Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Batıdaki Meryem’lere selam olsun

Azerbaycan, KKTC derken, bugün döndük dolaştık Covid’le baş başa kaldık. Mikrop mutasyona uğramaya devam ediyor ama bir yandan da “aşı bulundu” diye umut dağıtılıyor. Ben Covid’den daha çok endişe ediyorum bunların aşısından. Gündem ne kadar hızlı değişiyor! KKTC seçimleri, Doğu Akdeniz, Yunanistan’la restleşme, Libya, Amerikan seçimleri derken Azerbaycan.. Arada bir de Fransa krizi vardı, ardından Pierre Loti tepesinin adı ile ilgili bir tartışma vardı. Araya bir de Berat Albayrak konusu girdi. O da dünde kaldı. Düne dair ne varsa dünde kaldı.

Zamanı biraz geri saralım mı?

Tek gerçek Macron’un sözleri değil. Macron iyi bir iş çıkarttı!?. Batı, Macron’un arkasında saf tutuyor. Biz de Macron’a haddini bildiriyoruz. İslam ülkelerinin halkları da bizim arkamızda.

Hâlbuki bu olaydan birkaç gün önce Dünya Gazeteciler Gününde bizimkilerden birileri, Türk kadınına örnek olarak İTC’nin tek kadın üyesi, Jön Türkler’in kadın öncülerinden, Türkiye’de yayınladıkları Fransızca bir mevkutenin yazarını öne çıkartıyordu.

Günümüzde siyaset işte böyle. Macron’a kızarız ama aynı zamanda Osman Hamdi sergisi açarız. O mihraptaki kadın tablosu Macron’un sözlerinden daha vahim aslında. Erdoğan geçen gün şöyle demedi mi?: “Samimi bir muhasebeyle geçtiğimiz 18 yılda her alanda, tarihi eserlere ve hizmetlere imza attığımızı ama eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum. Fikrî iktidarımızı hâlâ tesis edemediğimiz kanaatindeyim” .

 

Eyyüb’de Lutî olduğu söylenen, pozitif ayrımcılık yapılıp Piyer Loti’nin adı 1934’e kadar “İdris-i Bitlisi tepesi” olarak bilinen tepeye verilmiş. Böylece Loti, Eyyub Sultan’a tepeden bakar olmuş. Loti’nin asıl adı: Louis Marie Julien Viaud. 

O aslında bir Fransız subayı. Bir albay. İlk 1876’da Fransız subayı olarak gelmiş. 1913’de yazdığı  “Can Çekişen Türkiye / La Turquie Agonisante” isimli kitabında ilk kez “Türkiye”den söz eder. Aynı yıl geldiği İstanbul’da törenle karşılanır ve Sultan Reşat tarafından sarayda ağırlanır. Savaş yıllarında Türkleri savunur. Anadolu’yu işgalinde Fransa’yı eleştirir. TBMM, 4 Ekim 1921’ de Pierre Loti’ ye şükran mektubu gönderir. 1920 yılında “İstanbul Fahri Hemşehrisi” ilan edilir. Onun adını taşıyan bir de cemiyet kurulur. Caddelere, okullara, mekanlara onun adı verilir. 

Buyurun size bir bilgi daha: “Balkan Savaşları ve Milli Mücadele”ye verdiği destekle bilinen Fransız yazar Pierre Loti’nin karanlıkta kalan 1. Dünya Savaşı yıllarını, tarih doktorası yapan Mesut Özekmekçi araştırdı. Meğer “Pierre Loti, Topkapı Rıhtımı’nda devlet töreniyle karşılanmasından sadece iki yıl sonra 1. Dünya Savaşı için ülkesine dönmüş, Fransa ordusuna katılmış ve Çanakkale Savaşı’nda Türklere karşı savaşmış!”

Dahası da var; anı defterinde; “Cenevre’deki Türkiye konsolosluğu aracılığıyla Fransız hükümetiyle Türkiye arasında büyük gizli dolaplar çeviriyorum”(26 Mayıs 1915), ‘Elisee’yle İstanbul arasında büyük entrikalar düzenliyorum’ (1 Haziran 1915)” gibi ilginç ifadeler kullanıyormuş. Fransız Cumhurbaşkanı Raymond Poincare de Pierre Loti hakkında şöyle demiş: “Rusya’nın beceriksizliği ve bizim Çanakkale Boğazı’ndaki yenilgimiz yüzünden Loti’nin çabaları da işe yaramadı.” Yani o Légion d’honneur, ya da tam adı ile Ordre national de la Légion d’honneur, devlet onur ödülüne layık bir ajan!

1925 yılında Nâzım Hikmet 1925’te yazdığı “Şarlatan Piyer Loti” isimli uzun şiirinde Loti’ye hakaret eder. Hatta sen sen Pier Loti! / Sarı muşamba derilerimizden birbirimize geçen tifüsün biti / Fransız zabiti!! Loti bu anlamda “Çürük Fransız kumaşlarını yüzde beş yüz ihtikârla şarka satan» bir burjuva iti’dir! 

 

Sahi şimdi biz ne yapacağız? Bakın, biz “Bizi öldürmeye gelenler bizde dirilsinler” diyeceğiz. Potansiyel “Meryem’ler” bize bakıp dinden çıkmamalı. Tom amca olursak, niye bizi dinlesinler, bizi örnek alsınlar ki. Loti’nin hizmetkârı “Hasan”, Sevgilisi “Aziyade” gibi olursak bu yolun sonu nereye çıkar. Meryem’i Müslüman yapan süreçte yaşadıkları neler onu böylesine etkiledi.

Eminim Macron, Peygamberimizi tanımıyor ve Kur’an-ı Kerim’i de okumamıştır. Suudi veliaht Prense mi bakıp Müslüman olacak, Abu Dabi Emiri’ne mi bakıp Müslüman olacak! Bu “Gâvur âşıkları” onlar keler deliğinden girse peşinden gidecek olanlarla biz nereye gidebiliriz ki! ”Osmanlıcılık” yaparken bile, Osmanlıyı yıkan zihniyetin ürünü olan “Lale Devri”ne, “Tanzimat”a, “İttihat Terakki”ye takılır kalırız. Giderek alametifarikamızı kaybediyoruz sanki. Onlara benziyoruz.

İslam yine gündemde. Herkes İslam’ı, Müslümanları konuşuyor. Tartışıyor. Biz sadece bize saldıranlara öfkeli mesajlar vererek bu süreci geçiremeyiz. Bu vesile ile onlara Hakk’ı ve hakikati anlatmalıyız. Yönetenlerle yönetilenleri aynı kefeye koymamalıyız. En azından bizim içimizdeki hainler, Fransız kafalılar kadar, onların içinde de akıl ve vicdan sahibi insanlar vardır, onlara ulaşmaya çalışmalıyız.

Laik Fransa’nın ülkemizdeki en yaygın kurumu ne biliyor musunuz; kiliselerin misyoner okulları. Biz de birçok kişi Laikliğin bir Hristiyanlık müessesesi olduğunun farkında değildir. Sadece bizde değil Fransa’da da okulların, hastanelerin çoğu kiliseye ait. Ve mesela Fransa’nın Alsace Laurenne eyaleti (Hani şu Strasbourg’un başkenti olduğu eyalet) Laik kurallarla değil, Kontrat kuralları ile yönetilir. Neyse bu konuları fazla kurcalarsak, zülfi yâre dokunur. Bazı konular sağı da, solu da, bizimkileri de rahatsız eder. Birçok birbirine karışmış bir durumda çünkü. Bir de kimin eli kimin cebinde, kim kimdir, o çok da belli değil gibi. Selam ve dua ile. 

Bu yazı toplam 718 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar