Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Ankara'da 517., Sakarya'da 542., Konya'da 438.,

"Şiilerin ve Haricilerin akıttığı ‪#‎Müslüman‬ kanı kâfirlerin akıttığı kanı geçmiştir."

‪#‎ANKARA‬ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN
30 OCAK 2016 TARİHLİ 517. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Değerli misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.

‪#‎Suriye‬ meselesine siyasi çözüm aramak amacıyla başlayacak olan Cenevre görüşmeleri, muhalefetin şartları yerine gelmediği için katılmayacağını açıklaması sonucu ertelendi. Muhalefet; Madaya gibi birçok bölgede uygulanan kuşatmaların kaldırılmasını, tutsakların salıverilmesini istiyor. Bu konularda ‪#‎BM‬’nin güvence vermesini şart koşuyor. Suriye üzerinde hesabı olan emperyalist güçler ise Suriye’de yönetimi batı yanlısı taraflara teslim etmek, Suriye haritasın yeniden çizmek için her türlü entrikayı denemekten geri durmuyorlar. Bölgede sırtını emperyalist güçlere dayamış bazı örgütler eliyle gayri nizami bir savaş yürütülüyor. Bu yolla hem Müslüman halklar birbirine kırdırılıyor, hem de etkileri uzun yıllar sürecek olan nefret tohumları saçılıyor.

#Müslüman toplumlarda gayr-i meşru ve tuğyana dayalı örgütlere rastlanmaz. Zira Hilâfet’in kaldırılışına kadar İslâmî bir yönetim altında yaşayan Müslümanlar idareleri altında yaşayan gayr-i Müslimlerin de can, mal, akıl, nesil ve din emniyetlerini sağlayarak adaletle hükmettikleri için barış içinde yaşamışlardır. Batı dünyası ise sömürgecilikle zenginleşip sanayileşerek teknik üstünlüğü ele aldıktan sonra bütün dünyayı sömürerek yönetmeye kalkmıştır. İslâm topraklarını yönetmek için de İslâm tarihini didik didik incelemişler, Müslümanların geçmişte kendi aralarında yaptıkları savaşların nedenlerini tespit ederek, olayları kan davasına dönüştürmeye çalışmışlardır. Bu yüzden bugün İslâm coğrafyasında ehl-i bidat fırkalardan Şiilerin ve Haricilerin akıttığı Müslüman kanı kâfirlerin akıttığı kanı geçmiştir. Peki, müstekbirler bunu nasıl başarmışlardır?

Bugün bu sebeplerden başta geleni; Müslümanların dinlerini unutmalarından dolayı ne yapacaklarını bilmemeleridir. Kaynağı belirsiz rastgele yayınlardan etkilenen Müslümanlar bir araya gelemiyorlar. Öte yandan yaşadıkları beldelerde zalim rejimlerin zulmü ve işkenceleriyle sağlıklı düşünme becerilerini kaybeden fertler çeşitli terör örgütlerinin gönüllüleri olmaktan çekinmiyorlar. Mesela; 12 Eylül yönetiminin‪#‎Diyarbakır‬ Cezaevi’nde uyguladığı insanlık dışı işkenceler ‪#‎PKK‬’nın dağ kadrosunun oluşumuna, ‪#‎ABD‬’nin Irak Ebu Gureyb Cezaevi’nde uyguladığı işkenceler de IŞİD’in kuruluşuna zemin hazırlamıştır. Bugün batı ülkelerinde horlanan ve zulme uğrayan Müslümanların ‪#‎IŞİD‬ saflarına koşmaları manidardır. Bu örgütlere katılarak zulme karşı mücadele edeceğini zanneden fertler, katı örgüt disiplini yoluyla artık birer emir kuluna benzemekte, kimden geldiği belli olmayan emirleri uygulayan robotlara dönüşmektedirler. Emirlere karşı gelen veya sorgulayanlar hemen infaz edilmekte, bu kısır döngü devam etmektedir.

Oysa ‪#‎İslâm‬ toplumunda sahabe anlamadığı bir konuyu Peygamber Efendimiz’e (sav) soruyor, vahiy mi yoksa siyasi tercihi mi olduğunu anlamaya çalışıyordu. Vahiy yoksa bildiği konularda fikrini söylemekten çekinmiyordu. Hz. Ömer (ra) hutbede mehir konusunda sınırlama getirince, zenci bir sahabe kadın ilgili ayeti hatırlatarak mehire sınırlama getirilemeyeceğini söylüyordu. Dolayısıyla Müslümanların örgütlenmesinde asıl olan İslâmî bir cemaatleşmedir. İslâm’ı öğrenen, bildiklerini hayatına uygulayıp diğer insanlara örnek olan, onları İslâm’a davet eden, aralarındaki anlaşmazlıkları İslâm fıkhına göre çözen bir yapıda istişare esastır. IŞİD ve Boko Haram gibi örgütler İslâmî kavramları ve Müslümanlara yapılan zulümleri, PKK, ‪#‎PYD‬ gibi örgütler de Kürtlere yapılan zulümleri istismar etmektedir. Gerçekte ise bugün ‪#‎Türkiye‬’de Kürtlere zulüm yapılmamasına ve Cumhuriyet tarihinde Kürtlerin haklarına en çok katkı yapan bir çözüm sürecinin bulunmasına rağmen, Kürtlerin haklarını savunduğunu iddia edenlerce bu süreç sabote edilmektedir. Zira artık PKK’nın derdi Kürtlerin hakları değil, ‪#‎Rusya‬‪#‎İran‬ ve ABD ile ‪#‎İsrail‬ve ‪#‎İngiltere‬ gibi batılı emperyalist ülkelerin PKK’ya verdiği ihalelerdir. IŞİD ve Boko Haram gibi örgütler ise her gün Müslüman kanı dökmeye devam etmektedirler. Bütün Müslümanları İslâmî ilimleri öğrenmeye, karanlık‪#‎terör‬ örgütlerinin tuzaklarından sakınmaya çağırıyoruz.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

 

Sakarya 542. Hafta: Mevcut sistem halkı değil, yalnızca devleti baz alıyor

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 542. hafta açıklamasında yeni anayasa tartışmalarının başkanlık sistemine kilitlenmesi eleştirilerek "İhtiyacımız, halkın bir arada yaşama iradesini, hakkaniyete dayalı bir hukukla teminat altına alacak adil bir toplumsal sözleşmedir." denildi.

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 542. hafta açıklamasında yeni anayasa tartışmalarıyla ilgili olarak "Anayasa meselesi, toplumsal tabanın talepleriyle birlikte konuşulmuyor. Memleketin tek derdi başkanlık sistemiymiş gibi, tüm tartışmalar bu konuya odaklanıyor" denilerek, "Üzülerek gözlemliyoruz ki, insanlarımız birbirinin acılarına yabancılaşmış bir hale geldi. Toplumun bir kesimi, diğer kesiminin yaşadığı haksızlıklara giderek duyarsızlaşıyor... Neredeyse "barış" demek, insanların ölmemesini istemek suç, savaş çığırtkanlığı yapmak marifet sayılır oldu! Böyle bir vasatta, yeni bir anayasadan önce, baskı, korku ve sindirme siyasetinin bitmesi gerekiyor. Hepimiz, toplumsal barış ve kardeşliğimizin aldığı ağır yaraları sarmak için, iyileşmek için sulh ve sükunet dönemine ihtiyaç duyuyoruz. Yeniden birbirimize kulak vereceğimiz bir ortam istiyoruz" çağrısı yapıldı.

Platform adına Sakarya Dayanışma Derneği tarafından yapılan açıklamada "Toplumları bir arada tutan iktidarlar, askerler, bürokratlar, liderler ya da başkanlar değil, insanların bir arada yaşama iradesidir. Unutulmasın ki, bu iradeyi ayakta tutacak olan da ancak haktır, adalettir, özgürlüktür" denildi.

Basın açıklamasında, platformun 10 yıldır ülkede bir sistem sorunu yaşandığına dikkat çektiği hatırlatılarak "Mevcut sistem, bu ülke insanlarının hiçbir gerçekliğine uymuyor; hiçbir hakkını gerçekten karşılamıyor, hiçbir beklentisine hak ettiği gibi cevap vermiyor. Halkı değil, yalnızca devleti baz alıyor. Devletin tüm imkânları ise maalesef halkın değil askeri, siyasi ve ekonomik çıkar gruplarının hizmetine koşuluyor. Sanki devlet halk için değil, halk devlet içinmiş gibi... Sanki tüm vatandaşlar, siyasal iktidarların kulu, kölesiymiş gibi... Yeni bir anayasa, ancak bu durumu altüst edecekse anlamlıdır. Aksi takdirde sadece zaman kaybıdır. Evet; herkesin ister siyasal, dini veya kültürel, isterse ekonomik hakları ve özgürlükleri olsun; tüm taleplerinin karşılık bulacağı bir anayasa şart. Böyle bir anayasa, şahsileştirilmiş bir iktidarı tescillemek üzere tepeden dayatarak olmaz. İhtiyacımız, halkın bir arada yaşama iradesini, hakkaniyete dayalı bir hukukla teminat altına alacak adil bir toplumsal sözleşmedir. Güç ve çıkar gruplarının değil, kamu yararının gözetilmesidir. İşte böyle adil bir sistemi sağlamak üzere yeni bir anayasa elbette yapılmalıdır, ama bunu yapacak olan toplumdur" denildi. 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 542. Hafta Açıklaması

Değerli basın mensupları, duyarlı Sakarya halkı,

Yeni bir anayasa, Türkiye’nin gündemine yeniden taşınmak isteniyor. Lakin önceki dönemde olduğu gibi, bugün de anayasa meselesi, toplumsal tabanın talepleriyle birlikte konuşulmuyor. Memleketin tek derdi başkanlık sistemiymiş gibi, tüm tartışmalar bu konuya odaklanıyor. Anlayacağınız, bundan önceki darbe anayasalarında olduğu gibi, bir kez daha siyasal yönetimi eline alan; kendi arzusuna, kendi keyfine uygun bir anayasanın peşine düşüyor.

Platformumuz, 10 yıllık açıklamaları boyunca, Türkiye’de bir sistem sorunu yaşandığını defalarca belirtmiştir. Bu tespitte hâlâ aynı noktadayız. Mevcut sistem, bu ülke insanlarının hiçbir gerçekliğine uymuyor; hiçbir hakkını gerçekten karşılamıyor, hiçbir beklentisine hak ettiği gibi cevap vermiyor. Halkı değil, yalnızca devleti baz alıyor. Devletin tüm imkânları ise maalesef halkın değil askeri, siyasi ve ekonomik çıkar gruplarının hizmetine koşuluyor. Sanki devlet halk için değil, halk devlet içinmiş gibi... Sanki tüm vatandaşlar, siyasal iktidarların kulu, kölesiymiş gibi... Yeni bir anayasa, ancak bu durumu altüst edecekse anlamlıdır. Aksi takdirde sadece zaman kaybıdır.

Toplumları bir arada tutan iktidarlar, askerler, bürokratlar, liderler ya da başkanlar değil, insanların bir arada yaşama iradesidir. Unutulmasın ki, bu iradeyi ayakta tutacak olan da ancak haktır, adalettir, özgürlüktür. Ne yazık ki, bu ülkede son yıllarda ne adaletin ne hukukun karşılığı kalmamıştır. Daha kötüsü; toplumun bir yarısı, diğer yarısına karşı adeta düşmanlaştırılmaktadır. Sadece ideolojik değil, etnik ve mezhebi farklılıklar dahi bu çatışmacı siyasetin zemini yapılmıştır. Siyasi iktidarı elde tutma çabası, toplumun tüm geleceğinin ateşe sürüldüğü tehlikeli bir noktaya varmıştır.

Sevgili Sakarya halkı, duyarlı dostlar;

Üzülerek gözlemliyoruz ki, insanlarımız birbirinin acılarına yabancılaşmış bir hale geldi. Toplumun bir kesimi, diğer kesiminin yaşadığı haksızlıklara giderek duyarsızlaşıyor. Bu durum; öylesine korkunç bir noktaya vardı ki; ülkenin batısında yaşayan milyonlarca insan, doğusunda yaşanan çatışmalara, çocukların ve hatta doğmamış bebeklerin ölümüne, yaralanmış insanların bodrumlarda ölmeyi beklemesine karşı umursamaz davranıyor. Onlarca yıldır defalarca denenmiş ama her seferinde daha fazla acıya yol açmış şiddet politikalarına kayıtsız kalabiliyor.

Dahası, yaşanan şiddet sarmalı devam ederse, ülkenin doğusundan batısına her ocağa düşecek ateşe körükle gidebiliyor! Bu tehlikeli gidişata karşı ses verenler ise hedef haline getiriliyor. Neredeyse "barış" demek, insanların ölmemesini istemek suç, savaş çığırtkanlığı yapmak marifet sayılır oldu! Böyle bir vasatta, yeni bir anayasadan önce, baskı, korku ve sindirme siyasetinin bitmesi gerekiyor. Hepimiz, toplumsal barış ve kardeşliğimizin aldığı ağır yaraları sarmak için, iyileşmek için sulh ve sükunet dönemine ihtiyaç duyuyoruz. Yeniden birbirimize kulak vereceğimiz bir ortam istiyoruz.

Evet; herkesin ister siyasal, dini veya kültürel, isterse ekonomik hakları ve özgürlükleri olsun; tüm taleplerinin karşılık bulacağı bir anayasa şart. Böyle bir anayasa, şahsileştirilmiş bir iktidarı tescillemek üzere tepeden dayatarak olmaz. Yukarıdan sipariş edilmiş bir metnin, kendi öz iradesine sahip çıkmaktan aciz düşmüş sivil kuruluşların sürece sos olarak katılmasıyla, çatışma ortamlarındaki ipotekli oylamalarla yasalaşmasının çözüm sağlamayacağı doğru anlaşılmalıdır.

İhtiyacımız, halkın bir arada yaşama iradesini, hakkaniyete dayalı bir hukukla teminat altına alacak adil bir toplumsal sözleşmedir. Bu, halka tektipçi bir resmi ideolojinin şart koşulmaması demektir. Siyasal hakların herkese eşit olarak sağlanmasıdır. İstendiğinde, halkın kendisini doğrudan yönetebileceği mekanizmaları da kurabilmesidir. İnsanların inancını özgürce yaşayabilmesidir. Düşüncelerini korkmadan ifade edebilmesidir. Sosyal ve ekonomik adaletin tesisidir. Güç ve çıkar gruplarının değil, kamu yararının gözetilmesidir. İşte böyle adil bir sistemi sağlamak üzere yeni bir anayasa elbette yapılmalıdır, ama bunu yapacak olan toplumdur.

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu adına Sakarya Dayanışma Derneği

Sakarya 542. Hafta: Mevcut sistem halkı değil, yalnızca devleti baz alıyor

438 Haftadır her cumartesi saat 12.30 da basın açıklaması düzenleyen Konya İnanç Özgürlükleri Platformu'nun bu haftaki sözcüsü Osman GÜREL'di. İslam ümmetinin içinde bulunduğu fitne ortamına değinen GÜREL, ''Sayıları milyarları bulan Müslümanların, kendi mahremlerini dahi koruyamaması, düşmanlarının çok güçlü olmasından değildir. '' dedi. Sözlerine ''Direnişin yalnız bırakılması, mukavemet imkanlarının ellerinden alınması, ambargolarla açlığa mahkum edilmesi, direnişin acziyeti değil; fitnenin galip gelmesidir. Ellerindeki imkanları kendi iç savaşlarında harcayan muharip güce sahip Müslümanların, bu savaşta verdikleri toplam zayiat hesaplandığında, bunca yıldır İsrail'e karşı verilen mücadeledeki kayıplarımızı onlarca kez katladığı görülünce elimizden hayıflanmaktan başka bir şey gelmiyor. '' diye devam eden GÜREL Gazze'de tünel inşaasında yaşanan çökme sonucu verdiğimiz şehidleri hatırlatarak ''Müslümanları ortak düşmanımız İsrail'e karşı mücadele üzere ittihada ,aramızdaki fitneyi ve tefrikayı bitirmeye davet ediyoruz..'' dedi. 


Açıklamanın Tam Metni:

    Rahman, Rahim, Allah’ın adıyla

    Her insanın amelini boynuna yükledik. Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız. "Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter." denilecektir. Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. (İsra Suresi 13-15)

    Sevgili dostlar değerli basın mensupları; 

    Fitne katlden büyüktür! Fitne sonucunda katliamların, masum ölümlerinin sebebi olur. Fitne hakkın galip gelmesine, onun hakimiyetine mani olduğu gibi batılın güçlenmesine ve hayat bulmasına da sebep verir. Batıl ya hakkın hiç bulunmaması ya da hakkın içerisinde hak olmayanın bulunmasına denir. Fitne, neyin hak neyin batıl, neyin doğru neyin yanlış olduğunun karışmasına sebebiyet vereceğinden dolayı batılın meydana gelmesinin sebeplerinden birisidir.

    İslam ümmetinin içerisinde bulunduğu büyük fitne, yeryüzü istikbarının varlık nedenlerinden birisidir. O azgınlığını sadece kendi imkanları ile elde etmemektedir. Varlığını Müslümanların acziyetlerine, onların iç savaşlarına, tefrikaya borçludur.

    Sayıları milyarları bulan Müslümanların, kendi mahremlerini dahi koruyamaması düşmanlarının çok güçlü olmasından değildir. Yeryüzü istikbarının merkezi durumundaki habis ur İsrail'in mevcudiyetini, sadece küresel istikbarın gücüne, terör örgütü İsrail'in teknik imkanlarına, , geleneksel Yahudi çalışkanlığına bağlamak doğru olmasa gerek.

    Kurulduğu günden beri çevresini kuşatan Müslümanların gafletleri, kendi içlerindeki savaşları, batıcı yöneticilerin ihanetleri, mevcut çıkar çatışmaları, fikir ayrılıkları, İsrail'in varlığının garantisi olmuştur.

    Direnişin yalnız bırakılması, mukavemet imkanlarının ellerinden alınması, ambargolarla açlığa mahkum edilmesi, direnişin acziyeti değil fitnenin galip gelmesidir. Ellerindeki imkanları kendi iç savaşlarında harcayan muharip güce sahip Müslümanların, bu savaşta verdikleri toplam zayiat hesaplandığında; bunca yıldır İsrail'e karşı verilen mücadeledeki kayıplarımızı onlarca kez katladığı görülünce, elimizden hayıflanmaktan başka bir şey gelmiyor. Şöyle düşünmekten kendimizi alamıyoruz: Acaba İsrail'in varlığı, bizim iç savaşlarımıza mı bağlı?

    Mısır hükümetinin, İsrail'in ambargosunu desteklemek için açmadığı Refah Kapısı'nı baypas etmek az da olsa nefes alabilmek için, Gazze'den açılan tünellerden birinin çökmesiyle verilen şehidler acımızı katmerlemektedir

    Müslümanları ortak düşmanımız İsrail'e karşı mücadele üzere ittihada, aramızdaki fitneyi ve tefrikayı bitirmeye davet ediyoruz..

    Tarihin bir ibret levhası olduğu, sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı, tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 439. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.                  

  KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 20 REBİULAHİR 1437