Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Dünya Enerji Zirvesi başladı

Zaman ve mekan olarak son derece önemli bir zamanda, önemli bir mekanda, karar mevkiinden olan önemli insanlar İstanbul’da bir araya geliyorlar..

Gündemin ana konusu enerji olsa da, konuşulacak olan dünyanın geleceğidir.

Hatırlarsanız, W. Churchil, 1. Dünya savaşı yıllarının başında Avam kamarasında yaptığı bir konuşmada öyle diyordu: “Bir damla kan, bir damla petrol.”

O petrol ki, hâlâ enerji kaynakları alanında tek başına  %30’luk bir paya sahiptir.. Petrol türevleri, daha doğrusu fosil kaynaklı yakıtlar ayrıca kimya ve plastik sektörünün de ana maddesidir.. Ve petrolün %39’u karayolu, %6’sı havacılık, %4’ü denizcilik ve %2’si demiryolu ve yurtiçi deniz taşımacılığı olmak üzere toplam %51’i ulaşım sektöründe kullanılmaktadır.

Petrol bizim bölgemizde çıkıyor büyük ölçüde. Arama teknolojisi, çıkartma, rafineri, taşıma, pazarlama teknoloji ve sistemleri büyük ölçüde batıda, hatta birkaç ailenin tekelinde ve bu ülkeler petrol üreticisi ülkelerden çok daha zengin.

Petrol üreticisi ülkelere verilen paralar batı bankalarında ve bu paralar karşılığında da bu ülkelere başta silah olmak üzere, mal ve hizmet satılarak paraların bu ülkelerde kalması sağlanıyor..

Arap yarımadası ve çevresindeki ülkelerin ekonomileri %60 ile %99 arasında petrole bağlı.. 

OPEC ülkeleri, Afrika’da: Angola, Libya, Nijerya, Cezayir. Ortadoğu’da, İran, Irak, Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri. Güney Amerika’da, Venezuela ve Ekvador 

Endozenya ve Gabon eski üye, ama artık değil. Bolivya, Meksika, Sudan ve  Suriye OPEC’ e katılmaya davet edildiler. Bu arada Sudan ve Ekvador başvurusunda bulundu. 

Petrol bu ülkeler için sadece ekonominin değil siyasetin de merkezinde yer aldı. Petrol çevre konusu idi, petrol dolar demekti.

Batılılar Nükleer enerji de kullanıyorlardı ama Nükleer enerjinin başka ülkelerde kullanılmasına karşıydılar. O konuda çevreciydiler ve Çernobil’i örnek gösteriyorlardı. Güneş ve rüzgar enerjisinde teknoloji üstünlüğü kendilerindeydi. HES ve barajlardan enerji üretimine de çevreci reflekslerle karşı çıkıyorlardı ve tabii kömür enerjisine de..

Irak ve Libya’da savaş çıkınca aslında petrolün suyu çıktı.. İran’a ambargo kaldırılınca İran da devreye girdi.

Churchil’in kan ve petrol dengesi ile ilgili tespitine benzer bir diğer çarpıcı tesbit de Bernard Shaw’a ait: “Kan kokusu almış bir köpekbalığından daha tehlikelisi, petrol kokusu almış Amerikan emperyalizmidir..” 

Petrol sadece refahın değil, savaşın ve terörün sebebidir. 11 Eylül’de ikiz kulelerin vurulmasının ardından ENRON’un iflası aslında petrolün dönüp artık büyükleri de vurmaya başladığının açık bir göstergesidir.. Petrol kapitalizmin damarlarında dolaşan kandır. Bugün ABD-Rusya rekabetinin arkasında da petrolün sebeb olduğu sancının yattığını unutmamak gerekir. Rusya’nın “petrol vanalarını sıkacak olursa, AB ülkelerinin üşüyeceği” uyarısını hatırlayalım, ya da Şanghay’dan esen petro doların sonuna işaret eden açıklamaları da bir kenara not edecek olursak bu konunun dünya krizinin ana konularından biri olduğu hemen ortaya çıkacaktır.

İstanbul zirvesi bu açıdan petrol ve enerji ötesi bir anlam ve derinlik kazanmaktadır.

Organizasyon kendi başına ayrı bir anlam, önem, derinlik taşıyor. 

Petrol ne zaman bitecek, sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji kaynakları neler olacak. Akülü otomobiller çıkınca petrol fiyatları ve petrol üreticileri ne yapacak?

Nükleer enerjinin geleceği var mı? Kayagazı petrolün yerini alabilir mi? Bunun çevreye maliyeti ne olacak?  Boraks yeni bir enerji kaynağı olabilir mi? Yeni geliştirilecek enerji kaynakları mevcut dengeyi nasıl etkileyecek.

Herkes Arap petrolünden söz ediyor. Evet Arapların belli bir ağırlığı var. Ama İran, Rusya, Azeri ve Türkmen petrolü de var. Kanada da petrol üreticisi.

Ama öte yandan mesela Irak petrolü Arapların mı? Irak petrolü batılıların denetiminde. Irak petrolü batılıların eline geçince Suudilerin tekeli kırıldı. Mesela, BP, Irak’ta kontrolündeki 17,8 milyar varil rezervi ile özellikle de Rumalia’daki projesinin %38 gibi bir paya sahip. Ayrıca Shell Irak’ta 8,6 milyar varil rezerve sahip olan batı “Qurna Faz-1” bölgesinin %30’una sahip. Öte yandan ABD şirketi Exxon-Mobil’in aynı sahada %60 payı bulunduğunu da not etmek gerek.

Peki Irak petrolü kimin? Irak hükümeti bölgede Türkiye’nin askeri güç bulundurmasına karşı çıkarken kimin adına hareket etmiş oluyor. Peki İran’ın bu gerçekler karşısında neden sesi çıkmıyor.

ABD dünya petrol rezervinin %2’sine sahip, öte yandan ihtiyacının %55’ini ithal ediyor. Ama Irak 115 milyar varil petrol rezervi ile dünya petrol rezervinin %15’ine sahip. Onun için Irak üzerinde çatışmalar artacağa benziyor. ABD, petrolünün %25’ini Arap yarımadasından %30’unu Afrika ve diğer ülkelerden alıyor. Bu anlamda ABD Irak’tan vazgeçmek istemeyecektir. Irak’ta daha tesbit edilmemiş birçok petrol rezervleri söz konusudur. Irak petrolü dünyanın en kaliteli ve en düşük maliyetli petrollerinden biri. 1980’de Irak, günde 3,5 milyon varil petrol üretirken bugün bu rakam 2,8 milyon varil civarında. Özellikle Musul petrolleri işletilmiyor. Bu rakamın birkaç yıl içinde günlük 5,5 milyon varile kadar yükselebilmesi işten bile değil.

Bu zirveye dikkat. 

Selâm ve dua ile.

yeniakit

Bu yazı toplam 913 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar