Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Dönüp bir kendimize baksak!

Hep başkalarını eleştiriyoruz da, bizim hiç mi kusurumuz yok.

Çuvaldızı başkasına batırmadan önce, iğneyi kendimize batırsak. “İnni küntü minezzalimiyn” diyeceğimiz kusurlarımız yok mu?

Biliyorsunuz “Biz kendimizi değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek.” “Mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırılarak, kimi zaman eksiltilerek imtihan edileceğiz”. Ve de, “Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olamaz mı”

“İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım” diye sormayacak mı idik! “İçimizdekiler” derken, uzaktaki yakınlar değil, çok yakınımızdakiler de olamaz mı bunlar.

En büyük düşmanımız, en yakınımızdaki, içimizdeki “nefsimiz”di hani. Akrabalarımızın, dostlarımızın da “nefs”leri nereye koyacağız?

Aleme binlerce nizamat verirken, kendi nefsimizdeki hataları görmezsek, Allah başkalarına söyleyip durduğumuz, ama kendi nefsimize uygulamadığımız şeylerle bizi imtihan eder.

Şeytan sizin nefsinizi ya da ehlinizden olanların nefsini de deneyecektir, sizin elinizle, elinizin altındakileri saptırmak için. Siz kapılarınızı Şeytanın ve düşmanlarınızın tehdidine karşı kilitlerken, kapınızı çalan ehlinizden birilerinin nefsinde içeri sızabilir. “Damat Ferit” olur gelir, “Prens Sabahaddin” olur gelir. Siz Vatikan’dan geleceklerin boyunlarında haç taşıyacaklarını düşünüp onlara karşı tedbir alırken, onlar başlarına sarık sarıp, kapınızı çalarlar. Danışmanlarınız öyle kandırırlar ki, celladınızın boynuna kendi ellerinizle madalya taktırırlar.

Hatırlatayım, biz Adem aleyhisselamın soyundanız. Ruh olarak yaratıldığımızda hata yapma kabiliyetimiz yoktu, kendine tercihte bulunma hakkı verilince Şeytan ilk büyük hatasını yaptı. Üstünlük tasladı ve lanetlendi. Haramlar kronolojisindeki ikinci hata. Nefs verilince, mubahtan uzaklaşıp haddi aştık. Fahşa! Yeryüzü sürgünü. Yeryüzünde ilk rekabet, iki kardeş karşı karşıya gelmişti: Habil ile Kabil. Allah tevbe etmelerini ve kurban kesmelerini söyledi. Allah kimin kurbanını kabul ederse o üstün olacaktı. Allah’a daha yakın olacaktı. İkisinden istenen aynı şeydi aslında, ama Kabil kendince başka bir takdimde bulundu. Allah, Habil’in kurbanının kabul etti. Kabil ise öfkeyle kardeşini katletti. Böylece ilk cinayet gerçekleşti. Katl haramlar kronolojisinde 3. sıradadır.

Nuh kavmi zamanına ulaştıklarında insan oğlu içinde kurtuluşa erenlerin sayısı bir gemiyi dolduracak kadar değildi. Hz. Nuh’un oğlu da gemiye binenlerden değildi. 40 gün sonra gemiden inerken Ham ve Sam’ın kavga ettikleri rivayet edilir.

Hz. İbrahim’in yaşadıklarını biliyorsunuz. Hz.İbrahim’in çocukları, kardeşi Haran’ın çocukları ile geçinemedi. Biliyor musunuz, Hz. Lut Hz. İbrahim’in yeğeni idi. Kavminden hemen hemen kimse iman etmedi. Hz. Sare annemizle, Hz. Hacer anamızın arasına kıskançlık girmişti de Hz. Hacer Mekke’ye gitmek zorunda kalmıştı. Hz. İshak’ın iki oğlundan biri ötekinin peşine düşmüştü öldürmek için. Hz. Yakub dayısının yanına sığındı da kurtardı canını. Derken iki hanımından 13 çocuğu oldu da, büyük hanımının çocukları, küçük hanımının çocuklarından Yusuf’a düşman olup onu kuyuya attılar.

İktidar savaşı, servet, makam hırsı, kıskançlık ve ihtiras bazan insanı vahşi hayvanlardan daha tehlikeli yapabiliyor.

Hz. Muhammed (as)’ın hiçbir erkek çocuğu yaşamadı. Hz. Ayşe ile Hz. Ali’nin arası çok da iyi değildi. Hz. Osman’ı öldürmeye gelenlerin başında Hz. Ebubekir’in oğlu vardı. Dört halifeden 3’ü öldürüldü; biliyor musunuz? Kerbela’da ne oldu biliyorsunuz. Hz. Peygamberin cenaze namazı bir defada topluca kılınmadı. Hz. Ebubekir, Resulullahın vefatından sonra zaten çok yaşamadı.

Siyasiler ve yüksek bürokratlar, çocuklarını bana kalırsa 3 halka dışarıda tutsunlar. Kendilerine de, yakınlarına da zarar verirler.. Aile şirketleri de profesyonellerce yönetilmeli. Yoksa büyüyelim derken dağılırlar. Birbirlerine girerler..

Biz hepimiz Hz. Adem’in çocuklarıyız. Peygamberlerin her çocuğu Peygamber değildi. Hz. Nuh öncesi, zaten farklı bir süreç vardı. Hz. İbrahim sonrası babadan oğluna değil, aileden birinde nübüvvet tecelli etti. İbrahim aleyhisselamın büyük oğlu İsmail’di, ama ana akım, 1000 yıl İshak(as)’ın oğullarıdır. Yakup(as)’ın küçük oğlu öne çıktı. Hz. Musa daha farklı ya da Hz. İsa, babasız doğdu. 4 halifenin oluşumu büyük ölçüde seçimledir. İmamet de babadan oğula geçiş vardır. 

Osmanlı tarihini bir “mefahir” olarak değil, farklı bir gözle okuyun bakalım ne göreceksiniz.. Ya da Selçuklu tarihi, Emevi, Abbasi, Endülüs.. Cem Sultan’ı nereye koyacağız.

“Çocuklarımızı nasıl yetiştireceğiz”? “En iyi eğitim ne”. Mesela Hz. Yakub hiç çocuk terbiyesinden anlamıyormuş mu diyeceğiz. “Hz. Yusuf’un eğitimi” neydi? Medrese-i Yusufiye nasıl bir şeydi. Bizim hepimizin Rabbi ve İlahı kimdi? Firavunun sarayında Hz. Musa’yı hayata hazırlayan eğitim hangi eğitimdi. Hz. Lut bu işi neden başaramadı! Hz. Eba Zer iktisad kuramcısıydı da neden “acından öldü”

Biz eğitmenlerin biyonik robotları mıyız! Yanlış “üretim”, imalat hatası mı yani! Bugün İmam Hatiplerde namaz kılan insan oranı ne biliyor musunuz? Marka etiketli ürüne dönen çocuklarla geleceğin dünyasını inşa edemeyiz. Fulbright, Commenwalth gibi batıdan ithal eğitim modelleri ile nereye kadar gidebiliriz. Kaldı ki, geleceğin dünyasında her şey yeniden yapılandırılırken. Sahi İbni Sina Hastahanesinde biz hangi tıbbi metotları uyguluyoruz? 

Seçime gidiyoruz, bu politikacı, bu işadamı, bu STK’lar, bu bürokrat, bu belediyecilerle gidemeyiz. Bu okullarla olmuyor işte. Buraya kadar bir şekilde geldik, ama bundan sonraki yolculuğumuz daha zor, daha çetin..

Tekrar söylemem gerek: Değişmesi gereken biziz biz! Biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Bu iş böyle gitmez. Bir dava uğruna ayağa kalkan insanların sesine kulak verelim. Bu gücü kendi servet ve makam ihtirasları uğruna kullanmak isteyen çevrelerin hilelerine karşı uyanık olalım. Birileri onların arkasına saklanarak bizi kuşatmaya çalışıyor.

Birtakım yanlışlıkları bahane ederek pireye kızıp yorgan yakmayalım. Meydanı bunlara bırakmayalım. Bizleri gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var! Namuslu insanlar namussuzlar kadar cesur, akıllı ve dirayetli değilse biz bu savaşı zor kazanırız.

Elbette “içimizdeki beyinsizler” konusunda dikkatli olacağız.

Aman dikkat: Şeytan bizi Allah’la aldatmasın! Din ve siyaset büyüklerinizi, kanaat önderlerinizi İlah ve Rab edinmeyin. Onlar da ilim ve hikmet sahibi, malları, canları ve sevdikleri ile hak yolda direnenleri kendilerine kılavuz yapsınlar inşallah, cahil, fasık, tamahkar, muhteris, iki yüzlü, gazabı merhametinden, nefreti sevgisinden büyük insanları değil. Hepimiz önce işe nefs terbiyesinden başlasak keşke. Başkalarının gözünde çöp ararken, kendi gözümüzdeki çöpleri temizlesek önce! Başkalarının ayıplarını araştırmadan kendi ayıplarımızdan kurtulsak!

Hatırlayalım: Kim, neyi ihtirasla istiyorsa, o onun imtihanı olur. Allahım bize Hakkı Hak, batılı batıl göster, Hakta toplanmayı nasib et. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil.

Bu yazıyı kimin için, niye mi yazdım.? Kendim, çocuklarım, kardeşlerim, dostlarım için. Bir de üstlerine alınmak istemeseler de, politikacı, işadamı, STK temsilcisi, cemaat liderleri, bürokratlar için, bizden öncekilerin başlarına gelenler, bizim başımıza gelmeden akledenlerden olalım diye!.

Selâm ve dua ile..

yeniakit

Bu yazı toplam 733 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar