Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

"Cezayir kanı"yla siyaseti asıl kim yapıyor?

Fransa Devlet Başkanı Nikola Sarkozy"nin 1915- Ermeni Hadiseleri konusunun soykırım / jenosid olduğu iddiasıyla, ve bu iddiayı inkar edecek olanlara hapis ve para cezası verilmesini öngören bir kanun tasarısını Fransa Meclisi"nden geçirtmek için çalıştığı bu günlerde, konu, Cezayir ile Türkiye başbakanları arasında da bir söz düellosuna dönüştü..

Çünkü, Tayyîb Erdoğan, Sarkozy"yi eleştirirken, "Sen önce Cezayir"in hesabını ver.. Eğer bilmiyorsan, orada askerlik yapan baban Paul Sarkozy"den öğren orada olup bitenleri.." Erdoğan ayrıca, Sarkozy"ye, Fransa"nın önce, 1994"da Afrika ülkelerinden Rwanda"da 800 bin insanın katledildiği büyük cinayetteki rolünü de hatırlaması gerektiğini hatırlatmıştı..

Sarkozy ise, "Biz kimseye ders vermediğimiz gibi, kimsenin bize ders vermesini de kabul edemeyiz.." diyordu..

Bu sözler Sarkozy ile Erdoğan arasında dile getirilirken, Cezayir Başbakanı da devreye girdi ve Cezayir"deki Nasyonal (Ulusal) Parti"den olan başbakan Ahmed Uyahya, "Türkiye, bizim kanımızı ticaret konusu yapmamalı.. Zâten Osmanlı da bizi üç günde satmıştı.." dedi..

*

Şimdi, bu konuda Cezayir Başbakanı"nın tavrını nasıl değerlendirmeli?

Gerçi, 1830"lardan 1962"lere kadar Fransız emperyalizminin pençesinde kalan Cezayir"in, Türkiye"ye kırgın olması için sebebler yok değil..

Çünkü, 1530"larda, Barbaros Hayreddin"in Osmanlı"nın hâkimiyetine girmesinden sonra, 1830"lara kadar 300 yıl birlikte yaşadığımız Cezayir"in Fransız emperyalizmine düşmesinde Osmanlı"nın zaafiyeti etkili olmamıştır diyemeyiz..

Düşünelim ki, o dönem, Osmanlı"nın Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa"nın isyan edip, oğlu İbrahim Paşa komutasındaki bir orduyla, Osmanlı ordusunu Nizib"de yenilgiye uğrattıktan sonra, İstanbul üzerine yürüyüşe geçtiği ve ancak Kütahya"da durdurulabildiği bir dönemdir..

Ve Sultan II. Mahmûd, çaresizlik içinde, Rusya"dan bile yardım istemek zorunda kalmıştır.. öyle bir dönemde.. Fransa da, 300 sene öncelerden beri etkisinin tamamen kırıldığı Cezayir"de bir takım entrikalar peşindedir..

Ve Cezayir Dayısı Huseyn Paşa, (Cezayir"deki Osmanlı Valisi"ne Dayı denilirdi..), o sırada Cezayir"e gelen Fransız sefirini/ elçisini -diplomatik teamüllere aykırı olarak- kırbaçlatır..

Bunu fırsat bilen Fransa, Cezayir"e ordu çıkarır ve işgal eder..

Osmanlı ise, o sırada kendi "Vali"siyle boğuşmaktadır.. Cezayir"in gidişine sadece seyirci kalır..

Şimdi, Cezayir Başbakanı"nın "bizi üç günde satmışlardı.." dediği hadise budur ve her ne kadar bir satma sözkonusu değilse de, bir zaaf durumunon olduğu açıktır..

Şimdi, Sarkozy"nin ermenilere sahibi çıkmaya çalışırken, elbette ki, bir takım yeni şeytanî- emperyalist emeller takib ettiği ortada.. Tayyîb Erdoğan da bu durumda Sarkozy"ye karşı çıkarken, elinde haklı ve doğru argümanlar varsa, onları kullanmak isteyecektir, tabiatiyle..

Cezayir"de müslümanların, miladî- 19. yüzyılın son yarısında Emîr Abdulqadir"in liderliğinde verdikleri çetin silahlı mücadelelere rağmen, Fransa oradan çıkarılamamıştı, ama, 1954 yılında başlayıp 1961 sonuna kadar devam eden ve Fransa"nın 1,5 milyon müslümanı öldürmesine rağmen söndüremediği istiklal ateşi, Fransa"yı Cezayir"den çekilmeye mecbur etmişti..

Tayyîb Erdoğan, 1915- Ermeni Hadiseleri"ni kaşımaya çalışan Sarkozy"ye, Cezayir"deki o soykırımı ve de Rwanda"yı hatırlatıyor, "Sen önce bunların hesabını ver.. Eğer Cezayir"de neler olduğunu bilmiyorsan, orada askerlik yapmış olan baban Paul Sarkozy"ye sor, onun sana anlatacakları vardır.." diyor, haklı olarak..

Halbuki, 4 sene öncelerde, Fransa"nın Cezayir"de işlediği o korkunç cinayetler yine gündeme geldiğinde, Sarkozy, "Babaların suçundan dolayı, çocukları sorumlu tutulamaz.." demişti; hukukun genel prensiplerinden olan "cezaların şahsîliği" prensibine sığınarak..

*

Şimdi başbakanı Uyahya, Sarkozy"den de daha keskin bir dille, Türkiye Başbakanı"na karşılık verdiğine göre, ideolojinin, kafa yapısının ve kalbinin anavatanı olan Fransa tarafından ödüllendirilmeyi bekleyecektir, tabiatiyle..

Onun İslamcı hareketlerden tedirgin olan bir laik kişi olduğu ve 1992"deki İslamî uyanışı ezen laik generallerin desteğiyle başbakanlığa geldiği biliniyor.. Bu bakımdan Tayyîb Erdoğan"ın şahsiyetinin dünya siyasetine yansıyan hâkim çizgisine tepki beslemesi kaçınılmazdır..

Bu, birinci etken..

İkinci etken de, içerde İslamcı olarak nitelenen güç ve kitlelere karşı, Sarkozy"nin desteğine, himayesine daha fazla lâyık olmak çırpınışı..

Bir üçüncü faktör de şu olabilir:

1954-62 arasındaki Cezayir istiklal/ bağımsızlık savaşı günlerinde, Türkiye"nin Fransa yanında yer almasını hatırlatarak, kendi halkını Türkiye"ye karşı tahrik etmek taktiği..

Evet, o destek, bir acı fasıldır..

Çünkü, Adnan Menderes Hükûmeti, Fransa"nın Cezayir"de yürüttüğü ve yüzbinlerce-milyonlarca müslümanın hayatına mal olan kanlı imha savaşları konusunda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu"nda yapılan her oylamada Fransa"nın yanında yer aldı.. Daha da ilginç olan ise, 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi sonrasında, ihtilalin lideri General Cemal Gürsel, halkın duygularını okşamak için, Menderes Hükûmeti"nin Cezayirli kardeşlerimizin yanında değil, Fransa"nın yanında yer aldığını eleştirmesi ve amma, aradan iki ay geçtikten sonra BM. Genel Kurulu"nda yapılan yeni bir Cezayir oylamasında, Türkiye"nin yine Fransa"nın yanında yer alması idi..

(Ama, Turgut Özal, 1990"larda Cezayir"e yaptığı bir resmî gezide, Cezayir halkına karşı geçmişte sergilenen o büyük hiyanet için resmen özür dilemişti..)

*

1962"de Cezayir şeklen, siyasî istiklaline kavuşsa da, sosyo-kültürel açıdan, yönetim, yine fransız emperyalizminin beslemelerinin eline düşmüştü.. Ve 30 yıla yaklaşan bir sosyalist- laik diktatörlük dönemi boyunca, Cezayir"de İslamî emellerle verilen o şanlı "müslüman halk qıyâmı"ndan, istiklal savaşından bir şey kalmadığı sanılırken; 1990"larda Cezayir müslümanları yeniden İslamî taleblerle meydanlara döküldüklerinde, laik generaller onbinlerce müslümanın öldürülmesiyle neticelenen ve etkileri hâlâ da süren laik diktatörlüğü daha bir pekiştirdiler, emperyalist dünyanın tam desteğiyle..

*

Şimdi... Sarkozy, Tayyîb Erdoğan"la arasındaki diplomatik ağız dalaşına, Cezayir Başbakanı"nın, kraldan daha çok kralcı görünümünde katılmasından elbette memnun olmuştur..

Bereket ki, Cezayir müslümanlarının taleb ve eğilimlerini sosyal hayatta güçlü şekilde dile getiren ve halkın desteğine giderek daha fazla mazhar olan (En Nahda/ en-Nihze/ Nıhzet/ Hareket) lideri Fâtih Rebiî, Uyahya"nın "Tayyîb Erdoğan"a karşı çıkacağına, asıl, Sarkozy"den, Fransa"nın Cezayir"de işlediği cinayetlerin hesabını vermesi gerektiğini hatırlatmasını" istedi.. Rebiî, "Türkiye'ye karşı bu açıklamada bulunanların neden Fransa'ya karşı bir şey söyleme cür"etleri yok.. Türkiye'nin ortaya koyduğu tavrın benzerini Cezayir hükümeti ortaya koymalıydı.. Kardeş ülke Türkiye Cezayir halkının yanında yer almıştır. Bizim uzun yıllardır süren bir ortak tarihimiz ve din kardeşliğimiz var. Yüzyıllarca beraber yaşadık. Biz tarihimizi çok iyi biliyoruz. Fransızların yazdıkları uydurma tarihe ihtiyacımız yok. Osmanlılar olmasaydı, Cezayir de İspanyollar tarafından işgal edilir ve Katolikleştirilirdi. Cezayir;in Fransız sömürgesi altına girmesine Osmanlılar yol açmadı, Osmanlı"nın emperyalistler tarafından dört bir yandan kuşatılması sonrası ülkemiz sömürgeleştirildi." diyordu..

*

Evet, Ermeni Mes"elesi"nin bile taa Cezayir"lerde nasıl şekillendiğinin ilginç bir yansıması..

Fransa"nın ve Sarkozy"nin Cezayir"de gönül birliği yaptığı kimseler var, hâlâ..

Ama, müslümanların da birbirine karşı müslüman kardeşliğiyle yaklaşabilecek bir güçlerinin ve hassasiyetlerinin olduğu da Fatih Rebiî tarafından sergilenmiş bulunuyor..

İşte, cihanşumîl İslam kardeşliği dediğimiz kavram, bu.. Dünyanın neresinde bir müslüman varsa, o mekanlardan uzaktaki başka müslümanların dikkat ve hassasiyetlerinin orada da olması gerektiği şuûrunu geliştirmekle mükellefiz..

Dileyelim ki, bu kardeşlerimiz daha da güçlensinler ve Cezayir"in yarınlarında daha etkili olsunlar..

 

haksöz

Bu yazı toplam 1564 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar