Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Bir mektup var

Hani şu Taraf’ın, KCK operasyonunda paralel yapının deşifre ettiği AFP muhabiri M.Ö.’den mektup var. M.Ö. sözkonusu mektubunda şunları söylüyor: “Ajanlık ve gazetecilik üzerine kaleme almış olduğunuz yazıda aslında çok önemli bir konuya değindiniz. Ne yazık ki ülkemizde sayısı yüzlerle ifade edebileceğimiz yabancı casusların faaliyetleri bilinmekte ancak sadece izleyici olarak kalınabilmektedir. 

Örneğin bana Fransız gizli servisinin Türkiye sorumlusu ve diğer çalışanı (o dönem AFP İstanbul muhabiri olarak görünen Nicolas Cheviron) tarafından Türkiye aleyhine casusluk faaliyetlerinde bulunmam teklif edildiğinde, biz o dönem bu durumu kamuoyuna açılacak şekilde deşifre etmiş olmamız gerekirdi. Bugün de benzer olaylar yaşanıyor olabilir. Bu örnekten ders almamız gerekiyor ki, aynı yanlışlar tekrarlanmasın. Bu kişileri takip edebilelim. 

Ancak asıl problem olan casus vatandaşlarımızın azımsanamayacak kadar çok olması. Yurtdışından gazeteci, araştırmacı, yazar veya sosyolog kimliği ile gelip çeşitli araştırmalar yapan casuslar bizzat kendi vatandaşlarımız tarafından ağırlanmakta. Hükümet ve mevcut sistemden rahatsız olan bir çok kişi ‘Dünyaya seslerini duyuracakları’ inancıyla aslında gizli servislere hizmet etmekteler. Bizzat kendim sayısız defa bu tür faaliyetlere tanık olmuştum.

Bunun önünü almak şu an için oldukça güç. Bu ajanların faaliyetleri basın çalışma sisteminde yapılacak birtakım düzenlemeler ile ancak mevcut olabilir. Örneğin İngiltere’de uygulanan basın kanunlarının sadece birkaç maddesini uygulandığımız takdirde ‘Özgür basına sansür’ iddiasıyla hem yurtiçinde hem de yurtdışında kopacak yaygarayı tahmin etmek hiç zor değil. 

Son dönemde dikkat ederseniz Avrupa’da gündeme gelen ‘Türkiye’de basın özgürlüğü yok’ algısının temelinde casusluk faaliyetlerinin engelleneceğini iyi bilen gizli servisler vardır. Özellikle yerli gazeteciler, yabancı basında çalışmanın ayrıcalığını yaşamak isterken, edindikleri bu uluslararası bağlantıların özünde ne için hizmet ettiğini bilmedikleri gibi birçoğu bilse de umursamamakta. 

Bizzat kendim bu tür faaliyetlerde bulunduğum için işin bu yönünü rahatlıkla açıklayabiliyorum. Tabii bu tüm yabancı gazeteciler için geçerli değildir. Şu an için açıkça söyleyebiliriz ki, Çözüm sürecini Oslo görüşmeleri sızdırılması ve 7 Şubat’la sabote eden FETÖ örgütü ve medyası casusluk faaliyetlerinin en başında hareket etmekte, hatta faaliyetlerini sadece yurtiçinde değil ulaşabildikleri her yerde yapmaktadırlar. Casusluğun en tehlikelisi sadece dosya alıp vermekle değil, düşman tarafın taleplerini yerine getirmekle olur. 

Oslo’dan bir yıl önce 7 Şubat’a giden yolda bizzat bu FETÖ örgütü polis, savcı, hakim ve medyası ile hareket etmiş (özellikle CIA’nın talebiydi ve peşimize düşmüşlerdi) büyük emekler harcanarak tahmini olarak bu günlerde sonuca ulaşması beklenen Çözüm sürecini sabote etmişlerdir. Bu yapı tarafından deşifre edilen MİT görevlileri de sahadan çekilmek zorunda kalmış, PKK strateji değiştirmiştir. Hatırlarsanız Oslo görüşmelerinde PKK temsilcilerine şehirlerdeki yığınaklarının bilindiği ve takip edildiği açıkça söyleniyordu. Bu bilgi içerideki elemanlar sayesinde elde ediliyordu. Ancak bu elemanların FETÖ militanı polis, savcı, hakim ve medyası ile deşifre edilmesiyle faaliyetler büyük oranda sekteye uğradı. Son olarak bugün dönüp baktığımızda yine Taraf gazetesi manşetinde GES komutanlığını gündeme getirerek, ‘Askeri İstihbaratı Çökertmişler’ sürmanşetiyle çıktı. Peki bu istihbaratı kimler nasıl çöketti?

GES komutanlığı MİT’e devredildiği günlerde özellikle FETÖ medyası ve gazetecilerinin sosyal medya paylaşımlarına baktığımızda, hatta daha da vahimi 2008 Şubat’ında GES Komutanı Tuğgeneral Münir Erten’e ait olduğu öne sürülen ve 2 gün sonra Kuzey Irak’a başlatılacak sınır ötesi harekât ile ilgili bir telefon konuşmasının kaydı, internette yayınlandı. GES Komtanlarının telefonlarını kimin dinlediğine ve GES personelinin kumpas davalarında nasıl harcandığına baktığımızda karşımıza sadece FETÖ çıkıyor.

Bu vahim tablonun sonucu olarak yapılacak mücadele ne yazık ki doğru yapılamıyor. Yolunu seçim sonucuna göre çizmek isteyen bürokrat zihniyeti maalesef bu tür tehlikeli faaliyetlere karşı mücadele etmemekte hatta karşı tarafa göz kırparak hareket etmekte. Bu zihniyet nedeni ile Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan ve birkaç bakan sanki ‘tek başlarına çözüm sürecini başlattı, bitirdi, ülkeyi bugünkü haline getirdi’ gibi bir algı oluştu. 

Bu tür faaliyetlerle mücadeleler, tanıdığın işsiz güçsüz çocuğunu işe alarak yapılmaz. MİT her ne yaparsa yapsın iş bürokraside tıkanınca sadece elde yazılı bir kağıdın ötesine geçemez. Öncelikle basın kanunlarının tekrar gözden geçirilmesi gerekir. Şu an ülkemizdeki basın kanunları 3. dünya ülkesi düzeyindedir. Ülke güvenliğinin gözardı edildiği basın kanunu modern ve güçlü devletlerde asla bulunmaz. ABD yapımı olan ‘Gizli Gerçek’ filmini herkesin izlemesini de tavsiye ederim.”

Evet M.Ö.’nün yazdıkları bunlar. Karar sizin. Selâm ve dua ile.

yeniakit

Bu yazı toplam 1065 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar