"Darbe Önlenemeseydi Rejim Değişecekti"

"Darbe Önlenemeseydi Rejim Değişecekti"

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, 17-25 Aralık operasyonun sene devriyesinde çarpıcı açıklamalarda bulundu.

17-25 Aralık 2013 tarihlerinde meşru hükümeti düşürmek amacıyla sahneye konan yolsuzluk iddialı algı operasyonunun üzerinden tam bir sene geçti. Siyasetin kararlılığı ve toplumun önüne gelen her iki sandıkta da net bir tutum alması sayesinde darbe girişimi akim kaldı. Paralelin deşifre olması ise bu yapıya karşı siyasi-hukuki mücadeleyi başlatmış oldu. Bu bir yıl içinde hukuk çerçevesinde yapılan mücadeleyi Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile konuştuk.

Bozdağ: Paralel yapılanma, hukuku suistimal ederek yargıya güveni çok sarstı.17 Aralık başarılı olsaydı Gülen Türkiye’ye Humeyni gibi gelecekti. AK Parti milletin emanetine sahip çıktığı için Türkiye büyük bir tehlikeden kurtuldu.

17-25 Aralık’ın sene-i devriyesindeyiz, paralel yapıyla mücadelenin neresindeyiz?

17-25 Aralık Türkiye’nin devlet yapısının, demokrasisinin, hukuk devleti anlayışının büyük bir tehlikeden kurtulduğu gündür. Çünkü eğer 17 Aralık başarılı olsaydı ya da bir farkındalık, bilinçlenme olmadan gerçekleşmiş olsaydı Türkiye bugün çok farklı bir yerde olabilirdi. Bir defa bunu tespit etmekte fayda var. Türkiye Cumhuriyeti, demokratik bir hukuk devletidir. Devletin tekliği esastır. Devletin organlarının da tekliği esastır. Yasama, yürütme ve yargıda paralel yapılanmalara izin verilirse, bu paralel yapılar, bir süre sonra bununla yetinmez devlet olmak ister. 17 Aralık ve 25 Aralık’ta hükümetimizin ortaya koyduğu tavır hem hükümetimize, hem devletimize yönelmiş bu tehlike ve tehdidi bertaraf etme iradesidir; demokrasimize, milli iradeye, hukuk devletine, yasamaya, yürütmeye ve yargıya millet adına sahip çıkma kararlılığıdır.

Önlemeseydik rejim değişikliği olurdu

- Eğer önü alınamamış olsaydı ne olurdu?

Çok net söylüyorum; Eğer 17-25 Aralık planlandığı gibi başarılı olsaydı; hükümet düşebilir, tıpkı Humeyni’nin Paris’ten İran’a döndüğü gibi Gülen de Pensilvanya’dan Türkiye’ye dönebilirdi. Rejim değişikliği dahil Türkiye, kimsenin öngöremediği değişimlere, hadiselere sahne olabilirdi. O yüzden 17 Aralık Türkiye için hayırlı olmuştur. Devletin, hükümetin, sivil toplumun, herkesin ve her kesimin büyük bir tehlikenin tehdidin farkına vardığı, önünü aldığı bir tarih oldu.

- Devlet içinde paralelden önce de başka vesayetçi yapılar oldu. Onlarla hareket eden siyasi kesimlerin onlar tasfiye edilip paralel AK Parti’ye saldırmaya başlayınca bu defa Gülen etrafında toplanmasına ne diyorsunuz?

Yabancı güçler, içerdeki vesayet odakları ile bunların işbirlikçileri, her zaman yönetecekleri kukla hükümetler isterler; milletten aldığı iradeyi, Ankara’da kendine teslim edip, millet ile değil de kendileriyle uyumlu hareket eden hükümetleri severler. Aksine hareket eden hükümetleri, iktidardan uzaklaştıracak her çabaya destek olurlar. Geçmişimiz bunun örnekleriyle doludur. Ak Parti, her türlü iç ve dış müdahaleye, her türlü vesayete ve her türlü kirli manşete rağmen iktidara geldi. Gücünü vesayet sahiplerinden, iç ve dış karanlık odaklardan almadı, milletten aldı. Hiç kimseye ve hiçbir güce milli iradeyi peşkeş çekmedi. Milli iradeyi tanımayanlarla sonuna kadar mücadele etti. Onun için, bizi iktidardan indirmek için güç birliğine gidiyorlar. Bunu görüyoruz, biliyoruz. Bunlar, başarılı olamazlar.

Algı operasyonu yapanlar bir avuç

817-25 Aralık darbe girişimi AK Parti hükümetinin iradesi ve onun arkasında duran geniş bir toplum kesiminin oyuyla geri çevrildi. Lakin algı operasyonu devam ediyor?

Bu algı operasyonunu yapan kesim, bir avuç insan. Türkiye halkına bakarsanız algı operasyonu yapanların bir avuç olduğunu görürsünüz. 30 Mart seçimlerinde operasyon yürütenler CHP’nin güçlü olduğu yerlerde CHP’ye MHP’nin güçlü olduğu yerlerde MHP’ye HDP’nin güçlü olduğu yerlerde HDP’ye çalıştı, destek verdi. Sonuç ortada. AK Parti yüzde 45 buçuk oy aldı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortak adayda birleştiler sonuç: ilk turda yüzde 52. Milletimiz her türlü hokus pokusa, manipilasyona ve kirli ittifaka hayır dedi. Algı operasyonu yapanlar, sadece kendilerini aldatıyorlar. Bu, kişileri suça sürükler, radikalleştirir, marjinalleştirir. Bunu fark bile edemezler.

Algıya bel bağlayanlar radikalleşir

- Radikalleşmenin alametleri neler?

Bir grup düşünün. İyi insan yetiştirmek, din eğitimi, hoşgörü, diyalog, şiddetten siyasetten uzak durma, iyilik ve hayır da yarışma vb. iyi ve ahlaki şeylerden bahsederek halktan destek alıyor ama pek çok kişiye hakaret, küfür, tehdit, şantaj, kumpas, iftira ettiği, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Bakanlar ve pek çok kişi ve kurumu ya hukuku kullanarak ya da hukuksuz biçimde dinlediği, kişilerin özel hayatına ait pek çok görüntü ve sesi kaydedip depoladığı, hükümeti düşürmek için yargıyı kullandığı, Türkiye’nin aleyhine dışarıda kulis yaptığı iddialarına muhatap oluyor; bunlar soruşturmalara, davalara konu oluyorsa; bir radikalleşme marjinalleşme olmuyor, suçtan ve suç işlemekten kaçıyorlar ya da kaçınıyorlar denilebilir mi? Fethullah Gülen ve grubunun dünü ile bugününü bilenler, bu olumsuz değişimi görüyor. 17-25 Aralık, halkımızın Fethullah Gülen ve grubuyla ilgili gerçek bir yüzleşmeye de vesile olmuştur. Bu yüzleşmede, ülkemiz ve insanımız için hayır vardır.

Haklarında ihbar ve şikayetler arttı

 - Yaşadığı baskı, suiistimal ve şantajdan dolayı yargıya başvuranların sayısı arttı mı?

17-25 Aralık’ta hükümetin dik duruşu, bunlardan korkan endişe eden insanları daha cesur davranmaya itti. Şu anda gerek Bakanlığımıza ve gerek HSYK’ya pek çok ihbar ve şikâyetler geliyor. Cumhuriyet Savcılıklarına pek çok ihbar ve şikâyetin yapıldığı haberleri de medyada yer alıyor. Ne kadarı doğru eğri tabi incelemeler sonrasında ortaya çıkacak. İhbar ve şikâyetlerde artış olduğu çok net olarak gözüküyor.

Mağdur olan HSYK’ya başvurabilir

- HSYK seçimleri döneminde sıklıkla ifade edilen rakama göre yargıdaki cemaat mensubu hâkim savcı sayısı üç bine yakın. Toplamın dörtte biri gibi. Kendisine verilen yetkiyi cemaat lehine suiistimal ettiği tespit edilmiş olan az sayıdaki hâkim savcı dışındakiler şu an mahkemelerde dava bakıyor. Hal böyleyken paralel yapıyla mücadele nasıl bir yöntemle, takvimle ve hedefle işleyecek?    

12 Ekimde yapılan HSYK seçiminde, YARSAV, Yargıda Birlik, haklarında paralel yapıya yakınlık iddiasında bulunan bağımsızlar listeleri ve bir de gerçekten bağımsızlardan oluşan isimler yarıştı.  Adli yargıda Yargıda Birlik listesi, idari yargı da karma liste çıktı. Yargıda paralel bir yapılanmaya izin vermeyiz. Paralel bir yargının oluşumu, hukuku ve demokrasiyi ve milli iradeyi yok eder. Vatandaşlarımız bu konuda mağdur olduğunu düşünüyorsa temyiz, bireysel başvuru, AİHM’e müracaat ve itiraz yollarını kullanabileceği gibi, kanunu açıkça çiğneyen ve bilerek kanuna aykırı hareket eden hakim ve savcılarla ilgili HSYK’ya da şikayette bulunabilir. Yargıdaki paralel yapılanma iddialarının araştırılma, karara bağlanmasının da anayasa ve yasaya uygun biçimde yapılacağından kimsenin kuşkusu olmamalıdır.

Bu davalar rövanş değil, olamaz

Paralelle mücadele 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarına karşılık olarak yapılıyormuş gibi bir yorum var. Bunu aşmak ve karşılaşılan riskin genişliği gereğince mücadele çerçevesini de genişletmeyi düşünür müsünüz?

Hukuk devletinde, intikam veya rövanşist duygularla bir soruşturma açılamaz, bir yargılama yapılamaz. Böyle de bir dava yoktur. Bunun aksini söylemek, bir iddiadan öte iftiradır. Bildiğim kadarıyla 14 Aralık soruşturması dâhil devam eden soruşturmalar, 17 ve 25 Aralıkla ilgili değil. Suç isnatları tamamen farklı. Ama sanki, 17 ve 25 Aralık’ı neden yaptınız diye soruşturma ve kovuşturma yapılıyormuş gibi takdim yapılıyor. Bu bir algı operasyonudur. Algı operasyonu yapanlar ne yaptığını biliyor; onlara bir şey demenin anlamı yok. Ama bunun dışında kalanların algıyı yönetenlere baktıkları kadar dosyaya, suç isnatlarına, delillerine de vakıf olarak konuşup yazmalarında fayda var. Devam eden soruşturmalar ve yargılamalar, hükümetin değil yargının işidir. Bunlar idari tasarruflar değil adli işlemler ve kararlardır. Hükümet, yargının verdiği kararın gereğini yapmakla mükelleftir.

İntikam değilse de hakkın adaletin yerini bulması gibi bir istek de mi yok?

Adalet talebi, herkes için geçerlidir. Hakkın sahibine verilmesi, hakkın yerini bulması adaletin gereğidir. Biz elbette maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını, hakkın yerini bulmasını ve adaletin tecellisini arzu ederiz.

Erdoğan mücadele etti şapkasını alıp gitmedi

- Gülen’in 40 yıllık geçmişi var ama asıl serpildiği dönem 12 yıllık AK Parti dönemi. Hükümetiniz özeleştiri yapacak mı?

Biz özeleştiriyi sürekli yapıyoruz. 17 ve 25 Aralık, paralel devlet yapılanmasının tehlikesini ve doğurduğu tehdidi gözler önüne sermiştir. 17 ve 25 Aralık, bizim gerçekle amasız, fakatsız, lakinsiz ve ancaksız yüzleşmemizi sağladı. Keşke bizim yaptığımız özeleştiriyi herkes yapsa, yapabilse. Milli iradeyi yok etmek isteyenlere karşı en büyük mücadeleyi Tayip Erdoğan liderliğindeki bu kadro verdi. Güç zehirlenmesi yaşayanların fark etmediği bir şey var. Sayın Erdoğan ne Menderes’e ne Özal’a ne Erbakan’a benzer. Tayip Erdoğan bu güne kadar kendisine yapılmış hiçbir meydan okumaya eyvallah dememiş, boyun eğmemiş, arkasını dönüp şapkasını alıp gitmemiştir. Milli irade hırsızlarına karşı en büyük mücadeleyi vermiştir.

9. Daire’nin Hanefi Avcı kararı beni hiç şaşırtmadı

- Yargıtay 9. Dairesi Hanefi Avcı kararını onadı. Avcı da “Adalet beni yanıltmadı” gibi manidar bir açıklama yaptı. Aynı gün medyada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Paralel yapıyla mücadeleyi kazandık” sözleri de vardı. Bu resim size ne diyor?

Avcı hakkındaki kararın zamanlaması manidardır. Yargıtay Kanunu değişmiş, yeni üyeler seçilmiş, pazartesi Yargıtay Başkanlık Divanı seçimi var, daireler arası iş bölümü ve daire üyeleri değişebilir; böyle bir yapılanmanın arefesinde karar verilmiş olması bence de manidar. Elbette daire karar verebilir. Halen görevli. Ama doğru olan, kamuoyunun yakından takip ettiği bu davanın temyiz kararının, yeni yapılanma sürecinin sonuna bırakmasıydı. Ama Daire öyle yapmadı. Kendisi hakkındaki görüşleri pekiştirdi, daireyi ve üyeleri yıprattı, Avcı’yı gibi ben de karara şaşırmadım.

Hakaret düşünce açıklaması değildir, bilakis acizliktir

- Konya’da 16 yaşında bir çocuk Cumhurbaşkanı’na hakaretten tutuklandı, salıverildi ama yerli yabancı medya bunu otoriterlik alameti olarak  yorumladı. Dava için izniniz gerekiyordu, verdiniz. Eleştiriler şiddetlenerek artacak gibi?

Konya’daki olay, bir adli olaydır. Benim Adalet Bakanı olarak yargıya tutuklama veya tutuklamama yönünde bir talimat verme yetkim yok. Ancak ben kişi olarak zorunlu ve istisnai haller hariç yargılamaların tutuksuz yapılamasını savundum hep. Konya’daki çocuk üzerinden Cumhurbaşkanımıza karşı bir saldırı yapıldı, yapılıyor. Basın çocuğun hakaretten tutuklandığını yazıyor. Ama ne dediğini yazmıyor. Sanki bir eleştiri yapmış ta tutuklanmış gibi. Halbuki hakaret, düşünce açıklaması değildir. Aksine hakaret; düşüncesizliğin, fikri acziyetin yazılı veya sözlü dışavurumudur.

 

STAR