Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

’Aynı inançta birleşenler niçin bir arada olamıyorlar?’

Rastlantı bir karşılaşma..
Geçen gün, İst.-Fatih’te İnkılab Kitabevi’ne, Hasan Güneş kardeşimizin yanına uğramıştım, Fransa- Mulhouse’dan Ayhan Erden kardeşimle birlikte.. Orada biraz oturup sohbet ettikten sonra, tam çıkıyorduk ki, alt-kattaki kitablar bölümüne de geçelim dedik..
Merdivenden indik, ..
İleride, epeyce yaşlanmış birisi, kullandığı portatif dayanağıyla istirahat ediyor..
Aaaa..
O da ne..
Tanıdığım bir zât.. Merhûm ağabeyinin hemen bütün çizgilerini yine taşıyordu.
*
Onu son olarak 1980 Baharı’nda görmüştüm, rahmetli, aziz kardeşimiz Sedat Yenigün’le birlikte.. Sedat, ‘Gel, …. Ağabeye uğrayalım da biraz kavga edelim.. Yıllarca başkalarına frukocular, makarnacılar, dandi’ciler diye saldırırken, sonunda, bir İsviçre firmasına aid schw… isimli bir içeceğin reklamı nasıl konulabilir, bu gazeteye?.’ diye soralım demişti.
Çünkü, ona yapılan eleştirilerin, doğrudan doğruya ağabeyine ulaşacağını biliyorduk.. Ve ondan gelen eleştiri veya görüşlerin de ağabeyinin görüş ve sözleri olduğunu..
Muayenehanesine gittiğimizde akşam namazı vaktine az bir zaman vardı.
Namazdan sonra.. Rahmetli Sedat, ‘Ağabey, bu ne rezalet?’ diye patlamıştı..
‘Nasıl olur da bu reklam konulabilir, bu gazeteye..’
*
O sukûnetle dinleyip durumu izah edince ise, söyleyecek söz bulamamıştık..
Çünkü, o gazeteye, o dönemin en gelişmiş teknolojisine aid matbaa makineleri satın alınmıştı, Amerika’dan.. Ama, o matbaa makinesinin öyle bir hassas cihazı vardı ki, zâhiren basit, küçük ve ince bir parça idi.. Ancak, belli bir süre kullanılınca eskiyor, yenisi takılmazsa çalışmıyor.. O arızanın neden kaynaklandığını belirlemek için Amerika’dan üç mühendis getiriliyor..
Adamlar öyle bir zamanda geliyor ki, tam da Aralık ayının 19-20’sinde.. Üç gün sonra, ‘Bizim Noel tatilimiz başlıyor, 15 gün.. Amerika’ya gitmemiz lâzım..’ diyorlar..
Haydaaa..
Adamların Amerika’ya gidiş-geliş uçak biletlerini alıp gönderiyorlar. Tatilde yevmiyeleri 15 gün yine çalışıyor. Sonra dönüyorlar.. Arızayı buluyorlar. Filanca parça miadını doldurmuş, yeni parçanın takılması lâzım.. Ancak, bunun için İsviçre’ye aid bir meşrubat firmasına aid schw… içeceğinin reklamının gazetenizden yapılması lâzım..
Bir daha, haydaaaa..
Ne alâkâ?
Ama, yapacak bir şey kalmıyor..
Amerika’daki bir matbaa makineleri şirketi ile bir İsviçre meşrubat firması arasındaki acaib bir ilişki.. Birisinin reklamını almazsanız, ötekinin yedek parçasını bile elde edemiyorsunuz..’
*
Ve, o konuşmadan 35 yıl sonra, o ağabeyimizle yeniden karşılaşıyorduk..
Çok daha eskilere dayanan âşinalığımızla yeniden ve yarım saati aşan bir süre konuşuyoruz.. Biraz eskileri yâdeyledik..
Ben şimdi 70’lere dayandığıma göre, muhatabım, 90’lara doğru yaklaşmış.. Haliyle hareket kabiliyeti biraz yavaşlamış..
Ama, zekâsı pırıl pırıl..
Bir çok şeyleri konuştuk..
Bir itirazını dile getirdi.. Bu arada, ülke seçim atmosferinde bulunduğuna göre, dolaylı olarak ’siyasî bir mesaj’ vermeyi de ihmal etmedi ve ‘Allah’ın hükmüne kesinlikle aykırı olan zina’yı serbest bırakmanın tahammül ve kabul edilemezliğini’ hatırlattı.
Buna karşı, onu rencide etmemeye çalışarak, ‘Efendim, galiba, konu şöyleydi.. Temyiz Mahkemesi/ Yargıtay, boşanmalarda sadece kadının zinasının suç sayılıp, erkeğinkinin sayılmamasını eşitlik ilkesine aykırı bularak, kanunun o konudaki hükmünü içeren maddelerin bir yıl içinde yeniden düzenlenmemesi halinde, o maddelerin yürürlükten otomatik olarak kalkacağını bildirdi, ama, verilen mühlet içinde gereken düzenleme yapılamadı, o maddeler yürürlükten kalktı.. Tayyib Bey iktidara geldiğinde, o konudaki kanunî boşluğu doldurmak isteyince, büyük gürültüler koptu ve içerden, laikler, sosyete çevreleri, dışardan AB ve diğerleri kaaleyhde kampanyaya başlayınca.. Kanun teklifi, iyi bilmiyorum ama galiba geri çekildi..’ dedim..
‘Yooo, yooo.. Sen konuyu bilmiyorsun, öyle değil..’ dedi..
Ben de ’konuyu araştırıp size kesin bilgileri sunarım üstadım..’ deyip konuyu kapattım..
*
Bunu niye mi anlatıyorum..
Başta bu konu olmak üzere, içki, kumar ve faizin serbest bırakıldığı gibi konular devamlı belli çevrelerde işleniyor ve bazı ‘dini bütün kişiler’ de -ne demekse o-, ‘yalan söyleyecek değiller ya, öyle diyorlarsa, öyledir diye, seçimlerde ikili bir ittifak grubuna oy vereceklerini hissettiriyorlar veya söylüyorlar..
Bunlardan doç. ünvanlı bir ilahiyat hocası eski dostumu iki ay kadar önce gördüğümde de aynı sözleri söylemiş ve ‘zinanın serbest bırakılması’ konusundaki iddialarına benzer açıklamayı yaptığım halde, ondan da, ‘Hayır hayır, sen bilmiyorsun..’ karşılığını almıştım.
O ilahiyat doç’u olan zat da, ‘zina’dan ayrı olarak, ‘içki, kumar ve faiz’in de serbest bırakıldığını, Allah’ın yasakladıklarına açıkça serbestlik tanındığını iddia edince..
‘Vaaayyy.. Hocam, demek ki, benim ülkede olmadığım yıllarda neler olmuş da haberim olmamış..’ deyince.. Bu sözlerimin ironik bir edâ taşıdığını hissederek, izahını tamamlamak ihtiyacını hissetmiş ve ’kendileri yapmasalar bile, o haramlar için serbestliği sürdürdüklerine göre, açıkça kendileri de izin vermişler demektir..’ gibi bir akıl yürütmeyle durumu noktalamıştı..
O camiada bu gibi konular ısrarla işleniyor.. Esef edilecek bir durum.. Birileri birilerince tongaya düşürülüyor, dolmuşa bindiriliyor, açıkça.. Ve o zata, ’Hocam, murabaha (riba/ faiz) nizamnamesi 1852 tarihlidir.. İstanbul ve diğer yerlerde batakhanelerin açılmasıyla ilgili ferman, 1892 tarihlidir..’ dediğimde bile, sözün üzerinde durup düşünecek durumda değildi.
Şimdi de, bu sözün başında değindiğim ağabeyimiz aynı konuda sözü hemen aynı konuya getiriyor ve ’Allah’ın kanunlarına açıkça aykırı kanunlar çıkarılıyor…’ gibi bir suçlamayı tekrarlıyordu.. Halbuki, bu anlayış bütünüyle yanlış değildi, ama, bu rejimin laik bir rejim oludğu unutuluyor gibiydi.. Ve bu sistemden, İslam hükümlerine uygun kanunlar beklemenin abes olacağı düşünülmüyordu..
Bu ağabeyimizle, daha başka konuları da konuştuk.. ’Ağabeyinin oluşturduğu D-8‘ler teşebbüsünün, global sermaye odakları tarafından nasıl boğulduğunu’ anlattı.. Ve o D-8’ler hareketine destek verenlerin yine global sermaye odakları tarafından safdışı edildiğini söyledi.. Örnek olarak İran’da Refsencanî’nin iktidardan uzaklaştırılmasının bu D-8’lerin kuruluşundaki etkisi ve global sermaye odaklarının entrikaları yüzünden olduğunu’ belirtti.. Hafifçe, ’Efendim, o ülkede c. başkanlığının, iki dönem seçilenin, arka arkaya üçüncü bir dönem için daha seçilmesinin anayasaları gereği mümkün olmadığını’ belirtiyorum.. O ise, global sermaye odaklarının entrikalarına değinmeyi sürdürüyor ve bu entrikalar karşısında müslümanların birlik olması gerektiğine vurgu yapıyordu..
Sonra, İran’daki gelişmelerle ilgili de sordu.. Biraz anlattım.. İnkılabı yapan güçler arasında bir takım ihtilafların olmasının anlaşılmaz olduğuna değindi.. ‘İnançta birlik olduktan sonra ayrılığın mânâsı nedir?’ diyordu.. Doğru bir soru da, kendi içinde bulunduğumuz durum düşünülmek istenmiyordu, herhalde..
Bu sözler üzerine, ‘Efendiim, droğru da, o zaman, burada aynı itiqadî temelde birleşen insanların seçimler sözkonusu olunca niçin ayrı düştüklerini nasıl izah etmeli?’ kabilinden bir şeyler söylemek istedim.. O ise, ‘Allah’ın hükmüne aykırı olarak ‘zina’yı suç olmaktan çıkaranlarla bir itiqadî ayrılığın yok mu..’ gibilerden bir cevab vermeye çalıştı.
Birçok konularda onyıllar boyu birlikte olduğunuz insanlarla böyle konularda, üstelik de sağlam bilgilere dayanmıyan yorumlarla böyle uzak düşüyor olmaktan hayıflanmamak elde değildi..
Sonra, ayrıldık..
*
Sonra bir arkadaşla karşılaştık..
Biraz yarenlikten sonra..
SP- BBP ittifakından söz açtı.. Umutluydu..
’Nereye varacaklar..’ dedim.. ‘Yüzde 4’lerden yukarı mı?’
Hayır diyemedi.. Pekiy, dedim, yüzde bu kadar olunca.. Bu yüzde ile ne gösterilmiş olacak?
-İtirazlarımız..
-Neye yarayacak? Tayyib Bey’in 12 yıllık iyileştirme çabalarını engellemekten başka? 80 yıl sonra, bu ülkede, insanlar sırf inançlarından dolayı, devlet tarafından baskı altında olmadıkları bir 10 küsur yıllık dönemi yaşıyorlar.. Tayyib Bey’i engelleyebilirseniz, kimler iktidara gelecek.. O zaman, bu ittifakçılar kına yakıp oynayacaklar mı?
Diriliş’ten, Hakan Albayrak’ın yazısını okuyunuz, Allah aşkına..
-Anlatamıyoruz ki ağabeylere.. Anlaşmaları lâzımdı.. Ama, istenen mikdarda kontenjan m.vekili verilmemiş; ondan oldu galiba..
-Öyleyse, ben de seni tökezletmek için elimden geleni yaparım mantığı.. Ne kadar sağlıklı?
Müslümanın ferasetinden, basiretinden sözedip dururuz, bu mu feraset, basiret, idrak ve mantık…
Kardeşim, benim mes’elem AK Parti değil.. Milletin 80 yıldır görmediği bir rahatlama döneminin kadr’u kıymetini bilmeyip, meydanın haramîlere bırakılmasına yardımcı olan bazılarının ferasetsizliğine yanıyorum..
Sonra.. ’Bu bayrakların, flamaların İstanbul’un her tarafını doldurduğunu’ söyledim, ’Bu kadar bayrak, flama.. Bu yeldeğirmeninin suyu nereden geliyor?’ dedim..
-’Vallaaa abi, ben de de anlamadım, bu işi..’ dedi.. Ve, ilginç bir şey söyledi..
-Ağabey, harıl harıl çalışan gençlerimiz var, AK Parti’de bu kadar fedakâr çalışan bir enç kadro yok herhalde.. Bu bayraklar bu gece asılacak, yapıştırılacak vs.. diyoruz.. Gece yarısından sonra tlf. geliyor, ’Bitirdik âbi..’ diyorlar.. Ve ek bayrak istiyorlar.. Hemen arkasından kamyonlarla yeni takviye bayraklar- flamalar geliyor.. Eskiden neredeydi böyle bolluk.. Paralel’den mi geliyor, çıldıracağım abi..’
*
Evet, asıl sual bu: Aynı inanç değerleri etrafında birleştiklerini söyleyenler, çabalarını , ellerini, beyinlerini ve kalblerini niçin birleştiremiyorlar?
*

dirilişpostası

Bu yazı toplam 714 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar