Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

“Başarı” ve “mutluluk” üzerine

Dikkat ediyor musunuz, herkes “başarı” ve “mutluluk”dan söz ediyor. 

Politikacılar size bu iki şeyi vaad ediyor.

Üniversiteler bunu vaad ediyor. Yaşam koçları bunu vaad ediyor. 

Dini önderler cennetten çok bunu vaad ediyor, ideolojik önderler, NLP kursları, yaşam koçları ve bir sürü STK!

Hepsi başımıza Dale Carnegie kesildi. Transandantal Meditasyon, ya da Buda öğretisi, Vişnu, Nirvana, Dönüşüm konağı, bunlar size yeryüzünde bir cennet ve ölümü unutturarak, ölümü düşünmeden yaşamanızı öğütlüyorlar. Kimi Tanrıyı kıyamete zorluyor, kimi iktidara.

Hepsi Tanrı’dan bilgiyi çalarak Tanrılaşmaya çalışıyor. Kadere, rızga ve ecele hükmetmeye çalışıyorlar. Pandorassa’ya geri dönüyoruz. O zaman da “Tanrım beni baştan yarat” diye isyan ederken, Reenkarnasyonun tohumları ekiliyor zihnimize.

Oysa “ağzımızın tadını kaçıran ölümü sıkça anacaktık”. Hani bizim bir kaderimiz, rızgımız ve ecelimiz vardı. Hani imtihan oluyorduk. Sabredecektik, tevekkül edecektik.. Aklımızı kullanacaktık ama aklımızı put edinmeyecektik.

Başarı, Tanrının elinden ekmeği çalmak mı?

Başarı Tanrıyı mecbur etmek mi, size para vermeye?

Başarı nedir? Ya da mutluluk. Nasıl mutlu olur insan. Eğlenerek mi? Rahat ederek mi?

“Mütrefinler” kimlerdir mesela. “Ağzımızın tadını kaçıran ölüm”ü neden sıkça anmamız istenir?

Ankebut 64 de ne denir: “Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!

Biz dünya hayatını bir oyun ve eğlence yaptık. İman eden Takva sahipleri olarak Allah’a ulaşmayı dileyenlerin ecirlerinin eksiksiz verileceği bir gün var. O gün, bu dünyada değer verdiğimiz para, mal, servet, makam, şöhretin bir değeri olmayacak. Oysa bugün biz onlar için din günü bizi kurtaracak olan işlerden vazgeçip, o gün hiçbir değeri olmayan şeyler peşinde koşuyoruz..

Dikkat edin, size “Başarı” ve “mutluluk” vaad edenler bunu vaad ediyorlar..

O gün bize “Ve siz, gafletle eğlenceye dalanlarsınız” denirse bugünkü başarı ve mutluluğun ne değeri var, ahiretini satıp, dünyayı satın alanlar için!.

Keşke, bugün dünya hayatının oyun, eğlence ve bir süs olduğunu bilebilsek de, aramızda bir övünme ve kibir konusu olan mal ve evlât çokluğu, makam ve şöhret çılgınlığından yakamızı kurtarabilsek!

Dünya hayatı geçicidir. Hani bol ve bereketli  yağmurların ardından boy veren ekinler yüzünüzü güldürür, sonra bir sam yeli eser de hepsini kurutur da o ekinler çöp olur ya. Bu dünyanın malına tamah edenlerin hali öyledir de, cehennem ateşinin rüzgarı onların biriktirdiklerini yakar bitirir. Ahirette onlar için şiddetli azap vardır. O gün bir yardımcı ya da sığınacak, gizlenecek yer de bulamayacaklar. İman edenler, iyi şeyler yapanlar, sabredenler ve sabrı tavsiye edenler için ise o gün, Allah’tan mağfiret ve O’nun rızası, cömert ikramı vardır. Ah şunu bir bilebilseydik: Dünya hayatı aldatıcı metadan başka bir şey değildir. Seküler çevrelerin “Başarı” ve “mutluluk” dedikleri şey, Şeytanın oltasına taktığı iki yemden başka bir şey değildir.. Gerçek başarı, yaratılış gayesine uygun yaşayarak rızaya ulaşmaktır. Gerçek mutluluk ise Rıza’nın karşılığı ikram edilen Cennet’tir. Cennet’e ancak Rıza kapısından geçilir, unutmayın. Yoksa Sekülerlerin vaad ettikleri Cennet, Şeytan’ın tabelasını değiştirdiği Cehennem’dir. Şeytan sizi yeryüzünde bir Cennet vaadi ile aldatmasın!

Hani, Müslümanlar zenginleşmeye başlayınca, içlerinden bazıları Resul’un çevresinden dağılıp gitmişlerdi. Vahiyle uyarılmışlardı: “Ticaret veya eğlenceyi görünce ona yönelip dağıldılar ve seni ayakta bırakıp gittiler. De ki: “Allah’ın katında olan şeyler, eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır ve Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”

Hey, torpil yapıp işi ehline vermeyenler, hırsızlık yapanlar, rüşvet yiyenler, ölçü ve tartılarında hile yapanlar, ihale şartnamesi ile oynayanlar, adres teslimi ihale yapanlar, yetim malı hükmündeki kamu malını çarçur edenler, siyasi emellerini ve şahsi çıkarlarını şeytanın dostlarının siyasi emelleri ve şahsi çıkarları ile tevhid edenler size sesleniyorum.

Bir de namaz kılıyorsunuz değil mi! “Vay o namaz kılanların haline ki!” diye başlayan ayeti unuttunuz mu? Hacca da gidiyorsunuz değil mi? Kurban da kesiyorsunuz. Verdiğiniz sözde durmuyorsanız, bu ibadetlerle kendinizi gizleme gayretiniz günahlarınızı daha da artırmaktan başka bir işe yaramayacak. Dini menfur emellerinize alet ederek, soygun sonrası gizlenmek için camiye sığınan adam gibi, dini kullandığınızdan dolayı daha şiddetli bir azaba uğrayacaksınız!

Mutluluk ve Refah’ın bizim hayatımızdaki karşılığına bakalım. Başarı bir mü’min için ne anlama gelir.. Mavi Marmara şehid’lerinin Saadeti ve başarısı nasıl bir şeydir mesela! Hz. Ali neyi başardı? Eba Zer başarılı değil mi idi yoksa!. Hz. Yusuf’un “Çilesi”ni nasıl anlamalıyız. Başına gelenler neyin nesi idi. 7 yıl bolluk ve 7 yıl kıtlık neden, niçin, nasıl! Halid b. Velid niçin azledilmişti!

Size söyleyeyim mi, kazanılan zaferlerin içinde hainler gizli. Kaybedilen savaşların da kahramanları vardır.

Allah bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan etmektedir.. Biz, Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olacağız. Bu anlamda sabredenlerden, şükredenlerden, direnenlerden olalım. Heva ve hevesleri peşinde koşanlardan değil! “HAYAT İMAN VE CİHADDAN İBARETTİR”

Selâm ve dua ile..

 

Bu yazı toplam 850 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar