Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Sakarya'da 506., Ankara'da 484.,

Sakarya 506. Hafta: Direnen Bursalı İşçilerin Yanındayız!

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 506. hafta açıklamasında Bursalı metal işçilerinin mücadelesine dikkat çekti. Patron-sendika-devlet kıskacında emekçinin hakkının gasp edildiğine vurgu yaptı.

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 506. hafta açıklamasında Bursalı metal işçilerinin mücadelesine destek verildi. Platform bileşenlerinden Sakarya Dayanışma Derneği adına Kadrican Mendi’nin okuduğu açıklamada, “Türkiye’nin ve dünyanın sayılı zenginleri arasına giren KOÇ Grubu gibi patronlar, bu vahşi koşulları işçi kardeşlerimize dayatmaktadır. Oysa Ali Koç gibi patronların kendi beyanları da işçi ücretlerinin eridiği yönündedir. Buna karşın emeğin değerinin sömürülmesi yönündeki tercihleri değişmemiştir; mevcut ekonomik düzen içinde başka türlüsü de zaten mümkün değildir. Sonuçta karşımızda sömürü üzerine kurulmuş ve sömürerek ilerleyen bir kapitalist düzen gerçeği var!” denirken, bu acı tablonun bir diğer tarafında ise emekçinin değil de sermaye sahiplerinin tarafında duran “sendika” görünümündeki yapıların olduğuna dikkat çekildi.

Açıklamanın devamında, devletin adeta sermaye sahiplerinin güvenlik aygıtına dönüştüğü vurgulanarak şu ifadelere yer verildi: “Bir yandan kendisine yandaş sendikalar üreten sermaye sahipleri, diğer yandan da alternatif örgütlenmelerin önüne engel koyan yasalar… Böylece sermaye-siyaset işbirliğiyle, emekçilerin sindirilmesi amaçlanmaktadır. Haklarını aramak yerine sömürü düzenine razı kalmaları istenmektedir. Bugün var olan 12 Eylülcü sistem, halka başka şeyler anlatırken, kolluk kuvvetleriyle sermayenin bekçiliğinde kararlı olduğunu göstermiştir. Bursa’da alınterinin, haysiyetinin peşine düşen emekçiler kara propaganda ve tehditlerle de baş etmek zorunda kalmıştır.”

“İşçinin hak mücadelesini; üretilmeyen araç sayısı, kazanılamayan dolarlar, yapılamayan ihracat üzerinden değerlendiren sermaye çevrelerinin insanımıza bir böcek kadar bile değer vermediği bir kez daha kanıtlanmıştır” denilen açıklamada, Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu’nun, Bursa’da direnen emekçilerin yanında; işbirlikçi sendikaların, köleci sermaye sahiplerinin ise karşısında olduğu ifade edildi.

 

506. Hafta Basın Açıklaması Tam Metni

Direnen Bursalı İşçilerin Yanındayız!

Türkiye, bir haftadır, emeğinin hakkı, alınterinin karşılığı için direnen Bursalı metal işçilerinin mücadelesine şahit oluyor. Renault, TOFAŞ, Ford, Coşkunöz ve MAKO işletmelerindeki emekçi kardeşlerimiz günlerdir sömürü düzenine karşı ayaktalar.

Sermaye ve yandaş sendika kıskacına alınan işçi kardeşlerimizin haklı isyanı, zulüm çarklarının nasıl döndüğünü bir kez daha açığa çıkardı. Bir tarafta, Türkiye ihracatının çok büyük bölümünü gerçekleştiren ve sahiplerine servet üzerine servet kazandıran bir sektör; diğer tarafta da tüm zahmetine karşı emeğinin karşılığını alamayan işçiler…

Emekçi kardeşlerimizin beyanlarından da anlaşılacağı üzere, bu işletmelerde çalışma süreleri ve üretim artarken işçi sayıları azaltılmıştır. İşçiler, düşük ücretle ama yüksek performansla çalışmaya mahkûm edilmiştir. Yıllardır çalışan emekçilerin dahi insanca bir yaşam sürecek maddi şartlardan yoksun bırakılmıştır.

Türkiye’nin ve dünyanın sayılı zenginleri arasına giren KOÇ Grubu gibi patronlar, bu vahşi koşulları işçi kardeşlerimize dayatmaktadır. Oysa Ali Koç gibi patronların kendi beyanları da işçi ücretlerinin eridiği yönündedir. Buna karşın emeğin değerinin sömürülmesi yönündeki tercihleri değişmemiştir; mevcut ekonomik düzen içinde başka türlüsü de zaten mümkün değildir. Sonuçta karşımızda sömürü üzerine kurulmuş ve sömürerek ilerleyen bir kapitalist düzen gerçeği var!

Bu acı tablonun bir diğer tarafında ise emekçinin değil de sermaye sahiplerinin tarafında duran “sendika” görünümünde yapılar var. Bir sendika düşünün ki; üyelerinin hakkını savunmak yerine patronların çıkarlarına hizmet ediyor! İşte böylesi bir tavır, dünya sendikal hareketinin utanç verici levhalarından biri olarak tarihe geçecektir. Türk Metal-İş’in işçinin karşısında, sömürünün yanında yer alması asla unutulmayacaktır. Bunun adı ancak “naylon sendikacılık” olabilir. 

“Naylon sendikaları”, Bursalı emekçiler, bir kez daha deşifre etmiştir. İnsanca yaşama talepleriyle hem sahte sendikacılığa karşı çıkmışlardır; hem de kapitalist sermayenin acımasız çarkına güçlü bir çomak sokmuşlardır!

 

Şunu unutmayalım ki, bu çarklar, 12 Eylül darbe sürecinde uygulanmaya başlayan ekonomi politikalarının kurduğu düzeni işletmektedir. Bu düzende siyasal iktidar sahipleri de kamusal yararı hiçe saymaktadır. Devlet, adeta sermaye sahiplerinin güvenlik aygıtına dönüşmektedir. Bir yandan kendisine yandaş sendikalar üreten sermaye sahipleri, diğer yandan da alternatif örgütlenmelerin önüne engel koyan yasalar… Böylece sermaye-siyaset işbirliğiyle, emekçilerin sindirilmesi amaçlanmaktadır. Haklarını aramak yerine sömürü düzenine razı kalmaları istenmektedir.

Bugün var olan 12 Eylülcü sistem, halka başka şeyler anlatırken, kolluk kuvvetleriyle sermayenin bekçiliğinde kararlı olduğunu göstermiştir. Bursa’da alınterinin, haysiyetinin peşine düşen emekçiler kara propaganda ve tehditlerle de baş etmek zorunda kalmıştır.

İşçinin hak mücadelesini; üretilmeyen araç sayısı, kazanılamayan dolarlar, yapılamayan ihracat üzerinden değerlendiren sermaye çevrelerinin insanımıza bir böcek kadar bile değer vermediği bir kez daha kanıtlanmıştır.

İşçiler her şeyden önce insandır. İnsanların değerleri parayla ölçülmez. Ancak kapitalistler için bu böyle değildir. Onlar için her şey alınıp, satılabilen nesnelerdir. Ölçü insaniyet değil maddiyattır. Ve onlar, insanların emeğini sömürerek elde ettikleri sefih hayattan asla vazgeçmek istemeyeceklerdir. Lakin, yığdıkça yığan ve zenginlik içinde şımaranlara karşı hakkını savunan insanlar; bu düzenin böyle devam edemeyeceğini göstermiştir.

Bursa’daki emek ve alınteri kavgası, toplumsal sindirilmişliği kıran bir etki uyandırmıştır. Direnen işçiler, birbirine güven aşılamaktadır. İşçiler, korku duvarlarını birer birer yıkmaktadır. Sahte sendikacılığa, sömürgeci sermayeye ve sermaye yandaşı siyasi düzene karşı çıkan Bursalı işçilerin mücadelesi, herkes için öğretici bir süreç olmaktadır.

Bu mücadele artık nasıl biterse bitsin, sonuçları itibariyle yerelde kalmayan bir tecrübe biriktirecektir. Gerek işçiler arasında, gerekse diğer sosyal çevrelerde, emek sömürüsünün, kapitalist üretim tarzının, egemen iktisadi politikaların sorgulanmasına vesile olacaktır. Ve inşallah bu sorgulamalardan, daha sağlıklı, daha güçlü itirazlar yükselecektir.

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu olarak, Bursa’da direnen emekçi kardeşlerimizin yanındayız. Sahte ve işbirlikçi sendikaların, köleci sermaye sahiplerinin ise karşısındayız.

Ayağa kalkan binlerce emekçinin talepleri yerine getirilmelidir!

Hakkını talep ederken işlerinden atılan işçiler işlerine iade edilmelidir!

Emekçileri köleleştirmek isteyen işveren-siyaset hegemonyası parçalanmalıdır!

İnsanımızı, kula kulluk etmeye zorlayan bu düzenin sahiplerinin; halka ve Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hesap vereceğini bir kez daha hatırlatıyoruz.

Hak temelinde üretim ve bölüşümü, adil paylaşımı esas alan yeni bir anlayışa yürümesini dilediğimiz mücadelenin emekçilerine selam olsun!

SAKARYA ADALET VE ÖZGÜRLÜKLER PLATFORMU adına Sakarya Dayanışma Derneği

Sakarya 506. Hafta: Direnen Bursalı İşçilerin Yanındayız!

"Amerika‬ ve ‪‎İsrail‬ in Soytarısı Sisiye Palyaço kıyafeti gönderdik."

"SİSİ‬: Formanı çıkar soytarı kıyafetini giy..."

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN
23 MAYIS 2015 TARİHLİ 484. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Değerli misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.

Bilindiği gibi Mısır’da Hüsnü Mübarek sonrasında seçimle Cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi, göreve geldikten sonra Gazze’deki Müslümanlara yardımda bulunmaya çalıştığı için İsrail’in boy hedefi haline gelmişti. Daha sonra, aslen Fas Yahudilerinden olup dayısı İsrail’de Ben Gariyon gizli örgütünde genel sekreter olan, annesi bizzat Mossad tarafından görevlendirilerek Mısır’a gönderilen ve orduda general rütbesine kadar yükselen Abdülfettah el Sisi tarafından darbe ile görevinden uzaklaştırılan Muhammed Mursi bu defa da idam cezasına çarptırıldı. Bugün artık daha iyi anlaşılıyor ki; Tunus’ta başlayıp kısa sürede Libya, Mısır, Suriye gibi ülkeler sıçrayan “Arap Baharı” aslında bir kurgudan ibaretmiş. Zira I. Dünya Savaşı sonrası Batılı emperyalistlerin başlarına diktiği diktatörlerin zulmünden iyice bunalan halk artık İslâmî bir yönetim isteğini dillendirmeye başlamıştı. Tabandan gelen bu istek karşısında mevcut rejimlerin daha fazla direnemeyeceğini öngören diktatörlerin batılı efendileri, bu durumu kendi menfaatlerine çevirmenin yollarını aradılar. Ülkelerindeki orduların ve istihbarat teşkilatlarının durumunu hesaba katmadan, hazırlıksız olarak internet üzerinden gelen mesajlarla sokaklara dökülen Müslüman kitleler “Arap Baharı” yakıştırmasıyla önceleri zafer kazandıkları hissine kapıldılar. Ancak ardından yaşanan manzara Müslümanların; istihbaratçıların diliyle “erken doğuma” zorlandıklarını gösteriyor. Bugünkü manzaraya baktığımızda, batıdan ithal demokrasi ve insan hakları gibi kavramların ne kadar hayali ve içi boş kavramlar olduğunu görüyoruz. Halkın tercihi İslâmî bir yönetimden yana olduğu zaman, ordu ve yargı içindeki cuntalar eliyle seçilmiş yöneticiler derhal alaşağı ediliyor. Bu durum bazı medya organlarınca çeşitli masallar eşliğinde halka normal bir olaymış gibi anlatılıyor. Son olarak Muhammed Mursi ve yüzden fazla Müslümana verilen idam kararı demokrat(!) Esed’i ziyaret için bir heyetle Suriye’ye giden şahsın gazetesinde “Diktatöre İdam” başlığıyla verildi.

Demokrasi ile birlikte kullanılan ve kitleleri uyutmak için kullanılan sloganlardan biri de, “yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü” yalanı. Bugün Bangladeş ve Mısır’da yaşananlar tam bir hukuk komedisi. Bangladeş’te Cemaat-i İslâmi liderlerini asmak için 40 yıl önceki siyasi tavırları yargılayan yargıç kılıklı palyaçolar, Mısır’da ise seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ile birlikte İhvan liderlerini, Halen Katar’da yaşayan alim Yusuf el Karadavi’yi, 18 yıldır İsrail zindanlarında çile çeken Müslümanları ve halen hayatta olmayan kişileri bile idama mahkum etmişler. Batılı efendilerini memnun etmek için her türlü dalkavukluğu yapan diktatör Sisi, meydanlarda darbeyi protesto edenlerin üzerine yağdırdığı kurşunlarla binlerce Müslüman’ı katletmesi yetmemiş olacak ki, katliamlarına bu defa da kitlesel idam kararları veren yargıç kılıklı kuklalarıyla devam etmek istiyor. ABD ve Batılı liderler Mısır’daki bu idam kararlarından “kaygı duyduklarını” açıkladılar. Onların bu kaygılarını kınamayı bile lüzumsuz görüyoruz.

Değerli katılımcılar,

Bugün Diktatör Sisi’ye palyaço kıyafeti yerine uşak kıyafeti göndermek daha uygun olurdu diye düşünenler olabilir. Ancak onun gardırobu zaten uşak kıyafetleriyle dolu. Mısır’da yaşanan hukuk komedisine bu kıyafet daha uygun olur diye düşündük.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU