Bölgesel entegrasyonun mânâ ve ehemmiyeti

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mardin'de yaptığı konuşmada, yine Türkiye-Suriye-Irak entegrasyonundan bahsetti" Suriye, Ürdün ve Libya'dan sonra Lübnan'la da vizeler kalktı" Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bölge ülkelerinin "farklı bir geleceği" oluşturmaya başladıklarını söyledi" Bölgesel entegrasyon / bütünleşme yolunda tam yol ileri!

"İyi ama neden? Suriye, Lübnan gibi ülkelerle yakınlaşmak Türkiye'ye ne kazandıracak?" diye ciddi ciddi soranlar var. Bunun hayati bir mesele olduğunu bir türlü idrak edemeyenler"

Meselenin özünü bir kere daha anlatmaya çalışalım:

Tabiatı gereği yekpare olması gereken Ortadoğu'nun suni sınırlarla parçalanması, bütün bölge halklarına felaket getirdi. Ülkeleri birleştirmesi gerekirken ayıran nehirler, dağlar, ovalar ve şehirler savaş sebebi oldu. PKK terörü dediğimiz şey, bir yönüyle, Dicle-Fırat havzasının bölünmez bütünlüğü ilkesinin ihlalinden kaynaklanan bir Suriye-Türkiye savaşıydı. Türkiye ile Irak arasındaki mevcut/potansiyel sorunlar da suni sınırlardan kaynaklanıyor. Sadece Dicle-Fırat havzası değil bütün Ortadoğu, tam da birleşme noktalarına çizilen bu suni sınırların getirdiği coğrafi anarşiden mustarip.

Mevcut sınırları Avrupa Birliği örneğinde görüldüğü gibi barışçı yollarla ve üstelik mevcudiyetlerini koruyarak aşmak mümkün olduğu halde, Batılı güçlerin -"ulus devlet" taassubunu ve mikro milliyetçiliği kışkırtarak- Ortadoğulu Müslüman halklar arasına ördüğü psikolojik duvarlar, bu sınırlardan kaynaklanan sorunların ancak şiddet yoluyla çözülebileceği anlayışını hakim kıldı.

Sınırlar çizilirken büyük nimetlerden mahrum bırakılmalarını veya ulusal güvenlikleri bakımından stratejik önemi haiz yerlerin kendi sınırları dışında tutulmasını içlerine sindiremeyip komşularına karşı saldırganlaşan topluluklar ve devletler, bölgeye dayatılan anarşinin gereğinden başka bir şey yapmıyorlar. Komşularından emin olamayan toplulukların ve devletlerin emperyalist güçlerle ittifakı da haritanın getirdiği bir zaruret.

Bu fitne düzeninin ortadan kalkması ve Müslüman Ortadoğu ülkelerinin birbirine karşı kullanarak heba ede geldiği kuvvetlerini müşterek savunma ve kalkınma yolunda tevhit edebilmeleri için güven bunalımının mutlaka aşılması gerekir İhanetlerin altını çizerek bir yere varmamız mümkün değil. İhaneti adeta zorunlu kılan fitne düzeninin nasıl yıkılabileceği üzerinde kafa yormamız lazım. Osmanlı sonrası Ortadoğu'nun dizaynından kaynaklanan yapısal sorunların ancak yapısal reformlarla çözülebileceği gerçeğini göz ardı etmeden"

Ortadoğu'daki mevcut 'düzen', Türkiye ve Irak, Türkiye ve Irak Kürtleri, Türkiye ve İran, Türkiye ve Suriye, Suriye ve Lübnan, Suriye ve Irak, Irak ve İran, Irak ve Kuveyt, İran ve Bahreyn, İran ve ve körfez ülkeleri, Suudi Arabistan ve Yemen, Mısır ve Sudan arasındaki mevcut/potansiyel ihtilafların ortadan kaldırılmasına el vermiyor. Ankara ve Kürtler, Bağdat ve Kürtler, Tahran ve Kürtler arasındaki sorunlara da bu düzen dahilinde kalıcı bir çözüm bulunamaz. Zaten bu düzen, bölge halkları ve devletleri arasında kalıcı sorunlar olsun ve bunlar birbiriyle uğraşmaktan sömürü çarkını durdurmaya fırsat bulamasın diye kuruldu.

Düzen değişikliği kaçınılmaz bir zaruret. Ortadoğu'da herkesin ortak çıkarları gözetilmeden hiç kimsenin çıkarları korunamaz. Hiç kimse, komşularıyla paylaşmadığı zenginliklerin bereketini göremez. Hiçbir kimse, komşularının güvenlik ihtiyacını karşılamadan güvende olamaz. Susuz kalana su, petrol sıkıntısı çekene petrol, özgürlük için yanıp tutuşana özgürlük ve güvenlik ihtiyacı duyana güvenlik vermezseniz, ihtiyaç sahibinden öyle bir tehdit sadır olur ki, varınızı yoğunuzu o tehdidi bertaraf etmek için harcamak zorunda kalırsınız. Nitekim Müslüman Ortadoğu halkları, bölgeye giydirilmiş bir deli gömleği olan suni sınırlar ve bilhassa psikolojik duvarlar yüzünden bütün zenginliklerini birbirine karşı kullanarak heba ede geldiler.

Yazının başında sözünü ettiğimiz süreç işte bu gidişe dur deme sürecidir. Sınırların kalkmıyor, ama aşılıyor. Ve sınırlar aşıldıkça, psikolojik duvarlar yıkıldıkça, bölge ülkeleri birbirine itimat telkin ediyor, birbirini özgürleştiriyor.

Misal: Komşularından emin olmayan bir Türkiye, İsrail'i eleştirirken bu kadar özgür davranabilir miydi?

Bu yazı toplam 2437 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar