Bülent Yıldırım da İnanamıyor

Bülent Yıldırım da İnanamıyor

İHH Başkanı Bülent Yıldırım, İsrail-Türkiye yakınlaşmasından Cemaat’e, MİT TIR’larından 19-25 Aralık’a kadar birçok konuda önemli açıklamalarda bulundu.

Yeni Yüzyıl Gazetesi'nden Esra Elönü'nün sorularını yanıtlayan İhh Başkanı Bülent Yıldırım İsrail'in Türkiye ile ilişkileri ve birçok önemli konuda açıklamalarda bulundu.

İşte o röportaj:

Mavi Marmara'da olmak isteyen bir CHP'li oldu mu?

- Bir CHP'li oldu fakat o zaman Deniz Baykal olayı gündeme geldiği için gemiye binemedi.

Ne alakası var?

- Partinin üst kadrosuydu, CHP'li Gürsel Tekin.

İHH'nın kamyonları yardım malzemesi dışında bir şey taşıdı mı?

- Hiçbir zaman taşımadı. Ama bunu hep söylediler çünkü İHH sadece bir yardım kuruluşu değil insan hakları örgütü gibi de çalışıyor.

Neden MİT TIR'ları üzerinden İHH'ya karalama yapılmaya çalışıldı? MİT'le bir alakanız var mı?

- Özellikle İsrail'in Mavi Marmara hadisesinden sonra İHH'ya yaptığı oyunların bir parçasıydı bu. Burada kullanılan taraflar vardı. Biz Suriye'ye Türkiye'nin her yerinden yardım TIR'ları götürüyorduk. O günde üç ilde yanlış hatırlamıyorsam Bursa, Adana ve Ankara'dan TIR'larımız çıkıyordu. Ve MİT TIR'ı yakalandı diye haber çıkar çıkmaz Emre Uslu kendi hesabından İHH'nın Adana ve Ankara'daki TIR'larını göstererek MİT TIR'ı diye paylaştı. Today's Zaman'da bunu hemen servis etti. Ve böylece önce Radikal'de çıktı Emre paylaştı. Çok kısa sürelerde oldu bu ve böyle bir iftira kampanyası yaptılar. Kesinlikle MİT'le hiçbir irtibatımız olmadı.

Niyeyse Kabataş olayını sana sorasım geldi Bülent Abi?

- Ben böyle bir olayın gerçekleşmiş olabileceğini düşünüyorum ama mağdur olan kişi o anın vahametiyle biri on görmüş olabilir. Orada olup bitenleri yalnızca bu olaydan ibaret görmek yanlıştır. n Şehit Yasin Börü ve arkadaşlarının ölümünde kimler suçlu? - Eskiden Güneydoğu'ya rüşvetçi, arsız memurlar sürgün edilirdi. Şimdi de paralel örgüt kapsamında yeri değiştirilenler gönderildi; sanki güneydoğu ikinci sınıf bir bölgeymiş gibi. Bu olayda devlet de bu anlamda suçludur. Orada iki gün boyunca her şey serbest bırakıldı ve bu katliamların olması istendi. Halbuki en iyi bürokratın, en iyi kaymakamın, en iyi öğretmenin, en iyi polisini problemli bölgelere göndereceksin ki oradaki insanlar kazanılsın.

'ÇELİK SÜRÇÜLİSAN ETTİ'

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'in “İsrail devleti ve halkı bizim dostumuzdur” ifadesi gerçekten Tayyip Erdoğan'ın desteklediği bir ifade mi?

