Eğer Lübnan'daki Seçimi Hizbullah Kazanırsa...

Eğer Lübnan'daki Seçimi Hizbullah Kazanırsa...

Lübnan’da muhalif bir grubun sitesinde Siyonist rejim ordu temsilcilerinden birinin köşe yazısı yayınlandı.

Lübnan’da muhalif bir grubun sitesinde Siyonist rejim ordu temsilcilerinden birinin köşe yazısı yayınlandı.


Siyonist ordu sözcüsünün kaleme aldığı yazıda, olası bir savaşta İsrail’in Lübnanlı sivilleri hedef almaktan kaçınmayacağı ifade ediliyor ve ölecek sivillerden İran’ın mesul tutulması gerektiği ifade ediliyor.


Siyonist rejim ordu sözcüsü Ronen Manelis, Pazar günü Ahewar.org adlı Lübnanlı muhalif bir sitede yayınlanan yazısında İsrail savaş bakanlığı yetkililerinin İran’ın Lübnan’da yüksek hassasiyetli gelişmiş füze fabrikaları kurmaya devam ettiğini belirtiyor.


Manelis’in açık görüş platformu şeklinde kullanılan küçük bir sitede yayınlanan bu yazısı, Voice of Beirut ve Sputnik gibi sitelerde hatta İsrail’in Arapça yayın yapan radyolarında vs. çok ses getirdi. İsrailli bir yetkilinin kaleme aldığı bu satırların bu denli yankılanması dikkate değer bir durumdur.


Bundan altı ay kadar önce üst düzey İsrailli yetkililer, ki buna başbakan Benjamin Netanyahu ve İsrail genel kurmay başkanı da dahil, İran’ın Lübnan’da silah fabrikaları kurmaya başladığı yönünde beyanlarda bulunmuşlardı. İsrail, bu süreçte defalarca yapım aşamasında olduğundan şüphelenilen bu fabrikaları bombalamakla tehdit etmişti.


İsrail’in değerlendirmelerine göre İran, Hizbullah’ın elindeki füze ve roketlerin isabet oranını arttırmak istiyordu ve bu yöndeki çabalarını arttırma yoluna gitmişti. Basında yer alan haberlere göre ise İsrail buna karşılık Suriye’den Lübnan’a giden ve Hizbullah’a isabet oranı yüksek gelişmiş füze taşıyan silah konvoylarını birkaç kez vurmuştu. Haberlerde geçen bu iddialar, İsrail tarafından da dolaylı olarak kabullenilmişti. İşte İranlılar bunun üstesinden gelmek için füzeleri değil; bu kez füzelerin teknolojisini Lübnan’a taşımaya karar verdiler.


Geçtiğimiz Eylül ayında İsrail’in art arda sergilediği tehditlerden sonra İran, Lübnan’daki fabrikaların inşasını durdurmuş gibi görünüyordu. Eylül ayında ise İsrail jetleri Suriye’de büyük bir silah fabrikasını bombalanmış ve Aralık ayında da Şam yakınlarında İranlıların emri altındaki milislerin konuşlandığı askeri bir üs, hedef alınmıştı. Bu yaşananların ardından İran, Lübnan’daki söz konusu silah fabrikalarının inşasına yeniden başlamış gibi görünüyor.  


Ordu sözcüsü, yazdığı yazıda: “Lübnanlı makamların fiili katkısı ve/veya görmezden gelmesi yoluyla Lübnan büyük bir füze fabrikasına dönüşmeye başladı. Uluslararası toplum da bu gelişmeye göz yumuyor. Artık silah, para ya da nasihat veren/danışman transferi yapılmıyor. İran fiili olarak yeni bir şube açtı, Lübnan şubesi, yani artık yeni bir İran daha… İran artık burada! İran ve Hizbullah, isabet oranı yüksek gelişmiş füze fabrikası kuruyorlar” ifadelerine yer veriyor.


Manelis, Hizbullah İran’ın desteğiyle “Lübnan hükümetinin burnunun dibinde yeni bir terör kompleksi hazırlığında ve silah üretimi yapacak fabrikalar kuruyor” şeklinde yazıyor.


İsrail ordu sözcüsünün söz konusu yazısı (yayınlandığı mecra bakımından) doğrudan Lübnan vatandaşlarına hitap ediyor. Fakat bir yandan da Lübnan hükümetini ve bölgedeki diğer devletleri hedef alıyor. Yani İran ve Suriye’yi… İsrailli yetkililer, son zamanlarda doğrudan hitap manasındaki bu mecraları (Arapça yayın yapan basın yayın kuruluşlarını) çok sık kullanmaya başladılar. Birkaç ay önce de İsrail genel kurmay başkanı Gadi Eizenkot, Suudi Arabistan’ın Elaph gazetesine bir röportaj vermişti.


İsrail ordusu hükümet koordinatörü tümgeneral Yoav Mordeşai sık sık kişisel facebook hesabından ve bazı Arapça yayın yapan medya organları üzerinden Batı Şeria ve Gazze’deki Filistinlilere hitaben paylaşımlar yapıyor ve bazı demeçler veriyor. Fakat ordu sözcüsü Manelis’in şimdi yaptığı ise İsrail’in önemli gördüğü bazı mesajları Lübnan kamuoyuna taşıma manasına geliyor. Hizbullah’ın daha da güçlenmesini engellemek adına İsrail’in Lübnan’a saldırı girişimi başlatacağını ve böylesi bir durumda Lübnan’daki (sivil) vatandaşların hayatının tehlikeye gireceği tehdidini kendince net bir dille ifade ediyor Manelis.


“Lübnan cephesiyle ilgili olarak yılın resmini seçecek olsaydım, Hizbullah güney cephe komutanı ile İran’a bağlı Iraklı komutan Kays el-Hazali’nin sınır hattında yaptığı gezintinin fotoğrafını seçerdim. Bu resim, her şeyi en güzel şekilde anlatıyor. İran’ın Lübnan’daki etkinliğini gözler önüne seriyor ve Lübnan’ın gittikçe İran kontrolüne girdiği gerçeğinin üzerindeki perdeyi kaldırıyor. Lübnan’ın ve bölgenin geleceği açısından en büyük tehdidin artık bu denli somutlaştırılmış “terör turizminden” kaynaklanacağına şüphe yoktur. Bu tehlike, bölgenin İran’ın emirlerini yerine getirmeye hazır kişiler tarafından ele geçirilme tehlikesidir.”


Manelis yazısında “Lübnan cephesi, 2006 savaşı sona erdiğinden beri son 11 senedir olduğu gibi 2017’de de nispeten sessiz ve sakindi. Bu sakinlik, her iki tarafın da işine yaradı. İsrail’in kuzeyindeki ve Lübnan’ın güneyindeki 6. sınıfa giden çocuklar, hiç füze sesi ya da alarm sesi duymadılar. İşte bu, 2006 savaşının en büyük kazanımı İsrail’in caydırıcılığının ve geçtiğimiz sefer Nasrallah’ın ne denli büyük bir hata yaptığının en iyi göstergesidir” (diyerek Lübnan kamuoyundaki Hizbullah’ın muzaffer imajını zedelemeyi umuyor*).


Manelis, İsrail ordusunun olası bir savaş öncesinde operasyonel ve istibarat toplama sahasında ne gibi hazırlıklar yaptığını da yazdı. “Her nerede bir istikrarsızlık ve huzursuzluk varsa biz orada İran’ın parmak izlerini görüyoruz. Bütün bu yerlerde Hizbullah’ın aktif olarak rol aldığını farkediyoruz.”


“Suriye’ye binlerce savaşçı gönderdi, Yemen’e gönderdiği yüzlerce danışman üzerinden Yemen’deki savaşı şiddetlendirdi. Hatta Nasrallah’ın kendisi bile Gazze’ye tank savar füzeler gönderdiklerini itiraf etti. Bu yıl, Dahiye’de kendisine komşu olan diğer Filistinli terör örgütleriyle buluştuğunu da…”


“Hizbullah üyeleri, İsrail sınırında sivil kıyafetlerle devriye gezmeye devam ediyorlar. Hizbullah, Lübnan ordusu içerisinde kendi lehine çalışacak yetkililer devşirmeye çalışıyor. Utanmadan gazeteciler için (sınırda) özel bir tur düzenliyor ve bu şekilde Lübnan’ın egemenliğini ve BMGK kararını “küçümsediğini” herkese göstermiş oluyor. Yaptıkları bu ihlaller bizi tehdit etmiyor. Fakat yine de BM raporuna şikayetle bitecek bir ihlal ile güvenlik zafiyeti oluşturacak bir ihlal arasında fark vardır ve bu farkın kararını en başta İsrail verir/gerektiğinde ona göre tavrını takınır.”


Manelis, Hizbullah’ın faaliyetlerinin Lübnan’ı adeta bir “barut fıçısına” dönüştürdüğünü iddia ediyor: “Güney Lübnan’da her üç ya da dört aileden birinin evi aslında askeri birer karargah, birer silah deposu ve Hizbullah savaşçıları için birer saklanma mekanı. Biz bu evlerin hangileri olduğunu biliyoruz ve gerektiğinde nasıl saldıracağımızı da biliyoruz. Lübnan halkının geleceği Tahran’daki diktatörün elinde birer piyondan farksız. Köylerde, kasabalarda, şehirlerde ve hükümet kurumlarında neler olup bittiğinin farkında olan fakat buna ses çıkarmayanlar da bu suçun bir parçasıdır.”


İran, Lübnanlıların güvenliğiyle ve geleceğiyle oynuyor. 2018, Lübnan’ın nasıl şekilleneceği ile ilgili bir deneme yılı olacak. Huzurlu ve müreffeh bir ülke olmayı mı seçecek yoksa İran’ın ve Hizbullah’ın zehirli bir kolu olmayı mı? Manelis bu noktada Lübnanlıların Akdeniz’deki doğal gaz sahalarıyla ilgili ümitlerini gündeme getiriyor ve İran’ın bölgeyi savaş çukuruna dönüştürmek için Lübnan topraklarına savaşçı göndereceğini ifade ediyor.


“İki durumda savaş başlar: 1) Lübnan ve uluslararası toplum, İran ve Hizbullah’a Lübnan’ın kolayca kandırılabilen liderlerini devşirme ve gelişmiş füze fabrikaları kurma izni verirse; ki bu süreç şu anda işliyor … 2) Ya da Hizbullah yeni seçim sisteminin getirdiği avantajla önümüzdeki Mayıs ayında yapılacak seçimlerde Sünni kampı saf dışı bırakıp Lübnan’ı bütünüyle resmi olarak İran’a bağımlı bir ülke haline getirirse…”


Manelis, “Geçmiş yıllarda kanıtladık. Bilmesi gerekenler bilsin. Güvenliğimizi ilgilendiren her türlü konuda kırmızı çizgilerimiz bellidir. Zaten her hafta bu kırmızı çizgiler konusunda gerekeni yapıyoruz. (İran’ın Hizbullah liderin ödediği maaş üzerinden “sempati” pompalamanın ne bizim için ne de Lübnan halkı için bir manası yok. O, onların tercihi)” diyerek yazısını bitiriyor.