Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

‘Devleti olan bir ordu’ çarpıklığından ‘halkın emrinde olan bir ordu’ya

Biz asker milletiz.. Bizim için ordu ve askerlik kutsaldır..’gibi sözler,  devlet oluşturmuş hemen her toplumda söylenir, sadece bizde değil.. Çünkü, kendisinin devlet olarak dünya sahnesine çıkmasına karşı çıkan başka güçlere galebe çalacak bir güce erişmeden, belki dünya dengeleri  ve konjonktürel şartlar gereği devlet olunabilir, ama, bunlar uzun soluklu devletler olarak kalamazlar. Avrupa’nın, Orta ve Latin Amerika’nın, Afrika’nın, ya da Asya’nın ve -Osmanlı’nın enkazı üzerinde- Ortadoğu ve Balkanlar’da  dayatmalarla oluşturulmuş ve sadece uluslararası hukukun şekil şartları açısından devlet statüsünde gözüken nice sosyal üst-yapı kurumları böyledir.

Tarih devirleri içinde ‘devlet’ olarak kalmayı başarmış devletlerin, gerektiğinde ölüm-kalım savaşına girmeyi göze alan güçlü orduları ve savaş kültürlerinin olması gereklidir. Yani, ordular kaçınılmazdır, ama, ordunun asli vazifesi dışına çıkmaması şartıyla..

***

Osmanlı, daha çok kılıç ve asker gücüne dayanarak sürdürdü varlığını asırlarca.. Ve güçlü bir ordusu vardı: Yeniçeri..

Ama, o devlet yapısı, özellikle de son 300 yıl boyunca, dünyadaki teknolojik gelişmelere ayak uyduramayınca, derin iç sosyal sancılarla zayıfladı ve Birinci Dünya Savaşı’yla da dünya hayatına vedâ etti. Gerçi, Yeniçeri askerî kurumu, miladî-1826 tarihinde kaldırılmıştı, ama, dış düşmanlar karşısında zayıfladıkça, yeniçeriliğiniç bünyeye hükmetme eğilimine teslim olan zihniyeti, günümüze kadar da topluma tahakküm etme sevdası şeklinde, ağır bir sosyal hastalık olarak devam etti, bu askerî zihniyet, toplumu içerden yönetmeye kalkıştı, toplum mühendisliğine soyundu; toplumumuzu elindeki silah gücüyle teslim alarak, kendi istediği, kendi zevklerine göre düzenlemeye kalkışan bir anlayışla şekillendirmeye çalıştı.

Paşalar, subaylar kendilerini bir Napolyon veya 19. Yüzyıl Prusya ve Avusturya- Macaristan ordularının generalleri gibi, âdeta bir ‘yarı-tanrı’ gibi görmeye başlamışlardı. Devletin ve milletin emrinde bir savunma gücü değil, tam tersine devleti ve halkı olan ve halka nasıl yaşamaları gerektiğini dayatan,  toplumu bir sürü ve kendilerini de bu sürüyü gütmekle vazifeli bir çoban ve hattâ, toplumu yönetmek için özel kabiliyetlerle yaratılmış üstün insanlar olarak görüyorlardı.

***

Saltanat zayıflarken, hele de son 200 yıldır, bu dayatmacı yeni güç odağı daha bir sivrildi ve son yüzyılımız ise, mâlum..Kemalist-laik- jakobenist-faşist tahakkümcü anlayışın toplumumuza geçirdiği pençelerden hâlâ da kurtulabilmiş değiliz. 1923’den beri yaşadığımız ve adına ‘inkilap’ ya da devrim denen tahakküm hecmelerinin toplumumuza ne büyük belâlar getirdiğini anlamak için, hele de son 60 yıldır her 10-15 yılda bir tekrarlanan askerî müdahalelere bakmak ve o darbelerin toplumumuza neler yaşattığını görmek yeterlidir. Bunu görmek istemeyen bir avuçluk bir putlu ve mutlu azınlığı ise, bütün bu darbeleri ve o darbelerin cinayetlerini alkışlarken gördük. Ki, onlar 100 yıllık bir tahakküm döneminin kalıntıları olarak, sosyal yapımızda yüzde 25’ler civarında bir kemikleşmiş yapı şeklinde varlıklarını hâlâ da sürdürmektedirler. Onları halkımız, 15 Temmuz Darbe Hıyaneti sırasında da, tanklara ve askerlere çiçekler sunarken, alkışlar tutarken gördü.

***

Ama, halkımız, inancının aslî formülü olan ‘Lâilaheilllallah’ın sırrına daha bir tutunmuş olarak, ‘liderini bulmuş bir halk ve halkının itimadını kazanmış bir lider’ denkleminin gücüyle, her türlü zorbalıklara ‘Lâ!/ Hayır!’ diyebileceğini gösterdi ve USA, AB ve sair bütün dış şer güçlerle ve onların içerdeki işbirlikçileri oldukları açıkça ortaya çıkan kemalist- gülenist, militarist, laik  bütün iç şer odaklarının müşterek entrikalarını 1 yıl önce, 15 Temmuz 2016 gecesi, Müslüman milletin ruh tellerini ihtizaza getiren ezân ve salâsesleriyle ve yüzlerce insanını kurban vererek ve ilk kez yenilgiye uğrattı.

Artık, ‘devleti ve halkı olan bir ordu değil, halkının emrinde bir ordu’ya doğru yol alınıyor ve inşaallah, halkın silahını yine halka çeviren hıyanet artık son bulur.

stargazete

Bu yazı toplam 831 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar