Ben Bayram Tatili’ne çıkıyorum... Paralelciler bayram etsin!

Evet, “Bayram Tatili”ne çıkıyorum... Siz bu yazıyı okuduğunuz saatlerde, Bursa’da mı olurum, Manisa’da mı olurum, yoksa İzmir’de mi, bilemiyorum...

Malûm, “uzun bir yaz” geçirdik... Ve ben; birkaç gün dışında, hiç “izin” kullanamadım... Hadi, “yaz izni”ni kullanamadım, bari “sonbahar izni”ni kullanayım... Biraz daha gecikirsem, herhalde hiç izin kullanamayacağım... Çünkü, önümüzdeki dönemde, “çok hareketli günler” yaşayacağız!..

Bu ara, biraz “nefes” alayım dedim... “Sadece kendim için istiyorsam namerdim!”... Biraz da “Paralelci” arkadaşlar “rahat nefes alsınlar”... Çünkü, benimle uğraşmaktan, çok yoruldular... Birazcık, onlar da dinlensinler!..

Öyle diyor ya, Ekrem Dumanlı;

“Yeni yayın döneminde yalancıya da yamacıya da sürprizlerimiz olacak!”

Onlar “sürpriz”lerini hazırlayıncaya kadar, biz de biraz yorgunluk atalım...

Uzun lâfın kısası;

Bir süre yokum...

Ben “Kurban Bayramı”nı kutlayayım, Paralelci arkadaşlar da, benim yokluğumda “bayram” etsinler!..

Çok yoruldular, çoook!!!..

RABİN... RABİA... REFİA!

Yalnız, izne ayrılmadan önce, Ekrem Dumanlı’ya bir çift lâfım olacak... Pazartesi günleri yazdığı köşesinde demiş ki;

“Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kimlik bilgilerine ulaşarak(!) gazetecilik yapan(!) en çapsız tetikçi unvanını elinde tutan bir evrak-ı perişan göz göre göre anne ismini (Rabia’yı) Rabin diye takdim etti.

Çarpıtması ortaya çıkınca utandı mı? Ne mümkün!”

Beni dinle Ekrem!..

“Yaftalama”larına cevap vermeyeceğim... Çünkü bu millet; hangi gazetenin “Başak” hangi gazetenin “Saman” olduğunu çok iyi biliyor!..

Onun için, oraya girmeyeceğim...

Ama, Fetullah Gülen’in, “pasaport başvurusu”ndaki “anne” ismini “Rabia” olarak değil de, “Rabin” olarak yazdığımız meselesini; ben yazayım da, sen de öğren!..

Biz, haberimizde ısrarlıyız...

Fetullah Gülen, pasaport başvurusu yaparken, annesinin ismini “Rabin” diye yazdırmıştır... Hadi, diyelim ki; “daktilo” ile yazan memur, “Rabia” diye yazacağı yerde, yanlışlıkla “Rabin” yazmıştır!..

Tamam da;

Fetullah Gülen’in annesinin ismi “Rabia” değil ki!.. Annesinin ismi, Refia... Yani; daktiloyu kullanan memurun “Refia”“Rabin” diye yazması mümkün değil!.. Hem; Gülen, “görme özürlü” müdür ki, yanlışlığa itiraz etmemiş!..

Kaldı ki; Gülen’in annesinin adının “Refia” olduğunu, biz de 21 Mart 2014 tarihli Zaman gazetesindeki haberden öğrendik... Sen, hangi gazetede çalışıyorsun Ekrem?.. Kendi gazeteni okumuyor musun?.. Kendi internet sitene bakmıyor musun?..

21 Mart tarihli Zaman’da Ayşe Altunköprü imzasıyla yayınlanan “Hocaefendi’nin kökleri nereye dayanıyor?” başlıklı “özel haber”e bakarsan, orada; Gülen’in babası “Ramiz Efendi” ile annesi “Refia Hanım”ın gözlüklü fotoğraflarını görürsün!..

Uzatmayacağım... Pasaport memuru; belki yanlış tuşa basıp, “Rabia”“Rabin” diye yazmış olabilir, ama “Refia”yı da “Rabin” yazacak hali yok ya!..

O GÜNLERDE ARANIYORDU!

Belli ki; o günlerde, yani Temmuz 1986’da, “gazetelerde fotoğrafları yayınlanmaya” başlanan Fetullah Gülen, “yurtdışına çıkış yasağı” konulmadan Hac’ca gitmek istemiş, ama “yakalanma” ihtimaline karşı, “anne” adını, özellikle “Rabin” yazdırmıştır!.. Bununla da yetinmemiş; “vaiz” olduğu halde, “mesleğini”de “matbaacı” olarak göstermiştir!.. “Hac’ca gideceği” halde; “gideceği yer” hanesine “S.Arabistan” değil, “Almanya” yazdırmıştır!.. Elbette “yakalanma” ihtimaline karşı, “tedbir amaçlı” olarak böyle bir yola başvurmuştur ama ben işin orasında değilim!..

Sen ki; bizim “yalan” yazdığımızı, “Rabia” ismini kasıtlı olarak “Rabin” diye aktardığımızı iddia ettin, “olayın aslını bilmeni” istedim!..

Ne de olsa, benden çok küçüksün!..

Pasaport başvurusunda yazılan anne ismi “Rabin”dir, yanlışlık yoktur... Çünkü, Gülen’in annesinin ismi “Rabia” değil, “Refia”dır!..

Anladın mı Ekrem?!?..

GÜLEN’E BAYRAM HARÇLIĞI

Madem “Fetullah Gülen” üzerine konuşuyoruz, o halde oradan devam edelim...

Efendim;

Yazarımız Mehtap Yılmaz, Gülen’le ilgili bir yazı yazmış ve bu yazısından dolayı, önceki gün “5 bin lira tazminat ödemeye” mahkûm olmuş!..

Seyreyle şenliği!..

Fetullah Gülen, “Dâvâyı kazandım” diye o kadar sevinmiş, o kadar sevinmiş ki, hemen almış telefonu eline, “twitter hesabı” üzerinden “bayram mesajı” gibi mesaj atmış:

“Bir yazısında dile getirdiği gerçek dışı iddialar nedeniyle, Mehtap Yılmaz aleyhine manevi tazminat kararı verildi.”

Breh!.. Breh!.. Breh!..

Gülen’in “5 bin lira”ya bu kadar sevineceğini bilseydi; Mehtap Yılmaz, herhalde, ona daha fazla “bayram harçlığı” verirdi!..

Özellikle “bayram harçlığı” diyorum... Çünkü; ancak “bayram harçlığı” alan çocuklar bu kadar sevinirdi!.. Kocaman adam; “5 bin lira kazandım” diye, neredeyse havalara zıplayacak!..

Yazık... Üzüldüm...

50 BİN LİRA KAYBETTİ!

Yalnız, kendisine “kötü bir haberim” var... Tamam, Mehtap Yılmaz’a açtığı dâvâdan “5 bin lira” kazanmış ama; “Benim aleyhime açtığı 50 bin liralık tazminat dâvâsını” da kaybetti, iyi mi?..

Kaldı ki;

“Benim, gazetem ve yazarlarımız” aleyhine açtığı birçok dâvâyı kaybetti, yüzlercesi hakkında da “takipsizlik” kararı verildi!..

Dahası; Fetullah Gülen yurtdışında olduğu için, dâvâ açtığında “teminat” yatırması gerekiyor... Ama bu “teminat”lar yatırılmadığı için, dâvâlar “kilitlenmiş” durumda!.. Ya “teminat paraları”nı yatıracaklar, ya da dâvâlar düşecek!..

Hadi, pamuk eller cebe!.

Yatırın o “teminat”ları!..

Niye yatırmıyorsunuz?..

Siz de biliyorsunuz ki; “kaybettiğinizde” o paraları geri alamayacaksınız!..

ESRARENGİZ İLİŞKİLER!

Her neyse... Gelelim, benim hakkımda açıp da, “reddedilen 50 bin liralık tazminat dâvâsı” meselesine...

Efendim, “dâvânın reddedilmiş” olması, şunun için çok önemli...

Bu dâvâ, diğer dâvâlara ve bundan sonra yazılacak yazılara “emsal” teşkil edecek ve Gülen’in avukatları “zırt-pırt” dâvâ açamayacaklar, açsalar da “kaybedeceklerini” bileceklerdir.

Çünkü ben; “50 bin liralık tazminat dâvâsı” açmalarına sebep olan 2 Ocak 2014 tarihli yazımda, Gülen’le ilgili olarak;

“İddiaları fos çıktığı için” demişim... “Kendi ilişkiler ağı ortaya çıkmaya başladığı için” demişim...

17 ve 25 Aralık için; “Bu kesinlikle yolsuzluk ve rüşvet operasyonu değil, yolsuzluk kılıflı bir suikast ve darbe teşebbüsüdür” demişim...

O yazımda, Gülen’in “taşeron” ve “maşa” olmayı; “gönüllü” mü kabul ettiğini, yoksa “mecbur” mu bırakıldığını sormuşum!..

Ve yine; Gülen’in, “Amerika’ya gittiğinden bu yana, boğazına kadar esrarengiz ilişkiler içine girdiğini” yazmışım!.. Kanıt olarak da, demişim ki; “İşin içinde, dünyayı yöneten CFR adlı gizli örgüt var... Güney Kore kökenli Moon Tarikatı var!.. Kasım Gülek var, Kasım Gülek’in baldızı var!.. CFR üyesi Abromowitz var, Rockfeller Vakfı var!”

Ve eklemişim:

“Bizim yıllardır Hocaefendi diye saygı duyduğumuz Fetullah Gülen de, bu ilişkiler ağının tam göbeğindedir!”

Devam etmişim:

“Fetullah Gülen, ava giderken avlandı... Bir daha da ona, Hükümete Darbe İhalesi vermezler!”

İşte, 2 Ocak 2014 tarihli bu yazımdan dolayı, benim hakkımda “50 bin liralık tazminat dâvâsı” açan F.Gülen’in avukatı Nurullah Albayrak, mahkemeye sunduğu “dilekçe”nin sonunda demiş ki; 

“Müvekkilimin kişilik haklarına açıkça saldırıda bulunulmuştur. Bu ifadeler, müvekkille birlikte müvekkili seven insanlara da zarar vermesi nedeniyle iş bu dâvâyı açmak zarureti hasıl olmuştur.”

Ne var ki;

Benim, 2 Ocak 2014 tarihli ve “CFR’den Moon’a... Fetullah Gülen’in esrarengiz ilişkileri” başlıklı yazımı inceleyen Ankara 26. Asliye Hukuk Mahkemesi, duruşmalar sonunda “gereği düşünüldü” deyip, kararını açıklamış:

“Dâvânın reddine.”

Kullandığım ifadeleri yeniden yazmak istemiyorum... Ama o ifadelerin “suç” oluşturmadığı, “mahkeme kararı ile tescil” edilmiş ve “esrarengiz ilişkiler” doğrulanmıştır!..

Başka da bir sözüm yok!..

HAŞHAŞİ!.. BEDDUACI!.. MONTAJCI!..

Affedersiniz var...

Efendim, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çeşitli tarihlerde sarf ettiği; “Haşhaşi!.. Bedduacılar!.. İtibar suikastçılığı!.. Kaset montajcılığı!.. Ananas Devleti!” gibi söylemleri üzerine de, Mahmut Çelik adlı bir şahıs, “Bin liralık tazminat dâvâsı” açmış.

Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi de, önceki gün, “dâvânın reddine” karar vermiş!..

Anlayacağınız; “Gülen’in avukatları” tarafından ya da “kişisel” olarak açılan dâvâlar, bir bir reddediliyor!..

Bir duruşma sonrasında, Gülen’in avukatlarından  biri; bizim avukatlardan birine; “Bu hâllere de mi düşecektik?” demiş!..

Eee, ne yapalım;

“Kendi eden, kendi bulurmuş!”

Bugünler, iyi günleriniz..

Bir gün gelecek;

“Biz ettik, siz etmeyin”  deme noktasına geleceksiniz!..

Onun için diyorum ya;

*******************************************************************************

“Ben Bayram Tatili’ne çıkıyorum!.. Paralelciler bayram etsin!”

En azından, 10-15 gün rahatsınız!..

Döndüğümde;

Benim de “sürpriz”lerim olacak! Hem IŞİD’e karşı savaşmıyor, hem de laklak ediyorlar!

Ben de, Gülay Göktürk’ün, önceki gün Akşam’da yazdıklarına aynen katılıyorum...

Gülay Hanım demiş  ki;

“...Ama bugün görüyorum ki, PKK-HDP aldığı tutumla hükümetin böyle bir politika izlemesini imkansız hale getiriyor. Saldırılarıyla yalan ve iftiralarıyla (..) iktidarı adeta provoke etmeye, (..) Kürt-Türk dostluğunu dinamitlemeye çalışıyor. Herkes bilmeli ki, çözüm süreci yürüyecekse iki tarafın gayretiyle yürüyecek. PKK tarafı “Nasılsa hükümet sürecin çökmesini göze alamaz” diye düşünüp müdanaasız bir şekilde ağzına geleni söyler, sorumsuzca suçlar, sorumsuzca provokasyonlara kalkışırsa sadece hükümetin değil, Türkiye halkının da sabrını zorlamış olur.”

Aynen katılıyorum... Gerçekten de, PKK ve HDP hele de şu “kritik günler”de diline hakim olmalı ve “sabırları zorlamamalı”dır!..

Kuzey Irak’ta veya Suriye’de “IŞİD’e karşı savaşmak” varken, niye Hükümet’le savaşıyorsunuz ki?!?.. Hem IŞİD’e karşı savaşmıyorsunuz, hem de günlerinizi “laklak”la geçiriyorsunuz!..

Unutmayın, tahammülün de bir sınırı var!..

yeniakit

Bu yazı toplam 1022 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar