Erdoğan'dan Hükümet'e Eleştiri

Erdoğan'dan Hükümet'e Eleştiri

Cumhurbaşkanı Erdoğan NTV'de çözüm sürecinin gidişatını değerlendirdi

Cumhurbaşkanı Erdoğan, NTV'de canlı yayında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Çözüm Süreci'nde şu anki aşamanın ne olduğu, frene basılıp basılmadığı yönündeki soru üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Frene basmış olsak, herhalde biz bugün Hakkari'de olmazdık. Frene basmış olsak herhalde Batman, Mardin, Siirt, Van'da olmazdım. Buralara gidiyoruz. Sayın Başbakan zaten tamamını dolaşıyor. Kaldı ki bu sürecin sahibi, ta başbakanlığım dönemimde başladı, başlatan biziz" dedi. 
Çözüm Süreci'ne, "demokratik açılım"la başladıklarını anlatan Erdoğan, daha sonra "Milli Birlik ve Kardeşlik" projesi diyerek devam ettiklerini, üçüncü olarak da "Çözüm Süreci" adının verildiğini, bu yönde devam ettiklerini ifade etti. 
"Frene basmak" diye bir şeyin söz konusu olmadığını söyleyen Erdoğan, "Fakat Çözüm Süreci'ni inkıtaya uğratma gayreti içine girenler olursa o zaman tabii ki hükümetle oturacağız, tüm bunları B planı ne olabilir, C planımız ne olabilir, bunları da konuşacağız tabii ki. Çünkü bu işi çözmek durumundayız, halletmek durumundayız" ifadelerini kullandı.
"Bana göre o kare, yanlış bir kareydi"
"Dolmabahçe ve İzleme Komitesi olaylarına da karşı çıktınız. Kaygılarınız neydi Sayın Cumhurbaşkanı?" sorusuna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu ifadelere yer verdi:
"Dolmabahçe ile ilgili olarak orada, o kişilerle, bir karenin içerisinde yer almayı, hükümetimiz için doğru bulmadım. Bana göre o kare, yanlış bir kareydi. Nitekim o karenin içinde olanlardan bir tanesi, dün akşam milletvekillerimizden bir tanesine, telefonla bağlanıyor, AK Partili milletvekiline 'konuşma lan' diyor. Bunlarla görüşme yapacaksınız, bu görüşmeleri yapın. Ama kalkıp da bunlarla aynı kare içerisinde yer almayı doğru bulmuyorum. Bulmadım. Benim dönemimde de bu tür görüşmeler olmuştur. Ama hiçbirisinde asla bir fotoğraf karesi olmamıştır.

Dolmabahçe'deki mutabakata İmralı heyeti, İçişleri Bakanı ile Başbakan Yardımcısı ve Koordinatör Akdoğan katılmıştı.
[Fotoğraf:AA -Arşiv]
"Bizim, izleme komitesi yok' diye bir şey yok"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çözüm Süreci kapsamında izleme komitesi kurulmasına yönelik çalışmalara ilişkin de şu değerlendirmede bulundu:
"Çözüm Süreci'ndeki 'izleme komitesine' ilişkin de gelince. Ne demek 'izleme komitesi' ya. Bu ülkede 'izleme komitesi' devlet, kendi birimleriyle bunu yapar, onunla izler, dışarıdan sipariş kişilerle bunun izlemesi yapılmaz. Akil İnsanları kuran benim. Başlattık, yürüttük. Sağ olsunlar hepsi tüm Anadolu'yu dolaştılar. Bize bilgileri verdiler. Ama ondan sonra kalkıp da 'Biz onların içinden şunları şunları seçelim. Onlardan bir izleme komitesi...' Olmaz böyle bir şey. O zaman siz kendinizi inkar edersiniz. Devlet kendi varlığından vazgeçer. Bizim Dışişleri Bakanlığımız var İçişleri Bakanlığımız var, öbür tarafta Milli İstihbarat Teşkilatımız var, emniyet teşkilatımız var. Bütün bunların görev alanların içinde bu. Buralardan oluşturulacak olan komiteyle bu işler yapılabilir. Ta ki bu iş zaten şu anda da yapılıyor. 'Bizim, 'izleme komitesi yok' diye bir şey yok. Şu anda 'izleme komitemiz' var zaten. MİT ne işe yarar. MİT şu anda onu yapıyor zaten. Bunun yanında bütün bilgileri MİT kiminle paylaşıyor? Benimle paylaşıyor, Başbakan'la paylaşıyor, emniyet teşkilatıyla paylaşıyor, hepsiyle paylaşıyor. Bunu böyle yürütüyoruz."
"Çözüm Süreci dediğimiz konu, bizim ortaya koyduğumuz bir süreçtir"
"HDP'ye çok ağır eleştiriler yöneltiyorsunuz" denilmesi üzerine, Erdoğan, "Nedir benim yönelttiğim ağır eleştiri?" diye sordu.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Yani kusura bakmayın şimdi. Kalkıp da siz milleti 6,7,8 Ekim'de sokağa dökeceksiniz. Sokağa davet eden kimdi? O değil miydi? Sokağa döktükten sonra 50 kişi ölecek. Bu nedir? Kan değil mi? Başında olduğu partinin belediyesi musluklarından kan akıtacak, bu kan değil mi? Allah aşkına, burada herkes bu milletin evlatları olarak nerede durması gerektiğini belirlemesi lazım. Burada şu veya bu, yalpalama kaldırmaz bu işi. Burada biz, bu vatandan yana mı olacağız, bu milletten yana mı olacağız, yoksa musluklardan kan akıtanlardan yana mı olacağız? 50 kişinin ölümüne neden olanlardan, beşinci kattan o Yasin'i atıp onu öldürenlerden yana mı olacağız? Et dağıtıyor yahu bu çocuk, henüz 15 yaşında. Şimdi bunları ortaya getirdiğimiz zaman biz sert oluyoruz. Bizi tehdit edenler, ailemizi tehdit edenler, bütün bunlar çok yumuşak oluyor. Ama kanlı işte. 50 kişi ölmüş, bunun 'lam'ı, 'cim'i yok ki. Tayyip Erdoğan'dan böyle bir şey duydunuz mu, böyle bir çağrı duydunuz mu, böyle bir davet duydunuz mu? Çözüm Süreci dediğimiz konu, bizim ortaya koyduğumuz bir süreçtir. Bu devam ediyor, devam edecek. Ama nasıl devam edecek? Bunlar, bu işin kurallarına uydukları sürece. Uymadılar mı kurallara? O zaman devletin görevi nedir? Gereğini yapmak değil mi? Elbette gereğini yapacaktır."
Erdoğan, "İmralı" ile temas olup olmadığına ilişkin soru üzerine, "Oldu mu, olmadı mı bilmiyorum. Olsa zaten gelir. Bu konuyla ilgili olarak da zaten hükümet, MİT ile bu süreci sürdürüyor ve sürdürmeye edecektir. Gerekli oluğu zaman MİT bunu yapar. Adalet Bakanlığı eğer milletvekillerinin gitmesi gerektiğine inanırsa zaten müsaade eder, bunları gönderir. Bugüne kadar bir sorun olmadı" yanıtını verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kürt kökenli vatandaşların Çözüm Süreci'yle ilgili tepkilerine dair soruya şu yanıtı verdi:
"Vatandaş bir emniyet, güvence olduğu zaman mutlu. Bu ilk adımlar atıldığı anda hava çok çok rahattı. Şu anda endişeler var. Nedir endişeler? Diyorlar ki, 'özellikle sandık güvenliği olacak mı? Bizi tehdit ediyorlar' diyorlar. Çok manidar. 'Burada başka bir partiye oy çıkacak olursa, biz şunu yaparız, bunu yaparız' vesaire. Biz bu konuda çok çok samimiyiz."
"99 kez müdahale oldu, ama açılışı yaptık"
Hakkari'ye yapılan havalanının, bölücü terör örgütü ve arkasındaki zihniyetin engellemeleri nedeniyle 2 yıl gecikmeli açıldığına vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "99 kez müdahale oldu. Ama açılışı yaptık" diye konuştu. 
Erdoğan, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın "Sayın Erdoğan, herkesin Cumhurbaşkanı olsaydı da Hakkari'ye yapılan havalanının kurdelasını beraber kesseydik" dediğinin hatırlatılması üzerine, "Muhatap almak istemem. Bu ülkenin Cumhurbaşkanına önce kullandığı kelimeleri, cümleleri hepsini çok çok iyi bilecek" dedi. 
Ziyaret ettiği illerde, CHP veya MHP'nin belediye başkanlarının kendisini karşıladığını, kendisinin de o belediyeleri ziyarete gittiğini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Ama şu anda HDP'nin belediye başkanlarının beni karşıladığı bir il olmamıştır. Mardin'e, Diyarbakır'a gittim, gelemedi. Niye, dağdan talimat gelmiş. Bunlar kendi iradeleriyle belediyeyi yönetmiyor ki, bunları dağ yönetiyor. Terör örgütünü arkasına almış oy toplamaya çalışıyor. Bunlar Batı'da farklı, Güneydoğu'da farklı konuşuyor. Eğer bu kadar Selahattin Eyyubi havalaanına aşıksa 2 yıldır bu gecikirken milletvekiliydin, niye tehdit edenlerle kalkıp müdahale etmedin. İşinize geldiği zaman dağa gidip konuşuyorsunuz, pazarlık yapıyorsunuz. Niye bunu yapmadınız. Bunlar samimi, dürüst değiller. Bugün, onun oraya gelmesi önemli değil, onu gönderenlerin oraya gelmesi önemli. Bizim için önemli olan Hakkari halkının oraya gelmesiydi." 
"Van’da musluklardan kan akıyor "
Hakkari ve Yüksekova'da yaptıkları hastane açılışına tehdit edildikleri için vatandaşların katılamadığını aktaran Erdoğan, şöyle konuştu:
"Önce bu beyler, bu yaptıkları yanlışları bir düşünsünler. Bunların, bu ülkede, barış, kardeşlik, birlik, beraberlik diye bir dertleri yok. Bunlar bu ülke kendi o kan kokan ideallerini, ideolojilerini gerçekleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. İşte Van'da musluklardan kan akıyor. Biz feveran edip, 'ne oluyoruz' deyince öbür hafta Van'daydım, musluklardan şimdi su akıyor. Musluktan kan akar mı, ama bunların musluklarından akıyor. 6-8 Ekim olaylarında kim sokağa davet etti herkesi, bu beyefendi değil mi. 50 kişi öldü. Yasin Börü'yü 5. kattan attılar. Onu ezerek, çiğneyerek şehit ettiler. Bunun hesabını nasıl verecek? Yani milletimin bunları görmesi, bilmesi için meydanlardayım. Onun için milletime bunları anlatmak durumundayım ki, Müslüman bir sokulduğu yerden bir daha sokulmaz, sokulmayalım istiyorum." 
"İnlerine girildi"
Erdoğan,  Paralel Yapı'yla mücadeleyle ilgili soruya şu yanıtı verdi:
"Yargıda olan bir süreç ama hassasiyetle devam ediyor. Bilinen bir şey var ki sadece KPSS değil, bütün sınavlarda buna benzer olayların olduğu çok açık ortaya çıktı. Bu konuyla ilgili olarak da olayın kimlerden, nasıl, hangi süre içinde elde edildiği veya dağıtıldığı. Çünkü bir ailede bakıyorsunuz, karı-koca aynı puanı alabiliyorlar. Ya da birincisinden giriyor çok farklı bir şey, ama daha sonra çok yüksek puanlar alabiliyorlar. Yargı süreci içinde. Çok ciddi olarak ele alınmış durumda. Başbakanlığım döneminde de bir ifade kullanmıştım. 'Bunların inlerine gireceğiz' diye. Şu anda bu işi bu yönüyle başarmış vaziyetteyiz. İnlerine girildi. Bir kısmı kaçıp yurtdışına gidiyor. Bölge imamları var, kurum imamları var. Hepsi şu anda kaçıyor. Kimi Avrupa'nın değişik yerlerinde, kimi Orta Asya'da, kimi Pensilvanya'da. Hepsi kaçıyor. Tamam da, nereye kadar kaçacaklar? Biz de Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bunların takipçisiyiz. Bunlar insanımızın, ülkemizin geleceğini çaldılar ve bunu acımasızca yaptılar. Ve bu süreç içinde 'biz bunu ne kadar minimize edersek, o kadar ülkemizin, milletimizin ve insanımızın karı var' diye düşünüyoruz. Şuanda da bu süreç hızla devam ediyor. Her an her şey olabilir. Çünkü emniyetin, yargının takipleri var. Dolayısıyla bu çıkacak neticeler de milletimizi daha da ferahlatacaktır. Buraya bir şey özellikle dikkat ediyoruz. Yeter ki buralarda hukuktan taviz vermeyin, her şeyinizi hukuk içinde sürdürün. Çünkü hukukun üstünlüğü bizim için önem arz ediyor."
İki polis için böcek davasında şikayetini geri almasının nedeni sorulan Erdoğan, "Bu konuda avukatlarım çalışmaları, değerlendirmeleri yaptılar. Sonra bana aktardılar. Ben de dedim ki 'Sizler bu konuyu bu şekilde uygun görüyorsanız, çekin'. Arkadaşlar da bunu çektiler" yanıtını verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Paralel Devlet Yapılanmasıyla ilgili ana davada tanık olmasına ilişkin bir soruya da "Şu anda illa benim gitmem gerekiyorsa, ayrı bir konu da. Avukatlarım o işi zaten görüyorlar" değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, Paralel Yapı'nın muhalefetle seçim ittifakı yaptığı iddiasına da şöyle yanıt verdi:
"O kesin. Şuanda yaptıkları açıklamalar. Bunların önde gelen isimlerinin yaptığı açıklamalar. Meydanlarla takındıkları tavırlar. Bunların hepsi çok açık, net. Hükümetle ciddi bir cebelleşme içindeler. Durumu açık net, zaten görüyoruz. Hatta şahsımla ilgili yine aynı şekilde şeyleri var. Onlar bunu yaptıkça bizim de eyvallah edecek halimiz yok. Şuanda mesela bölücü örgütle, Ermeni lobisiyle münasebetleri var. Bunlar açık bilgi olarak bizde var. Hatta belgeye dönüşenleri de var. Diyarbakır Belediyesi'yle ilgili konu artık ayyuka çıkmıştı. Belgelenmiş bir konuydu. Bunlar bu süreçte farklı bir şekilde devam ederek, oyların istikametini dahi belirlemiş durumdalar."
"Yargıyı felç etmişler"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yargıya güven konusunda yapılması gerekenler var mı?" sorusuna ilişkin de şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bu süreç farklı bir süreç. Bir defa bunlar gerçekten yargıyı felç etmişler. Hükümetimiz dönemi muhakkak ki bizim de az çok eksiklerimiz olmuş olabilir. Bütün bunların içinde görünen bir gerçek var ki, bunlar hukuk tanımaz bir sürecin maalesef başlatılmasına neden oldular. Bu süreç içinde bu gelişmeler gerçekten hukukta yeni yeni bazı adımların atılmasının da gereğini ortaya koyuyor. Yani şimdi yasaların düzenlenmesi veya yeni bir anayasa dememizin altına zaten bu yatıyor. Anayasal noktada sıkıntı olmamış olsa, böyle bir adım atmaya gerek yok. Yeni bir anayasa kurulacak ki, yasaların tazmininde de farklılıklar ortaya çıksın. Bunlara gelince, bunların durumu farklı. Bunlar da iki önemli müessese var. Bir ağabeyler, iki imamlar. İmamlar öndedir, ağabeyler yakın markajdadır. Bunlarla beraber sürüyor bu iş. Oradaki diyelim ki 'daire başkanına sorayım' demiyor. 'Ağabeye sorayım ya da imama da sorayım' diyor. İmam zaten oranın tamamının sorumlusu. Hele hele bir oradaki teşkilatlanmayı da istedikleri gibi yaptıysalar, mesele yok zaten. Tabi bütün bunlarla beraber vatandaşla olan ilişkilerle her türlü suistimal maalesef ortaya çıktı. Şimdi bunlar dağıtıldı diyebilirim. Buna doğru gidiliyor. Hukukta taşlar yerli yerine yavaş yavaş oturuyor diyebilirim."
"Türk Silahlı Kuvvetleri'nde yoktur tezinin doğru olduğuna inanmıyorum"
Önümüzdeki süreçte toplanacak Yüksek Askeri Şura'da Balyoz Davası'nda mağdur olanların durumunun düzelip düzelmeyeceği sorusu üzerine Erdoğan, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin belirli bir şerait içerisinde çalıştığını, şartlarının belli olduğunu ve bu şartlar içerisinde Yüksek Askeri Şura'ya giderken bunun öncesindeki aylarda da zaten puanlama, puantaj vesairelerinin yapıldığını belirtti.
Balyoz davası ve diğer davalar için yargının kararını verdiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yargının verdiği karar çerçevesinde zaten atılması gereken adımlarda atılmıştır. Yüksek Askeri Şura'da ben bu noktada herhangi bir değişiklik olacağını zannetmiyorum" dedi.
"Paralel Yapı"nın Türk Silahlı Kuvvetler'e sızdığı ve sayıların verildiği yönündeki söylemlere yönelik soruya da Erdoğan, "Sayıların verilmesini doğru bulmuyorum ama Türk Silahlı Kuvvetleri'nde yoktur tezinin doğru olduğuna da inanmıyorum. Çünkü bunların sızmadığı yer yok. Bütün kurumlara sızdılar. Kendilerini kamufle etmesini gayet iyi biliyorlar. Dolayısıyla süre içerisinde zaten bunlar da ortaya çıkacaktır ve çıkıyor. Bu rakamları verenler neye dayanarak veriyor onu bilemiyorum ama yok ifadesini doğru bulmuyorum muhakkak vardır diyorum ama bu ne kadardır, nerededir bu ayrı konu. Onu biraz da zaman gösterecek diye düşünüyorum" yanıtını verdi.
Milli Güvenlik Kurulu'nda, Milli Siyaset Belgesi'ne bu konunun girdiği ve bunun sonuçlarını kamuoyuna nasıl anlatacakları sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle yanıt verdi:
"Oradaki ifadede şu hassasiyet çok çok önemli. Milli güvenliğimizi oradaki ifade ulusal güvenliğimizi tehdit eden legal görünümlü illegal örgütler... Bu sadece 'paralel'e ait değil. Paralel dışındaki örgütler de olabilir. Bütün bunların hepsini kapsayan bir ifadedir. Bu ifade çerçevesinde zaman içerisinde bu tür şeyler yakalandığı zaman burada Milli Güvenlik Siyaset Belgesi bu iş için önemli bir belge veya kayıt. Buradan hareketle inanıyorum ki karar mercileri buraya dayanarak kararlarını vereceklerdir. Yoksa bu belge öyle sıradan bir belge değil. Bu belgede tabi Milli Güvenlik Kurulu teklifini yapıyor, ondan sonra hükümette bununla ilgili olarak Bakanlar Kurulu kararını çıkarıyor ve tebliğ edilmesi gereken her yere de gerekli olarak bu tebliği yapıyor."
"Her yeri dinlediler"
Usulsüz dinlemelere yönelik davalar kapsamında kriptolu telefonların dinlenmesi yönündeki soruya da Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Çankaya var, Anayasa Mahkemesi var... Ben gene iddialı söylüyorum; Silahlı Kuvvetler var. Her yeri dinlediler. Bu dinlediklerini daha sonra kendileri şantaj olarak kullandılar. Bakanlıklar var. Dışişleri Bakanımız o zaman Ahmet  beydi, yine Genelkurmay'dan bir arkadaşımız, MİT müsteşarımız hep beraber toplantıdalar; o toplantıyı dinliyorlar. Bunlar bu kadar ileri gittiler. Bunlar tamamen ajanlıktır casusluktur. Bunları yaptılar. Aynı şekilde bakanlıklarla yapılan görüşmeler... Bunları dinlediler. Bunlar sıradan olaylar değil" değerlendirmesinde bulundu.
Usulsüz dinlemelere yönelik yeni tedbirlerin alınıp alınmadığına ilişkin soruya ise Erdoğan, "Bunu zaman içerisinde göreceğiz. Ne denli hallolduğunu şuanda kesin bilemem. Şimdilik iş güvende gidiyor ama var mı yok mu olaylar sudur ettiğinde bunları göreceğiz"  dedi.
"Ahmet Bey ile uçak için konuşacağım"
Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in makam otomobiline ilişkin tartışmaların sorulması üzerine, bugün 320-330 bin liralık bir Mercedes'in lüks olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğini sorarak, söz konusu aracın Türkiye'nin Diyanet İşleri Başkanlığı makamı tarafından kullanıldığına dikkati çekti. 
Türkiye'nin yüzde 99'unun Müslüman olduğunu anımsatan Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı makamının da tüm Müslümanların itibar makamı olduğunu ifade etti. 
"Böyle bir itibar makamına, bu saygısızlığı yapmak, bu hakareti yapmak, bir defa yenilir yutulur bir şey değil" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Mehmet Görmez Bey sadece Türkiye'nin dini lideri değildir. Adeta, İslam dünyası içerisinde bu coğrafyanın saygın bir dini lideridir. Olaya buradan bakmak lazım. Ama bunların dinle diyanetle alakası olmadığı için, böyle yaklaşıyorlar. O zaman bana düşen neydi? Ben de dedim ki 'Şu anda Cumhurbaşkanlığı demirbaşında olan, envanterinde olan zırhlı Mercedeslerden bir tanesini tahsis edeceğim. Bunu lütfen kabul edin' dedim ve Diyanet İşleri Başkanımıza biz envanterimizdeki zırhlı Mercedeslerden bir tanesini tahsis ettik. Verildi. Şu anda gönlüm hoştur. Çünkü o makam buna layık da onun için."
Eleştirenlerin, Hristiyan dünyasına niçin bakmadığını soran Erdoğan, şunları söyledi:
"Vatikan'a niye bakmazlar. Vatikan'da dini liderin, özel uçağı var, özel araçları var, zırhlı araçları var. Niye bunları görmüyorsunuz? Niye bunları düşünmüyorsunuz? Biz sıradan bir ülke miyiz? Vatikan'da yapı bu olacak, bizim dini liderimiz tarifeli uçakla seyahat edecek. Bunlar için çok da önemli değil ama bizim için önemli. Ben geçenlerde onu da söyledim, Ahmet Bey'le (Başbakan Ahmet Davutoğlu) onu da konuşacağım. 'Diyanet İşleri Başkanımızın yurt dışı seyahatlerinde şu anda havuzda olan uçaklarımızdan kullanmak suretiyle gitsin. Niçin tarifeli uçakla gitsin.' Oralarda zamana oynuyorsunuz. Bunları görmemiz lazım. İnanın bu lafları atanların, bu saygısızlıkları yapanların, bırakın kendilerinin altında, çocuklarının altında lüks yarış otomobilleri var. Kendilerinin kullandıkları zaten fevkalade."
Başkanlık sistemi tartışmaları
12 yıllık başbakanlık dönemi ve 9 aylık cumhurbaşkanlığı döneminde bir gerçeği tespit ettiklerini dile getiren Erdoğan, Türkiye'nin artık bir değişimi, dönüşümü yaşamak durumunda olduğunu belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Dünyada gerek başkanlık sistemi gerekse parlamenter sistemle idare edilen ülkelere veya Türkiye'nin geçmişine baktığımızda, gelişmeler bir yere kadar, orada artık patinaj başlıyor. Patinajı aşabilmek için idari yapılanmada bir değişikliğe gidilmesi şart. Onun için bu seçimlerin milletimiz tarafından gerek benim Cumhurbaşkanlığı seçimimde yaşadığımız gibi bu seçimde böyle bir şeyi yaşamak doğrusu benim beklentilerim içinde. Benim ısrarla sürpriz beklentim diye ifade ettiğim konu bu. Çünkü Türk milleti artık bir karar arifesinde. Bu karar arifesinde de idari bir değişimi dönüşümü ortaya koyacak."
Türkiye'nin bu yıl G20 toplantısına ev sahipliği yapacağını anımsatan Erdoğan, buraya katılan ülkelerin büyük çoğunluğunun başkanlık sistemiyle yönetildiğine dikkati çekti.
"Liderlerin büyük çoğunluğu savundu"
Erdoğan, Türkiye'nin yakın siyasi tarihine bakıldığında liderlerin büyük çoğunluğunun başkanlık sistemini hep savunduğunu dile getirdi.
Alparslan Türkeş'in görüşlerini aktaran Erdoğan, "Rahmetli Türkeş, 'Güçlü iktidar, güçlü idare için başkanlık sistemini savunuyoruz. İcrayı ikiye bölemeyiz, tek bir başkan tarafından yönetilmelidir. Her konuda olduğu gibi icranın başında da bütünleşmeci olmalıyız.' Tarih 1978. Ve iki ifade, 'Güçlü iktidar, güçlü idare.' Burada tabi bu Milli Doktrin Dokuz Işık kitabında, sayfa 262. Birçok siyasetçi de bunu zaten kullandılar, ifade ettiler" dedi.
"Başkanlık için iki aday yarışacak. Başkalık sistemi raporu hükümetin önünde", "Başkanlar başkanlık istiyor" şeklindeki 1990'lı yıllarda atılan gazete başlıklarını da okuyan Erdoğan, Muhsin Yazıcıoğlu'nun 2002'de "Başkanlık sistemi şart" ifadesini kullandığını hatırlattı.
Kendisinin "Türk usulü başkanlık sistemi" sözlerinin zaman zaman eleştirildiğini ifade eden Erdoğan, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in 2003'te gazetelere yansıyan "Başkanlık sistemine geçmeye mecburuz, Türk usulü başkanlık" sözlerini anımsattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bu mevzular dikkat edilirse yeni değil. Yani 15-20 yıldır tartışılan konuşulan mevzular. Fakat bunu tabi biz dillendirdiğimizde ki ben belediye başkanlığımdan itibaren dillendirdiğim bir konudur, biz dillendirince farklı bir yaklaşım ortaya konuluyor. Biz bu işleri ülkemizin menfaati neyi gerektiriyorsa buradan bakmamız lazım, böyle ele almamız lazım. Bunların hiçbirisi benim kişisel arzum veya geleceğimle alakalı bir şey değil. Ülkemin menfaati neyi gerektiriyorsa şu ana kadar edindiğim tecrübelerle ki bunun 4,5 yılı belediye başkanlığıdır, 12 yılı başbakanlıktır, 9 aydır da cumhurbaşkanlığı yapıyorum. Nereden baksanız 17-18 yıllık bir olay. Nereye gelmek istiyorum? Bizim derdimiz faniler değil. Biz en ideal sistem hangisidir bunun üzerinde durmamız lazım. En ideal sistemi de belirleyebilmek için dünyada bunu kimler en iyi başarmış bunlara bakmamız lazım."
"Elimden ne geliyorsa ülkenin, milletin menfaatine bunu yapmak durumundayım"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Meydanlara çıkmanız dolayısıyla eleştiriliyorsunuz ve muhalefeti eleştirmeniz de eleştiriliyor. Nasıl açıklıyorsunuz bu durumu" sorusu üzerine, herkesin kendisini eleştirebileceğini belirtti. 
Erdoğan, "Bakın Cumhurbaşkanı oldum yine eleştirebilir. "Geçmişte de Allah rahmet eylesin Turgut beye hakaretamiz ifadelerle saldırmışlardı. Aynı şey sayın Demirel için de yapılmıştı. Kim yapmıştı? Medya yapmıştı. 'Morrison' demişlerdi biliyorsunuz. Neler dediler neler?" ifadesini kullandı. 
Burada bir gerçeğin yakalanması gerektiğine işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu hakaretleri yapanlar, bütün bu eleştirileri yapanlar, bir defa benim milletimin tarafında olduğumu, bir sorumluluk mevkisinde olduğumu göz ardı etmesinler. Sorumluluk mevkisinde olduğum sürece de elimden ne geliyorsa ülkenin, milletin menfaatine bunu yapmak durumundayım. Çünkü şurada belli bir deneyime, belli bir tecrübeye sahip olmuşum. Bunları yapmak durumundayım. Ben dışarıdan Cumhurbaşkanlığı makamına gelmiş birisi değilim. Belediye başkanlığından, Başbakanlıktan buralardan gelmiş birisiyim ve ilk defa milletin oyuyla Cumhurbaşkanı olmuş birisiyim."
"Mısır'daki bu yapılanlara karşı tavır koymaları lazım"
Mısır'da darbe ile görevinden uzaklaştırılan seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi hakkında verilen idam cezası konusunda uluslararası girişimlerin olup olmayacağı yönündeki soruya Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konuda kendisinin yakın çalışma arkadaşlarının çeşitli girişimlerde bulunduklarını anlattı. 
Meydanlar da onların duyması için haykırdıklarını vurgulayan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
"Duyuyorlar da. Bunu kendi aralarında konuşuyorlar da. Burada eğer demokrasi diyorsak ve demokrasiye de inanıyorsak; o zaman demokrasi diyenlerin her şeyden önce Mısır'daki bu yapılanlara karşı tavır koymaları lazım. Eğer koymuyorlarsa ben onların demokratlıklarından şüphe ederim. Şuana kadar sadece soyut ifadelerle yaklaşıyorlar. Somut yaklaşmıyorlar. Öznesi belli olmayan ifadeler kullanıyorlar. Öznesi belli olmayan bir ifadeyi kullandığınızda bu nereye gider belli mi? Belli değil. Bakıyorsunuz bazen de böyle endişeyle izliyoruz. Bu çok çirkin bir şey. Bunu kendi damarlarına veya kendi sinir uçlarına basıldığı zaman öyle bakmıyorlar, o zaman farklı yaklaşıyorlar. Dünyanın değişik yerlerindeki ülkelere yaklaşım tarzlarını biliyoruz, nasıl yaklaştıklarını biliyoruz ama Mursi meselesinde düşünün yüzlerce insan orada idama mahkum oldu ses yok. 4 bin kişi şuanda aynı şekilde yargılanıyor. 40 bin  kişi cezaevlerinde. Bence Batı dünyası bir defa bu olayda sınıfta kalmıştır. Mısır'daki darbe girişimine yaklaşımı bırakın ondan sonraki süreçte de yaklaşım tarzları farklıdır. İşte Amerika'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda tutmuşlar bizi aynı masaya koyuyorlar. Ben böyle bir masaya oturabilir miyim? Bu benim için züldür  ve oturmadım, yarın da oturmam, öbür günde oturmam. Niye? Bu kendime saygısızlık olur. Ben bu makama geldiğim süre içerisindeki bu tür oluşumlarla ilgili hassasiyetimi korumaya devam edeceğim."
"Obama yönetimiyle ancak eğit-donatta uyuşabildik"
''Özellikle Suriye konusunda Amerika Dışişleri Bakanı 'eğit-donat konusunda mutabakat başladı' dedi. Amerika'nın politikasında, sizin istediğiniz yere gelme konusunda bir değişiklik görüyor musunuz?'' sorusuna karşılık Erdoğan, şu anda Amerika'da Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasında orada bir sıkıntı olduğunu belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ''Bakıyorsunuz ki bir bölümünün düşünceleri bizimle tam dört dörtlük uyuşuyor. Şu anda biz Obama yönetimiyle ancak eğit-donatta uyuşabildik. Uçuşa yasak bölge ve güvenli bölge olayında anlaşamadık. Halbuki bunların olması lazım'' dedi.
Bu konuda Suudi Arabistan ile mutabık kalındığını ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:
''Körfez ülkelerinden Katar, onlarla mutabıkız. Bu tür bir adımın atılması noktası çok çok önem arz ediyor. Rusya'nın buradaki yaklaşımı farklı. Bakıyorsunuz öbür tarafta, İran'ın yaklaşımı farklı. Fakat öyle veya böyle Rusya'nın buraya sınırı yok. İran'ın buraya sınırı yok. Ama burada bizim sınırımız var. Bizim bugün sadece 950 kilometre civarında Suriye sınırımız var. Öbür tarafa gidiyorsunuz yaklaşık 300-350 kilometre Irak sınırımız var. Bütün bunlar bu kadar açık, net ortadayken, Türkiye tabii ki kendi göbeğini kendisi kesecek. Ama oralarda da biz NATO'da beraberiz. Beraber olmamız hasebiyle de Amerika'nın bizimle müşterek hareket etmesi, o da NATO'dan gelen bir görevdir. Bunun adımını da eğer zaten iş o safhalara gelirse beraber atılacak adımın gereği neyse o da atılacaktır diye düşünüyorum.''
''Temenni ederiz ki bu çözüme giden bir yol olur''
''Daha önce bu konu gündeme gelmişti, Kıbrıs. Ama iki liderin buluşması, iki tarafa geçmeleri. Sanki müzakereler öncesinde bir ılımlı hava esiyor. Bu kez müzakereler ilerleyebilir mi?'' şeklindeki soruya Erdoğan, şu yanıtı verdi:
''Mustafa Bey'in Türkiye ziyaretinde bunları kısmen konuştuk. Malum, 11 Şubat olayı vardı bizim, 12 maddelik bir olay. 12 maddeye, o zaman Anastasiadis olumlu bakmış, 'Evet' demişlerdi. Fakat sonra bundan geri adım attılar. Bu çok önemliydi. Çünkü konuyla ilgili olarak o zaman BM Genel Sekreterinin de o sürece bakışı olumluydu bugün de o çerçeveye olumlu bakıyorlar. Şu anda belki Sayın Akıncı ile Anastasiadis arasındaki olay bir peşrev olabilir. Temenni ederiz ki bu çözüme giden bir yol olur. Bunları hep konuştuk. Bu görüşmelerde olumlu bir netice çıkarsa artık Kıbrıs bir sorun olmaktan çıkmış olur. Bu da tabi gerek Kuzey Kıbrıs'ı, gerek Güney Kıbrıs'ı böyle bir şeyde, iki kurucu devlet esaslı bir yapıyla burada böyle bir adım atılmış olur ki, hayırlı olur. Bu bizim temennimizdir. Ama şunu açık, net söylemek zorundayım, biz hiçbir zaman garantör ülke olmadan doğan haklarımızı bırakamayız.''
"Kıbrıs'ta AB'nin garantörlüğünü kabul etmek mümkün değil"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kıbrıs sorununa ilişkin, "Garantör devletleri bir yere bırakıp, AB'yi garantör konumuna koyma havası esiyor gibi" ifadesi üzerine, şunları söyledi:
"O adil bir yaklaşım değil. Bunu kabul etmek kesinlikle mümkün değil. Çünkü AB, bir defa kendi üzerine düşen görevi yerine getirmedi ki. Onun biz adaletine nasıl güveneceğiz? Kaldı ki zaten böyle bir hakkı yok. Burada üç ülkenin garantör ülke olma hakkı var, hakkı zaten, İngiltere, Yunanistan, Türkiye. AB'nin böyle bir hakkı yok. AB, Kuzey Kıbrıs'ın bir defa mali noktadaki bazı haklarını kendisine vermiş değil. Mesela biz, İsviçre'de yaptığımız o toplantılarda bile, o zaman AB adına Verheugen katılmıştı o toplantılara, o toplantılardan sonra çıkan neticeye bile AB gerekli desteği veremedi. Güney Kıbrıs'ı AB'ye alırken, 'Burada ne yapacaksınız' dediğimizde, 'Gereken neyse bunu yapacağız' diyerek, gerekeni yaptılar, Annan Planı'na 'Hayır' dediği halde Güney Kıbrıs'ı aldılar, ama Kuzey Kıbrıs'ı almadılar. Bu gerçekleri biz unutamayız ki. Onun için burada bir defa her şeyi sağlama bağlamak durumundayız ki, Kuzey Kıbrıs'taki kardeşlerimizi, soydaşlarımızı kalkıp da onlara yedirmemeliyiz."
Kaynak: NTV