- Yani bu mümkün değil. ‘One minute' söylemiş bir kişidir Tayyip Erdoğan. Onun dışında terör devleti denilmiştir, bebek katili denilmiştir, öldürmeyi iyi bilirsiniz denilmiştir… Onun için İsrail Devleti zaten dostumuz olamaz. Çünkü bugün Mescid-i Aksa'yı kıymaya çalışan sadece İsrail hükümeti değil, İsrail Devleti'nin politikasıdır veya yerleşimciler politikası. İşte masum Filistin halkının evlerini yıkıp oraya Yahudilerin yerleşmesini sağlayan kararlar İsrail Devleti'nin kararlarıdır. İsrail halkı bizim dostumuzdur da biraz sıkıntılı bir cümle. Çünkü İsrail halkı genel itibariyle askerdir, asker olmayan yoktur, ölene kadar da askerdirler. Bunlar içerisinde vicdani retçiler vardır. Onlar bizimle aynı düşüncelere sahip olabilirler çünkü İsrail'in içinde de ciddi derece de muhalefet var. Siyonizm politikalarına karşı. Ama İsrail halkının çoğunluğu ne yazık ki Filistin karşıtlığında birleşmiş durumdadır. İsrail içerisinde siyonist politikalara karşı olan veya vicdanı retçi olan azınlık, ne kadar varsa bunlar bizim arkadaşlarımızdır. Ama İsrail halkının geneline dostumuz derseniz Filistinli çocukları öldürmek için atılan füzelere isimlerini yazan herkesin yanında olmuş olursunuz ki, bu doğru bir şey değil.

Peki AK Parti niye böyle bir açıklama yaptı? Şaşırdınız mı?

- Şaşırmadım. Ömer Bey'i eskiden beri tanıyorum onun düşüncelerini biliyorum.

Onun düşüncesi mi partinin mi?

- Kendinin düşüncesini de biliyorum, partinin düşüncesini de. Bence sürçülisan yapmıştır o anda. Ağzından kaçmıştır sonra da toparlayamamıştır.

Bir taraftan böyle bir açıklama yapılıyor, bir taraftan Mavi Marmara şehidi Furkan Doğan'ın babası Mehmet Doğan Başbakanlık danışmanlığına getiriliyor. Bu affettirmek için yapılmış bir şey mi?

- Furkan'ın babası Mavi Marmara'nın bakış açısını çok iyi biliyor oradan geri adım atmaz. Çünkü Furkan'ın emanetini taşıyor. Danışmanlığa getirilse de dışarıda kalsa da sonuçta Furkan'ın babası Mavi Marmara politikasındaki konularda Mavi Marmara katılımcılarının yanında her alır.

Bu dostluk mesajından nasıl dönülebilir ki?

- İlk günden itibaren Türkiye'nin durduğu bir yer var, bu da bizimde durduğumuz yer. Türkiye'de bu konuda bir bütünlük oldu. İlk defa halk ezici bir çoğunlukla fikir birliğine ulaşmıştı. Anketlerde yüzde 94,7 Mavi Marmara haklı olarak kabul edildi. Bu da İsrail ve siyonist politikalarına karşı Türkiye halkının durduğu noktayı gösteriyordu. Ama Ortadoğu'daki bu gelişmeler bahane ediliyor. Türkiye de bir sıkışmışlıktan yakınıyor. Ve doğal olarak İsrail ile yapılacak bir anlaşmanın bu kuşatılmışlığı yaracağı düşünülüyor. Fakat biz böyle düşünmüyoruz. Bize göre İsrail ile yapılan hiçbir antlaşma Türkiye'nin lehine olmayacaktır. Çünkü İsrail kendi politikasını yürütecektir her zaman. Bizim aldığımız bilgiler saldırı yapılabileceği şeklinde. İsrail başkasının ne düşündüğüne önem vermez, kendi planının nasıl yürüdüğüne önem verir. İsrail'le yapılan hiçbir antlaşma İsrail tarafından kalıcı olarak devam ettirilemez. Bu sebepten biz bu durduğumuz noktadan geri adım atılmaması gerektiğine inanıyoruz. Özür, tazminat ve abluka. Fakat İsrail bunun karşılığında bize muhtaç olmasına rağmen, bize ihtiyacı olmasına rağmen kendisi şart koşmaya başladı bu sefer. Dedi ki; mahkemelerden vazgeçeceksiniz. Bu davalar yüzünden İsrailli yöneticilere abluka uygulanıyor. İsrailli yöneticilerin çoğu Avrupa'ya, Amerika'ya Türkiye'ye gidip gelemiyor artık.

Paralel ile İsrail arasındaki bu samimiyet, İHH'ya karşı birleştiklerini mi gösterdi? Daha doğrusu İsrail Paralel istihbarattan aleyhinize güç mü aldı?

- Biz Mavi Marmara'yı yola çıkarmadan önce herkesle istişare ettik. Bunlardan biri de cemaatti. Cemaat mensuplarıyla da istişare ettik. Hatta üç tane gemimizden birini cemaate üye olan bir arkadaşın firmasından satın aldık. O da kendi ağabeylerine sorarak bize bu gemiyi sattı. Ve biz yola çıkarken herkesin haberi vardı ve bütün dünya bizim arkamızdaydı.

O gemiyi cemaat mensubu birinden aldınız burada bir strateji mi var?

- Hayır. O gemiyi satıyorlardı.

Şunu çelişkili buldum; Ömer Çelik'in İsrail'le ilgili söylemlerinden hemen sonra sen bir açıklama yaptınız. Biz bunu kesinlikle kabul etmiyoruz dediniz değil mi? Peki, Fethullah Gülen'in Mavi Marmara gemisiyle alakalı İsrail'den izin almalıydılar sözüne aynı dik duruşu sergileyebildiniz mi sizce?

- Ben öyle bir söylemde bulunmadım.

En azından İHH dik durdu...

- O zaman da dik durduk ama bunu kavga boyutuna getirmek istemedik. İsrail şu anda bizim herhangi bir kavga ortamına sürüklenip toplumdaki tabanımızı zayıflatmak istiyor. Ama biz İsrail'den daha akıllıyız. 17-25 Aralık'ta ilk net mesajı veren yine bizdik. Biz, bu işin arkasında İsrail var; One Minute ve Mavi Marmara'dan sonra bunu yaptılar dedikten daha sonra siyasiler bunu dillendirdiler. Selam ve Tevhid dosyalarına baktığınızda daha çok bizim üzerimizden kurgulanmış; Mavi Marmara yola çıkmadan 1 ay önce biz takibe alınmışız ve ben İsrailli sorgucular tarafından Selam ve Tevhid dosyalarının içeriğini öğrenmiş oldum.

O sorguda ne soruldu?

- O sorguda Erdoğan, Ahmedi Necat ve Nasrallah arasındaki ilişki soruldu. Selam örgütünü biliyor musun diye soruldu. Ben de dedim ki selam bizde barıştır böyle bir örgütten haberim yok. Onun dışında İHH, El-Kaide'ye, Hamas'a ve Hizbullah'a lojistik destek veriyor mu diye soruldu. Bunlar hep bu dosyaların içinde olan maddelerdir. Demek ki Selam ve Tevhid dosyaları İsrail'le birlikte hazırlanmış.

Can Dündar ve Erdem Gül, MİT TIR'larıyla ilgili bilgileri paralel örgütten mi aldı?

- Başka bir yerden alamaz; yargı ve emniyetin içerisindeki paralel örgüt mensuplarından aldılar.

Bunun adı sizce ne peki?

- Vatan hainliğidir. Şu anda Türkiye'deki milli olan her şeye karşı bir operasyon var.

Gençken Erbakan Hoca'yı anlatan hafızı taşladım

En sevdiğin Kemal Sunal filmi?

- Neydi o ya şey… Adını unuttum. Bir fabrikada şoför… Kara Bela, evet Kara Bela.

En radikal kararın?

- Üniversiteye girmek.

Pardon, ondan önce ne yapıyordun ki?

- Üniversiteyi hiç düşünmüyordum hayatımda.

U dönüşün var mı?

- Var. 1986'da namaza başlamam.

Yani sen aslında sonradan İslamcısın?

- Evet. Yani dine inanırdım ama bunu bir yaşam tarzı olarak hiç düşünmezdim. Mesela rahmetli Erbakan Hoca'yı bize anlatan hafızı köyde taşlamıştım. Dini siyasete alet eden bir adamı anlatıyorsun diye.

Öncesini alayım…

- Öncesi köyümüzde sol fraksiyonlar vardı. Biz kendimizi halkın kurtuluşu olarak görürdük. İşte Deniz Gezmiş'in resmini sol elle çizmeye, sol elle bıçak atmaya çalışırdık. Fakat bu çok yerleşmiş bir inanç ve yaşam şekli değildi. Yaşımız küçüktü köyümüzdeki ağabeylerden etkileniyorduk.

Peki bu dönüşe sebep olan dönüm noktası ne?

- Aslında temelde rahmetli büyükannemin bana anlattığı hikayelerdir. Yani mesela helal ve haram konusunda rahmetli ninem çok iyi bilinç verdi, dürüstlük konusunda. Fakat asıl Kayseri Yahyalı'da rahmetli Hacı Hasan Efendi vardı, bir Nakşi şeyhi onun etkisi oldu. Ve yine üniversiteye geldiğimde başörtülü bir kıza bir profesörün sınıftan çıkarırken söylediği birkaç cümle.

Ne söylemişti?

- “Bak yanındaki arkadaş gibi giyinsene o gül gibi sen ise böyle gerici bir tavır sergiliyorsun, gerici bir elbise giyiyorsun” demişti kızcağıza. O benim dünyamı değiştirdi. Ve yine İskender Paşa Camii'nde rahmetli Erbakan hoca ile karşılaşmam. Hocayı hiç sevmezdim, itirazlarım vardı. İşte kadayıfın altı, kadayıfın üstü... Hep böyle karikatürize eder bir bakış açım vardı. Sonra hocayla birkaç saniye göz göze geldim. Doğrusu şunu demek isterdim: Ben orda hocayla oturdum tartıştım birkaç saat, hoca beni ikna etti. Ama Hoca'yla birkaç saniye bakışmam, beni ikna etti. Çok hızlı oldu.

Solculardan en yakın dostun?

- Yani köydeki ağabeylerimiz var, onları siz tanımazsınız.

Öyle mi? Hâlâ solcular mı?

- Bir kısmı tamamen normal hayata girdi. İslamcı olan pek olmadı. O camia içerisinde bir ben İslamcı oldum.

Sana dediler mi “Git bir bak, güzelse bizi de çağır”? (gülüşmeler)

- Hayır, öyle demediler. Çok sevdiğim bir ağabeyim vardı, ben namaza başlayınca köye gittiğimde birazda utandım. Artık o, köyde onların yetiştirdiği o insan değildim. Böyle köyün caddesinde yürüyoruz sonra döndü bana “Kara oğlan” dedi “Sen bana diyemiyorsun ama namaza başladığını duydum.” Biz ona ‘kuzu' derdik. “Evet kuzu ağabey” dedim. “Boşver be oğlum sen de yeşil komünist olursun” dedi.

Babana aldığın en son hediye?

- Ben babama hiçbir hediye almadım ama onu çok sevdim. Ona en güzel hediyem de herhalde yaptığım her hayırlı işte aynı sevabın ona gitmesi için Allah'a dua etmek. 1998'de vefat etti.

Bülent Yıldırım karanlık biri mi?

- Yani savaş bölgelerinde çalışıyorsun, hiçbir gücün karşısında eğilmeme kararlılığın var… Ölümden korkmuyorum çünkü bir kere öleceğim, o da Allah için olsun kararlığım var. O nedenle sıradan birçok insan için normal görülmeyen bir hayat tarzım var. Düşmanlarımız ve tanımayanlar karanlık ifadesini kullanabiliyor. Ama benim hayatımın her alanı çok şeffaf, sakladığım gizlediğim hiçbir şey yok.