Bıktım, usandım, gına getirdim

Bahçeli, MHP Kongresi'ndeki konuşmasının "Demokratik Açılım"la alakalı kısmında açılımın "a"sına dahi geçit vermemeye kararlı olduklarını vurguladı. Konuşmanın sonlarına doğru sabırlarının taşmak üzere olduğunu söyleyip "Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır" dedi. Ardından, kardeşlik ve birliği kendilerinin ihya edeceğini ileri sürdü ve konuşmasının final cümlesinde bunun formülünü açıkladı: "Ne mutlu Türküm diyene"!

Silbaştan yapacaksan işte böyle yapacaksın. Tam yapacaksın. 1920'lere-30'lara döneceksin. Oradan 1960'lara-80'lere geçeceksin. İsmet Paşa'ların yaptığı gibi "Türklüğe hevesli olan Kürtler"den gayrısının canına okuyacaksın, Dersim'i yerle bir edeceksin. Cemal Gürsel'lerin yaptığı gibi Kürtlere "Size Kürt diyenin yüzüne tükürün" diye sesleneceksin, "kendilerini Kürt zannedenler"e aslında "Dağ Türkleri" olduklarını telkin edecek "misyonerler" yetiştirmeye kalkacaksın. Kenan Evren'lerin yaptığı gibi Kürtçe'yi sokaklarda bile yasaklayacaksın, Türkçe bilmeyen ve dili Türkçe'ye dönmeyen bir çobana İstiklal Marşı'nın 10 kıtasını işkence marifetiyle ezberletmeyi bir halt sanacaksın. Sonra da "Atatürk 'Ne mutlu Türk olana' dememiş 'Ne mutlu Türküm diyene' demiş, yani ırk esasına değil vatandaşlık esasına dayanmış" edebiyatıyla kardeşlik ve birliğin ihya olmasını bekleyeceksin. Çok beklersin. Sen beklerken "kendilerini Kürt zannedenler" silahlanıp dağa çıkar; Eruh'a, Şemdinli'ye, Dağlıca'ya baskın yapar. Kan gövdeyi götürür, anaların gözyaşları sel olur, senin oyların artar. Bir gün dağdakiler silah bırakıp ovaya inecek olsalar bile, onlar için çalınan davul- zurnayı da kan-kin-intikam retoriğine alet edip biraz daha arttırırsın oylarını. Döner de döner kanlı çarkın senin.

Ey şu davul-zurna meselesini büyüttükçe büyütüp "Açılıma Hayır" mitinglerine koşan vatandaş! Bahçeli'nin çocuğu yok, senin var mı? Küçük bir oğlun, delikanlılık çağında bir oğlun var mı? Bu savaş davul-zurna meselesi yüzünden böyle devam etse ve yaşı geldiğinde askere uğurladığın oğlun bir çatışmada can verip tabut içinde geri dönse "Keşke o PKK'lılar için çalınan davul-zurnayı sineye çekseydik, sürecin devam etmesine izin verseydik, bu savaşın o sayede biteceği var idiyse bitmesine imkân tanısaydık da benim yavrum yanmasaydı" demeyecek misin?

Ve ey şu son anketlere göre AK Parti'nin oyları düşüşe geçti diye hükümeti dağdan inişlere dur demeye sevk eden profesyonel particiler! 'Örgüt liderinin çağrısına uyup geleceklerse hiç gelmesinler, silah patlatmaya devam etsinler' deyip duran aklı evveller! Bir gün siyaset sahnesinden silinip gittiğinizde elinizi vicdanınıza koyup –vicdanınız varsa tabii- "Dağdan inişler milletin menfaatineydi, PKK'lıların geliş ve karşılanış şekillerine tepkinin abartılması doğru değildi, bunu biliyorduk, bunu görüyorduk, ama anket sonuçları basiret ve ferasetimizin önüne geçmişti, ölümlerin devam etmesi pahasına oy derdine düştük" diye -kendi kendinize olsun- itirafta bulunmayacak mısınız? Mesele oy ise, anketlerin gösterdiği yüzde 30'ların nesini beğenmiyorsunuz? O sekiz PKK'lının dağdan inişinin üzerinden geçen şu birkaç hafta içinde yüzlerce ve belki de binlerce PKK'lı daha dağdan inmiş olabilirdi, PKK şu günlerde silahlı mücadeleyi bıraktığını açıklamaya hazırlanıyor olabilirdi, çoktan açıklamış da olabilirdi; birkaç hafta sıkamadınız mı dişinizi? Tamam, bu birkaç hafta içinde AK Parti'ye destek belki yüzde 20'lere düşerdi, ama seçimlere daha birbuçuk sene yok mu be kardeşim? Bu zaman zarfında işleri yoluna koyup oylarınızı arttırabileceğinize, bir anlık öfkeyle size sırt çeviren seçmenleri barış ve huzur ortamında yeniden ve ziyadesiyle yanınıza çekebileceğinize hiç mi ihtimal vermediniz?

Ve elbette ey PKK'lılar, ey DTP'li şahinler! "Size Kürt diyenin yüzüne tükürün" mazi oldu, Kürtçe yasağı mazi oldu, Diyarbakır Cezaevi mazi oldu, ERGENEKON da mazi oluyor; Kürt'ün adıyla sanıyla Kürt diye anıldığı ve adıyla sanıyla Kürt kimlikli siyaset yapabildiği bir Türkiye var artık. Devletin bile TRT vasıtasıyla her gün 24 saat Kürtçe konuştuğu ve özel televizyonlara da sınırsız Kürtçe yayın izni verilmesinin an meselesi olduğu bir Türkiye var. Cumhurbaşkanı'nın "Güroymak" değil "Norşin" demeyi tercih ettiği bir Türkiye var. Kürtlerin bütün meselelerinin özgürce tartışılabildiği –bu özgürlüğün üzerinde sizin silahınızdan başka gölgenin kalmadığı- bir Türkiye" "Silahlı mücadele bitmiştir" demek için daha neyi bekliyorsunuz? Bağımsızlık demiyorsunuz, federasyon bile demiyorsunuz, DTP'nin Meclis'te serbestçe söylediklerinden başka bir şey söylemiyorsunuz, öyleyse neden ve ne adına sürdürüyorsunuz bu savaşı? O sekiz PKK'lının geliş ve karşılanış şekillerini eleştirip süreci askıya alanların bahanelerini bahane ederek 'Madem öyle gel böyle' demek iş mi yani? "Örgüt ve önder vasıta değil gayedir. Bu gayeden vazgeçtiğimiz takdirde Kürtlerin ihya olacağını bilsek bile davadan dönmeyiz. İcabında Kürt'ün de canı cehenneme!" demiş olmuyor musunuz?

Akıl, izan, adalet ve asalet süzgecinden geçmemiş vatan-millet edebiyatından da, hakikatsiz siyasi hassasiyetlerden de, örgüt ve önder fetişizminden de bıktım, usandım, gına getirdim.

Bu yazı toplam 2870 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar