Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta (FOTO)

Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta (FOTO)

Konya'da 365., Kocaeli'de 490., Sakarya 469., Ankara'da 448.,

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 365. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Rahman, Rahim, Allah’ın adıyla,

Sen onların, kendi dinlerine uymadıkça ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar senden razı olmazlar. "Asıl doğru yol, Allah'ın yoludur" de. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyarsan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı olmaz.                                                                                                                                                                (Bakara Suresi 120. Ayet)

Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;

 

                NATO, kurulduğu günden bu yana dünya siyasetinde önemli bir rol oynamış askeri bir kuruluştur. Savunma maksatlı kurulduğu söylenen bu kurum, ikinci dünya savaşından sonra, bu savaşın galiplerinin kendilerine yönelik yeni tehditleri engellemek maksadıyla ortaya çıktığı iddia edilmiştir.

               

                Dönemin siyasal şartları içerisinde, içinden yeni çıkılan savaş, galipler arasında da bloklaşmaya sebebiyet vermiş, galiplerden başını Amerika’nın çektiği bir blok, Rusya’nın çektiği taraf ise ayrı bir blok oluşturmuştur. NATO’nun bu süreç içerisinde Sovyet yayılmacılığın etkisini kırmak maksatlı olarak ortaya çıktığı da iddia edilmiştir.

 

                Bu askeri ittifak kendi varlığını sürekli bir tehdit algısı üzerine oluşturmakta, bu tehdit algısına yönelik de savunma stratejileri geliştirdiğini iddia etmektedir. Kurulduğu günden bu yana NATO müttefiki herhangi bir ülkeye yönelik bir saldırı gerçekleşmemiştir. Bununla birlikte, değişik sebeplerle NATO dünyanın değişik yerlerine saldırılarda bulunmuş, kendi ürettiği düşman algısı üzerine pek çok ülkeye savaş açmıştır.  

 

                NATO şemsiyesi altında yapılan savaşlarla birlikte, ittifak üyesi ülkelerin ittifak harici yaptıkları saldırılar da dikkate alındığında, bu oluşumun meydana geldiği günden beri dünyadaki savaşların neredeyse hepsinin bu ittifak ve üyeleri tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir.

 

                Sovyet Rusya’nın dağılımından sonra konseptini yeniden gözden geçiren NATO, tehdidin rengini değiştirmiş, kızıldan yeşile çevirmiştir. Bu tarihten sonra İslam toprakları sürekli NATO tehdidiyle karşılaşmış, NATO ve üyelerinin saldırılarına maruz kalmıştır.

 

                Türkiye, NATO üyeleri arasında, halkının Müslüman olduğu tek devlettir. NATO’nun Kuruluşu itibariyle Türkiye kendine yönelik Sovyet tehdidine karşı NATO’da yer aldığı iddiası bir şekil anlaşılabilir. Fakat devam eden süreç içerisinde NATO’nun konseptinin geldiği nokta dikkate alınınca Türkiye’nin NATO da oluşunu anlamak mümkün değildir.

 

                Son çeyrek yüz yıldır tüm savaşlarını İslam topraklarında Müslümanlara karşı veren NATO, kendi varlığına da İslam tehdidi üzerine kurgulamış iken Türkiye’nin NATO’da oluşunu anlamak akl-ı selim için hiç de kolay değildir.

 

                Ülkemizde NATO’ya veya müttefiklerine ait üs sayısı yüz(100)’e yaklaşmaktadır. Bu sayının ve bu üslerin etki güçlerinin çokluğu hem Türkiye’nin bağımsızlığına halel getirmekte hem de NATO’nun cürümlerinin ortağı olunduğu intibaını vermektedir. Bu hal Türkiye’nin ve mevcut hükümetin bağımsız bir dış politikasının olmadığını, iç politikanın da NATO konseptlerince şekillendirildiğini ortaya koymaktadır. 

 

                Biran önce NATO ile ilişkiler sorgulanmaya alınmalı, gözden geçirilerek üslerin kapatılmasına ve NATO cürümlerinden uzak kalınmasına gidilmesi gerekir. Aksi halde NATO’ya olan dünya halklarının kin ve nefretleri Türkiye’ye de bir düşmanlık olarak dönecektir.

 

                NATO’nun yeni konseptinin alacağı şeklin Müslümanlara yönelik bir tehdit oluşturacağı açık iken hala NATO da kalmak ve etkin olmak söylemlerinin ve hatt nba ülke çıkarlarının korunması iddialarının boşa çıkağı aşikârdır. NATO’da ısrarcı olmak hiç kimsenin yararına değildir…

 

Tarihin bir ibret levhası olduğu, sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı, tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 366. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.

 

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 11 Zilkade 1435  -  06 /09 / 2014

Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu 10.yıl, 490.hafta basın açıklamasının konusu eski Kemalist diktatörlük Türkiyesi Danıştay açılış töreninde CHP şova dönüşen programların kaldırılması ve 28 şubat sürecinde haksız olarak hapse atılan tutsakların serbest bırakılmasıydı. Basın açıklamasını İHSD genel başkanı Ali Akbaş yaptı.

KOCAELİ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU 10.YIL 490. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Sayın basın mensupları ve kocaeli halkı, 10. Yıl 490. Hafta basın açıklamamıza hoş geldiniz.Osmanlı cihan devleti, yahudilerin müslümanlara kurdukları tuzaklarla, tarih sahnesinden çekilirken, ortaya şerefsiz, alçak, çocuk katili, işgalci yahudilerin kandırdığı zavallı kemalistlerin kurduğu zulüm devleti ve kemalist sistem kurulduğu günden itibaren müslümanlara zulüm makinesine dönüştürülmüştür.

Yahudilerin kurduğu kemalist rejim, eline geçen her fırsatta, hiçbir ırkı ayırmayarak, müslümanları katliama tabi tutarak, yok etme prensibiyle hareket etmiştir, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’ nin geçmişine baktığımız zaman, darbeler cumhuriyeti olduğunu kolaylıkla müşahede etmekteyiz, inşaallah bu anlayış artık tarihe gömülmüştür.

Sivil hayata yapılan her müdahalede, binlerce insan katledilerek, yahudilerin kurduğu kemalist sistem,  korunmaya ve yaşatılmaya çalışılmıştır, sivil yaşam biçimine müdahale edilirken, TÜRKİYE’ mizin binlerce müslüman evladı, yaptıkları islami ve insani çalışmalarından dolayı, namaz kıldıkları için, kur’ an öğrettikleri ve öğrendikleri için, namaz takkesi taktıkları için, başörtüsü taktıkları ve tesettür elbise giyindikleri için ve daha yüzlerce basit insani sebeplerden dolayı, tutuklanarak darbeciler tarafından zindanlarda çürütülen müslümanların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur.

Sayın cumhurbaşkanım, RECEP TAYYİP ERDOĞAN, bu kemalist sistemden sizlerde muzdarip olmuştunuz, hiçbir sebep yokken suçsuz yere bir şiir okumanızdan dolayı sizleride zindana atmışlardı ve sizinde düşünce suçlusu olarak hayatınızı karartmaya çalışmışlardı, suçsuz yere ve haksızca zindana atılan yiğit müslümanların halinden ancak siz anlarsınız, şu an zindanda haksız ve adaletsizce tutulan binlerce müslümanın ve ailelerinin ve çocuklarının çektikleri azabı sizin anlayabileceğinizi düşünüyorum.

Birçok kemalist, yahudi ve yahudi sever darbeciler, yaptıkları zulümler yanlarına kar kalarak, serbest bırakılmış, fakat bu zalimlerin, hiçbir geçerli sebep yokken, sadece islami ve insani hassasiyetlerinden dolayı tutuklattıkları müslümanlar ise zindanda çürümekte, aileleri ise perişan olmaktadırlar.

Haksız yere zindana atılan müslümanların serbest bırakılmalarını ve kendilerine yapılan haksızlık ve zulümlerden dolayı kendilerine tazminat ödenmesini talep ediyoruz.

Sayın başbakanım AHMET DAVUTOĞLU, isimlerini burada sayma imkânı bulamadığımız, mazlum duruma düşürülmüş müslümanların, tesbit edilerek, serbest bırakılmaları elzem bir olaydır, 21. Yüzyılda ve isminde ADALET olan ve Türkiye’yi hak ettiği yere getirmek için 12 yıldır çaba sarf eden AK PARTİ hükümetlerinin bu konuya’ da el atarak yapılan haksızlıklara artık dur demek zamanı gelmiştir.

Türkiye Cumhuriyetinin, anayasal zeminine yahudiler tarafından oturtulan, anayasa mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay gibi devletin içine sırf sivil ve insan’ i yapının hâkim olmaması için ve TBMM’ ni kontrol altında tutmak için ihdas edilen bu kurumlar ve benzerleri acilen kapatılmalı ve TBMM’ nin dışında hiçbir kurum olmamalıdır.

Devletin yönetilmesinde sadece TBMM’ si olmalıdır, bu kurumlar devletin yönetilmesini zorlaştırmaktadırlar, bu kurumlar genel olarak yahudilerin ve islam düşmanlarının kontrolünde olduğu için her defasında hükümeti ve TBMM’ ni devre dışı bırakarak ülkenin yönetiminde söz sahibi olmaktadırlar, madem bu kurumlar Türkiye’ nin yönetilmesinde söz sahibidir, bu millet neden koyun gibi sandık başına gidip milletvekili seçmektedir. 

Bu tür kurumlar kendilerini DEVLET’in, TBMM’nin ve HÜKÜMETİN üstünde bir güç olarak gördüklerinden dolayı yargının açılışında cumhurbaşkanı tercih edilmeyerek yerine despotça baronun başına getirilen bir avukatı tercih etmiştir, Yargıtay denilen yahudi kurumu daha şimdiden safını belli etmiş ve devletin başı olan cumhurbaşkanını reddetmiştir, geri kafalı ve eski Türkiye’ nin devamını isteyen yahudi ve kemalistlerin ve CHP’ nin kontrolündeki bir yargı yeni Türkiye’ nin önünü tıkayacak ve adaletsizlikler yeniden başlayacak ve yıllardır verdiğimiz mücadele boşa gidecektir. 

( İHSD ) İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ

Sakarya’daki 469. hafta adalet ve özgürlükler eyleminde NATO’nun bir barış değil savaş örgütü olduğu söylenerek, Türkiye’nin bölge ve dünya halklarına bela getiren bu ittifaktan ayrılması istendi

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 469. hafta basın açıklamasında Gallerde toplanan NATO zirvesinden çıkan sonuçların yeni sorunlara yol açacağına dikkat çekti. Platform adına Sakarya Dayanışma Derneği’nden Deniz Çelik’in okuduğu açıklamada, “NATO küresel bir işgal, savaş ve katliam şebekesinin silahlı örgütüdür. 2. Dünya Savaşı sonrasında, ABD’nin kendi egemenlik alanını genişletme amacına dönük planların bir parçası olarak kurulmuştur. Sözde bir savunma teşkilatı sayılan NATO, kurulduğu günden bugüne halkların adil ve özgür bir dünya umudunu katletmekten başka bir işe yaramamıştır. NATO, kapitalist ve emperyalist dünya sistemine bağlı tüm ülkelerde kontragerilla teşkilatları örgütlemiştir. Afrika’dan, Latin Amerika’ya, Asya’dan, Avrupa’ya ve Ortadoğu’ya kadar birçok askeri darbenin, suikastin, katliamın ve toplumsal çatışmanın merkezi olmuştur. Değil mi ki NATO, dünya halklarının tescilli katilidir, o halde bizim için Türkiye’ye o protokolde gösterilen yerin hiçbir önemi, hiçbir değeri olamaz!” denildi.

 

Türkiye’nin protokoldeki yerine dair yapılan haberlerin de eleştirildiği açıklamada, bu konuyla ilgili “Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın temsil ettiği zirve, ülke basınına magazinsel bir şekilde yansıtıldı. Öyle ki akşam yemeğinde protokolün oturma düzeninde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Obama’nın yan yana gelmesinden dahi paye çıkarılmaya çalışılıyor. Bizim için mesele, o masada Türkiye’ye gösterilen yer değildir. Bizim meselemiz, Türkiye’nin o masada ne işi olduğudur! NATO ne gösterilmek istendiği gibi bir barış örgütüdür, ne de medeniyetler ittifakının öncüsü!” denildi. Türkiye’nin NATO’dan ayrılması için çağrı yapılan açıklamada şu ifadelerle son buldu: “Ortadoğu bir kazan gibi kaynarken, NATO’nun bölgede fitne ve çatışma tohumlarını ekmekten başka bir rol üstlenmediği açıktır… Bu sebeple Türkiye, NATO’dan ayrılarak, gerçekten barıştan yana, dünya halklarının ortak yararlarından yana bir işbirliği arayışına girmelidir. Ülkemizdeki tüm NATO üsleri kapatılmalıdır. Bu zorlu ama insanlığın esenliği için alınması gereken yoldur.”

 

469. Hafta Adalet ve Özgürlükler Eylemi Basın Açıklaması

 

Türkiye NATO’dan ayrılsın, NATO üsleri kapatılsın!

 

Değerli basın mensupları, duyarlı Sakarya halkı;

 

Devlet ve hükümet başkanları seviyesinde katılımın olduğu NATO zirvesi Galler’de toplandı. Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın temsil ettiği zirve, ülke basınına magazinsel bir şekilde yansıtıldı. Öyle ki akşam yemeğinde protokolün oturma düzeninde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Obama’nın yan yana gelmesinden dahi paye çıkarılmaya çalışılıyor.

 

Bizim için mesele, o masada Türkiye’ye gösterilen yer değildir. Bizim meselemiz, Türkiye’nin o masada ne işi olduğudur! NATO ne gösterilmek istendiği gibi bir barış örgütüdür, ne de medeniyetler ittifakının öncüsü!

 

Söyleyin, Gazze’ye günlerce, haftalarca bomba yağarken, siz bu örgütten siyonist işgalciye karşı en ufak bir söz işittiniz mi? Peki Gazze halkının gözyaşı daha kuramamışken, İsrail’e en büyük yardımı ve desteği sunan ABD ile samimi pozlar vermenin övülecek yeri neresidir? Dünya halklarına acıdan başka bir şey getirmeyen NATO bünyesinde, Türkiye’nin “ilkeli dış politika” iddiasının yeri neresidir?

 

NATO küresel bir işgal, savaş ve katliam şebekesinin silahlı örgütüdür. 2. Dünya Savaşı sonrasında, ABD’nin kendi egemenlik alanını genişletme amacına dönük planların bir parçası olarak kurulmuştur. Sözde bir savunma teşkilatı sayılan NATO, kurulduğu günden bugüne halkların adil ve özgür bir dünya umudunu katletmekten başka bir işe yaramamıştır.

 

NATO, kapitalist ve emperyalist dünya sistemine bağlı tüm ülkelerde kontragerilla teşkilatları örgütlemiştir. Afrika’dan, Latin Amerika’ya, Asya’dan, Avrupa’ya ve Ortadoğu’ya kadar birçok askeri darbenin, suikastin, katliamın ve toplumsal çatışmanın merkezi olmuştur.

 

Değil mi ki NATO, dünya halklarının tescilli katilidir, o halde bizim için Türkiye’ye o protokolde gösterilen yerin hiçbir önemi, hiçbir değeri olamaz!

 

Ortadoğu bir kazan gibi kaynarken, NATO’nun bölgede fitne ve çatışma tohumlarını ekmekten başka bir rol üstlenmediği açıktır. İşte Libya’nın hali ortadadır. NATO müdahalesiyle eski rejim yıkılmasına yıkılmıştır ama bu ne barış ne de özgürlük getirmiştir. Aksine her gün yeni bir çatışma, her gün yeni bir kriz… 100 bin kişinin ülke içinde yer değiştirerek sığınmacı durumuna düşmüştür. 150 bin kişi de ülke dışına çıkmak zorunda kalmıştır. Lakin böyle giderse halkların güvenle sığınacağı bir yer de kalmayacaktır.

 

Mısır’ın, Suriye’nin, Irak’ın, Bahreyn ve Yemen’in hali ortadadır. Bölgemiz gün yüzüne görmeye hasret kalmıştır. İnsanlık, büyük bir barışa ve huzura muhtaçtır. Bunun NATO gibi teşkilatlarla gerçekleşmesi ise imkânsızdır!

 

Bu sebeple daha önce defalarca dile getirdiğimiz talebimizi bir kez daha tekrarlıyoruz: Türkiye, NATO’dan ayrılarak, gerçekten barıştan yana, dünya halklarının ortak yararlarından yana bir işbirliği arayışına girmelidir. Ülkemizdeki tüm NATO üsleri kapatılmalıdır. Adana’da, İzmir’de, Malatya’da ve daha birçok şehirdeki NATO varlığına derhal son verilmelidir! Bu zorlu ama insanlığın esenliği için alınması gereken yoldur.

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu adına Sakarya Dayanışma Derneği

 

"İnanan ve inandığı gibi yaşamak isteyen çoğunluğun sesine kulak verilmeli başörtüsüne koşulsuz şartsız her alanda, eğitimin her safhasında özgürlük getirilmelidir."

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen 448. hafta basın açıklamasına hoş geldiniz.
Avrupa ülkelerinde son zamanlarda yoğunlaşan Müslümanlara ve Müslümanların ibadethanelerine yönelik saldırılar bu ülkelerde yaşayan Müslümanları tedirgin ediyor. Son 30 günde Almanya'da 5 camiye saldırı düzenlendi. Bunlardan dördünde camiler yakılmak istendi. Ancak her ne hikmetse bu saldırıların failleri bir türlü belirlenemiyor, yakalanamıyor. Bu ülkelerin yöneticileri tarafından yaşanan saldırılar görmezden gelinerek adeta saldırılara çanak tutuluyor, bu bölgelerdeki ırkçı faaliyetler körükleniyor. Almanya'daki sol bir partinin soru önergesini cevaplayan Alman hükümeti, camilere 2001 ila 2011 yılları arasında yılda ortalama 22 saldırı düzenlendiğinin tesbit edildiğini, bu sayının 2012 yılında 35, 2013 yılında da 37'ye çıktığını ifade etmiş fakat saldırıların önüne geçmek için en ufak bir çaba sarfetmemiştir. Ayrıca hemen hergün Avrupa'nın pekçok farklı köşesinden başörtülü kadınlara dönük saldırı haberleri gazetelerin rutin haberleri haline gelmiştir. Özelde Müslümanlara ve genelde kendileri gibi olmayanlara karşı takınılan bu ilkel şiddet olaylarına karşın herhangi bir tedbir almayı düşünmeyen Avrupalı liderler özellikle halkı müslüman olan ülkelerdeki sözde insan hakları ihlalleri ile ilgili toplantılar yapmakta ve hiç çekinmeksizin askeri operasyonlar yapma kararları almaktadırlar. Bu amaçla NATO zirveleri ve BM toplantıları tertip edilmekte, dünyanın geri kalan halklarını korumak adına batılı efendilerin(!) çıkarları ve hedefleri doğrultusunda kararlar alınmaktadır. Başta Türkiye olmak üzere halkı müslüman olan ülke yöneticilerin bu toplantılara davet edilmesi ise medya üzerinden yapılacak propaganda için dolgu malzemesi yapılma amacının ötesine geçmeyen bir eylemdir. Sadece son on yılı baz alarak objektif bir şekilde yapılacak araştırma ve istatistikler bile ortaya koyacaktır ki; batıda ve dünyanın geri kalan kısmında doğrudan yada dolaylı olarak batılı insan eli ile yapılan şiddet olaylarının sayısı ve bu olaylarda ölen yada etkilenen insan sayısı diğer toplumlarınki ile kıyas edilmeyecek biçimde açık ara önde gitmektedir. Avrupa’da camilere molotof kokteyli atan, müslüman kadına sırf hicabından ötürü saldıran kişi ile Bağdat'ta, Kabil'de, Gazze'de, Halep'te, Caharkale'de ve dünyanın pek çok bölgesinde camilere bomba atan ve insanların bedenlerini parça parça eden kişiler aynı kişilerdir ve aynı zihnin ürünleridir. Bizler içinde yaşıyor olduğumuz ülke yöneticileri başta olmak üzere tüm idarecilere seslenerek diyoruz ki; daha yaşanabilir bir dünya için batılı efendilerin(!) tahakkümünde olan birliktelik ve oluşumlardan derhal ayrılın, özellikle batılı kibir ve hırsının neden olduğu şiddet olaylarının önüne geçmek amaçlı yeni oluşumlar tertip edin. Avrupa ve Amerika'da yaşanan ırkçı saldırılarla alakalı araştırma komisyonları oluşturulup azınlık haklarının korunması amacıyla çalışmaların başlatılması elzemdir. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü, yaşam hürriyeti gibi batılı emperyalist düşünce eli ile içi boşaltılmış süslü söylemler yeniden ele alınarak pratik karşılığı olan içi dolu kavramlar haline getirilmelidir. Özetle sorun kaynağında kurutulmalıdır. Aksi halde yaşanan şiddet olayları ve akan kanın artarak devam edeceği muhakkaktır.
Öte yandan ülkemizde kamuda (üniformalı meslekler dışında) ve üniversitelerde kaldırılan başörtüsü yasağı ilk ve ortaöğretim okullarında halen devam ediyor. İslam'da kadının örtünmesi gereken yaş gözönüne alındığında ve bu ülkenin mütedeyyin çoğunluğu düşünüldüğünde ilk ve orta dereceli okullarda başörtüsü yasağının sürdürülmesi eğitim ve inanç özgürlüğü önünde bir set oluşturmaya devam etmektedir. İnanan ve inandığı gibi yaşamak isteyen çoğunluğun sesine kulak verilmeli başörtüsüne koşulsuz şartsız her alanda, eğitimin her safhasında özgürlük getirilmelidir. Aksi takdirde bu ülkede özgürlüklerden bahsetmek kuru bir gürültüden ibaret kalacaktır.
Ayrıca geçmişte başörtüsü yasağı zulmünü icat ederek psikolojik işkence odaları kuranların bir kısmı bugün milletvekilliği zırhına bürünmüş, bir kısmı ise köşelerine çekilmiş adlarını unutturma derdine düşmüştür. Pek çok öğrencinin eğitim hakkını gasp eden bu istikbal hırsızları yargılanarak cezalandırılmalıdır. Zira bugün sağlanan özgürlük geçmişte kaybedilmiş hakları telafi etmeyecektir. Gelecekte aynı sıkıntıların yaşanmaması için nasıl ki darbeciler yargılanıyorsa yasakçılarda yargılanmalıdır. Aksi takdirde birgün iktidar değiştiğinde yasak tekrar hortlatılmaya çalışılacaktır.
Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU