Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Bu zehirli dilin meyvası, ‘Ya devlet başa, ya kuzgun leşe..’ olur..

Hrant Dink’in hele de bir sözü vardı ki, belki de birilerince öldürülmesine karar verilmesinin yolunu açmıştı.. O söz, Dink’in bir yazısında, ‘Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur’ şeklinde geçiyordu. İnsan ilk planda ne denildiğini anlamakta zorlanıyordu. Çünkü, ifadenin kekremsi bir burukluğu vardı. Ama, konu kamuoyuna öyle bir takdim edilmişti ki, sanki Dink, ‘türk’ün zehirli kanı’ndan sözetmiş gibi gösteriliyordu. Gerçekte ise, o, ermenilere, damarlarınızda türk düşmanlığını esas alan bir zehirli kan var, demek istiyordu Dink… (Bu satırların sahibi o tartışmalar sırasında da görüşünü bu şekilde açıklamıştı..)
Denilebilir ki, Dink veya bir başkası, zihnin kavramasına ilk anda dolambaçlı gibi gelen bir söz yerine daha sarih, daha net ifadeler kullanamaz mıydı?
Bu gibi sözler söylenebilir, ama bu gibi bir uslûb, ya kasden veya zuhûlen söylenmiş olarak da değerlendirilebilir. Ama, herhalde, her durumda, o sözün sahibini hayattan bertaraf etmek gibi cânica tepkiler gelmemeliydi.
Dink’in aleyhinde, ‘türklüğe hakaret’ iddiasıyla hakkında dâva açıldı, mahkûmiyet kararı çıktı, konu Yargıtay’a gitti, vs derken.. Birilerinin kanı da tepesine fırladı ve halkımız ve ülkemize ağır bir leke teşkil eden o aptalca cinayet, henüz rüşd yaşına bile gelmemiş birisine işletttirildi.
*
Bu konuyu niye ve nereden mi hatırladım?
Meclis’de yapılan son olağanüstü toplantı sırasında kullanılan bir söz de böyle bir yanlış anlatışılmaya uğradı.
HDP Urfa m.vekili (Diyarbekir eski Belediye Başkanı) Osman Baydemir’in bir cümlesi kamuoyuna öyle bir sunuldu ki, sanki o, ’Gerilla’ya kurban olun!..’ diye, PKK’yı övmüştü..
Hayır!.
Onun dediği aynen şöyleydi: ’Kardeşliğime ister inanın, ister inanmayın, ama, sizi ve beni yaratan Rabbim şahid olsun ki, benim ve bütün vekillerimizin vekillikleri bir askerin, polisin, gerilla ve sivilin yaşama hakkına kurban olsun“ diyordu.
Allah aşkına bu söz, ’Gerillaya kurban olun!’ mu demektir? O, ’Hepimizin vekillikleri, dokunulmazlıkları, ölen her bir asker için, polis için, gerilla veya sivil için fedâ olsun.’ diyor.
*
Haa… Burada, ’Baydemir, niçin ’gerilla’yı da zikretmiştir?’ denilebilir.. Zikretmese olmaz mıydı? ’Her bir vatandaşımızın hayatına bizim makam veya sıfatlarımız kurban olsun..’ diyebilirdi.. Ne de olsa, gerilla dediği PKK silahlı unsurlarının büyük çoğunluğu, T.C. vatandaşı.. Maksad hâsıl olurdu..
Bir ara, ’Benim temizlik işçisi olarak işe aldığım kişi tarafından, örgüt adına sorguya çekildim..’ diyecek kadar çarpıcı idfadeler de kullanan birisi Baydemir, zaman zaman da, en kışkırtıcı yöntemleri tercihden geri kalmadı.. i..
Nitekim, Baydemir’in Belediye Başkanı olduğu dönemde, tv. ekranlarından, Ankara’daki en üst yöneticilere hitaben, ’Hasss……r oradan!..’ gibi çirkin lafları birkaç kez tekrarladığı ve sonra da kendisini mâzur göstermek üzere, çevresinde mele’ / hoca denilen bir takım kimselerin iddialarınca, kendisine Kur’an’dan dayanak göstermeye kalkıştığı hatırlanırsa, böyle iltibasa, bir kaç mânâya gelecek sözler söylemeye müsaid bir özelliği veya kasdî tercihinin varolduğundan da sözedilebilir.
Ama.. Bu kez, haksızlık yapılmasın, o, ’Gerillaya kurban olun..’ dememiştir.. Adam ve partisi, zâten PKK’ya senin-benim gibi bakmıyor.. Ve onları da bilhassa zikrediyor..
Ama, medyada onun söylemediği bir sözünü ve toplumun büyük kesiminde farklı duygular oluşturacak şekilde çarpıtarak takdim de, onun yanlış anlaşılmaya müsaid veya iyi niyetli sayılamıyacak sözünden daha hafif olmayan zehirli bir niyete âlet olmaktan başka bir şey değildir.

Ne var ki, Başdemir sadece bunları söylemiyor, ’tek başına iktidar olmak uğruna bu ölümler oluyor..’ gibi iddiaları da dile getiriyor. Bu sözlerine katılmak nasıl mümkün olabilir? Çünkü, ülke zâten 13 yıldır, seçimleri kazanarak tek başına iktidara gelenler elindedir ve çözüm sürecini bu iktidar dönemi başlatmıştı.. Ama, HDP/ PKK, ’Hele de, son iki yıldır takib ettiği siyasette, ülkede tek başına iktidar olmaması’ gibi bir hedefin gözetlendiğinden sözetmek daha bir kolay olsa gerek.. Taa ki, ülkede sağlıklı kararlar alınamasın, kararsızlık ve umutsuzluk daha bir gelişsin, koalisyonların tabiatında varolan iç zaaflar ülkeyi daha bir iç kararsızlıklara sürüklesin ve bundan da PKK parsa toplasın..
Hele de, 90 yıldır reddedilen bir tabiî hali, kürd kavmine mensub olmaklığı asla kabul etmeyen bir kemalist-laik-türkçü rejimde bir ilk olarak Tayyîb Erdoğan’ın bu gangren olmaya müsaid derin yaraya, üstelik sadece siyaset gereği değil, inancının gereği ve ölçüleri içinde insanca yaklaşmasına rağmen, onun kürd halkına bir ’kürd düşmanı’ gibi sunulmasının mantığı var mıdır Allah aşkına.. Mesud Barzanî bile, ’AK Parti’den önce kürd ve Kürdistan kelimeleri bile yasaktı, PKK durumu kavrıyamadı..’ demek noktasına gelmişse, varınız, onların idraklerinin seviyesini düşününüz, gayri. Evet, onlar bu aymazlığı onlar yaptılar. Çünkü, bu yaranın kanamasını, kendi ideolojilerinin ve örgütlerinin gücünü sürdürmeleri için gerekli gördüler. Ve şimdi bütün bir halkı bir şey bilmez, anlamaz, bir aptal yığını yerine koyarcasına, ’Çözüm Süreci’ni Tayyib Erdoğan’ın engellediği’ni ileri sürüyorlar. ’PKK silah bırakacaktı., ama Erdoğan önledi.’ gibi sözler karşısında insan söyleyecek münasib kelimeyi de bulamayor..Ve şimdi de ne demekse, Tayyîb Erdoğan’a hitaben, ’Sana savaş imkanı vermiyeceğiz..’ diyorlar. Yoksa bununla, ’Sizi bizimle savaşamıyacak bir duruma gteireceğiz..’ mi demek istiyorlar, dolambaçlı ifadelerdele.. Çünkü, haftalardır giderek daha bir tırmandırılan cinayetleri gururla temaşa ediyorlar gibi bir hava veriyorlar. Bir taraftan da sırtlarını dayadıklarını açıkça dile getirdikleri örgütlerinin halk içindeki dağılmış elemanları ya da uyuyan hücreleri aracılığıyla haftalardır cinayet işliyorlar ve o cinayetler konusunda, safdil insanları kandıracak şekil de, İstanbul’larda- Ankara’larda güya üzgünmüşcesine, ’Halk bizi savaşı durdurun, diye seçmişti..’ gibi laflar ediyorlar, ama, öte taraflarda, kandan beslendiklerini itiraf mânâsına gelen sözler ediyorlar.. Halbuki, onlar Meclis’de bu günkü kadar güçlü olmadıkları zamanlarda bile, silahlı mücadeleleri 2,5 yıl öncelerde durdurabilmiş, silahları susturmak hünerini gösterebilmiş bir Tayyîb Erdoğan vardı. Buna rağmen, bugün onu ’savaş kışkırtıcısı’ ve ’kürd düşmanı’ diye sunmaktalar, kendi tabanlarına.. Kendi tabanlarını da bir ’sürü’ yerine koyuyorlar; sanki o kitleler hiçbir şeyi görmüyorlar, bilmiyorlar, düşünemiyorlarmış gibi..
Asıl tehlikeli olan, S. Demirtaş’ın, ülkenin doğusunda farklı, batısında daha bir farklı ve riyakârca sözler etmesi.. Doğuda, (belli bir etnik kesimi kasdedederek) halkın silahlanması gereğinden ve öz savunma birimlerinden söz eden ve partisinin öteki sözcüleri ve PKK’nın dağ kadrosu liderlerinin‚ ’halkın evleri altında tüneller kazmaları’ gibi yöntem tavsiyelerinde bulunması, başkalarına da başka savunma yöntemleri vereceğini bile düşünemiyorlar.. Bütün bir halkı bu gibi yanlışlara sürüklemeye çalışmaları, üzerinde dikkatle durulması gereken bir durum değil mi?
Ya, Hakkârî m.vekili Abdullah Zeydan isimli kişinin, ’PKK, Türkiye’yi gülbahçesine getirmek için bir fırsat ve nimettir, eğer öyle olmasa, sizi tükrüğüyle boğar..’ gibi laflar edip, hitab ettiği yüzlerce insanın da onu alkışlamalarına ne demeli? Ve sonra da, başını ağrıtacak bazı gelişmeler olacağını hissedince.. ’Ben barış için söylemiştim, eğer bu sözlerimden dolayı Türkiye halklarından rencide olanlar varsa, onlardan özür diliyorum ..’ diye, ekranlardan günah çıkarmaya çalışması..
Herkesin, ağzından çıkan sözü daha bir tartarak söylemesi ve her sözü de yanlış anlamamak için olanca dikkatin gösterilmesi gereken bir hassas zaman dilimindeyiz. Hele Davudoğlu’nun ekranlardan, ’Bir vatandaşımızın canına kasdeden olursa, dünyayı başlarına yakarız..’ gibi lafları, boş bir hamâset olmanın ötesinde bir mânâ taşımıyan, hiç bir gerçeği yansıtmayan ve mâkul gerekçesi de olmayan bir söylem tarzı.. Davudoğlu’nun‚ ’Yapamıyacağınız şeyleri hiçin söylersiniz?’ meâlindeki ihtardan haberinin olmadığı söylenemez.. Böyleyken, üstelik de bu gibi savaş nutukları 30 yıl boyunca çoook söylendi, en üst perdeden.. Ne işe yaradığı da ortada..
Bereket ki, Meclis’deki son toplantıda, B. Arınç’ın konuşması, daha dikkatli ve de ’Baydemir değil de, burada keşke partisinin eşbaşkanları konuşsaydı..’ hatırlatması yapması yerindeydi..
ÇünküArınç, ’Baydemir değil de, her iki eş başkanın da konuşma yapması gerekiyordu. Eğer kadın milletvekili ve eşbaşkan burda konuşsaydı, muhtemelen biz sırtımızı PKK, PYD‘ye yasladık diyecekti. Erkek eşbaşkan konuşmuş olsaydı, o da mutlaka silahlanın, kendi öz savunmanızı kurun ve bu hükümetten hesabınızı görün diyecekti..’ diyerek, o eşbakanların, neler dediğini net şekilde ortaya koyuyordu.

Evet, Figen Yüksekdağ, ekranlardan, ’Evet, sırtımızı PYD’ye, YPG’ye , PKK’ye dayıyoruz.. Bunu açıkça söylüyoruz.. Var mı bir diyeceğiniz. Haydi siz de kime dayandığınızı söyleyiniz..’ diye, -’şecaat arzedeyim derken, sirkatini, çaldıklarını söyleyenler’ misali-, kimlerle işbirliği halinde olduklarını ortaya koyuyordu..
*
Bu arada bir ilginç laf da Başbakan Yard. Yalçın Akdoğan’dan..
’Eğer Öcalan bunları yakalasa, sopayla kovalardı..’ buyurmuş.. Bunu söyleyen kişi, sokakta, kahvehanede konuşan birisi değil.. Başbakan Yard. ünvanını taşıyor.. Allah aşkına, nedir bu sopa sevdası.. ’Atatürk olsaydı, sizi sopayla kovalardı..’ gibi sözler pek matah bir şeymiş gibi devamlı tekrarlanıp durduğu ortada.. Böyleyken, şimdi de, Öcalan’ın PKK’lıları veya HDP’lileri sopayla kovalayacağına dair kehanette bulunanların bu yakıştırmalarının gerçek olup olmadığını anlamak için illâ da Öcalan’ı serbest mi bırakmak gerekiyor.
Gelinen bu noktada, büyük sessiz çoğunluk, daha fazla karamsarlığa sürüklenmeden, ve adalete aykırı bir duruma da düşülmeden, bu gidişin önü alınmazsa, devlet’in zaafa uğratılması halinde, kuzgunların leşe üşüşecekleri unutulmamalıdır. Umulur ki, herkes aklını başınıa alır, haram yollara tevessül edilmez ve müslüman halkımıza daha fazla yeni acılar yaşatılmaz.
*
İsterseniz deneyin bakalım. Bu gibi beyanlarda tehlikeli bir mantık çarpıklığına yol açıldığı nasıl unutulabilir? açabileceği de unutulmamalıdır. Kaldı ki, sanıldığı gibi, Öcalan’ın bu kesimlerle bir zıdlaşması yok.. O ve dağdakiler, sürekli, ortak taktik ve stratejiler geliştirmek peşindeler ve Öcalan saltanatını sürdürüyor..
Öcalan7ın çizgisinren onlar milim ayrılyamazlyar..Hadi canım sen de…

dirilişpostası

Bu yazı toplam 1672 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar