Nureddin Şirin

Nureddin Şirin

Dinden Geçinenler ve İslamcılığın Kara Kitabı...

İslam dünyasında, bölgemizde ve ülkemizde yaşanan gelişmeleri anlamak, tanımlamak için öncelikle elimizde bazı kriterlerin olması gerekir. İster sosyal, ister siyasal, ister kültürel ve ekonomik her ne hadise olursa olsun, tüm bunları elimizdeki bir miyara vurmamız gerekiyor. Karşılaştığımız müphem problemleri de bu miyar ile çözebilir, sağlıklı ve sahih sonuçlara ulaşabiliriz.

Eğer elimizde "şer"i bir kıstas" ve "mizan" bulunmazsa, başvurduğumuz bir "merceiyet" ve "mübeyyin" bulunmazsa, hevâ ve hevesin karanlık dehlizlerinde, inhiraf ve delaletin çıkmaz sokaklarında yolumuzu kaybeder, hem kendimizi, hem de başkalarını batılın derin bataklığına atmış oluruz.

Öncelikle, Hadid süresinin şu ayetine bir bakalım:

"And olsun, biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı (ölçüyü) indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler. Kendisinde müthiş bir güç ve insanlar için birçok faydalar bulunan demiri yarattık (ki insanlar ondan yararlansınlar). Allah da kendisine ve Resüllerine gayba inanarak yardım edecekleri bilsin. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir." (57-25)

Bu ayet tüm Resullerin ve Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v)"in risaletinin temel esaslarıdır: Kitab, Mizan ve Adalet. Bunu şöyle de tanımlayabiliriz:

Kitab"a dayalı Mizan, Mizan"a dayalı Adalet. Dolayısıyla, "Adalet"in tecellisi de "Mizan" ile mümkündür. Ancak ortada bir "mizan" olmazsa, "adalet" nasıl olacak? Kur"an-ı Kerim ve Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v) bize bir "mizan" göstermedi mi? Adaletli olmak, adaletle hükmetmek, adaletin yanında durmak için "mizan"ımız nedir? Kişisel kanaat ve yorumlarımız mı, politik tercih ve hesaplarımız mı? Hizipsel çıkar ve bağlantılarımız mı?

Bahsimize bir ışık tutması açısından Hz. Seyyidüşşüheda İmam Hüseyin"in Kerbela"ya vardıklarında okudukları bir hutbeden şu bölümü aktararak, "Mizan" konusuna tekrar dönmek istiyorum.

"İşte başımıza gelen olayı görmektesiniz. Gerçekten dünyanın durumları değişmiş, kötülükleri aşikar olmuş, iyilik ve faziletleri ortadan kalkmıştır. İnsanî faziletlerden ancak kabın dibinde kalan su damlacıkları kadar pek az bir şey kalmıştır... Halklar zillet ve utanç dolu bir hayat sürdürmektedirler. Hak üzere amel edilmediğini ve batıldan kaçınılmadığını görmüyor musunuz? Böyle bir durumda mü'min, Allah'a kavuşmayı (şehid olmayı) istemekte haklıdır. Ben böyle bir ortamda ölümü saadet, zalimlerle yaşamayı ise alçaklık biliyorum. İnsanlar dünya kuludur, din ise dillerinde dolaşır, dinin sayesinde geçimleri iyi olduğu müddetçe onu savunurlar, zorluklarla imtihan edildiklerinde ise dindarlar azalır."

Eğer kişiler, gruplar ve kurumlar, İlahi mizanı kendilerine ölçü ittihaz edinmez ve onun gereklerine tam bir ihlas ve teslimiyetle tabi olmazlarsa, "din" onların ağızlarında dolaşan sadece bir geçim vasıtası durumundadır. Bunların yanında din bir ubudiyet değil, bir ticaret metaıdır. Birileri onunla geçinir, birileri onunla dünyevi menzillerine ulaşmaya çalışır. Dinden çok konuşurlar, dini savunur gibi yaparlar. Din üzerinden tartışmalara, polemiklere girerler. Ancak bir zaman gelir ki, din kendilerinden bir fedakarlık beklediğinde, dinin savunulması için bedeller gerektiğinde, cefa ve mihnet yağmurları hışımla yağmaya başladığında, hemencecik kenara çekilir, ortadan kaybolur ve uzaklara kaçıp giderler. İşte o zaman meydanlar boşalır.

Onları tekrar meydanlara döndüğünde de görürüz, ancak bu kez meydanlar, cefa ve mihnetlerin yağdığı meydanlar değil; pastaların bölüşüldüğü meydanlardır ve onları büyük bir iştahla bu pastanın üzerine üşüşürken görürüz. Çünkü kurulan sofra cepleri dolduracak, arzuları karşılayacak, koltukları sunacak, hevaları kamçılayacak bir sofradır"

Bir kitap tanıtımı toplantısı sırasında, "İslamcılık" üzerine, belki bir "İslamcı"nın ağzından çıkmış olmasında dolayı garip karşılanacak ama, kullandığım bir ifade vardı:

"İslamcılarımız dürüstlük adına önce İslamcılığın kara kitabını yazmaları gerekiyor!" Merhum Eşref Edip daha önce tek parti diktatörlüğünün İslam"a ve Müslümanlara karşı işlediği zulümleri anlatma noktasında bir "Kara Kitap" yazmıştı. Şimdi ise yeni bir "Kara Kitap"ın yazılması gerekiyor; bu da "İslamcılığın kara kitabı" olmalı..!"

Çünkü "İslamcılık" tarihte hiç bu kadar yıpranmamış, yıpratılmamıştı. "İslamcılık" hiç bu kadar ilkesiz, ölçüsüz, mizansız olmamıştı. "İslamcılık" hiç bu kadar heva ve heveslere, kapris ve çıkarlara kurban edilmemişti. "İslamcılık" hiç bu kadar, sabitelerinden, temel misyonundan uzaklaştırılmamış, hiç bu kadar yamultulmamıştı"

Çünkü ne yazık ki "İslamcılık" birileri için hep bir manivela idi. "Geçim" derdinde olanların uğradığı bir alan, çıkar hesaplarına açılan ekmek kapısı idi. Çünkü bu "İslamcılık" hakka dayalı "İslam"ın iktidarı" için değil, birilerinin "iktidar"a sıçraması ve "iktidar"lardan pay alması için bir kapı idi. Şimdi de "İslamcılık" birilerinin iktidarda tutunması için bir payandadır sadece. Bu "iktidar" salt devlet yönetimi noktasında değil elbette. Bireysel de olabilir, kurumsal da. Sosyal da olabilir, ekonomik de. Bu aynı zamanda arzuların tutuşturduğu "benliklerin iktidarı"dır...

Bu "iktidar hırsı"nın gözü öylesine gözü karadır ki, sözünü de "din" üzerinden kullanır, kalemini de. "Din" üzerinden meydana çıkar; "din" üzerinden tartışır ve "din" üzerinden savaşır. Çünkü "din" sayesinde geçimlerini sağlar, yani "din"i sağarlar. Sağdıkça palazlanır, palazlandıkça da sıçrarlar"

Hocaları da görürüz, ağabeyleri ve üstatları da. Hatipleri de görürüz, yazarları ve vaizleri de"

Onlar için "İslamcılık" bulunmaz bir nimettir. "İslamcılık" olmazsa "iktidar" ve "saltanat" nasıl olsun ki!? Sofralar nasıl kurulsun ki?!

Devam edecek"

 

velfecr

Bu yazı toplam 2502 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar