Erivan'ın Mavi Cami'si

Hükümetin Ermenistan açılımını, Türkiye-Ermenistan protokollerini, Karabağ meselesini uzun uzun konuşacağız inşaallah. Ama önce bir Erivan hatırası"

***

Roma'da doğmuş, Almanya'da büyümüş, İran'da evlenmiş. Şimdi Ermenistan'ın başkenti Erivan'ın en işlek caddesindeki bir yazıhanede İran'ın güzelliklerini anlatıyor. Adı Sara. Katolik Kilisesi'ne mensup İran vatandaşı bir Ermeni. Cumhur-i İslami'nin turizm temsilcisi. Ayrıca Mavi Cami'nin hizmetkârı.

Yazıhanenin birkaç adım ilerisindeki camiye gidiyoruz. Camiyi görünce içim açılıyor. "Çınarlı kubbeli mavi bir liman" mısraı geçiyor içimden. Bahçesindeki ağaçların çoğunu kesmişler, yine de vaha gibi bir şey. Kasvet çölü Erivan'ın ortasında bir neşe adası. Tatlı mavi ağırlıklı bir mimari şenlik.

"Üç kubbesi, bir minaresi olan bu nefis cami ve külliyesi 1765 yılında Hasan Ali Han tarafından yaptırıldı" diye anlatmaya başlıyor Sara hanım. "O zamanlar Erivan, İran'a bağlı bir hanlıktı..."

Persler'le Ermeniler akrabaymış. Çok eskiden dinleri de birmiş (Zerdüşt dini). Ermeniler Hıristiyanlığı kabul edince aralarında savaş çıkmış. Persler Ermenileri savaş meydanında yenmişler, ama yeni dinlerinden döndürmeyi başaramamışlar.

"Müslüman İranlılarla da savaşlarımız oldu. O savaşları da genellikle biz kaybettik. Ermeni halkı uzun süre İranlıların tahakkümü altında yaşadı. Buna rağmen İranlılara kin duymayız. Çünkü İranlılar bizim haysiyetimize dokunmadılar. Nezaketlerini, zarafetlerini gördük. 19'uncu yüzyılda Erivan nüfusunun yarısını oluşturan Müslüman komşularımızla esenlik içinde yaşadık. Bunu unutamayız. Onun için bu cami hâlâ ayakta."

Aslında Erivan'da bir zamanlar sekiz cami varmış. Stalin iktidara gelince Erivan'daki bütün mabetlerin yıkılmasını emretmiş. İki mabet hariç, hepsini yerle bir etmiş komünistler:

"Başını şairlerin çektiği bir heyet, Komünist Parti nezdinde girişimlerde bulunarak bir kilise ile beraber bu camiyi de kurtardı. İranlılara her zaman saygı duyduk ve hâlâ da saygı duyuyoruz. Bugün Ermenistan'ın en yakın dostlarından biri İran'dır. Türklerin Suriye ve Lübnan'a sürdüğü Ermenilere kucak açan, ekmeklerini mazlum Ermenilerle paylaşan Araplara da minnet borçluyuz. Türkiye'den başka hiçbir İslam ülkesiyle sorunumuz yok bizim. Belki inanmayacaksınız, ama biz aslında Türklerden de nefret etmiyoruz. Benim annem Alman okullarında başarısız olan Türk çocuklarına yardım ederdi. İşini gücünü bırakıp onların dersleriyle, ev ödevleriyle ilgilenirdi. Aşırı milliyetçi olan babam bunu duyduğu zaman çok öfkelenmişti. 'Halkımızı mahveden Türklerin çocuklarına nasıl yardım edersin?' diye gürleyerek fena halde dövmüştü annemi. Annem de ağlayarak şöyle demişti: 'Bu çocukların ne günahı var? Nefreti niye yeni nesillere taşıyalım?' Babamı dinlemedi. Türk çocuklarıyla ilgilenmekten asla vazgeçmedi. Ölene kadar onların yanında oldu. Ve öldüğünde, kasabamızdaki bütün Türkler mezarına çiçek bıraktılar."

Sara hanımın gözleri nemleniyor. Nemli gözlerini camiye çeviriyor. Nefrete yenik düşmediklerinin bir kanıtı olduğunu söylüyor bu caminin. "İyi güzel de, bir zamanlar Ermeni nüfusuna yetişen Erivan Müslümanlarından geriye niçin kimse kalmadı? Kadın ve çocukları öldürmekten bile imtina etmeyen Daşnak'ın, sonra ASALA'nın kör şiddeti Ermeniler arasında büyük itibar görmüyor muydu?" gibi sorular sormuyorum. Karabağ'da Azerilere kusulan nefreti de gündeme getirmiyorum. 1915'le ilgili bir şeyler söyleyeyim, bir kısım İttihatçıların ve başıbozuk çetelerin Ermeni halkına karşı işlediği büyük suçu mazur göstermese de kavgayı binlerce Müslüman'ın kanına giren Ermeni milliyetçilerinin başlattığını hatırlamak gerektiğini belirteyim diyorum, ona da dilim varmıyor. Sara hanım bunun için uygun muhatap değilmiş gibi geliyor bana. Derin hüzünlü bir hali var. Ayrıca, bizim çocuklara emeği geçmiş annesinin hatırı var. Onunla tartışmak gelmiyor içimden. Zaten Türklerin ve Ermenilerin bu meseleyi artık geride bırakıp önlerine bakmaları gerektiğini düşünüyorum.

Camiye giriyoruz. Mihrap nedense üç tane. Halılar buram buram İran kokuyor. Cam kenarlarında mahzun gibi duran mushaflar var; bir tanesine dokunma gereğini duyuyorum.

Sara hanım, Mavi Cami'nin serüvenini anlatmaya devam ediyor:

"İranlıları Erivan'dan çıkaran Rusların ordu deposu olarak kullandığı cami, Sovyet döneminde tarih müzesine dönüştürüldü. Caminin bahçesi ise aydınların, sanatçıların, özellikle de ressamların buluşma yeri oldu. Ermenistan'ın bağımsızlığa kavuşmasından sonra İranlılar camiyi restore edip yeniden ibadete açtılar..."

Mavi Cami şimdilik sadece üç-beş İranlı diplomat ve öğrenciye hizmet veriyor. Şimdilik diyorum, çünkü Türkiye-Ermenistan sınırı açıldığında cemaat büyüyecektir inşaallah"

Yolunuz Erivan'a düşer de Mavi Cami'yi ziyaret ederseniz, Sara hanıma uğrayıp, Müslümanların emanetine iyi baktığı için şükranlarınızı sunmayı ihmal etmeyin.

Yeni Şafak

Bu yazı toplam 1926 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar