Bekaroğlu: AK Parti’yi rant kavgası ‘patlatacak’; Atatürk’le niye sorunum olsun, deli miyim?

Bekaroğlu: AK Parti’yi rant kavgası ‘patlatacak’; Atatürk’le niye sorunum olsun, deli miyim?

İslamcı çizgiden gelip CHP’ye katılan ve genel başkan yardımcılığı koltuğuna oturarak büyük tartışmalara yol açan Mehmet Bekaroğlu Diken’in sorularını yanıtladı.

İslamcı çizgiden gelip CHP’ye katılan ve genel başkan yardımcılığı koltuğuna oturarak büyük tartışmalara yol açan Mehmet Bekaroğlu Diken’in sorularını yanıtladı.

İşte o röportaj:

Ümraniye’de çalıştığı hastanede odasında görüştüğümüz Bekaroğlu, AKP içindeki ‘rant kavgası’nın, partiyi çözülmeye götüreceği görüşünde. Hükümet-Cemaat kavgasının aslında bir iktidar savaşı olduğunu söylüyor…

Ve bugün yapılan kimlik siyasetinin toplumu kutuplaştırdığını, bu kutuplaşmayı ancak sosyal demokrat bir partinin bozacağını, dahası dindarların, tüm kimlik ve inançların, en çok sosyal demokrat ilkeler çerçevesinde rahat edeceklerini ifade ediyor…

Aktif siyasete ne zaman, hangi amaçla başladınız?

Siyasete beni 28 Şubat sokmuştu. O zaman silindir, ezip geçiyordu, Mağduriyetler vardı. Öğretim üyesiydim ve mesleğimi de seviyordum. Meslek dışında da siyaset üzerine yazıp çizen konuşan bir insandım. Siyasetten çok önce de insan hakları savunucusuyum ben. İnsan hakları aktivisti…

Fazilet Partisi’nde Genel Başkan Recai Kutan’a danışman olarak 1998 yılında aktif siyasete başladım. 1999 Nisan seçimlerinde milletvekili oldum. O gün bugün aktif siyasetteyim.

Ne sağcı ne solcu, özgürlükçü

Siyasi anlamda kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Sağ, sol, muhafazakar… Bu kavramların hepsi Türkiye’de sorunlu. Hepsi sıkıntılı. Siyaset genel olarak sorumlu. Herkes farklı farklı şeyler anlıyor. Algı problemleri var.

Ben kendimi bu kavramlarla anlatmak istemiyorum. Anlatılamıyor. Ben insan hakları savunucusuyum, özgürlükçüyüm. İnsan olmak eşittir özgür olmak. Eğer özgür değilsek, insanlığımız eksiktir. Özgürlüğümüze yapılan bir saldırı, insanlığımıza yapılan bir saldırıdır.

Siz bugüne kadar muhafazakar partilerde siyaset yaptınız. Bu bir tanım değil mi?

Ne demekse muhafazakar parti. Ben bilmiyorum. Kendimi muhafazakar olarak hiç tanımlamadım. Geleneklere, değerlere bağlılık da dine bağlılık da muhafazakar olarak adlandırılıyor. Öyleyse ben dindar bir insanım. Bu ülkenin değerlerine, geleneklerine saygılı ve bunları yaşayan bir insanım.

Dünyaya bakıyorsunuz, sağ muhafazakar partiler siyasi olarak bambaşka bir şey. Dinle falan değil, sermaye, statüko, piyasayla haşır neşir. Sol, sosyal demokrat partiler daha çok emek, özgürlük bunlarla haşır neşir. Öyle bakarsanız ben emek, özgürlük bunlarla haşır neşir bir adamım. O zaman ben oldum solcu. Bu tarafta oluyorum muhafazakar. Öbür tarafta oluyorum solcu. Bunları yıkmamız lazım.

Ayrıca tarihsel bir yanlış da var. 1960’lı yıllardan sonra, özellikle komünizmle mücadele döneminde, ABD’nin yürüttüğü bazı kavramları, Türkiye’de sağ-solla örtüştürdüler. Ve sol kötü dediler. Bu özellikle Türkiye’de yerleşmiştir. Bu bir tuzaktır, yanlıştır. Ne demek yani? En temel özelliği sermayenin yanında durmak olan sağla, bu dini nasıl örtüştürürsünüz. İnsaf edin. O nedenle bu kavramlarla kendimi ifade etmek istemiyorum.

Artık devlet partisi CHP değil, AK Parti

Siyasete girdiğinizde bir gün CHP’de politika yapmak aklınıza gelir miydi?

Yok, gelmezdi. CHP’de siyaseti düşünmedim. Çünkü CHP, 28 Şubat’ta, 28 Şubatçılarla özdeş görülüyordu. Ayrıca geçmişten kalma bir bagajı var. Tabii daha öncesi de var…

Dolayısıyla özgürlüklerin, demokrasinin önünde bir tıkaç gibi görülüyor. Algı böyle. Ama bugün bambaşka bir yerlere geldik. Eski CHP, devlet partisi olarak gözüküyordu. Öyleydi. Şimdi devlet partisi CHP mi yani? Devlet Partisi AK Parti değil mi? Devleti paylaşmamak için şu an Cemaat’le savaş halinde.

CHP’nin hala devlet partisi görüntüsü içinde olması haksızlık ve saçma. CHP şimdi adındaki halk partisine dönüyor. Değişiyor. Tabii değişti filan bunlar çok kolay şeyler değil. Yerleşik şeyler var yani. Bana göre sayın Kılıçdaroğlu, bugünün şartlarıyla partiyi sosyal demokrat parti yapmaya çalışıyor. Böyle bir sürecin içinde. Ben de bu sürece katkı sağlayacağımı düşünüyorum.

Türkiye yarın Suriye olur demiyorum ama endişeliyim

1998’deki siyasete girme amacınızla şimdiki amacınız aynı mı?

Ben ülkeyle ilgili endişe ediyorum. Kimlik siyaseti ciddi bir şekilde ülkeyi, toplumu kucaklaştırdı. Ben Ortadoğu’da çok gezdim, Suriye’yi, Irak’ı filan çok iyi biliyorum. 10 sene evvel Suriye’ye gitseydiniz, böyle bir iç savaş filan aklınızın ucundan bile geçmezdi. 200 bin kişi öldü. 10 milyon insan perişan. Göç vs. Ülke baştan sonra tahrip oldu.

Türkiye’de böyle şeyler yarın olur anlamında demiyorum ama edişe ediyorum.

CHP’ye gelmemin sebeplerinden bir tanesi de budur. Bu kimlik siyasetini bozsa bozsa bir sosyal demokrat parti bozar. Sosyal demokrat parti, kimlik üzerinden, yaşam tarzı, din-inanç üzerinden değil, sosyal demokrat değerler üzerinden siyaset yapar. Ve kimlik gruplarının da kendi farklılıklarıyla eşit yurttaşlar olarak var olabilmesinin garantisi de sosyal demokrat programdır.

Bir tarihsel yanlışlığı da düzeltiyorum. Dindar kimliğimle geliyorum. Gelip ne yapıyorum. CHP’ye bir program mı dayatıyorum?. Hayır. Bir sosyal demokrat diye demokrat ilkeler var. Bu ilkeleri bugünün şartlarında bu coğrafyanın, ülkemizin insanımızın şeyine uygun bir şekilde yeniden örgütlüyoruz.

Dindarlıkla neyi kastediyorsunuz?

Dinin, yasaktır dediği şeylerden kaçarım. Yap dediği şeyleri yapmaya çalışırım. İçki içmem. Tabii bunlar bireysel şeyler. Ama algı ne Türkiye’de? Dindarlar CHP’de olmaz algısı var. Halbuki öyle değil. Öyle de olmaması gerekir. En çok dindarlar ve tüm kimlik ve inançlar, en çok sosyal demokrat ilkeler çerçevesinde rahat edecekler. O zaman kimlik siyaseti olmayacak.

Günümüz dindarlığı da şekilci diye eleştiriliyor…

Dindarlığını kim nasıl tanımlarsa öyle olsun. Özgürlükçü bir insan olarak olarak öyle diyorum. Dindarlığı tanımlamama gerek yok. Müslümanlığın dindarıysak, israf, gösteriş yasak. Tevazu esastır. Sağ elin verdiğini sol el görmeyecektir. Ama yani rahibe gibi falan da yaşamak yok.

İnsanlar helal nimetlerinde gösteriş, israf yapmadan kullanacaklar yani. Kimse melaike değil. İnsan. Ama israf haramdır, bitti. Kul hakkı en büyük haramdır. Kamu ve yetim hakkı yemek kadar daha büyük bir kötülük yok.

Ben insanın kamu malı karşısında nasıl davrandığına, dürüst olup olmadığına, haksızlık, adaletsizlik yapıp yapmadığına, çalışanın hakkının alnının teri kurumadan verip vermiyor mu buna bakarım. Beni ve herkesi ilgilendiren tarafı budur. Ahlak illa belden aşağı değil ki. Tüm bunlar ahlak dediğimiz şeylerdir.

Rövanşist bir yaklaşım var bugün

Bugünü değerlendirseniz…

Rövanşist bir yaklaşım var bugün. O gün mağdur olan, bu şekilde ezilen insanlar bugün iktidardalar. Ve alabildiğine o gün yaşadıklarını başkalarına yaşatıyorlar. Bu problem.

CHP, asla ve asla bir daha geldiğinde hiçbir şekilde böyle bir rövanşizmin içinde olmayacağını, bütün insanlara eşit durduğunu, bütün insanların güvenlik ve özgürlüğünü garanti altına alacağını, sosyal demokratlığı bu olduğunu anlatacak. Tarihsel yanlışı bu şekilde bozacak, bozmalı.

Bu noktada CHP, insanları nasıl ikna edecek?

Müthiş psikolojik duvarlar var. Özellikle iki konuda…

Birincisi, dindarlarla ilgili. CHP, dine, dindarlara değerlere karşı bir parti olduğu algısı. Bu ezber bir şey de değildir. Geçmişte bu ülkede halkı adam etme projeleri var ve uygulanmıştır. 28 Şubat tescillemiştir. Böyle bir algı var.

İkincisi, Kürtlerle ilgili. Kürt meselesinde de CHP, bir tıkaç gibi görünüyor. Bu iki algıyı yıkması gerekiyor. Bunu yıkması da çok kolay. Sosyal demokrasi içinde bu var. Herkes kendi farklılıklarıyla kendisini ifade edebilecek.

Güç zehirlenmesi

1998’de siyasete yol çıktığınız insanlara bugün ne diyorsunuz?

Dindar insanların mala mülke bu kadar önem vermeleri benim için hayal kırıklığı. Ayrıca şaşırıyorum ve anlamıyorum. Bu kadar bedel ödemiş, ötekileştirilmiş, hakkından hukukundan mahkum edilmiş, tüm bunları yaşamış insanlar nasıl oluyor da diğerlerine kendilerinden olmayanlara aynı şeyleri yapıyorlar? Bu da beni şaşırtıyor. Bu herhalde iktidarla ilgili acayip bir şey ya da insanın nefsiyle ilgili bir şey.

Pskiyatr olarak da anlamıyorum. Patolojik geliyor bana. Bu ne hırs. Bisiklet metaforu derler ya. Bisiklete biniyorsanız duramazsınız, düşersiniz. Ben bundan sonra hükümet ve sayın Erdoğan’ın psikolojisi bisiklet sürme psikolojisi. Durursa düşer. O kadar çok şey yapmışlar ki, dururlarsa düşerler.

Güç mü yani?

Evet. Güç zehirlenmesi. Bir de kafa yapısı….

Türkiye’de bütün ideolojik gruplar, en muhalifleri bile, iktidar endeksli bakar. İktidara geleceğiz, iktidar imkanları elimizde, toplumu düzelteceğiz. Böyle bir şey olmaz.

Halbuki, mevcut iktidar cihazını, 12 Eylül Anayasası’nın kurumları olarak düşünün. 12 Eylül Anayasası ve vesayet kurumlarını olduğu gibi koruyacaksınız. Buradan adalet çıkmaz. Haksızlık çıkar. Hele hele Müslüman’ım diyen bir insan böyle bir şey yapmaması lazım. Çünkü Müslümanın, siyasette amacı insanı özgürleştirmektir.

Mesela, ‘Dindar nesil yetiştireceğiz.’ Bu İslam’a uyan bir şey değil. Yanlış bir şeydir. Özgür nesil yetiştireceğiz. Onlar seçimini yapacak. Böyledir. ‘Müslüman insanlarız, biz iyi şeyler yaparız.’ Öyle bir şey yok. Siz melaike misiniz arkadaş? Siz insansınız.

Şeffaf, denetlenebilir bir sistem kuracaksınız. 12 Eylül Anayasası’nı niye değiştirmiyorsun? Tam tersi, onu tahkim etmek istiyorsun. İşine geliyor. Çünkü, bütün zenginlikler devlette toplanmış. Onu kimseyle paylaşmak istemiyorsun. 12 Eylül ve vesayet sistemi size tahakküm ediyordu, şimdi siz tahakküm ediyorsunuz.

Müthiş bir yağma ve rant var, AKP buradan patlayacak

İş kazalarından sonra bazı bakanlar fazla para kazanmaya karşı çıkmaya başladı. Buna ne diyorsunuz?

Şimdi gülerim. Ne işiniz var o zaman? Yeni mi gördünüz? Faruk Çelik, yeni mi gördünüz? Yaşananları bilmiyor musunuz? Ayıp yani. Bakanların böyle konuşması, insanları aptal yerine koymaktır, hakarettir.

Sadece rant hırsı mı? Bir de neoliberal bir sistemi işletiyorsunuz. Kar, daha çok kar. Maliyeti düşür, rekabetin gücünü arttır. 140 dolara mal olan bir ton kömürü 23 dolara indir. İnsana rağmen indir. 301 insan bunun için kurban oldu.

Şimdi oğullar konuşuluyor… Ümraniye’de gezin (söyleşinin yapıldığı yer), herkes size belediye başkanının oğlunu anlatacaktır. Şurada şuyu var, burada buyu var. Büyük ihtimalle de böyledir. Bu bilinmiyor mu yani? Bizim sokaktan duyduğumuz sesleri onlar duymuyor mu? Hepsi biliyorlar.

Müthiş bir yağma ve rant var. Kent rantı ve yağması akıl alır gibi değil. İstanbul’da 200 milyar dolardan söz ediyorum, paylaşıldı. İmar rantlarıyla oluşturulan rant.

Peki öncelikler mi değişti?

Bunlar sosyal bir olaydır. Bunlar yakında patlayacaktır. Bir toplum kesimi -din ve dindarlıkla izah edilemez- çevreden merkeze, kırsaldan şehre akmış, oradan değerleriyle, gelenekleriyle gelmiş statü, yer almak istiyor. Mahrum edilmiş bir kesim bu. Toplumun büyük çoğunluğudur bu. Sadece dindarlar değil. Köylülerdir, şunlardır, bunlardır.

Şehirde AK Parti onların temsilcisi olmuş. Ortak çıkarlar üzerine geldiler, şimdi bir grup, pastanın kaymağını almaya baladı. Kendi içlerinde ayrışma başladı. ‘Bir kişiye tam 9, 9 kişiye bir pul’ diye bir laf var. Kavga orada başlayacak ve AK Parti orada çözülecek. Kendi aralarında sıkıntı başladı. Kopmalar başlamak üzere. Kendi içinde patlayacak yani…

İşte tam da burada bir sosyal demokrat program, CHP tarafından halkın anlayacağı dille sunabilirse önemli şeyler olacak. 70’li yıllarda Ecevit bu ülkede nasıl seçim kazandı? Bu insanlar daha mı az dindardı. CHP’ye dindarlar oy vermez diye bir şey yok ki.

AKP buradan çözülecek diyorsunuz ama 12 yıldır oy oranında değişme yok…

Algı yönetimi müthiş yapıldı, kimlik siyaseti müthiş yapıldı…

Size göre Türkiye’nin ilk üçe giren temel sorunları ne?

Yargı, diş politika, güvensizlik hepsi var. Demokrasi, özgürlükler bütün bunlar problem.

Ama en büyüğü, insanlara sorduğunuz zaman, geçimle ilgili. İşsizlikle ilgili bir sıkıntı var. Sosyal yardımlarla ayakta duran bir toplum. O nedenle sosyal adalet en büyük problem. En büyük sıkıntı bu. Buradan patlayacak.

Tabii demokrasi… -mış gibi yapan, 12 yıllık bir dönem var. Kürt meselesi de önemli bir mesele. Türkiye’nin önünde duruyor. Artık Kürt meselesini Ortadoğu’da olup bitenlerden bağımsız düşünemiyorsunuz. Ortadoğu’da olup bitenler de artık Türkiye’nin meselesi. Güvenlik diye bir meselemiz var şimdi. Dışarıdan ve içerinden birbirimize karşı. Allah korusun bu kutuplaşma herkese güvenlik sorunu ortaya çıkarıyor. Böyle bir ciddi problem var Türkiye’de.

Hükümet-Cemaat kavgası iktidar kavgası

Hükümet ve cemaat kavgasını nasıl okuyorsunuz?

İktidar kavgası. Her şeyi birlikte yaptılar. Geçen gün Ankara Terörle Mücadele Şubesi’nden, dinlenmeden dolayı ‘Müşteki misin’ diye çağırdılar. Gittim, anlattılar. ‘Evet, beni dinleyenlerden şikayetçiyim’ dedim. Arkasından ‘Ama bunları kontrol etmeyen hükümetten de şikayetçiyim’ dedim. Bunun üzerine, ‘Hocam onu yazmayalım’ dediler.

Onlardan da şikayetçiyim, beraber yapmadılar mı bütün bunları. 12 senedir bizi dinlemiş etmişler. Tamam ben size rey filan vermedim ama çoğunluk rey verdi. İktidarsınız. Rey vermeyenin de hak hukukunu korumak zorunda değil misiniz? Korumadınız hakkımızı hukukumuzu.

Hatta yalan yanlış şeylerle bir sürü şeyler yapıldı. Onlarla övündünüz, ‘Onu attık içeri, bunu bilmem ne yaptık’ dediniz.

Seçim, iktidarlar devşirdiniz. Ee, pardon! Yanlış olmuş, kumpas kurmuşlar, aldatılmışız falan. Ya bu çocuk oyuncağı mı? Sıradan bir adamın aldatılması mı bu ya? Koca hükümetin başbakanı. Yanı başınızdaydılar. Şimdi en büyük tehlike onlar. Paralel maralel filan. Şimdi kıyamet gidiyor.

12 Ekim savaşları var Ankara’da. HSYK seçimleriyle ilgili. Niye? Yargıçlar bizim denetimimizde olsun. Böyle bir şey olur mu ya? Hükümetin denetiminde yargıçlarla… Demokrasiden söz edebiliriz yani? Bağımsız, gerçekten yargı olmadıktan sonra biz nasıl kendimizi güvende hissedebiliriz?

28 Şubatçılar ne yaptılarsa, andıçlar falan, birbirinden farkı yok. Aynısını Cemaat-hükümet birlikte yaptı. Sonra Cemaat hükümete yaptı. Şimdi hükümet Cemaat’e yapıyor. Aynı şeyler. Kendilerine yapılınca böyle oldu. Başkalarına yapılınca böyle değil. Olmaz bu. Bundan Türkiye’nin çıkması lazım. Böyle bir ülke var olamaz. Geçmişte şöyle böyle olabilmiştir. Bundan sonra böyle bir ülke var olamaz. Bizde Suriye gibi oluruz, daha kötü oluruz.

Ekonomi olarak da demokrasiye, hukuk devletine, hukukun üstünlüğüne ihtiyacımız var.

Kurtulmaş’a bir şey diyemem, her şey ortada

Numan Kurtulmuş’un, AK Parti’ye geçmesini nasıl değerlendiriyorsunuz, bir dönem aynı partide siyaset yapan birisi olarak?

Numan beyle ilgili ben bir şey söylemiyorum. Her şey, herkesin gözü önünde oluyor. Onun için Numan beyin kişiliğiyle,  kendisiyle ilgili bir şey söylemiyorum. Her şey ortada.

Bazı eski siyasetçiler, bugünkü bazı politikaların mantıkla açıklanamayacağını söylüyor. Siz buna katılıyor musunuz?

Normal hayatta da siyasal hayatta da mantıkla açıklanamayan bir sürü olay oluyor. Olur da zaten. Mantık, yine kendi mantığı içinde işler.

Siyasette olan her şeyi mantıkla açıklayamazsınız. Açıklarsanız, anlamsız düşersiniz. Ama kendi bağlamı içinde düşündüğünüz zaman anlarsınız. Hukukun kendisine bir şekilde müdahale edeceğinden korkuyorsa, o hukuka müdahale eder. Anlaşılır bir şey değil mi bu. Ne kadar bir cesaret. Evet böyle bir cesaret.

Hesaplaşmanın aracı olarak kullanıldım

CHP’ye gelirken tedirginlik yaşadınız mı?

Çok yaşadım. Hala yaşıyorum yani. Ben insanım. Bu normal. Bu konuştuğumuz noktalar. Çok fazla iç çekişme, örgüt onlar beni çok şey yapmaz. Bir sürü saldırılarla geliyorsunuz. Başka hesaplaşmaların aracı olarak kullanılıyorsunuz. Orada bir hesaplaşma var. İşte Kılıçdaroğlu’nun yumuşak karnını bul, buradan görelim tarzında şeyler var. Bunlar siyasette olur. Bunları geçiştirmesini, aşmasını bilmeliyiz.

Kılıçdaroğlu’nun eleştirilen sağa açılma politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir kere sağa filan açıldığı kanaatinde değilim. Kemal bey, sosyal demokrat bir insan. Hele beni almakla, beni partiye çağırmakla sağa mağa açıldığını sanmıyorum.

Eğer insan hakları, özgürlükler, çoğulculuk filan üzerine benimle ilgili konuşuyorsunuz, bunlar üzerine okursanız birçok CHP’li sağda kalır. Bir kişiyle sağa açılması, birisinin yakasına rozet takmayla böyle şeyler olmaz.

Vitrin değil mutfak olacağım

Peki vitrin misiniz?

Hayır. Ben vitrin filan olmayacağım. Mutfak olacağım. Bilgilerimle, tecrübelerimle çalışacağım. Örgütlere gideceğim, çalışacağım. Ama kavgalarda filan değil. Vitrin mitrin olamam ben.

CHP’ye geçmenizde nasıl tepkiler aldınız?

İki kesim beni çok hakaretvari şekilde eleştiriyor, hatta bana küfrediyor. Bunlardan biri AK Parti’nin trolleri dediğim grup . Diğeri de CHP’den bir kesim. Bana Cumhuriyet, Atatürk düşmanı, Humeynici filan diye saldırıyor. Beni, ‘Atatürk’e küfrettin’ diye suçluyor.

Atatürk’le niye sorunum olsun, deli miyim?

Atatürk ve Cumhuriyet’le bir sorununuz var mı?

Atatürk’le niye bir sorunum olsun. Ben deli miyim? Tam tersine doktorum. Eskiden de değil… Enteresan bir şeydir, ben bu yüzeysel İslamcılığın, yüzeysel hareketlerini, birkaç slogan ve kavramla yaptıklarını eleştiren bir yazıda, bu kavramları kullanıyorum. Ben hayatımda hiç kimseye küfretmedim ki Atatürk’e küfredeyim. Yani insanların sevdiği… Böyle şey olur mu?

Ülkenin manevi değerleri diyorsunuz. Atatürk de bu ülkenin manevi değeri değil mi?

Elbette. Bir dakika yani. Bu dindar insana aslında yasaklanmıştır. Birisi sizin önem verdiğiniz adama kötü derse, sen de benim önem verdiğim şeye ya da değer verdiğim adama kötü dersin. Bu bir. İkincisi küfürle itham etmek ne demek? Bu büyük bir günahtır. Benim ne söylediğime bakmaları gerekiyor. İki tane şeye takılıp kalmamaları gerekiyor. Bu Türkiye beni tanıyor.

Şimdi Atatürk size ne ifade ediyor?

Atatürk’le ilgili bir yazı yazmadım ben. 25 yıl önce de öyle bir kaleme almam yok. Tam tersi, İslamcıları eleştiren bir yazım var. Bu basit kavramlar üzerinde, yüzeysel şey yapıyorsunuz. Bunlar anlamsız. Zaten yazı bir hikaye. Bir öykü yazılıyor sonra arkasından da bu muhasebeyi yapanlar var mi diye soruluyor.

Bugün Atatürk tarihsel bir şahsiyet. Şartlarında değerlendireceksiniz. O zaman ne yapmış? Ulus inşa projesi değil mi? Bu Anadolu’nun birliğini sağlayacak bir şeydir. Acı olmuştur, sıkıntılı olmuştur. Bir sürü şeyler var. Kabulleneceğimiz, kabullenemeyeceğimiz olaylar var değil mi? İstiklal mahkemeleri şunlar bunlar. Bugün kabul edilebilir mi? Atatürk eşittir İstiklal Mahkemeleri diyebilir miyiz. Böyle bir şey olabilir mi? Bugün tam demokrasiye, özgülüklere ihtiyacımız var. Tek tipleştirmeye değil.

Tam tersi, kimliklerin kendilerini farklılıklarıyla ifade edebilecekleri bir yurttaşlık sistemine ihtiyacımız var. Şimdi ben bunları savunurken Atatürk’e karşı mı çıkmış oluyorum? Bilgisi yok ki. Ben başka bir şey söylüyorum. O gün ulus inşa projesi belki Türkiye’nin birliğini tutan bir şeydi. Bugün ise çoğulcu demokrasi Türkiye’nin birliliğini tutacak şeydir. Eğer kimlikler farklılıklarıyla kendilerini ifade edebilecek bir siyasal ve toplum işleyiş kurulamazsa Türkiye bir arada kalamaz. Ben şimdi bunu yani çoğulcu bir demokrasiyi savunuyorum.

CHP’li seçmenin bu hassasiyeti beklemesi normal değil mi?

Herkes bekler. Kimin, Atatürk’le bir şeyi olabilir? Var mı böyle bir şey yani. Ben Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının Atatürk’le problem, hesaplaştıkları… Sistemle şey yapabilirsin.., ‘Siz çoğunluğu savunuyorsunuz, Atatürk tek tipçiliği uyguladı. O zaman siz Atatürk’e karşısınız’ falan. Bunlar deli saçması düşünce ve tartışmalar.