Dosdoğru Yoldan Sapmamak İçin

Kendisinden başka hak ilâh olmayan, yegâne hüküm ve hikmet sahibi Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ şöyle buyurur:

"Kim Rasul'e itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik."[1]

Kendisine itaatin, Allah'a itaat olduğu beyan edilen Rasulullah Muhammed (s.a.s.), Ebu Hüreyre (r.a.)'ın rivayetiyle şöyle buyurur:

"Her kim bana itaat ederse, Allah'a itaat etmiştir. Her kim bana isyan ederse, Allah'a isyan etmiştir."[2]

Rabbimiz Allah, son şeriatını kendisiyle gönderdiği en son Nebî ve en son Rasul olan Muhammed (s.a.s.)'i, Allah'a ve ahiret gününe iman eden, Allah'ı çokça zikreden muvahhid mü'minler için hayatın bütün yönlerinde örnek ve önder kıldı... Siyaset, ekonomi, hukuk, eğitim, ailevî ve sosyal her alanda mü'min müslümanların itaat edecekleri, tabî olup izleyecekleri yegâne şahsiyet Rasulullah (s.a.s.)'dir...

"Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Rasulünde güzel bir örnek vardır."[3] buyurur Âlemlerin Rabbi Allah!..

Ve yine şöyle buyurur:

"De ki:'Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun.. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.'

De ki:'Allah'a ve Rasulüne itaat edin.' Eğer yüz çevirirlerse, şübhesiz Allah, kâfirleri sevmez."[4]

Bu İlâhî buyruk çok mühim ve imanî bir konuya dikkat çekiyor: Allah'a itaat etmekten yüz çevirirlerse, Şübhesiz Allah, kafirleri sevmez. Rasulullah (s.a.s.)'e itaat etmekten yüz çevirirlerse, şübhesiz Allah, kâfirleri sevmez…  Allah'a ve Rasulü (s.a.s.)'e itaat edilmeli ve eğer itaat etmekten yüz çevirilecek olunursa, Allah, kâfir olanları sevmez ikâzı, asla unutulmamalı ve konunun hassasiyetiyle, önemi çok iyi kavranmalıdır!..

Rasulullah Muhammed (s.a.s.)'in ümmeti olanlar, Onun getirdiği Allah kelâmı olan Kur'ân'dan sorulacak, hesaba çekilecek, O'nun şeriatından ve Sünneti'nden sorumlu olacaklardır...

"Ve şübhesiz O (Kur'ân), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (Ondan) sorulacaksınız."[5]

"Sana da (ey Muhammed), önündeki Kitab(ları) doğrulayıcı ve ona bir şahid-gözetleyici olarak Kitab (Kur'ân)'ı indirdik. Öyleyse aralarında Allah'ın indirdikleriyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların hevâ (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet kılardı. Ancak (bu), verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir."[6]

"Andolsun, kendilerine (Peygamber) gönderilenlere soracağız ve onlara gönderilenlere (Peygamberlere) de elbette soracağız."[7]

Her ümmet, kendisine gönderilen Rasul'den ve şeriatından sorumludur... Kendilerinden önce geçmiş ümmetlerden ve şeriatlarından sorumlulukları yoktur!..

İşte, Rabbimiz Allah Teâlâ'nın beyanı:

"Onlar bir ümmetti, gelip geçtiler. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız sizedir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz."[8]

Yahya b. Ca'de (rh.a.) anlatıyor:

(Bir gün) Rasulullah (s.a.s.)'e, üzerinde yazı bulunan bir kürek kemiği getirilmiş de O, şöyle buyurmuş:

"Bir topluluğa, peygamberlerinin getirdiklerini terkedip, kendi peygamberlerinden başka bir peygamberin veya kendi kitaplarından başka bir kitabın getirmiş olduğu şeylere yönelmeleri, sapıklık olarak yeter!"

Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şu ayeti indirdi:

"Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz, onlara yetmiyor mu? Şübhesiz bunda, iman eden bir kavim için rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır."(Ankebut, 29/51)[9]

Mu'cem'de el-İsmailî ve İbn Merdûye, Yahya b. Ca'de vasıtasıyla Ebu Hüreyre (r.a.)'den bildirir:

Rasulullah (s.a.s.)'in Ashabı'ndan bazı kişiler, Tevrat'tan yazılar yazarlardı.

Bunu, Rasulullah (s.a.s.)'e bildirdiklerinde O:

"Peygamberlerin kendilerine getirdiklerinden yüz çevirip de başka peygamberin getirdiklerine ya da başka bir ümmetin kitabına yönelmek, ahmaklığın ve sapıklığın önde gelenidir." buyurdu. 

Sonra yüce Allah:

"Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz, onlara yetmiyor mu? Şübhesiz bunda, iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır."(Ankebut, 29/51) ayetini inzâl buyurdu.[10]

Yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.), ilk insan, ilk peygamber ve medeniyet kurucusu Âdem (a.s.)'dan kendisine gelene kadar her peygamberin ümmetinden, ümmetinin de ondan sorumlu olduğunu apaçık beyan buyurmuş ve bu sorumluluğa dikkat edilmesini vurgulamıştır!..

Abdullah b. Sabit (r.a.) anlatıyor:

Ömer ibnu'l-Hattab geldi ve:

-Ya Rasulallah, Kureyza Kabilesinden bir kardeşime uğradım. Tevrat'tan bana özlü sözler yazdı. Onları sana okuyayım mı? diye sordu.

Rasulullah (s.a.s.), bunu duyunca yüzünün rengi değişti.

Ömer'e:

-Rasulullah'ın yüzünün renginin değiştiğini görmüyor musun? dediler.

Ömer:

-Rab olarak Allah'a, din olarak İslâm'a, Rasul olarak da Muhammed'e razı oldum, dedi.

Bunun üzerine Rasulullah'ın öfkesi geçti ve:

"Canım elinde olana yemin olsun ki Musa, şu ân aramızda olsa ve beni bırakıp ona tabi olsanız, sapıtmış olurdunuz.

Ümmetler içinde benim payım sizlersiniz. Peygamberler içinden de sizin payınız benim!" buyurdu.[11]

Cabir b. Abdullah (r. anhuma) anlatıyor:

Ömer ibnu'l-Hattab, Ehl-i Kitab'dan birilerinden aldığı bir yazıyı getirip Rasulullah (s.a.s.)'e okudu:

Rasulullah (s.a.s.), bunu duyunca öfkelendi ve şöyle buyurdu:

"Ya ibnu'l-Hattab, siz de mi onlar gibi şaşkınsınız? Canım elinde olana yemin olsun ki, size tertemiz ve bembeyaz olan bir şeriat getirdim.

Ehl-i Kitab'dan olanlara bir şey sormayın. Zira size, hak olan bir şey söylerler de onu yalanlarsınız veya bâtıl olan bir şey söylerler de ona inanırsınız.

Canım elinde olan Allah'a yemin olsun ki, Musa hayatta olsaydı, bana tabi olmaktan başka bir seçeneği olmazdı!"[12]

Göklerde de ilâh, yerde de ilâh olan[13], mülkün, yani hakimiyetinin tamamı elinde bulunan[14] Âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ'nın kulu ve Rasulü Muhammed (s.a.s.) böyle buyurdu hem de yemin ederek:

"Canım elinde olana yemin olsun ki Musa, şu ân aranızda olsa ve beni bırakıp O'na tabi olsanız, sapmış olurdunuz."

Ve:

"Canım elinde olana yemin olsun ki, Musa hayatta olsaydı, bana tabi olmaktan başka bir seçeneği olmazdı!"

Kendisinden başka hüküm koyucu hak ilâh olmayan Allah Teâlâ'nın, "Ulu'l-Azm"[15]diye beyan buyurduğu beş azim sahibi peygamberlerden[16] biri olan Musa (a.s.)'ın Rasulullah Muhammed (s.a.s.)'e tabi olmaktan başka herhangi bir seçeneğinin olmadığı gibi, Rasulullah (s.a.s.)'in ümmeti, O'nu bırakıp Musa (a.s.)'a tabi olurlarsa, bu tabi oluş onların dosdoğru yoldan sapmalarına vesile olurdu. Ulu'l-azm bir peygamber olan Rasulullah Musa (a.s.)'a tabi olmak bu ise, ya "Ulu'l-Azm" peygamberlerden olmayan diğer peygamberlere ve şeriatlerine tabi olmak nasıl olurdu?..

Yegâne Rabbimiz ve İlâhımız Allah Azze ve Celle insan kulları için hidayet rehberleri kılmış olduğu Nebî olsun, Rasul olsun bütün peygamberlerinden kesin bir söz, yani misak almıştı ki, şayet Rasulullah Muhammed (s.a.s.), herhangi birisinin sağlığında vazifeli olarak ortaya çıkarsa, O'na iman edip yardımcı olacaklardı...

Önce, Rabbimiz Allah Teâlâ'nın beyan buyurduğu ayetine bütün dikkatimizle bakalım:

"Hani Allah, peygamberlerden kesin bir söz (misak) almıştı:'Andolsun, size Kitab ve hikmetten verip, sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir Rasul geldiğinde, O'na kesin olarak iman edecek ve ona yardımcı olacaksınız.' demişti ki:'Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükünü aldınız mı?' Onlar: 'İkrar ettik.' demişlerdi de:'Öyleyse şahid olun, Ben de  sizinle birlikte şahid olanlardanım' demişti."[17] 

Bu ayetin tefsirinde şu görüş beyan edilmiştir:

"Emiru'l-mü'minin İmam Ali b. Ebî Talib (r.a.) ile amcasının oğlu Abdullah b. Abbas (r.anhuma) şöyle derler:

-Yüce Allah, gönderdiği her peygamberden;

"Şayet Allah, Muhammed (s.a.s.)'i peygamber gönderdiğinde sağ olursa, mutlaka iman edeceğine ve O'na yardımcı olacağına" dair söz almıştır. Her peygambere de ümmetinden, kendileri hayatta iken Allah, Muhammed (s.a.s.)'i peygamber gönderirse, mutlaka O'na iman edip destek vereceklerine dair söz almalarını emretmiştir!

Tâvus (rh.a.), Hasan el-Basrî (rh.a.) ve Katâde (rh.a.) ise:

-Yüce Allah, peygamberlerden birbirlerini tasdik edeceklerine dair ahid almıştır, demişlerdir.

Bunların görüşü, İmam Ali (r.a.) ve İbn Abbas (r.anhuma)'nın söyledikleriyle çelişmez, onu reddetmez. Bilâkis İmam Ali (r.a.) ile İbn Abbas (r.anhuma)'nın görüşü, bunların söylediklerini gerektirir. Nitekim, Abdurrezzâk.... Tavus'dan, İmam Ali (r.a.) ve İbn Abbas (r.anhuma)'nın sözünün benzerini rivayet etmiştir."[18]

İmam İbn Kesîr (rh.a.), bu görüşleri kaydettikten sonra şöyle der:

"Son peygamber Muhammed (s.a.s.), beşeriyetin en büyük önderidir. O, herhangi bir çağda yaşamış olursa olsun, tüm peygamberlerden önce itaat edilmesi gereken peygamber olurdu."[19]

Gecesi, gündüzü kadar apaydınlık olan bu hakikatın beyanından sonra, peygamber oğlu peygamber Yusuf (a.s.)'dan bahsedebiliriz!..

Yusuf (a.s.):

"Dedi ki:'Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka daha size gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların tâ kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim.

Atalarım İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un dinine uydum. Allah'a hiçbir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değil. Bu, bize ve insanlara Allah'ın lütuf ve ihsânındandır, ancak insanların çoğu şükretmezler.

Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) rabler mi daha hayırlıdır, yoksa Kahhar olan bir tek Allah mı?

Sizin Allah'dan başka taptıklarınız, Allah'ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdığınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah'ındır. O kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din budur, ancak insanların çoğu bilmezler."[20]

Gerek zindan da bulunduğu yıllarda, gerekse zindandan çıkıp ömrümün sonuna kadar yaşadığı hayatta Allah'ın peygamberi Yusuf (a.s.)'ın inancı, ameli ve tavrı, bu ayetlerde anlatıldığı gibi idi!..

O günün Mısır yönetiminde "Maliye Bakanlığı"na getirildiğinde aynı akîdede olan Yusuf (a.s.), kendisini görevlendiren Âlemlerin Rabbi Allah'ın emri ve lütfu ile bu görevi aldı ve Allah, O'nu o bölgede güç ve iktidar sahibi kıldı:

"İşte böyle, biz yeryüzünde Yusuf'a güç ve imkân (iktidar) verdik. Öyle ki, orada (Mısır'da) dilediği yerde konakladı. Biz kime dilersek, rahmetimizi nâsib ederiz ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız."[21] buyuran Rabbimiz Allah Teâlâ, Yusuf (a.s.)'ın tamamen vahyin denetiminde olduğunu ve görevinde mevcûd düzenden bağımsız bulunduğunu beyan buyurmaktadır...

Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.)'e:

-İnsanların en kerimi kimdir? diye soruldu.

Rasulullah (s.a.s.):

"Allah'a en takvalı olanlarıdır." buyurdu.

Sahabîler:

-Biz, sana bundan sormuyoruz, dediler.

Rasulullah (s.a.s.):

"İnsanların şerefçe en kerimi, Allah'ın peygamberi Yusuf'tur. Yusuf, Allah'ın peygamberi (Yakub'un) oğludur. O da, Allah'ın peygamberi (İshak'ın) oğludur. O da, Allah'ın peygamberi Halîlullah'ın oğludur." buyurdu.[22]

Allah'ın peygamberi Yusuf (a.s.)'ı bu şekilde öven Rasulullah Muhammed (s.a.s.), kendisi var iken, O'nu yani şeriatını ve Sünneti'ni bırakıp Yusuf (a.s.)'a tabi olmanın, dosdoğru yoldan ayrılıp sapmadan başka bir şey olmadığını buyuruyor!..

Bu konudaki rivayetleri tek tek kaydedelim:

1- Zührî (rh.a.) bildiriyor:

(Mü'minlerin annesi) Hafsa, kürek kemiği üzerine yazılan ve Yusuf (a.s.)'ın kıssasını anlatan bir yazıyı getirip Rasulullah (s.a.s.)'e okumaya başladı. O, okurken, Rasulullah (s.a.s.)'in yüzü renkten renge giriyordu. Sonunda:

"Canım elinde olana yemin olsun ki, ben aranızdayken Yusuf gelse ve siz beni bırakıp O'na tabi olsaydınız, doğru yoldan sapmış olurdunuz!" buyurdu.[23]

2-Zührî (rh.a.) bildiriyor:

Hafsa, kürek kemiği üzerine yazılan ve Yusuf (a.s.)'ın kıssasını anlatan bir yazı getirip Rasulullah (s.a.s.)'e okumaya başladı. O, okurken Rasulullah (s.a.s.)'in yüzü renkten renge giriyordu. Sonunda:

"Canım elinde olana yemin olsun ki, ben aranızdayken Yusuf gelse ve siz beni bırakıp O'na tabi olsanız, doğru yoldan sapmış olursunuz!" buyurdu.[24]

3-Zührî (rh.a.)'in bildirdiğine göre:

Hafsa, Rasulullah (s.a.s.)'e, Yusuf (a.s.)'ın kıssasından bahsederken, kürek kemiği üzerine yazılmış bir kitab/yazı getirerek okumaya başladı. Rasulullah (s.a.s.)'in yüzünün rengi değişti ve:

"Nefsim elinde bulunan (Allah)a yemin ederim ki, Yusuf size gelse ve siz, O'na tabi olup beni terketseniz, sapmış olursunuz!" buyurdu.[25]

4-Meşhur müfessirlerden Elmalılı M. Hamdi Yazır (rh.a.) "Hak Dini Kur'ân Dili" adlı tefsirinde ravi adı vermeden aynı hadisi kaydeder. Şöyle ki:

"Hazret-i Hafsa (r.anha) da, bir kürek (kemiği) üzerine Yusuf (a.s.)'ın kıssasından bir yazı getirmiş, Hazret-i peygamber'e okumuştu. Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm'ın vechi, renkten renge girerek buyurdu ki:

"Canım yed-i Kudretinde olan Zât-ı A'lâ'ya kasem ederim ki, ben aranızda iken size Yusuf gelse de beni bırakıp, Ona uyacak olsanız sapmış olursunuz. Ben, sizin peygamberlerden nâsibinizim, siz de benim, ümmetlerden nâsibimsiniz!"[26]

Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyen laik-demokratik şirk yönetimlerine Yusuf (a.s.)'ı delil getirenler, bu delillerden sonra çok düşünmelidirler!..

Yahya b. Ca'de (rh.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.)'e, kürek kemiği üzerine yazılmış bir kitabe getirildi. Bunun üzerine şöyle buyurdu:

"Bir kavim için, peygamberlerinin kendilerine getirdiği şeyden yüz çevirerek, peygamberlerinden başkasına yönelmeleri veya kitablarından yüz çevirerek, başka bir kitaba yönelmeleri ahmaklık -ya da dalâlet- olarak yeter."

Bunun üzerine Allah Teâlâ şu ayeti indirdi:

"Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz, onlara yetmiyor mu? Şübhesiz bunda, iman eden bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır."(Ankebut, 29/51)[27]

Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ tarafından bütün insanlığa peygamber gönderilen son Nebî ve son Rasul Muhammed (s.a.s.), bedenen ümmetin arasından ayrıldı, fakat Allah'ın vahiy ile O'na inzâl buyurduğu Kitab, yani Kur'ân-ı Kerim ve Kur'ân'ın hayata uygulanışı olan Sünnet, ilk günkü yeniliği ve tazeliği ile ümmet arasında yaşamaktadır... "Allah'ın Kitabı ve Nebîsinin Sünneti", ümmete miras bırakılan iki şeydir ki, onlara sımsıkı sarılmak dosdoğru yol üzerinde olup, asla sapmamak demektir...

İbn Abbas (r.anhuma) anlatır:

Rasulullah (s.a.s.), Vedâ Haccı'nda insanlara hutbe verip şöyle buyurdu:

"Gerçek şu ki ben, aranızda kendisine sımsıkı sarılmanız hâlinde ebediyen asla sapmayacağınız şeyler bıraktım:

Allah'ın Kitabı ve Nebîsinin Sünneti!"[28]

İmrân b. Hüsayn (r.a.) anlatır:

Kur'ân nâzil oldu. Rasulullah (s.a.s.) Sünnetleri koydu ve sonra:

"Bize uyunuz. Vallahi, eğer böyle yapmazsanız, sapıtırsınız." buyurdu.[29]

Yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.), laik-demokratik bir şirk devletinin egemen olduğu Mekke ortamında, Nübüvvet ve Risâle, ile görevli kılındı. Küfrün ve şirkin egemen olduğu ve Allah'ın indirdiği hükümlerin dışlanıp yasaklandığı bir ortamda Rasulullah (s.a.s.), Allah'ın muradına ve rızasına uygun hareket etti... O'nun, Kalî, Fiilî ve Takrirî Sünneti, kıyamete kadar bütün ümmetini bağlayıcıdır... Kur'ân ve Sünnet'e sarılmak, kurtuluşun tâ kendisidir...

İmam Hasan el-Basrî (rh.a.) rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: 

"Sünnet üzere yapılan az amel, bid'at üzere yapılan çok amelden üstündür. Benim Sünnetimi uygulayan bendendir. Sünnetimden yüz çeviren benden değildir."[30]

"Artık ey basiret sahibleri ibret alın!"[31]

Dipnot

    

[1]- Nisa, 4/80.

[2]- Sahih-i Buhâri, Kitabu'l-Ahkâm, B. 1, Hds. 1.

                             Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, B. 108, Hds. 164.

  Sahih-i Müslim, Kitabu'l İmâre, B. 8, Hds. 32-33.

  Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B. 1, Hds. 3.

  Sünen-i Nesâî, Kitabu'l Biat, B. 27, Hds. 4175.

  İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, Vdğ. İst. 2014, C. 19, Sh. 299-301, Hds. 27198-27204.

  İmam Nesâî, es-Sünenü'l-Kübrâ, çev. Hasan Yıldız, İst. 2011, C. 8, Sh. 115, Hds. 8674-8675.

[3]- Ahzab, 33/21.  

[4]- Âl-i İmrân, 3/31-32.

[5]- Zuhruf, 43/44.

[6]- Mâide, 5/48.

[7]- A'râf, 7/6.

[8]- Bakara, 2/134,141.

[9]- Sünen-i Dârimî, Mukaddime, B. 42, Hds. 484.

  Celâleddin es-Suyutî, Esbâbu'n-Nüzûl, çev. Abdulcelil Alpkıray, İst. 2015, Sh. 401. İbn Ebî Hâtim'den.

  İmam Kurtubî, el-Câmiu Li Ahkâmi'i-Kur'ân, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2002, C. 13, Sh. 418.

  Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr Fi't-Tefsîr Bi'l-Me'sûr, çev. Hasan Yıldız, İst. 2012, C. 11, Sh. 537. Firyabî ve İbn Munzir'den.

  İbn Kayyim el-Cevziyye, İbn Kayyim Tefsiri-Bedâi'u't-Tefsîr, çev. Dr. Harun Öğmüş-Dr. Halil Aldemir, İst. 2011, C. 3, Sh. 305.

[10]- Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr, C.11, Sh. 537.

[11]- İmam Ahmed b. Hanbel, A.g.e. C. 1, Sh. 476, Hds. 719.

   Abdurrezzâk es-San'ânî, Musannef, çev. Zekeriya Yıldız, İst. 2013, C. 6, Sh. 139, Hds. 10164.

   Ahmed b. el-Hüseyin el-Beyhakî, Şuabu'l-İman, çev. Hüseyin Yıldız, İst. 2015, C. 5, Sh. 433-434, Hds. 4836.

   İbn Abdi'l-berr, Câmiu Beyâni'l-İlmi ve Fadlihi, çev. Mahmud Varhan-Ali Yücel,İst. 2015, Sh. 285, Hds. 952.

   Sünen-i Dârimî, Mukaddime, B. 39, Hds. 441.

  Nûreddin el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, çev. Adem Yerinde, İst. 2007, C. 1, Sh. 473, Hds.806 Taberanî'den. C. 1, Sh. 475, Hds. 810. Taberâni el-Mu'cemu'l-Kebîr'de, Ebu'd-Derdâ (r.a.)'dan.

[12]- İmam Ahmed b. Hanbel, A.g.e. C. 1, Sh. 475, Hds. 718.

   İbn Ebî Şeybe, Musannef, çev. Hüseyin Yıldız, Vdğ. İst. 2011, C. 10, Sh. 429, Hds. 26949.

   İbn Abdi'l-berr, A.g.e. Sh. 286, Hds. 954.

   Dârimî, Mukaddime, B. 39, Hds. 441.

   Nûreddin el-Heysemî, A.g.e. C. 1, Sh. 474, Hds. 808. Ebu Ya'lâ ve Bezzâr'dan.

[13]- "Göklerde ilâh ve yerde ilâh O'dur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir." Zuhruf, 43/84.

[14]- "Mülk elinde bulunan (Allah) ne yücedir. O, her şeye güç yetirendir." Mülk, 67/1.  

[15]- Rabbimiz Allah şöyle buyurdu:

   "Artık sen sabret. Rasullerden azim sahiblerinin (ulu'l-azm) sabrettikleri gibi." Ahkaf, 46/35.

[16]- "Hani Biz, peygamberlerden kesin sözlerini almıştık. Senden, Nuh'dan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan. Biz, onlardan sapasağlam bir söz almıştık." Ahzab, 33/7.

[17]- Âl-i İmrân, 3/81.

[18]- İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. Dr. Savaş Kocabaş, İst. 2010, C. 2, Sh. 448.

   İmam Kurtubî, el-Câmiu Li Ahkâmi'i-Kur'ân, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 1997, C. 4, Sh. 262.

   Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr, C. 3, Sh. 566-567. İbn Cerîr ve İbnu'l-Munzir'den.

   Fahruddin er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr-Mefâtihu'l-Gayb, çev. Prof. Suat Yıldırım, Vdğ. Ank. 1989, C. 6, Sh. 432.

   Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Taberî Tefsiri, çev. Hasan Karakaya-Kerim Aytekin, İst. 1996, C. 2, Sh. 303-304.

[19]- İmam Hafız İbn Kesîr, A.g.e. C. 2, Sh. 449.  

[20]- Yusuf, 12/37-40.

[21]- Yusuf, 12/56.

[22]- Sahih-i Buhâri, Kitabu'l-Enbiya, B. 21, Hds. 57.

   Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Fedâil, B. 44, Hds. 168.

   İmam Buhâri, Edebü'l-Müfred, B. 71, Hds. 129.

   İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 17, Sh. 117, Hds. 24636-24637.

   İmam Nesâî, es-Sünenü'l-Kübra, C. 10, Sh. 233, Hds. 11185.

[23]- Abdurrezzâk es-San'ânî, Musannef, C. 11, Sh. 146, Hds. 20061. C. 6, Sh. 139, Hds. 10165.

   Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr, C. 11, s. 537.

   Not: Aynı sahifenin 5 nolu dipnotunda:

   "Elbânî: Ravileri güvenilir kişilerdir. Ancak munkatı' bir hadistir, dedi." Kaydı yer alır.

[24]- Ahmed b. el-Hüseyin el-Beyhakî, Şuabu'l-İman, C. 5, Sh. 436, Hds. 4840.

   Not: Aynı sahifenin 3 nolu dipnotunda, aynı hadisin, "Herevî, Zemmü'l-Kelâm (3/64)1-2) adlı eserinde yer aldığı ve Ravileri güvenilirdir, ancak Zührî ve Hafsa arasında kopukluk vardır." kaydı yer alır.

[25]- el-Hafız İbn Hacer el-Askalânî, Metâlibu'l Âliye, çev. Halil İbrahim Kaçar-Adem Yerinde, İst. 2006, C. 3, Sh. 444, Hds. 3024. İshâk b. Rehaveyh'in Müsned'inden.

[26]- Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, İst. T.y. C. 6, Sh. 246. (Yenda Yayınları)

   Sadeleştirilmiş nüsha: C. 6, Sh. 226. (Azim Yayınları)   

[27]- İbn Abdi'l-berr, A.g.e. Sh. 284, Hds. 947.

   Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, A.g.e. C. 6, Sh. 384-385.

   Abdulfettah el-Kadî, Esbab-ı Nüzûl, çev. Doç. Dr. Salih Akdemir, Ank. 1986, Sh. 296

   İmam Ebu'l-Ferec Cemâleddin Abdurrahman Ali b. Muhammed Cevzî, Zadu'l-Mesir Fi İlmi't-Tefsîr, çev. Doç. Dr. Abdulvehhab Öztürk, İst. 2009, C. 4, Sh. 586.

   Prof. Dr. Vehbe Zuhaylî, Tefsiru'l-Münir, çev. Hamdi Arslan, Vdğ. İst. 2003, C. 11, Sh. 17-18.

[28]- Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale's-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013, C. 1, Sh. 469-470, Hds. 323-324.

   İmam Mâlik, Muvatta', Kitabu'l-Kader, Hds. 3.   

[29]- İmam Ahmed b. Hanbel, A.g.e. C. 1, Sh. 509, Hds. 792.

   Nûreddin el-Heysemî, A.g.e. C. 1, Sh. 471, Hds. 803.

[30]-  Abdurrezzâk es-San'ânî, A.g.e. C. 11, Sh. 358, Hds. 20568.

[31]- Haşr, 59/2. 

Bu yazı toplam 3158 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar