Erdoğan :"Hiç Utanmadan Bir de El Sallıyor"

Erdoğan :"Hiç Utanmadan Bir de El Sallıyor"

"Müslüman kardeşlerini öldürenlere sahip çıkma hakkının İslami bir izahı var mıdır?"

umhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir otelde TBMM'nin ev sahipliğinde düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı Üyesi Ülkeleri Parlamento Birliği (İSİPAB) 10. Konferansı'ndaki konuşmasına, konferansın, İslam coğrafyası, ülkeler, halklar ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını dileyerek başladı.

Kur'an-ı Kerim'de Şura Suresi 38. ayette "Onlar, işlerini aralarında istişareyle yaparlar" denildiğini aktaran Erdoğan, "Meclis kavramı, işleri istişare ile birbirine danışarak yapma anlayışı, Hazreti Peygamber Aleyhissalatü Vesselam'dan bugüne kadar bizim iş yapma metodumuz olmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 23 Nisan 1920'de böyle bir anlayışla teşekkül ettiğini ve açıldığını vurgulamak isterim. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kürsünün arkasındaki duvarda işte bu ayet, Şura Suresi 38. ayeti yazılı duruyordu" diye konuştu.

Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı'nın ve Parlamento Birliği'nin de böyle bir anlayışla teşekkül etmesinin son derece manidar ve değerli olduğunu dile getirerek, oluşumun, tek tek ülkelere, bölgeye ve tüm dünyaya ilişkin meselelere çözüm arama aracı olarak önem taşıdığını söyledi.

İslam ülkelerinin, aynı zamanda Müslümanların temsilcilerinin geniş bir platformda, geniş bir zeminde bir araya gelmelerinin, gündemdeki konuları istişare etmelerinin, bugün ve gelecek adına eşi bulunmaz bir fırsat olduğunu söyleyen Erdoğan, bu fırsatın çok çok iyi değerlendirilmesi, gündemdeki konuları, ülkelerin, halkların ve İslam coğrafyasının sorunlarını hiçbir komplekse, hiçbir tereddüde ve korkuya kapılmadan açık yüreklilikle istişare etmek ve çözümler üretmek gerektiğini vurguladı.

Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Farklı dilleri konuşuyor olabiliriz, farklı coğrafyalardan gelmiş, farklı etnik kökenlerin mensupları olabiliriz. Mezheplerimiz de birbirinden farklı olabilir. Az önce dinlediğim konuşmaların hepsi gerçekten hemen hemen bir ortak aklın, bir kolektif düşüncenin ürünü konuşmalardı. Hepimiz, her birimiz, Kur'an-ı Kerim'in ilahi mesajı altında Hazreti Peygamber Aleyhissalatü Vesselam'ın o barış sancağı altında bir olmuş, beraber olmuş, birbirine kardeş olmuş bir ümmetin mensuplarıyız. Öyle meseleler vardır ki herkes susar, sadece ve sadece Kur'an-ı Kerim konuşur. Öyle sorunlar vardır ki herkes susar, sadece ve sadece Hazreti Peygamber Aleyhissalatü Vesselam'ın bugünlere kadar ulaşmış sahih hadisleri konuşur. Öyle can alıcı, can yakıcı hadiseler vardır ki orada ülkelerin çıkarları geri plana itilmek zorundadır, mezheplerin farklılıkları geri plana itilmek zorundadır, bütün anlaşmazlıklar, bütün yapay ayrımlar unutulup, birliğin, beraberliğin, kardeşliğin ruhu diriltilmek zorundadır."

"Müslüman kardeşlerini öldürenlere sahip çıkma hakkının İslami bir izahı var mıdır?"

İslam coğrafyasının, İslam dini mensuplarının olağanüstü bir süreçten geçtiğini belirten Erdoğan, "İslam dünyasının üzerinde ciddi operasyonlar yapılmaktadır. Müslümanlar birbirine kırdırılmaktadır, Müslümanlar birbirine vurdurulmaktadır. Akan kan, dikkat edelim, Müslüman kanıdır. Ölenler ve öldürenler Müslümanlardır. Bu, bir şeyi ortaya koymaktadır. Biz, demek ki değerlerimizden herhalde uzaklaşıyoruz. Aslında bütün farklılıkların, aramızdaki tüm tartışma konularının bir kenara bırakılarak, ortak aklın, ortak heyecanın, ortak çözüm araçlarının devreye alınmasının zorunlu olduğu bir zaman diliminde yaşıyoruz" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin'de yaklaşık bir asırdır hemen her gün bir insanlık trajedisi yaşanırken, meseleye çıkar gözlüğüyle bakmanın, meseleyi ideolojik değerlendirmenin, hadiseye mezhep veya parti taassubuyla bakmanın insani ve İslami olmadığını ifade ederek, şöyle devam etti:

"Irak'ta hemen her gün camilerimize, türbelerimize, Ehli Beyt'in aziz hatırasını taşıyan kabirlerimize yapılan saldırılara bir insan, bir Müslüman gözlüğüyle değil de strateji, konjonktür, çıkar, mezhep gözlüğüyle bakmak vicdani de değildir, İslami de değildir. Aynı şekilde, burayı altını çizerek ifade ediyorum, Suriye'de 350 bin insan hayatını kaybetmişken, 7 milyondan fazla insan evinden, topraklarından göç etmişken, her gün onlarca insan, çocuklar, kadınlar hunharca öldürülürken, meseleye iktidar gözlüğüyle, çıkar ve mezhep gözlüğüyle bakmak insani, vicdani ve İslami değildir. Ölenler kim? Müslüman. Öldüren kim? 'Ben de Müslümanım' diyen bir devlet terörü. Şu anda ülkemde 1 milyon 700 bin muhacir var. Kim bunlar? Suriye'deki Müslüman kardeşlerimiz. Yaptığımız harcama şu ana kadar 5,5 milyar dolar. Dünyadan gelen herhangi bir destek var mı? 250 milyon dolar. Avrupa'nın tamamında acaba ne kadar Suriyeli sığınmacı var? 130 bin. Lübnan'da yaklaşık bizim kadar şu anda sığınmacı var, muhacir var. Ürdün'de 1 milyona yakın muhacir var. Tablo bu. Şimdi soruyorum: Bu şekilde kendi Müslüman kardeşlerini öldürenlere sahip çıkma hakkının İslami bir izahı var mıdır? Burada biz eğer bunun meşveresini, bu meşveret meclisinde yapacaksak çok açık net olarak yapmak ve bunu da ülkelerimizin yönetimlerine sonuç bildirgesiyle bildirmek durumundayız."

Afganistan'da, Mısır'da, Libya'da durumun aynı olduğunu belirten Erdoğan, "Bütün bu sorun alanları, çatışmalar, terör, yoksulluk, ırkçılık ve ayrımcılık karşısında aramızdaki tüm farklılıkları, tüm anlaşmazlıkları bir kenara koyup, başımızı iki elimizin arasına alıp tekrar tekrar düşünmek zorunda olduğumuz bir gerçektir. Maalesef acı bir gerçektir. Bizler Müslümanlarız, bizler kıyamete, hesap gününe, din gününe inanan insanlarız. Ama unutmayalım ki Maliki Yevmiddin olan Allah'tır. O, bunun hesabını bize muhakkak soracaktır. Sünni ya da Şii olmamız bu kesin gerçeği değiştirmiyor. Türk, Arap, Kürt, siyahi ya da beyaz olmamız bu mutlak gerçeği değiştirmiyor. Hatırlatmak isterim ki yaptıklarımızdan olduğu kadar yapabilecekken yapmadıklarımızdan da er ya da geç sorguya çekilecek, hesaba çekileceğiz" diye konuştu.

Erdoğan, tüm dünyaya şöyle seslendi:

"Filistin'de masum çocuklar ölürken, bunun için sadece acı çekmek bizi sorumluluktan kurtarır mı? Hepimizin yanı başında olan Suriye'de yüz binlerce insanın ölümü, milyonlarca insanın hicreti karşısında, kamplarda soğukta donup ölen, açlıktan ölen çocukların karşısında sadece vicdanımızın sızlaması, bizleri kurtarır mı? Irak'ta kardeş kardeşi katlederken, hem de camilerde, türbelerde katlederken, ölenlerin ve öldürenlerin mezheplerine bakıp susmak bizi acaba hesaptan kurtarır mı?"

Sorunların çözümünü yabancılara bırakmamamız lazım

Erdoğan, şu anda DEAŞ diye bir terör örgütünün çıktığını ve İslam adına Müslüman öldürdüğünü belirterek, örgütün böyle bir yetkiyi nereden aldığını sormak gerektiğini söyledi.

İslam'ın içeriğinde olmayan ve bu şekilde Müslümanları katleden bir terör örgütünün çok açık net ortada dolaştığını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:

"İşte Irak'ta olanlar ortada. Şu anda Irak'ın yüzde 40'ı bunların işgali altında. Aynı şekilde Suriye'de yine bir terör estiriyor. Orada da yine binlerce insan öldürülmüş vaziyette. Şimdi bizler kendimizi önce çek etmemiz lazım. Kendimizi önce sorgulamaya çekmemiz lazım. Yabancılar geliyor bombalıyor, öldürüyor. Zaten sıkıntı burada, biz niçin sorunlarımızı onlara bırakıyoruz da kendi aramızda halledemiyoruz? Niçin onlara bırakıyoruz? Sorunlarımızı kendi aramızda, bu mecliste halletmemiz lazım, onlara bırakmamamız lazım. Afganistan'daki dram, Somali'deki açlık, Libya'daki fitne... Bakın Libya bölük pörçük. Libya'nın parası mı yok? Parası da var. Ama Libya'nın parası nerede? Maalesef Libya'nın parası batıda."

Erdoğan, Libya'nın varlık içinde yokluk çektiğinin altını çizerek, şöyle devam etti:

"Şu anda bölük pörçük Libya'nın üzerinde hesabı olanlar Libya'nın petrolü için, Libya'yı düşündükleri için değil. Kardeşlerim hepimiz çok çok iyi biliyoruz ki eğer istersek, eğer arzu edersek, eğer Hazreti Peygamber Aleyhissalatü Vesselam'ın bize emrettiği istikamette bir elin parmakları gibi birbirimize kenetlenir ve kardeş olmanın gereğini yerine getirirsek, bölgemizdeki tüm sorunları kolayca aşabiliriz. Bunun için gerekli güce sahibiz, bunun için yeterli akla, birikime, tecrübeye sahibiz. Buhara'da, Semerkant'ta, İsfahan'da, Bağdat'ta, Kahire, Gırnata, Kurtuba ve İstanbul'da daha nice şehrimizde tarihte kurduğumuz o parlak medeniyetleri, o barış atmosferini eğer istersek, bir ve beraber olursak yeniden inşa edebiliriz." 

"Biz gönül diliyle zaten konuşuyoruz"

"Bizim birbirimizle konuşmak için aracılara ihtiyacımız yok" diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bizim birbirimizle konuşmak için tercümanlara ihtiyacımız yok. Biz gönül diliyle zaten konuşuyoruz. Biz aynı kıbleye dönen insanlar olarak gönül diliyle, kalp diliyle konuşabilir, aramızdaki, bölgemizdeki meselelere hatta yeryüzünde insanlığı ilgilendiren her soruna karşı ortak, etkili bir mücadele verebiliriz. İşte görüyorsunuz Müslümanlar sustuğunda, İslam dünyasının yöneticileri elleri kolları bağlı oturduğunda, her mezhep kendi taraftarının arkasında durup diğerine yapılan zulme tepkisiz kaldığında, işte o zaman devreye başkaları giriyor. İşte o zaman devreye fitneciler giriyor, devreye teröristler giriyor. Devreye modern Lawrance'lar giriyor. Suriye'de her gün altını çizerek söylüyorum, bizim özbeöz kardeşlerimiz öldürülüyor. Ama bunlarla ilgili kararları biz değil başkaları alıyor, başkaları veriyor. Suriye'nin geleceği adına burada şu salonda bulunan parlamenterler, sizlerin mensubu olduğu parlamentolar değil, başka güçler, başka gruplar, başka çevreler konuşuyor, karar veriyor."

Artık dünya 1. Dünya Savaşı'nın şartlarını yaşamıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, milyarlarca Müslümanın arzusu, isteği, hissiyatının Birleşmiş Milletler'in ve BM Güvenlik Konseyi'nin karar mekanizmalarına etki edemediğinin altını çizerek, şunları kaydetti:

"Oralarda dikkate alınmıyor. İran'la, Irak'la, Filistin'le özellikle de Suriye ile ilgili karar alınacağı zaman bu kararı İslam coğrafyası, İslam ülkeleri değil, 5 üye alıyor. Geçici üyeleri konuşmuyorum, onların zaten buraya tesir etme yetkisi yok. Ya da 5 üyeden biri, alınacak doğru kararları veto edip süreci durdurabiliyor. Şimdi bugün burada ifade ediyorum, dünya 5'ten büyüktür. Kardeşlerim bu 5'in içinde bir tane İslam ülkesi var mı? Kıta olarak baktığımızda Avrupa, Asya ve Amerika kıtaları temsil ediliyor. Bunun dışında diğer kıtalardan temsilci var mı? Yok. Peki tüm dünya bu 5 üyeye teslim mi? Böyle bir adalet olabilir mi? Artık dünya, Birinci Dünya Savaşı'nın şartlarını yaşamıyor, artık farklı bir dünyadayız."

BM'de 56 ülkenin sözü geçiyor mu?

Siyasetçinin sürekli olarak hayatı güncellemek durumunda olduğuna değinen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Eğer hayatınızı güncelleyemiyorsanız siyasetçi olamazsınız ve o ülkeyi başarıya taşıyamazsınız. Öyleyse artık bu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin reforme edilmesi şarttır. Dünyada Birleşmiş Milletler üyesi olarak 196 ülke, tamamı bu halden memnundur zannetmiyorum. Kimle konuştuysam 'haklısınız' diyorlar ama uygulamaya gelince de bakıyorsunuz emperyal, egemen güçlerin söyledikleri her an geçerli oluyor. Kardeşlerim, şu anda işte İslam İşbirliği Teşkilatı'nda 56 üyeyiz. Peki bir sözümüz orada geçiyor mu? Hayır. Peki biz ne işe yarıyoruz, bunu sormayacak mıyız? Bunu sorgulamayacak mıyız? Şu Birleşmiş Milletler'in neredeyse üçte birini İslam ülkeleri temsil ediyor. Bu alanda bir adım atmayacak mıyız? O zaman bu toplantıları yapmanın da bir anlamı kalmaz.