmıyorum. Cumhurbaşkanının meydanlara çıkması nedeniyle oyların yüzde yüzünü AK Parti alsaydı, doğru mu olacaktı? Hayır, doğru olmayacaktı. İlkesel olarak bir şey yanlışsa yanlıştır, doğruysa doğrudur. Cumhurbaşkanının tarafsızlığına, partisizliğine, sorumsuzluğuna gölge düşürecek davranışlar yanlıştır. Bitti.

Seçimlerde, “ben tarafsız olmayacağım, partisiz de olmayacağım, sorumsuz da olmayacağım” deseniz, halk yüzde yüz onaylasa bu dediklerinizi, anayasa değişmiş olur mu? Anayasa değiştirmenin yolu bu değil ki. Anayasa değiştirmek için doğrudan bu maddelerin değişikliğini parlamentoya veya halka sunmak gerekiyor. Bunlar dolaylı yoldan değişecek şeyler değildir. Ya da fiilî durum yaratarak değişecek şeyler değildir.”

FİİLÎ DURUM YARATARAK BAŞKANLIĞA GEÇMEK KABUL GÖRMEZ

“Fiilî durum yaratarak başkanlığa geçilmez. Yarı başkanlığa geçilmez. Bu kabul görmez toplum tarafından. Bu çok tartışma yaratır. Çok kırılmalara, çok kutuplaşmalara yol açar. Mesele budur. Bir de eğer insanlar fiilî durum yaratmayı âdet haline getirirlerse, bunu herkes âdet haline getirir. Diyelim ki Güneydoğu'da bir belediye başkanı ben yüzde 95 oy aldım, seçimde de özyönetim vaadinde bulunmuştum. Şimdi de ilan ediyorum. Ne diyeceğiz buna? O fiilî durumu yaratmış ve biz de onu kabul etmiş mi olacağız? Hemen Anayasa'ya ve kanuna, kanunları onun yarattığı fiilî duruma uygun hâle mi getireceğiz? Olur mu böyle bir şey?”