Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Kocaeli'de 462., Sakarya'da 441., Konya'da 337., Ankara'da 420.

SÖZDE BAĞIMSIZ YARGI DEĞİL, ÖZDE HALKA VE MECLİSE BAĞIMLI YARGI İSTİYORUZ.462.HAFTA

HSYK ve yargı üzerinde kontrolü ele geçirenlerin, yargı darbeleriyle ülkenin yönetimini ele geçirme çabalarına terpki vardı Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformunun 462.hafta basın açıklamasında. Anayasa Mahkemesi tarafından başvurusu ret edilse de, halkın özgür iradesi ile seçtiği meclisin karalarını antidemokratik yollarla iptal ettirmeye kalkan CHP'nin Anayasa mahkemesine başvurusu kınadı. Basın açıklamasına katılan vatandaşlar, “Sözde bağımsız yargı değil, özde halka ve meclise bağımlı yargı istiyoruz” , “HSYK üzerinde azınlığın kontrolüne hayır”, “Anayasa mahkemesi irademizden elini çekmeli”,””Egemenlik halkınsa HSYK'yı da meclis kontrol etmeli” pankartları taşıdılar. Basın açıklamasını İnsan hakları Savunucuları Derneği genel başkan yardımcısı Orhangazi ergin okudu


KOCAELİ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU 10. YIL 462. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

 Değerli halkımız ve basın mensupları, CHP, HSYK'nın yapısında değişiklik öngören düzenlemenin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanmadan iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur. Anayasa mahkemesi tarafından bu başvuru ret edilse dahi, halkın meclisini bay pas ederek halkın iradesini, Anayasa mahkemesini kullanarak hiçe sayma girişimi CHP mantalitesini göstermesi açısından iyi bir örnektir. CHP nin halktan tabanı yoktur, bu güne kadar ne yaptıysa önceleri silah zoruyla, sonraki dönemlerde işgal ettiği devlet makamlarını kullanarak yapmış ve halka kan kusturmuştur. Halktan desteği olmayan statüko partisi CHP'e halkın desteği ile mecliste görüşlerini hakim kılamayınca, Anayasa mahkemesi, geziciler, 17 Aralık darbecileriyle iş birliği yaparak kendi görüşlerini hakim kılmaya çalışmaktadır. 90 senden beri halkın aleyhine çalışan yargı, yapılan değişiklerle referandum sonunda oligarşinin güdümünden kurtuldu diye sevinmiştik. Fakat gördük ki yargı İsrail ve Amerikanın paralelinde hareket edenlerin eline geçmiş. Halk olarak bunu asla kabul etmiyoruz. Yargının Kemalist minik azınlığın ve paralel yapının güdümünden kurtulup halkın yargısı olması şarttır. Bu da ancak halkın seçtiği vekillerin kontrolüyle olabilir. Bu yüzden yeni çıkartılacak HSYK yasasına, insan hakları derneği olarak sonuna kadar destek veriyoruz. Hiç bir mihrakın, ele geçirdiği yargı silahını kullanarak halkın egemenliğine, iradesine engel olma hakkı yoktur. Minik azınlıkların halkın iradesini yargı vasıtasıyla tahakküm altına alması insan hakları ihlalidir. 

Bir ülkede halkın gücünün üstünde güç yoktur. Sözde bağımsız olduğu iddia edilen yargı Amerika ve İsrail güdümlülerin ve Kemalist oligarşinin elinden kurtarılmalı ve kontrolü halkın meclisine teslim edilmelidir. Bağımsız yargı iddiaları komik bir aldatmacadan, saf insanları kandırmadan başka bir şey değildir. Her ülkede rejim çizgisi ne ise yargıda o çizgiye bağımlıdır. Rejimler ve yargı halkın talepleri, kültürü, inançları ile uyum içinde olmalıdır. Şu an çıkartılan feryatlar, ufak azınlığın yargının kontrolunü, halkın meclisine geçmesinden duyduğu panikten kaynaklanmaktadır. Bağımsız yargı palavralarını bir kenara bırakma zamanı gelmiştir, halka bağımlı yargı istiyoruz !. Yargı halkın taleplerine göre düzenlenmeli ve halkın meclisinin çalışmasına sürekli bir takoz gibi engel olan Anayasa mahkemesinde kaldırmalıdır. Yoksa halkın seçtiği vekillerin mecliste karar almasının bir anlamı kalmamaktadır. 

Halk, vekilleri vasıtasıyla taleplerini gerçekleştirmeye çalışsa dahi, çok minik bir azınlık Anayasa mahkemesini, HSYK'yı bir şekilde ele geçirirse, halkın meclisinin aldığı kararların bir önemi kalmayacaktır. HSYK'nın yapısında değişiklik öngören düzenlemenin veya başka karalar Anayasa mahkemesinden döndüğü takdirde, halkın meclisin bir anlamı, yetkisi kalmamaktadır. CHP nin HSYK başvurusu anaysa mahkemesinden bu gün dönmüştür. Fakat yargı makamları yarın ulusalcı veya paralelci yapılar tarafından işgal edildiği takdirde durumlar çok daha farklı olacaktır.Her şey Anayasa mahkemesinin güdümündeyse, halk demokratik sistemde neden vekilleri seçiyor?, Anayasa mahkemesi üyelerini seçsin !. Anayasa Mahkemesi gibi kurumlar, antidemokratik bir şekilde kontrolün halkın eline geçmesine engel olmak için statükocular tarafından devlet mekanizmasına konulmuş kurumlardır. Hakimiyet “kayıtsız şartsız halkındır” sözü, bir yazı, bir kandırmaca olmaktan çıkmalı, Anayasa mahkemesi, HSYK gibi kurumlarda, halkın seçtiği vekiller aracılığıyla denetim mekanizması kurularak gerçeğe dönüşmelidir. Deniyor ki yargı iktidarın güdümüne girecek. Bağımsız yargı kılıfıyla, oraları işgal eden minik azınlıkların güdümünde mi olsun?.Eğer esas olan halkın egemenliği ve iktidarıysa elbetteki meclisin güdümünde olacak, bundan doğru ne olabilir. Bunu söyleyenler halkın çoğunluğuna rağmen, oraları kontrolünde tutarak, halkın iradesini hiçe sayan azınlıktır. HSYK ve yargının denetimi meclis vasıtasıyla halkın kontrolüne geçmelidir.Basın açıklamamıza katıldığınız için teşekkür ediyoruz.  


İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ

Mezhebi Ayrışmalar Ciddi Bir Tehdit

 

Sakarya’daki 441. hafta adalet ve özgürlükler eyleminde, bölgedeki mezhebi ayrışmaların ciddi çatışmalara döndüğüne dikkat çekildi

 

Sakarya’da 9 yıldır devam eden adalet ve özgürlükler eyleminde 441. Hafta basın açıklamasını Diriliş Saati Dergisi’nden Muhammed Emin Duman okudu. İnternet yasası ile bölgesel gelişmelerin değerlendirildiği basın açıklamasında, ayrıca 35. yıl önce Fatih Cami avlusunda vurularak hayatını kaybeden Metin Yüksel de anıldı. İnternetle ilgili düzenlemenin bazı iyileştirmeler getirmekle birlikte bazı çekinceler doğurduğunu dile getiren Duman, “İnternet yasası Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onamasıyla yürürlüğe girdi. Yasa, hem olumlu hem de olumsuz yanları ile ele alınmalıdır. Bir taraftan özel hayatın ihlalinin ve ahlaksız yayınların önüne geçilmesi için kritik bir adımken, diğer taraftan da iktidarın kendisine yöneltilen eleştiri oklarını kırmada kullandığı bir malzemeye dönüşmüş durumda. Eleştiri ve sorgulama olmaksızın yoluna devam eden ve her yaptığını doğru kabul eden bir anlayışın ne derece sağlıklı olduğunu Ak Parti yetkililerinin uzun uzun muhasebe etmesi gerektiğine inanıyoruz.” dedi.

           

İslam ümmetinin son dönemde mezhebi çatışmalarla ciddi bir ayrışma yaşadığına dikkat çeken Duman, “Lübnan’da geçtiğimiz hafta iki ayrı patlama yaşandı. Suriye’ye paralel olarak Lübnan’da da oluşturulan şiddet sarmalı ülkeyi her geçen gün belirsizliğe sürüklüyor. Özellikle Hizbullah’ın etkin olduğu Dahiye bölgesinin sürekli olarak hedef alınması oldukça manidar. Mezhebi ihtilafları körükleyip, Lübnan’ı İsrail’in güvenliği için tehlikesiz hale getirmeyi amaçlayan tekfirci anlayış, kimleri hedef tahtasına oturtacağını tayin etmekte son derece mahir. Lübnan’ın kozmopolit yapısını tarumar ederek, mezhebi ihtilafları kaşımayı ve bu yolla ülkeyi ikinci bir Suriye’ye dönüştürmeyi amaçlayan bu ve bunun gibi saldırıları şiddetle tel’in ediyoruz.” dedi.

 

Basın açıklamasında Filistin davasının unutturulmak istendiği, Gazze’deki ambargonun ciddi sorunlar doğurmasına rağmen gündeme gelmediği ifade edilirken, “Platform olarak, ümmetin gündemlerinin başka yönlere kanalize edilmeye çalışıldığı böyle bir dönemde Filistin davasına sahip çıkarak bu yönde sonuna kadar gayret göstereceğimizi deklare ediyoruz.” denildi. Duman, Metin Yüksel’i de andığı açıklamayı “23 Şubat… Türkiye’deki İslami hareketin sembol isimlerinden Metin Yüksel’in şehadetinin yıldönümü. Cesaretiyle, azmiyle ve hiç eksilmeyen heyecanıyla gönülleri fetheden Metin Yüksel, bundan tam 35 yıl önce bir Cuma namazı çıkışı esnasında kurşunların hedefi olmuştu. Bu vesile ile Şehit Metin Yüksel’i rahmet ve özlemle yâd ediyor ve şehitlerimizin yolunu sürdürmek noktasındaki kararlığımızı yineliyoruz.” sözleriyle bitirdi.

 

 

441.Hafta Basın Açıklaması

 

Mezhebi Ayrışmaya Hayır!

 

İnternet yasası Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onamasıyla yürürlüğe girdi. Yasa, hem olumlu hem de olumsuz yanları ile ele alınmalıdır. Bir taraftan özel hayatın ihlalinin ve ahlaksız yayınların önüne geçilmesi için kritik bir adımken, diğer taraftan da iktidarın kendisine yöneltilen eleştiri oklarını kırmada kullandığı bir malzemeye dönüşmüş durumda. Eleştiri ve sorgulama olmaksızın yoluna devam eden ve her yaptığını doğru kabul eden bir anlayışın ne derece sağlıklı olduğunu Ak Parti yetkililerinin uzun uzun muhasebe etmesi gerektiğine inanıyoruz.

 

Lübnan’da geçtiğimiz hafta iki ayrı patlama yaşandı.

 

Patlamalarda en az 5 kişinin can verdiği ve onlarca kişinin yaralandığı gelen bilgiler arasında. Lübnan’da son bir senedir ciddi bir artış gösteren patlamalar ülkedeki istikrarı ve güvenliği derinden sarsıyor. Suriye’ye paralel olarak Lübnan’da da oluşturulan şiddet sarmalı ülkeyi her geçen gün belirsizliğe sürüklüyor.

 

Özellikle Hizbullah’ın etkin olduğu Dahiye bölgesinin sürekli olarak hedef alınması oldukça manidar. Mezhebi ihtilafları körükleyip, Lübnan’ı İsrail’in güvenliği için tehlikesiz hale getirmeyi amaçlayan tekfirci anlayış, kimleri hedef tahtasına oturtacağını tayin etmekte son derece mahir.

 

Lübnan’ın kozmopolit yapısını tarumar ederek, mezhebi ihtilafları kaşımayı ve bu yolla ülkeyi ikinci bir Suriye’ye dönüştürmeyi amaçlayan bu ve bunun gibi saldırıları şiddetle tel’in ediyoruz. Amerika’nın başını çektiği küresel sistemle mücadeleyi ana hedef olarak tayin eden direniş ekseninin markaja alınması için yürürlükte olan projenin bir parçası olarak gördüğümüz bu saldırıları bertaraf etmenin yegane yolunun ümmeti bilinci ile yoğrulmak olduğunu hatırlatıyoruz.

 

Unutulmaya yüz tutan davamız Filistin… Mısır’daki darbenin ardından hayat damarları olan tünellerin imha edilmesi Gazze’yi ekonomik darboğaza sürüklüyor. Gazze’deki akaryakıtın bitme noktasına geldiği ve bu sebeple elektrik santralinin çalışmasının yakın zamanda durabileceği ifade ediliyor.

 

Ekonomik sıkıntıların yanı sıra Kudüs’ü Yahudileştirme projeleri de tam gaz devam ediyor. Geçtiğimiz hafta, İsrail’in Doğu Kudüs’teki Müslüman okullarına keyfi para cezaları kestiği ve cezaların ödenmemesi halinde okulları kapatmakla tehdit ettiği bildirildi. Okul yetkililerine göre, cezaların asıl nedeni İsrail’in dayattığı müfredatı uygulamamaları ve dersleri onların bastırdıkları kitaplar üzerinden işlememeleri.

 

Siyonist rejim, bir taraftan Kudüs’te yeni yerleşim birimleri inşa ederek bölgede Yahudi çoğunluğu oluşturmanın peşinde, diğer taraftan da Filistinli Müslümanların eğitim haklarını ellerinden alıp, sosyal ve kültürel bir kuşatmanın peşinde.

 

Platform olarak, ümmetin gündemlerinin başka yönlere kanalize edilmeye çalışıldığı böyle bir dönemde Filistin davasına sahip çıkarak bu yönde sonuna kadar gayret göstereceğimizi deklare ediyoruz.

 

Yarın 23 Şubat… Türkiye’deki İslami hareketin sembol isimlerinden Metin Yüksel’in şehadetinin yıldönümü. Cesaretiyle, azmiyle ve hiç eksilmeyen heyecanıyla gönülleri fetheden Metin Yüksel, bundan tam 35 yıl önce bir Cuma namazı çıkışı esnasında kurşunların hedefi olmuştu.

 

Bu vesile ile Şehit Metin Yüksel’i rahmet ve özlemle yad ediyor ve şehitlerimizin yolunu sürdürmek noktasındaki kararlığımızı yineliyoruz.

 

 Diriliş Saati Dergisi

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU
337. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Rahman, Rahim Allah’ın Adıyla:
“Sizin asıl dostunuz Allah'tır, O'nun Resulüdür ve namazlarını kılan zekatlarını veren ve rükû eden müminlerdir. Kim Allah'ı, O'nun Resulünü ve müminleri dost edinirse, (iyi bilsin ki) Allah'ın taraftarları galip geleceklerdir.” (Maide Suresi 55-56. Ayetler)

Hamaset edebiyatı yapmadan söylüyoruz! Kimsenin duygularını incitmeye, duygularını sömürmeye niyetimiz yok...Önünüze bir harita koyun ve çatışmaların, kanın, zulmün olduğu yerleri kırmızıya boyayın...Bir de 2. Dünya savaşı ile alakalı bir harita koyun önünüze. Görün bakın dünya savaşı nasıl olurmuş ve hangisi dünya savaşı imiş? Dünyanın bir kaç bölgesindeki sömürgeci güçlerin toprakları haricinde her yerin kan revan olduğunu göreceksiniz.
Tayland’ dan, Ukranya’ ya, Venezuella’ dan, Bosna-Hersek’ e dünyanın dçrt bir köşesinde ve bilumum İslam Coğrafyasında kan göreceksiniz. Ve bu kanın durması için çalışanların bu zulme karşı sesini yükseltenlerin ve bu zulümlerin asli müsebbibleri ile uğraşanların azlığına şahit olacaksınız. Neden hep zulümler Emperyalist güçlerin toprakları dışında olmaktadır?...Neden hep onların çocuklarının dışındaki çocuklar ağlamaktadır?
Emperyalizm artık kendi askerlerini savaşın dışında tutmakta, kendi topraklarında savaşmamaktadır. Ölümün acısını hep bir başkalarına tattırmaktadır...
İnsanlığın düşmanları, İslam’ın düşmanları, İyinin, güzelin düşmanları lüks içerisinde yaşayıp dünyanın kanını emerken, hiç zahmet çekmeden bu kanı başkalarının eli ile dökmektedirler. Hem masumu oynamakta, hem mazlumun ahından rant devşirmektedirler. Sonunda olaylara müdahil olup, kahraman olma hevesindedir.
İş bu halde iken, başta Müslüman halklar olmak üzere mazlum halklar bir iç didişmenin içerisinde birbirlerini boğazlayarak büyük bir gafletin içerisinde yüzmektedirler. Onların çatışmaları zalimin kibrini artırmakta, kendilerini ulaşılmaz görüp saraylarında safa sürmelerine sebebiyet vermektedir.
Adanmış yürekler, eğitilmiş bilekler, yüzlerini birbirlerine düşmanlık için döndükleri müddetçe yeryüzü istikbarı, küresel sömürü, evrensel şeytanlık rahat içinde olacak ve olmaya devam edecektir.
Gözün gördüğünü basiret onaylamıyor...Küresel şeytanlar ve yerli işbirlikçileri bizim iç hamasetimizle ayakta durmaktadırlar. Onların korkacakları şey Müslüman Halkların yüzlerini birbirlerine rahmetle dönmeleri, ellerini birbirlerine şefkatle uzatmalarıdır. Yeryüzü islahının başlangıç noktası kendi içimizdeki sulh ile olacaktır. Bizim sulhumuzdan Müslüman olmayan mazlum halklar da nasiplenecek ve onların kurtuluş umutları da bizimle yeniden yeşerecektir...
Birbirine düşmanca uzatılan eller sadece kendi sorumluluğunu taşımakla kalmayacak, özgürlük sevdalılarının yüreklerindeki hürriyet ateşini söndürüp, mazlum halkların kurtuluş umudunu kırıp, küresel şeytanlığın istikbarına kibirler katacak ve katmaya devam edecektir...
Haklılığımız erdem için yeterli olmamaktadır. Haklılığımızla birlikte zalimlerin oyununu bozacak bir basirete de ihtiyaç vardır. Bu basiret ile birlikte onların zulumlerini yok edecek bir güce de ihtiyaç vardır.
Ey Allah’ın kulları kardeşler olun...Kardeşliğinizi rahmet ve merhamet ile pekiştirin. Unutmayın ki; Ümmetin kurtuluşu ve izzeti mazlum halkların şeref ve haysiyeti, zalimlerin zillet ve meskeneti sizin kardeşliğinize bağlıdır. Şimdi kardeşlik zamanıdır... Şimdi kardeşlik zamanıdır...
Tarihin bir ibret levhası olduğu sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 338. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 22 REBİULAHİR 1435 - 22 / 02 / 2014

 

 

 

 

Bugüne değin başörtülülere yapılan hukuksuzluklara kör, sağır ve dilsiz kalan medyanın görüntüleri bu toplumu ikna etmemektedir.

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen 420. hafta basın açıklamasına hoş geldiniz.
Gezi parkı ...olayları esnasında mütedeyyin kesime yönelik yapılan saldırı ve tacizler ülkenin pek çok farklı köşesinden haberlere konu edilmişti. İsimleri bizde mahfuz olmak üzere şehrimizden de bu tarz saldırılara maruz kalmış pek çok kişi mevcuttur. Özellikle görünebilir olmaları açısından başörtülü bayanlar bu taciz ve saldırı olaylarından en çok etkilenen kişiler olmuşlardır. Olayların yaşandığı dönemde saldırıya maruz kalan kişilerin İslami kimlikli ve başörtülü olmaları maalesef beraberinde medya karartmasını da getirmiştir. Medya her zamanki ikiyüzlülüğünü sergileyerek yaşanan bu olayları görmezden gelmiş ve yok saymıştır. Toplumsal kaos ortamı çıkarmayı hedefleyen bu olaylar özellikle mütedeyyin kesimin sağ duyulu davranmaları sonucu büyümemiş ve tahrikçilerin hevesleri kursaklarında kalmıştır. Yaşanan bu olayların hiç şüphesiz ki en vahimi Kabataş olayları esnasında yaşanan ve genç bir kadınla 6 aylık bebeğinin darp edildiği olaylar olmuştur. Kabataş olayı ideolojik aymazlık içerisinde kişilerin nasıl bir vahşete imza atabileceklerinin en somut örneği olarak hafızalarımıza kazınmıştır.

Yaşanan bu olaylara rağmen 9 ay sonra Kabataş’ta güvenlik kamera kayıtları adı altında birkaç dakikalık bir görüntü ile vukuu bulan bu hadiseler yok sayılmak istenmektedir. Kabataş’ta başörtülü bir kadın ve bebeği üzerinden fiziki linçe tabii tutulan mütedeyyin kesim bu seferde medya ve siyasiler vasıtası ile psikolojik lince tabii tutulmaktadır. Elde hiçbir somut bilgi ve belge olmadan bile kadına ve çocuğa şiddet haberlerinde başta medya, siyasiler ve sivil toplum kuruluşları olmak üzere hem savcı ve hemde hakim kesilen kişi ve kurumların Kabataş olaylarında hep bir ağızdan koro halinde kamera görüntüleri nerede tarzında bir yaklaşım sergilemeleri ve ne olduğu belli olmayan, öncesi ve sonrası bulunmayan görüntüler üzerinden olmadı, yaşanmadı demeleri oldukça manidar gözükmektedir.

Bu tavır beraberinde yeni bir algıyıda getirmektedir. Görüntüleri olmayan her olay bundan sonra yok hükmünde sayılmalıdır. Sözde bağımsız olan medya, sivil toplum kuruluşları ve siyasiler bundan sonra yaşandığını iddia ettikleri olaylarda kamera kayıtlarınıda beraberinde getirmekle mükelleftirler.

Mütedeyyin kesime yönelik uygulanan baskı ve karartmalar bugüne has bir olgu değildir. Başörtülü, sarıklı ve sakallı kişiler bu ülkenin kurucu ideologlarınca düşman addedildi ve ikinci sınıf insan muamelesine tabii tutularak horlandı, aşağılandı ve yeri geldiğinde idam edildi. Geçtiğimiz günlerde şahadet yıldönümünü idrak ettiğimiz İskilipli Atıf hoca bunun en somut örneğidir. Yakın tarihimizde başörtüsünden dolayı hastaneye alınmayan ve ardından vefat eden Medine teyze, halkın oylarıyla seçilmiş ancak meclis kürsüsünden sözde ahlak timsali bir siyasetçi önderliğinde dışarı dışarı korosu eşliğinde meclisten ve vatandaşlıktan kovulan Merve KAVAKÇI, laik ideolojinin kör savunucusu babası tarafından öldürülen Cevahir doktor, ağızları kapatılan, başlarından örtüleri çekilen ve kürsüden kovularak onurları çiğnenen ve tek suçları başörtüleri olan okul birincileri, imam hatip önlerinde yerlerde sürüklenen ve üniversitelerin kapılarından dahi içeri alınmayan isimleri ve hikâyeleri meçhul milyonlarca başı örtülü genç kız, diplomaları olduğu halde meslek odalarına kaydı yapılmayan ve mesleklerinde yok sayılan onbinlerce başörtülü hanım.

Yukarıda bir kısmını saydığımız ve daha binlercesini sayabileceğimiz yaşanmış ve yaşanmakta olan olayların canlı şahitleri olarak bizler biliyoruz ki; medyanın her türlü karartmasına, ideolojik saplantılarını at gözlüğü yapmış siyasilerin ve sivil toplum kuruluşlarının yok saymasına karşın bu olaylar gün gibi gerçektir. Başörtüsü düşmanlığından ve mütedeyyin kişilere hakaret etmekten başka hiçbir özelliği olmayan kişileri milletvekili ve belediye başkanı seçen ve seçtiren kişilerin şahitlikleri bizim nezdimizde makbul değildi. Bugüne değin başörtülülere yapılan hukuksuzluklara kör, sağır ve dilsiz kalan medyanın görüntüleri bu toplumu ikna etmemektedir. Bir taraftan “Haydin kızlar okula” kampanyaları düzenleyip okula alınmayan başörtülü kızlara kör kalan yada “Kadına şiddete hayır” çalışmaları başlatıp başörtülülere yapılan zulme ses çıkarmayan sözde sivil toplum kuruluşlarının açıklamaları inandırıcı gelmemektedir. Başörtülülere yönelik yapılan zulme dair bir kez olsun yazı kaleme almayıp Kabataş olaylarının yalanlığına dair yazılar yazan televizyon televizyon dolaşan köşe yazarlarının tavrı şaklabanlıktan öteye geçmemektedir.
Bu ülkede maalesef 90 yıldır dönem dönem farklılık arz etsede kimi zaman şiddetli kimi zaman hafif tonlarda Kabataş olayları ve benzerleri hep vukuu bulmuştur ve bulmaktadır.
Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU