Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Dış ve iç gelişmelerin baş döndürücü rüzgârına kapılmadan

Dışarda da, içerde de öylesine sür’atli gelişmeler oluyor ki, takip etmek, yetişmek neredeyse imkânsız.. Bu gelişme veya değişimlerin anaforuna kapılmamak, daha bir zor..

Bu gelişmeler olurken, nicelerimiz hâlâ, Tayyip Erdoğan’ın iki hafta önceki söylem değişikliği etrafında, hattâ cılkını çıkarırcasına suçlayıcı tartışmaların ortasındayız. Tabiatiyle, konu çok önemliydi; ama ona niçin gerek duyulduğu üzerinde de durulmalı elbette...

***

Ama, asıl dikkati çeken husus ise, Erdoğan’ın o değişikliğini fırsat bilmişçesine, hem de en gereksiz yerlerde ve konularda konuşurken, bile, en az 6-7 kez, resmî ideolojinin Birinci Şef’inin adına sığınmaları.. Halkın türbeleri ziyaret etmesini yaklaşık bir asırdır, ‘türbelerden yardım dilenmek ilkelliği olarak niteleyip, her türlü kutsala düşmanlık ilân eden laikler-materyalistler, ‘laik kutsal’ ilan olunan bir mezarı her vesileyle ve tekrar-tekrar ziyaret etmekteki komikliği ve mantık sefaletini göremiyorlar.

Bu kadarına da pess doğrusu..

Tayyip Bey bu fitili biraz kısmazsa, bu çarpıklığın nerede duracağı kestirilemez.

***

Ama, emekli olmuş ve artık, farklı bir inanç dünyasına girip halkıyla bütünleşmeye çalışan bir eski ‘paşa’nın kulağıma fısıldadığı bir konu da dikkatimi çekmedi değil.. 

‘Bir ordu düşününüz ki, subaylarının beyinleri bir asırdır, tek bir isimle efsunlanmış.. Ve yaklaşan bir büyük dünya buhranı veya savaşı sırasında o orduyu ileri süreceksiniz.. O subayların ‘kutsal’ına itibar etmeyi de bir tedbir olarak düşünmez misiniz? En katı materyalist-laikler bile, sıcak- silahlı savaş durumunda halkın, kendilerinin inanmadıkları kutsallarına sığınmıyorlar mı? Unutma ki, Balkan Savaşı’nda aldığımız korkunç yenilgi, siyasî tercihleriyle birbirine düşman olan kumandanların, güç duruma düşen muhalifi komutanın birliğine yardım etmemesi yüzünden de meydana geldi ve koskoca Balkanlar’daki 550 yıllık vatan topraklarımız, 45 günde elden çıktı.

Yarın, bir askerî sıkıntı ile karşılaşılacak olunsa, bir isme ve resme 100 yıldır arz-ıubûdiyet derecesinde bağlılıkla yetiştirilmiş bir ordunun komuta kademesini, cephelere, hangi ideal için süreceksiniz?’

***

Bu konuyu da bir düşünelim, derken, Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta, İstanbul’da Müslüman coğrafyalarının her bir yanından yüksek dereceli temsilcilerinin katıldığı İSEDAK Toplantısı’nda yaptığı müthiş güzel konuşma ilgimizi çekmedi bile.. Halbuki orada konuşan, sıradan bir TC vatandaşı Tayyip değil, 80 milyonluk ve giderek gelişen- büyüyen ve düşmanlarını daha bir tedirgin eden Türkiye’nin -ilk kez, halkın oyuyla seçilmiş-Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dı ve âyet ve hadislerle bezeli konuşmasında, İslam Ümmeti’nin bugün sergilediği perişanlıkların iç acılarını yansıtıyordu. 100 yıllık geçmişimizde bizim inanç dünyamızı bu derece içerden dile getirebilen başka bir örneğimiz de yoktu.

***

Değinmeden geçilmemesi gereken bir diğer konu da, Radko Mladiç.. 25 yıl öncelerde, Bosna’da 250 bine yakın insanı sırf Müslüman oldukları katleden bir cinayetin en önde gelen ve Bosna Kasabı diye anılan bu canavar ruhlu ismi, Lahey’deki ‘Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nde geçen hafta, Srebrenitsa’da genosid/ soykırım suçu işlediği gerekçesiyle ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Yetmezdi ama bu da bir canavarlığın teslim ve tescilidir. 

***

Geçen ay, Somali’de 345 kişi katledilmişti.. Afganistan, Irak, Suriye, Yemen’de her gün yüzlerce insanın patlamalarda can vermesi ise, zâten günlük rutin haberler..

Şimdi de 23 Kasım günü Mısır’da bir camide Cuma namazında olan Müslümanlara yapılan saldırıda ilk belirlemelere göre 235 müslüman alçakça katledildi.

***

22 Kasım günü, Rusya, İran ve Türkiye liderleri arasında yapılan görüşmeler ve inisiyatifi yitirme korkusuyla Amerikan Başkanı Trump’ın hemen Tayyip Erdoğan’a telefon edip, verdiği hiç de inandırıcılığı olmayan sözleri üzerinde ise yarın duralım inşaallah.

stargazete

Bu yazı toplam 752 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar